ERKEN KLASİK DÖNEMDEN XVIII. YÜZYIL SONUNA KADAR
OSMANLILAR VE AVRUPASEYAHAT, KARŞILAŞMA ve ETKİLEŞİM
THE OTTOMANS AND EUROPETRAVEL, ENCOUNTER AND INTERACTION
(FROM THE EARLY CLASSICAL PERIOD UNTIL THE END OF THE 18TH CENTURY)
EDİTÖR
SEYFİ KENAN
İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM)
İcadiye Bağlarbaşı caddesi 40
Üsküdar 34662 İstanbul
Tel. (0216) 474 08 50 Faks (0216) 474 08 74
www.isam.org.tr
Kapak: J. B. Vanmour’un Hollanda Büyükelçisi Cornelis Calcoen’in
Topkapı Sarayı’nın ikinci avlusundan geçişini tasviri, 1727.
(Rijksmuseum Amsterdam)
Bu kitap;
Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti’nin
31.10.2008 tarih ve 2008 / 31 sayılı kararıyla basılmıştır.
Baskı: TDV Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi, Ankara
© Her hakkı mahfuzdur.
İstanbul, Eylül 2010
Kenan, Seyfi (ed.)Erken klasik dönemden XVIII. yüzyıl sonuna kadar Osmanlılar ve Avrupa:
seyahat, karşılaşma ve etkileşim / Seyfi Kenan (ed.) – İstanbul : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2010.
672 s. ; 24 cm. – (İSAM Yayınları ; 80. Akademik Araştırmalar Dizisi ; 5)
Kaynakça ve dizin var.ISBN 978-605-5586-17-1
3
İ ç i n d e k i l e r / C o n t e n t s
ÖNSÖZ / PREFACE ∙ 7
I
Bakı / Conception
Sosyal ve Kültürel Farkındalığın Sınırlarında Osmanlılar ve Avrupa ∙ 13
Seyfi Kenan
XV. Yüzyıl Bir İtalyan Hümanistinin Gözüyle İstanbul ve Ege Adaları ∙ 65
Kemal Beydilli
İslâm’ın Kılıcı-Hıristiyanlığın Kalkanı: XVI. Yüzyılda Avrupa’da Türk,
Müslüman ve Hz. Muhammed İmgesi ∙ 91
Özlem Kumrular
II
Osmanlı Öncesi / The Pre-Ottoman Period
Sicilya’daki İslâm Medeniyetinin Avrupa’ya Etkileri ∙ 135
Mehmet Azimli
İbn Rüşd ve Th omas Aquinas Bağlamında Hıristiyanlığın
Rasyonel Yorumuna İslâm Felsefesinin Etkisi ∙ 159
Süleyman Dönmez
4
O S M A N L I L A R v e A V R U P A / t h e O T T O M A N S a n d E U R O P E
Th e Appropriation of Arabic Science into Latin culture: Th e Case of Th eodoric’s De Iride ∙ 177Saira Malik
Batı’nın İslâm Anlayışının Doğulu Kökenleri ya da Abdülmesîh İshak el-Kindî’nin Risâle’sinin Serencamı ∙ 189Fuat Aydın
III
SEYAHAT / TRAVEL
Th e Splendour of Ottoman Istanbul in the View of some Venetian Travellers (16th Century) ∙ 255Federica A. Broilo
Ambrosio Bembo’s Travels through the Ottoman Empire ∙ 271Anthony Welch
Diff ering Attitudes of a Few European Scholars and Travellers Towards the Removal of Artefacts from the Ottoman Empire ∙ 299Fredrik Th omasson
IV
KARŞILAŞMA / ENCOUNTER
Hıristiyan Batı Dünyasında “Öteki”ne Yönelik Diyalog ve Uzlaşma Düşüncesinin Ortaya Çıkışı: Cusalı Nicolas (1401-1464) Örneği ∙ 321Mahmut Aydın
XIV. Asırda Dinler Arası İletişim: Bizans İmparatoru II. Manuel Palaiologos ve Hacı Bayrâm-ı Velî’nin Ankara’da Yaptıkları Tartışma ∙ 345Mustafa Daş
5
İ Ç İ N D E K İ L E R
Western Diplomacy, Capitulations and Ottoman Law in the
Mediterranean (16th – 17th Centuries). Th e Diplomatic Section of the
Manuscrit Turc 130 from the Bibliothèque Nationale in Paris ∙ 357
Viorel Panaite
V
ETKİLEŞİM / INTERACTION
Islam and Europe: Historic Interactions Re-evaluated ∙ 387
Angelika Hartmann
Endülüs ve Sicilya Örneklerine Göre Batı Arşivciliğinde Doğu Etkisi ∙ 399
İshak Keskin
Osmanlı Devleti’nin Modernleşme Sürecinde
Avrupalılar’ın İstihdam Edilmesi (1774–1807) ∙ 421
Mehmet Alaaddin Yalçınkaya
Th e Enlightenment, the Porte, and the Greek Church:
A Paradox of Balkan History ∙ 449
Dimitris Michalopoulos
VI
BİLGİ ve TEKNOLOJİ / KNOWLEDGE
AND TECHNOLOGY
Knowledge, Technology and Warfare in Europe and the
Ottoman Empire in the Early Modern Period ∙ 471
Gábor Ágoston
6
O S M A N L I L A R v e A V R U P A / t h e O T T O M A N S a n d E U R O P E
New Evidence for Genoese Cryptography in the Late Fift eenth Century:
Antonio De Montaldo’s Cifrario of 1477 and the Defense of
Chios against the Ottomans ∙ 481
Brian N. Becker
Th e Evolution of Ottoman Printing Technologies:
From Scribal Authority to Print-Capitalism ∙ 495
James Clyde Allen Redman
Th e Anxiety of Sanctity: Censorship and Sacred Texts ∙ 513
Malissa Taylor
VII
TASAVVUR / PERCEPTION
Th e Battle of Çaldıran Represented in a Painting in Sicily ∙ 543
Mirella Galletti
Th e New Image of the Turks in Some Late 18th Century Spanish Texts ∙ 563
Pablo Martín Asuero
“At the Gates of the East”: European Representations of Ottoman
Bosnia on the Eve of Austro-Hungarian Colonial Domination ∙ 577
Selma Zecevic
Objects of the Ottoman World in the Collections of the Medici
Grand Dukes of Tuscany – Diff erent Aspects of Collecting ∙ 611
Barbara Karl
EK 1 / APPENDIX 1 ∙ 631
EK 2 / APPENDIX 2 ∙ 635
EK 3 / APPENDIX 3 ∙ 645
EK 4 / APPENDIX 4 ∙ 649
DİZİN / INDEX ∙ 653
7
ÖNSÖZ / PREFACE
New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne 11 Eylül 2001 sabahında ya-pılan korkunç saldırının gerçekliğini ve yakıcılığını çok geçmeden Brooklyn’de hissetmiş, şaşkın bir şekilde sonuçlarını izlemiştim. Ertesi gün şahit olduğum, aracımın üzerindeki yanıkla karışık toz kalıntısını unutamam. Bu saldırı, New York’ta tanıdığım, çalışıp para kazanarak iyi bir üniversite eğitimi almak için çaba harcayan ve o gün sabahın erken saatlerinde işine giden bir Türk ailesinin kızını, bu kulelerden birinin en üst katında yakalamıştı. Ondan geriye kalan, binaların çöküşünden bir-kaç dakika önce telefonda bir arkadaşına bıraktığı birkaç cümle olmuştu.
11 Eylül’ün dünya ölçeğindeki sosyal, askerî, siyasî ve psikolojik yansıma-ları, aradan yaklaşık on yıl geçmesine rağmen hâlâ devam etmekte; uzun bir süre de edeceğe benzemektedir. XXI. yüzyılın başlarında, âdeta yüzyıl öncesine ait medeniyetler çatışması söylemlerinin tekrar hortladığını göz-lemlemek mümkün. Elinizdeki çalışmada, farklı coğrafyalardan gelen ya-zarlarla birlikte, bu bulanık söylemler girdabına yakalanmadan, Doğu ile Batı, özellikle de Osmanlı ve Avrupa’nın çatışma alanlarından ziyade bu iki dünyanın bir araya geldiği, konuştuğu, alış-veriş yaptığı alanlar incelendi.
Başka kültürlerle herhangi bir şekilde karşılaşmadan, tanışmadan, alış-veriş yapmadan ya da yüzleşmeden, yaşamını sürdüren bir kültür ve medeniyete rastlamak mümkün değildir dersek, sanırım abartmış olma-yız. Her kültürün başka bir kültürle karşılaşma, değiş-tokuş yapma veya yüzleşme anları, deneyimleri bir şekilde teşekkül etmiştir ya da üretil-miştir. Sözgelimi asırlarca varlığını muhafaza eden İpekyolu, Doğu-Batı arasında çok erken dönemden itibaren hem emtia alış-verişi, hem de kül-türel irtibatın derinlik kazanmasını sağlayan bir iletişim ve etkileşim ağı oluşturmuştur. Benzer şekilde tarihte, İslâm dünyası ile Avrupa arasında
8
O S M A N L I L A R v e A V R U P A / t h e O T T O M A N S a n d E U R O P E
da bu anlamda bir etkileşim ağının varlığı dikkat çekmektedir. Bu etki-leşim ağının genellikle iki güzergâh üzerinde gerçekleştiği söylenebilir. Birincisi VIII. yüzyılda İberik yarımadası ile hemen sonrasında Sicilya, ikincisi ise XIV. yüzyılda Balkanlar’dır.
Farklı kültürlerden ve uzmanlık alanlarından gelen yazarların katkıla-rıyla kurulan bu kitap, özellikle bu ikinci karşılaşmayı, Osmanlılar ile Av-rupa arasında yaşanan ilişkileri geniş biçimde ele almayı hedeflemiştir. Bu çerçevede, yüzleşme ve savaşlardan daha çok Osmanlılar’la Avrupalılar’ın birbirini keşfetmeye, tanımaya çalıştıkları, alış-veriş, değiş-tokuş yaptık-ları alanlar, birbirini tasavvur biçimleri ve kaynakları disiplinlerarası bir anlayışla incelenmiştir. Bu arada en azından bir bölüm halinde Osmanlı öncesine, ilk karşılaşma dönemine değinmenin de konunun devamlılığı-nı göstermek açısından uygun olacağı düşünülmüştür. Buna göre eliniz-deki çalışma, Osmanlı öncesi dönemden başlayıp “eski düzen”den “yeni düzen”e geçiş arayışlarının yaşandığı, bir başka ifadeyle erken modern dönemin sonuna denk düştüğü III. Selim devrinin (1789-1807) ortalarına kadar gelmektedir.
Hangi bakış açısıyla yazılmış olursa olsun Avrupa tarihi üzerine ya-zılan pek çok çalışmada, Osmanlılar’la yaşanan ilişkilerin büyük ölçüde ihmal edildiği söylenebilir. Bu ilişkilere değinenler ise onları daha çok aradaki savaşlara veya doğrudan savaşlarla ilgili kimi konulara hasreder. Oysa Avrupa tarihini yazmak aynı zamanda Osmanlı tarihini de yaz-mak demektir ve bunun tersi de doğrudur. Bu iki dünyayı birbirinden ayrıştırarak anlamak mümkün değildir. Bu kitapta yer alan makale-ler siyasetten sanata, iktisattan eğitime pek çok alanda, hem Türkler’in Avrupa tarihi açısından, hem de Avrupalılar’ın Türk tarihi açısından önemli bir parçası olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu çalışmanın Türkçe metinlerinin son düzeltmeleri dolayısıyla – beş altı yıldır İSAM tarafından çıkarılan birçok kitap gibi – Cengiz Şeker’e yürekten gelen bir teşekkür borcu var. Aynı şekilde, kitapta yer alan İngilizce metinlerin çoğunun dil düzeltisinde özverili yardımlarından dolayı Zeynep Jane Louise Kandur’a ve bu eserin ortaya çıkmasında başından sonuna kadar yardımlarını gördüğüm İSAM çalışanlarına te-şekkür ederim. Türkiye’de farklı dünyalardan gelen yazarlarla ortaklaşa
9
Ö N S Ö Z
çalışma yapmanın zorluğunun üstesinden gelmemde her zaman yanım-da gördüğüm ve bazan sıkı eleştirilerinden çok şey öğrendiğim eşim Fat-ma Yıldız’a ve kızım Lâmia’ya ayrı birer teşekkür borçluyum.
Bu “önsöz”ü, doğru bilgi verme sorumluluğunu ve ilmin ciddiyetini bir kez daha ve de irkilerek fark ettiğim bir öğrenme ânımla bitirmek is-tiyorum. Altı yıldır bir yandan yürüttüğüm İSAM Yayınları için Kuru-luş Dönemi Osmanlı Sultanları kitabını hazırlayan Halil İnalcık hocamız, bitme aşamasında olan eserin nüshaları son düzeltmeler için kendisine birkaç defa gidip gelmesi üzerine, bu trafiğin epey uzun sürdüğünü ifade ederek gecikmeden dolayı özür dilemişti. Ben de ne yapacağımı bile-mez bir halde, özre gerek olmadığını söyleyerek hemen konuyu kitabın bir sonraki aşamasına getirmiştim. Öyle ya, 94 yaşına gelmiş bu büyük tarihçi, hâlâ yazıp çiziyor ve yazdıklarında eklenecek, üzerinde titizlene-cek, düzeltecek hususlar olduğunu belirtiyorsa, bize düşen tek şey takdir ve hayranlıkla onun “bitti” diyeceği zamanı beklemekten ibaretti. Bir telefon görüşmesi sırasında, titizliği için anlayış gösterilmesini tekrar rica edince, kendisine “Hocam, bu çalışma titizliğiniz bize de geçti, emin olun!” dedim. Gülmeye başladı ve “Çok güzel!… bak sana bir anımı an-latayım” dedi. Paul Wittek’in bir defasında kendisine “Bizim, bir uçağı tasarlayan, inşa eden bir mühendisten, teknisyenden aşağı kalır bir yanı-mız var mı?” diye sormuş. Hoca da “Bence hayır… biz de aynı derecede önemli ve hayatî bir iş yapıyoruz.” diye cevap vermiş. Wittek’in soru-suna verdiği cevabı naklettikten sonra, “Bir uçak mühendisi, bir kanadı yanlış hesaplarsa, bir teknisyen bir vidayı yerine takmayı unutursa bu iş nasıl ölümcül bir sonuç ortaya çıkarır bilirsin. Aynı şekilde bir eserde verilen yanlış bir bilgi de insanların zihinlerinde o kadar yanlış ve hayatî derecede tehlikeli sonuçlar doğurabilecek durumlar ortaya çıkarabilir, gerisini sen düşün artık!” diyerek sözlerini tamamladı.
Elinizdeki çalışma, gösterilen titizliğe rağmen hâlâ insanları gülüm-setecek kimi yanlışlar içerebilirse de umarım ciddi hatalardan arınmıştır.
Seyfi KenanÜsküdar, 2010
65
XV. YÜZYIL BİR İTALYAN HÜMANİSTİNİN GÖZÜYLE
İSTANBUL VE EGE ADALARI
KEM AL BEYDİLL İ*
I. Cristoforo Buondelmonti, Liber Insularum Archipelagi [Kitâb-ı Cezâ’ir-ı Bahr-ı Sefîd]. Univesitäts- und Landesbibliothek Düsseldorf
Ms. G 13. Faksimile (Yayımlayanlar Irmgard Siebert – Max Plassmann. Katkıda bulunanlar: Arne Effenberger – Max Plassmann – Fabian Rijkers, Wiesbaden: Reichert Verlag, 2005).
Cristoforo Buondelmonti’nin bu önemli eseri, sahanın gerçek uz-manlarından oluşan bir ekibin elinden çıkmış olarak ilim âlemine takdim edilmektedir. Çalışma, eserin Latince tıpkıbasımı ve Almanca tercümesiyle birlikte olmak üzere iki kitap halinde sunulmakta ve eser hakkında yapılan etraflı bir değerlendirmeyle de okurları yeterince bil-gilendirmektedir. Çalışmanın birinci kitabında (Faksimile), resimlerden ve haritalardan oluşan yazmanın tıpkıbasımına, Ege adalarının topog-rafik dökümüne ve özellikle geniş izahlarıyla birlikte İstanbul şehrine yer verilmektedir. İkinci kitap karşılıklı iki sütün halinde yazma metnin Almanca ve Latince transkribine ve gerekli döküm ve açıklamalara ay-rılmıştır.
Düsseldorf Üniversitesi ve eyalet kütüphanesi yazmaları arasında (MS, G 13) demirbaş kaydı altında mahfuz tutulan eserin bu nüshasının, Geç Ortaçağ yazmaları mevcudunun en değerli parçasını teşkil ettiği
∗ Prof. Dr., Yeditepe Üniversitesi
66
O S M A N L I L A R v e A V R U P A / t h e O T T O M A N S a n d E U R O P E
ve kütüphanenin sair yazma eserlerine kıyasen ayrı bir değer taşımakta olduğu önsözde Irmgard Siebert tarafından ifade edilmektedir. Yapılan açıklamaya göre, eser üzerinde şimdiye kadar herhangi bir inceleme ya-pılmamıştır, diğer bazı yazmalarla bir arada ciltlenmiş olan bu nüshanın fizikî durumu pek iyi değildir ve menşei ile ilgili de tam bir bilgi yoktur.
Max Plassmann ve Fabian Rijkers’in müşterek incelemesi coğrafya, tarihsel coğrafya ve astronomi-astrolojik metinlerle bir arada bulunan yazma nüshanın durumu hakkında bilgiler vermektedir. Eserin nerede hazırlandığı ve üniversite kütüphanesine nasıl intikal ettiği hakkında açık bilgilerden ziyade ancak tahminlerde bulunulmaktadır. Bu kısmı kaleme alanlar bu konularda açıklamalar getirmektedirler. Yazma nüs-ha üzerindeki çeşitli kayıtlar ve tarihler, dikkatle incelenerek birbirin-den tefrik edilmiş ve esere ait olanların tesbitine çalışılmıştır. Yazıdan ve kullanılan kâğıttan hareketle oluşum tarihi XV. yüzyılın sonlarına doğru olarak tahmin edilmektedir. İtalyan, Avusturya veya Macar cilt-çiliğinin etkileri tesbit edilen tahta üzerine deri kaplı olan cilt işçiliği, XV. yüzyıl sonu ve XVI. yüzyıla işaret ediyor. Üzerinde zedelenmeler ve tamir izleri taşımakta olan cildin, Almanya dışındaki bir yerde yapıldığı genel olarak kabul edilmektedir (s. 9-10). Cildin yakın zamanlarda yapı-lan en son tamir kaydı 1966 olarak verilmiş olup, iç kısımlarda da sayfa-ların bazı yerlerine kâğıt yapıştırılmasıyla güçlendirilmesi ve dolayısıyla tamiri söz konusudur.
Yazma nüsha, âdeta kadavra üzerinde otopsi yapılırcasına en ince ayrıntısına kadar incelenmiş bulunmaktadır. Bununla beraber cevabı aranan bazı sorularla ilgili olarak yeterli bilgiye varılamamıştır. XIX. yüzyıldan beri Düsseldorf ’taki kütüphanede bulunan eserin, yeniçağ-ların erken zamanlarından itibaren Kuzeybatı Almanya’ya getirildiği ve burada bir manastır veya vakfiye kütüphanesine girdiği ve burada-ki eserlerin dağıtılması üzerine Düsseldorf Kütüphanesi’ne intikal et-tiği tahmin edilmektedir. Nüshanın hazırlanmasında iki müstensihin iş başında olması gerektiği, eserin dâhilî durumu ve kâğıttaki suyolu işaretinin İtalya’da Milano bölgesini işaret ettiği, tarihlendirmenin XV. yüzyılın son çeyreği olabileceği, ciltleme işinin de aynı yerde yapıldığı zannedilmekle beraber, bu son nokta tartışmaya açıktır (s. 11). Bununla
67
K E M A L B E Y D İ L L İ
beraber, yazmanın hangi amaçla ve kimin tarafından hazırlandığı meç-
hul kalıyor. Nüshada yer alan şekillerin oldukça iyi çizimli oluşlarına
ve bazı altın varak izlerine rağmen, cildin kötülüğü ve bazı varaklarda
göze çarpan sayfaların, parça kâğıtların bir araya getirilip yapıştırılma-
sıyla oluşturulmuş olması, nüshanın yüksek bir makam için hazırlanmış
olmadığı izlenimini vermektedir. Muhtemelen yazma eğitim amaçlı ola-
rak kullanılmaktaydı. Baştan itibaren müşterek bir cilt içinde mi olduğu
veya müstakillen ciltlenmiş mi olduğu noktasına da açıklık getirileme-
miştir. Yazmanın Almanya’ya kimin tarafından getirildiğine dair bir ize
rastlanamamış olduğu gibi, üzerindeki su izlerinden hareketle bulun-
duğu yerde de büyük bir önem kazanmamış olduğu anlaşılıyor. Eserin
vaktiyle belki de bir ilim adamına ait olduğu ve bunun vefatından sonra
değerini bilmez mirasçıların elinde hoyratlığın izlerini taşır hale geldiği
varsayılmaktadır (s. 11).
Birinci bölüm, Arne Effenberger tarafından yazılmış inceleme,
“Mekânsal Çizimler Işığında İstanbul ve Ege Adalarının Topografyası”
başlığını taşıyor (s. 13). Burada Düsseldorf Üniversitesi ve eyalet kütüpha-
nesinde Buondelmonti’ye ait iki eserin mevcut olduğunu öğrenmekteyiz.
Bunlardan biri çizimsel resimleriyle “ Ege adaları kitabı” (liber insularum
archipelagi), diğeri ise Girit adasıyla ilgilidir (descriptio insulae Cretae).
Birinci kitabın içinde tam sayfa hacminde İstanbul’un perspektif çizimli
mekânsal planı ( vendute) yer alır (Faksimile, vr. 54a). Buondelmonti’nin
müellif nüshası mevcut olmadığından, onun İstanbul planından yapıl-
mış çok sayıda kopyası olduğu bilinmektedir ve burada bunlardan ayrı-
ca ikisine yer verilmiş bulunmaktadır (1 ve 2 nolu resimler). Bunlar hem
resim tekniği açısından ve hem de Fâtih Sultan Mehmed devri eserleri-
ni gösteren mekân çizimleri itibariyle değişkenlik arzederler. Bununla
beraber ayrıntılar topografik tesbitler için önemli bir kaynak vazifesi
görebilirler. Bu sebepten ötürü Buondelmonti’nin İstanbul görüntüsü
bu eserin ana malzemesidir ve bu özelliğinden ötürü de çok derin ve
hayranlık uyandıracak derecelerde uzmanca bir tahlile tâbi tutulmuştur
(Faksimile, s. 20-61). Buondelmonti’nin bu eseri, yalnızca metin kısmı
olmak üzere 1824’te G. R. L. von Sinner tarafından Latince olarak yayım-
68
O S M A N L I L A R v e A V R U P A / t h e O T T O M A N S a n d E U R O P E
lanmıştır.1 Yine 1897’de Fransızca olarak neşredilen İstanbul nüshasına
(haritasız ve Grekçe’dir) aşağıda değineceğiz.
Christoforo Buondelmonti (d. 1380/85-ö. 1431 [yaklaşık]) babası
Rainerio Buondelmonti, Ghibelist2 olma töhmeti altında kalmış olarak
vazifelerinden tardedilmiş, Floransa kökenli bir ailenin ferdiydi. Hayatı
hakkında yazılarında kendinden bahsettiği kadarıyla bilgi sahibiyiz.
Yazarın bilinen hayat hikâyesi ve eserinin değerlendirilmesi, vaktiy-
le Semavi Eyice,3 yakın zamanlarda da Asnu-Bilban Yalçın tarafından
Türkçe olarak yayımlanmış olduğundan,4 burada tekrara yer vermemek
üzere yalnızca Düsseldorf nüshasında verilen bilgilerden yola çıkmayı
daha uygun ve ele aldığımız yayın için daha tanıtıcı bulduk. Buna göre
yazarımız, doğduğu şehirde iyi bir eğitim görmüş, Latin müelliflerine
dair derin bir mâlûmat sahibi olmuş ve eserinde de bunlardan sıkça
alıntılar yapmıştır. Birçok hocası içinde klasik İlkçağlar’a olan merakını
büyük bir kitap dostu ve Floransa’nın önde gelen aydınlarından Niccolo
Niccoli’ye (1364-1437) borçlu olduğunu söylemek mümkündür. Antikiteye
olan düşkünlüğü, kendisinde Bizans yazmalarına karşı büyük bir merak
ve bunların sistemli bir şekilde ele geçirilmesi gayretini oluşturmuştur.
İstanbul’daki ve özellikle buralardaki manastır ve kiliselerdeki yazmalar
ilgisini çekmekteydi. İstanbul’dan getirilmiş yazmalar içinde yer alan
Klaudios Ptolemaios’un dünya haritasının Grekçe versiyonu, Latince’sine
âşina olanlar için ilgi çekici gelmiş olmalıdır. Buondelmonti’nin
1 Gabriel Rudolf Ludwig von Sinner, Christoph Bondelmonti Florentini, Librum insularum Archipelagi, Lipsiae-Berolini: Apud G. Reimer, 1824.
2 XIII. yüzyıldan beri İtalya’da özellikle Hohenstaufen hânedanı (1138-1254) kayserlerine taraftar olan hizbin adı. Bunların karşısında İtalyan şehirlerinin mutlak serbestiyetini savunan ve papanın yanında yer alan Guelfe (Almanya’da Welfen) hizbi yer almaktaydı. Bu iki hizip arasındaki mücadele Hohenstaufenler’in inkırazına kadar devam etmiştir. Buna rağmen büyük şehirlerde bunlar arasındaki karşıtlık devam etmiştir. 1334’te Papa XII. Bene-dikt Ghibelistler’i aforoz ile tehdit etmiş bulunuyordu.
3 Semavi Eyice, Christoforo Buondelmonti ve İstanbul’un En Eski Resmi, İstanbul 1964.
4 “XV. Yy.’da Bir İtalyan Gezgin: Cristoforo Buondelmonti ve Konstantinopel”, İstanbul Üniversitesi 550. Yıl Uluslararası Bizans ve Osmanlı Sempozyumu: XV. Yüzyıl (ed. Sümer Atasoy), İstanbul: İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, 2004, s. 371-380.
69
K E M A L B E Y D İ L L İ
coğrafyaya karşı duyduğu merakta bu yazmanın belirli bir etkisi olduğu
muhtemel görülmekte, hatta haritalarındaki çizimlerde bu zehabı ve-
rebilecek bazı izlenimler tesbit edilebilmektedir. Ptolemaios’un Latince
nüshaları bilinmekle beraber, o zamanlar İstanbul’da bu eserden başka
nüshaların da mevcut olması gerekir, zira Fâtih’in saray kütüphanesin-
de bunun 1465’te Georgios Amerukes ( Amuretzes) tarafından geliştiri-
len bir Latince versiyonunun bulunduğu bilinmektedir (Faksimile, s. 13).
Saray kütüphanesinde ayrıca Buondelmonti’nin Liber Insularum’unun
Grekçe bir nüshasının da bulunmakta olması bu anlamda önemlidir.5
Bunun en eski Grekçe yazmalardan biri olduğu ileri sürülen bu eser,6
Émile Legrand tarafından Fransızca olarak 1897’de Paris’te yayımlan-
mıştır.7 Yaklaşık 1500 senesine tarihlendirilen eserin yazma nüshasında
haritalar yer almamaktadır.8
1414’te otuz yaşlarında olduğu halde Floransa’dan ayrılır, önce Rodos’a
ve oradan da zaman zaman zahmetli olsa da, genellikle semereli edinim-
lerinin kaynağı olan araştırma gezilerine başlar. Önce Girit’e, daha sonra
Ege adalarında, İyonya’nın batı sahillerinde dolaşır, nihayet İstanbul’a
gelir ve oradan da Athos’a gider. Gezinin bazı ayrıntılarını zaptetmek
mümkün olmuştur. 1415-1418 arasında bulunduğu Girit’ten beş Grekçe
yazma edinir. 1418’de İmbros’dan ve Andros adasından birer yazma sa-
hibi olur. Bunlar üzerinde satın alma tarihi, yeri ve fiyatı ile ilgili notlar
düşmüştür. N. Niccoli’ye de bazı yazmalar gönderir. 1423’ten itibaren ha-
yatını Rodos’ta sürdürmeye başlar ve burada üçüncü kitabı olan Nomina
Virorum Illustrium’u tamamlar. Zakynthos, Kefalonya, İtaka, İyonya
ve Atina gibi bazı adalar ve şehirler üzerinde hüküm süren Acciajuoli
5 Adolf Deissmann, Forschungen und Funde im Serail, Berlin-Leipzig: W. de Gruyter, 1933, s. 67, nr.24.
6 Yalçın, “XV. Yy.’da Bir İtalyan Gezgin”, s. 373.7 E. L egrand, Description des iles de l’Archipel par Christophe Buondelmonti.
Version greque par un anonyme publiée d’apres le manuscrit du Sérail avec une traduction française et un commentaire, I, Paris: E. Leroux, 1897 (reprint: Am-sterdam in Philo Press, 1974).
8 Hedda Reindl [Kiel], “Zu Einigen Miniaturen und Karten aus Handschriften Matraqčı Nasuh’s”, Islamische Abhandlungen. Aus dem Institut für Geschichte und Kultur des Nahen Orients an der Universität München. H.J. Kissling zum 60. Geburtstag gewidmet von seiner Schülern, München 1974, s. 152, nr. 42.
70
O S M A N L I L A R v e A V R U P A / t h e O T T O M A N S a n d E U R O P E
ve Tocco ailelerine olan hısımlığı sebebiyle buralardaki seyahati belir-
li bir rahatlık içinde geçmiş olmalıdır. Son senelerini Arşipel Dükü II.
Giovannis Crispo’nun (1418-1433) hizmetinde geçirmiş olduğu, 1431’de
veya bu senenin hemen akabinde öldüğü kabul edilmektedir. Kitâbesi
kendisi tarafından yazılmış olan mezar taşı Rodos Arkeoloji Müzesi’nde
bulunmaktadır. Liber Insularum Archipelagi’den pek çok kopya çıkartıl-
mış olduğu halde, döneminde yazarın adı kısa zaman içinde unutulmuş-
tur (Faksimile, s. 13).
Girit adasını anlatan ikinci eseri (Descriptio Insulae Cretae) 1417’de
Niccola Niccoli’ye ithaf ve 1420’de ise Liber Insularum Archipelagi’nin
tamamlanmış nüshasını, daha önceleri eserinden bir “taslak” gönder-
miş olduğu hâmisi Kardinal Giordano Orsini’ye (ö. 1438) ihda etmiştir.
Eserden yapılan istinsahlar henüz yazar hayatta iken başlamış olmakla
beraber, XV. yüzyılın ikinci yarısında bunların sayısı önemli bir şekilde
artmıştır. İçlerinde İngilizce, İtalyanca ve Grekçe tercümeleri de bulun-
mak üzere şimdiye kadar Liber Insularum’dan yetmiş yazma tesbit edil-
miştir. Bu yazmaların birçoğunun müstensihi, istinsah tarihi ve mâlikle-
rinin belirlenmesi mümkün olabilmiştir. Bundan hareketle eserin İtalya
dışında Fransa, İngiltere ve Felemenk’te daha çok yaygınlık kazandığı
ortaya çıkmaktadır. Ele almaya çalıştığımız yayında bunların bir dökü-
mü verilmektedir (Faksimile, s. 15, nr. 32). Bununla beraber özgün nüs-
hayı inşa etmek oldukça zordur ve birbirinden farklı üç nüsha grubu
meydana getirilmiş bulunmaktadır: a) Mufassal nüshalar, b) Buna bağlı
olan daha muhtasar metinli nüshalar ve c) Yaklaşık olarak 1418’e tarih-
lenen müstakil muhtasar nüsha. Bu nüsha, Buondelmonti’nin Kardinal
Orsini’ye göndermiş olduğu “taslak” olarak kabul edilmektedir. Bilinen
nüshaların çoğunluğu b) grubuna dahildir. Nüshalar üzerinde uzman-
ca tahliller en küçük ayrıntılarına inilmiş olarak yapılmıştır. Varılan
sonuç, Buondelmonti’nin 1420 tarihli müellif nüshasının inşasının pek
mümkün görünmediğidir. Bu da bugüne kadar eserin filolojik bir metin
inşasının (edition critique) neden yapılamadığının sebebini teşkil eder
(Faksimile, s. 15). Yazma nüshanın tamamına yer verilen bu yayıma ka-
dar, eserden yalnızca bazı kısımlar basılmış bulunmaktadır.
71
K E M A L B E Y D İ L L İ
Eserde yer alan yetmiş sekiz ada resmi şematik olarak (figurae) çi-
zilmiş olup, belirleyici coğrafî özelliklere ve tanımlayıcı binalara vurgu
yapılmıştır. Bilindiği kadarıyla Buondelmonti arkeolojik eserlerle yakın-
dan ilgilenen ilk Batılı seyyahtır. Girit adasıyla ilgili eserinde Knossos
ve Gortyn’deki (Gortyna) Minos döneminden kalma harabelere değinir.
Liber Insulae’da çeşitli çizim kalitesi değişkenliği içinde Girit adasına da
yer verilir.
Buondelmonti’nin, 1420 ve 1421 sonu-1422 başlarında olmak üze-
re iki defa İstanbul’da bulunduğu tesbit edilmiştir. İstanbul planını
bu tarihte yapmış olduğu ağırlık kazanıyor (Faksimile, s. 16). Bu arada
Buondelmonti’nin Litvanya Büyük Dükü Witold (1376-1430) için de bir
nüsha hazırladığı biliniyor.9
İstanbul planı Marmara denizinden bakılmak üzere çizilmiştir ve
“Yarımadasının güney-batıdan dikeyine eğik kuş bakışı diye tabir edilen
bir görünüm sergiler”,10 bu haliyle Ortaçağ’a has çizimlerden tamamen
farklıdır. Şehirle ilgili verilen bilgilerin çizimlere nasıl aksettiği nok-
tasını da aydınlatmak üzere şunlar söylenebilir: Buondelmonti şehrin
üçgenimsi görünüşünü öne çıkarır. Haliç tarafındaki kara ve Marmara
kıyısındaki deniz surlarının uzunluklarını ve kulelerin sayılarını verir.
Blanga ve Kontoskalion limanlarından ve Jüstinyen sarayından, deniz
surlarındaki deniz fenerinden ve Nea Ekklesia’dan11 söz eder. Ayasofya
ve altındaki sarnıç, Jüstinyen sütunu, Hipodrom ve burada yer alan
eserler anlatılır. Daha sonra diğer sözü edilmeye değer yapılara ge-
çilir. Bu münasebetle İstanbul’un beş âbidevî sütunu sayılır: Bunlar
Konstantin, Jüstinyen, Theodosios, Arkadion sütunları ve Havâriyun
(Apostel) Kilisesi’ndeki sütunlardır. Daha önceleri Aziz Marco’nun atla-
rının dikili olduğu Konstantin sütunundaki dört somaki sütun, Apostel
Kilisesi’ndeki Büyük Konstantin’in lahdinin de yer aldığı imparator me-
zarları, bazan içlerinde saklanan kutsal emanetlere de değinerek adlarını
verdiği on dört diğer kilise özellikle zikredilir.
9 ayrıca bk. Yalçın, “XV. Yy.’da Bir İtalyan Gezgini”, s. 375. 10 Yalçın, aynı yer.11 bu kilise hakkında bk. Yalçın, Bizans Büyük Sarayı: Yapıları ve Kurumları (dok-
tora tezi, 2000), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 194.
72
O S M A N L I L A R v e A V R U P A / t h e O T T O M A N S a n d E U R O P E
Buondelmonti’nin özgün İstanbul planının nasıl göründüğü hakkın-
da haliyle kesin bir fikir yoktur, zira en erken tarihli olanları dahi sonra-
dan yapılmış kopyalardır. Faksimile’de yer verilen erken tarihli iki plan
(resim nr. 1, 2), şehrin eserlerini tam olarak aksettirmezler ve birbirleri
arasında bu bakımdan farklılıklar arzederler. Holkham Kütüphanesi’nde
(Norfolk) bulunan ve Ağustos 1429 tarihli olarak Sakız adasında yapılan
kopya ile Baltimore’daki nüshanın, kesin olarak tarihlendirilen kitap-
lar içerisinde metin ve çizimleri itibariyle en erken tarihlisi olma özel-
liğini taşıdığı ifade edilmektedir. Bu iki nüshada da yalnızca Ayasofya,
Jüstinyen sütunları ve Palaiologlar’ın arması ile açıkça gözler önüne seri-
len Pera kısmı yer alır. Şehrin bu anlamda kıt kanaat gösteriminden ha-
reketle, daha sonraki etraflı çizimlilerin, bu erken tarihli Buondelmonti
planlarına dayandığını söylemek mümkündür (Faksimile, s. 17). Nitekim,
Venedik ve İstanbul konulu bir sergi katoloğunda yer alan başka bir
(Correr Müzesi Kütüphanesi, Ms. Donà dalle Rose 15) Buondelmonti
İstanbul planı, böyle bir kıyaslama yapmamıza izin vermektedir. Burada
Düsseldorf nüshasındaki İstanbul planının ayrıntı zenginliğinin, Correr
nüshasındakine ne derecelerde aksetmiş olduğunu gözlemlemek müm-
kün olmaktadır.12
Liber Insularum’un Istanbul’u anlatan metin kısmında, şehrin içinde
elli üç mekâna ve âbidevî esere yer verilmiştir. Daha geç tarihli olanlar-
da Pera ve çevresi de ilâve edilmiş olarak en az kırk adet bina ve mekân
doğru olarak yerlerinde gösterilmiştir. Şehrin yolları da, daha geç tarihli
olarak yakından bilinen yol şebekesiyle büyük ölçüde uyum içindedir.
Çizimlerdeki mekânlar bazan metinlerde yer almaz veya bunun tersi
olur, Pera ve buradaki binalara ise metin kısmında hiç yer verilmemiştir.
Osmanlı binaları da tamamen dışarıda bırakılmışlardır. Bunun istisna-
sı Paris’teki bir nüshada, Fâtih tarafından 1457/58 tarihinde yaptırılmış
olan Yedikule’ye yer verilmiş olmasıdır. Burada Galata yerine Pera ve
İstanbul’un fetihten beri kullanılan ismi “ al-Kostantiniyya”nın ilâve ola-
rak yazılmış olduğu görülür (Faksimile, resim nr. 1).
12 Piero Lucchi, “Christoporo Buondelmonti, Resimlerle Takımadalar (Ege Adaları)”, Osmanlı Döneminde Venedik ve İstanbul / In Epoca Ottomana Vene-zia e Istanbul, İstanbul: Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, 2009, s. 95.
73
K E M A L B E Y D İ L L İ
İstanbul’u Roma ile karşılaştıran ve onun şehirsel mükemmelliğini ve mâmur halini dile getiren bazı eserlerde, şehrin perişan bir halde oldu-ğunun tesbiti ve bunun yol açtığı hayal kırıklığı, şehrin zenginliğinin ve mâmuriyetinin geçmişte kaldığı, sayıları 500’ü bulan kilise ve manastı-rının, 40.000’lere kadar inen nüfus sebebiyle kullanılma ihtiyacı olma-dığından yıkılma raddelerine geldikleri ve boş kaldıkları, eski görkem-li binaların taş malzemesinin surların onarımı ve şehirdeki inşaat için sökülüp, tahrip edildikleri gibi anlatımları gözlemlemek mümkündür. Öte yandan, Liber Insularum’un çoğunluk nüshalarının İstanbul’un fet-hinden sonra yapılmış olmalarına rağmen, geç Bizans döneminin bütün harabiyetini taşıyan şehrin eski zenginlik ve görkemi içinde, başta gelen kiliseleri, manastırları ve âbidevî mekânları ile tasvir edilmekte olması ilgi çekicidir ve bu XVI. yüzyılın derinliklerine kadar böylece devam etmiş olarak Garp âleminin tahayyülünde eski imajın muhafaza edilme-sine hizmet eder, hatta bu durum XVIII. yüzyıl eserlerinde bile görülür. Bunun amacının ve ideolojik hedefinin, özellikle Büyük Konstantin’in “hıristiyan” şehrinin hâtırasını hâfızalarda nakşetmiş olarak yaşatmak olduğuna özellikle vurgu yapılmış olması, doğru ve objektif bir değer-lendirmedir (s. 18).
Düsseldorf nüshasındaki İstanbul planı (b. Faksimile, vr. 54) kısa bir zaman önce Ian von Manners tarafından, eski şehir planlarını ele alan bir çalışmada (1997) değerlendirilmiş ve Cristoforo Buondelmonti’nin bi-yografisi de Claudia Barsanti’nin fevkalâde başarılı bir monografisinde yeniden ele alınmıştır (1999). Manners plan üzerindeki incelemesinde bazı binaların Osmanlı dönemine işaret ettiğine kani olarak, tarihlen-dirmeyi 1480’den hemen sonraya oturtmuştur. Bu görüşe, planda yer ve-rilen mekânların yalnızca Fâtih Sultan Mehmed dönemine işaret ettiği ve XV. yüzyılın son yirmi yılına dair herhangi bir ize rastlanmaması sebebiyle zâhib olmuştur. Claudia Barsanti de bu tarihlemeyi benim-ser ve yalnızca Fâtih devrinde yapılan ilk binaların varlığını kabul eder (Faksimile, s. 18). Çalışma, bu aşamada İstanbul planı üzerinde gösterilen bina ve mekânların tek tek incelenmesine ve daha kesin bir tarihlendir-menin mümkün olup olmadığının tahliline girişilir. Metot olarak, plan-da yapım tarihi en erken olan binanın tarihlendirmenin alt sınırını (ter-minus post quem) ve en geç yapımlı olan binanın da tarihlendirmenin
74
O S M A N L I L A R v e A V R U P A / t h e O T T O M A N S a n d E U R O P E
en geç olanını ( terminus ad quem) teşkil ettiği kabul edilir. Bu durumda plandaki “terminus ad quem”i örneğin, 1501’de inşasına başlanmış ol-duğu halde planda yer almayan Beyazıt Camii teşkil eder. Daha sonraki İstanbul planlarında da gözlendiği üzere, çizim zamanında artık mev-cut olamayan bina ve mekânların tefriki göz önünde tutulmuş ve bu tür şehir planlarında eski çizimlerden hareket edildiği ve aktüel zamanı aksettirmeyen kalıntılara yer verilmesi gibi inceliklere dikkat edilmiş olduğunu söylemeye -çalışmayı hazırlayanların sahalarındaki derin uz-manlığı sebebiyle- gerek yoktur (Faksimile, s. 18).
Kuş bakışı görüntüsüyle Boğaz çıkışında Karadeniz sahiline kadar uzanan ve şehri Marmara denizinden bakılmış olarak ele alan görüntü, bu haliyle Karadeniz çıkışındaki Rumelifeneri dahil olmak üzere Rumeli ve Anadolu hisarlarına kadar uzanır. Şehrin içindeki Ayasofya ve Fâtih camileri dışında kalan ve ön cephede yer alan binaların, meselâ Haliç kıyısında kalanlara nazaran daha büyük ve ayrıntılarıyla gösterilmiş ol-ması pek başarılı olmayan bir perspektif kaygısı sebebiyledir. En önde olması hasebiyle özellikle Yedikule göze çarpmakla beraber, Arkadios Sütunu ve Fâtih tarafından 1460’ta yeniçeriler için inşa ettirilen kışla ( Eski Odalar) da bu anlamdadır. Yakın olanı daha büyük çizme ilkesine Rumeli ve Anadolu hisarları çizimlerinde uyulmamaktadır. Bazı bina-ların öne çıkarılması ve pek çok yeni Osmanlı binalarına yer verilme-si, mekânların doğru yerlerinde gösterilmesinde sıkıntılar yaratmış ve kaymalar oluşturmuştur. Topkapı Sarayı’na geniş yer ayrılmış bulun-masından ötürü Ayasofya, Fâtih camileri, Eskipazar ve Eski Saray sola doğru kaymışlardır. Valens Su Kemeri tamamen yerini kaybetmiş olup Ayasofya ile Hipodrom arasında uzanmaktadır. Yine de güney ucunun Fâtih Külliyesi’ne dayanmış olması doğrudur. Bununla beraber, birçok binanın başka yerde gösterilmiş olması, kesin tanımlamaların yapılma-sına da imkân vermektedir (Faksimile, s. 19).
Kilise ve camiler değişik bina tipleriyle tersim edilmiştir ve bu ha-liyle oldukça yüzeysel sadelikte çizimler içeren sair Buondelmonti kop-yalarından ayrılır. Şehrin içinde evlere yer verilmemiş olması ise göze çarpmaktadır. Ancak aynı şeyi her türlü ev vesair binalarla dolu olarak gösterilen Pera için söylemek mümkün değildir. Planda şehir içindeki
75
K E M A L B E Y D İ L L İ
yollar da gösterilmemiştir, aksi halde zaten binaların yerleştirilmesinde zorluklarla karşılanırdı. Buna karşılık şehrin Yeditepe’sine işaret eden yükseltiler ve üzerlerindeki âbidevî binalar gösterilmek istenmiştir. Öte yandan, akış yönü ve denize döküldüğü yeri genelde yanlış gösterilmekle beraber, neredeyse bütün Buondelmonti kopyalarında gözlenen Lykos deresine de burada yer verilmemiştir.
Özellikle daha yakın tarihli ve mekânı tanıyan gözlemler içeren kop-yalarla yapılan kıyaslamalar, eski dönemden kalma ve yeni olarak ilâve edilen binaların belirlenmesinde en iyi neticeyi verirler. Kıyaslama için yapımı 1530/50 tarihlerine yerleştirilen Giovanni Andrea Vavassore’nin planından da büyük ölçüde istifade edilir. Ağaç basma olan bu planın prototipi en erken 1478/79 (saray duvarlarının tamamlanmış halinden ötürü) ve en geç 1490 olarak belirlenmektedir. Bu tarihlendirme de ilgi çekici bir sebebe dayanmaktadır: Aziz Luca Euangelista Kilisesi’nin, Güngörmez Kilisesi olarak isimlendirilen Nea Ekklesia Kilisesi olduğu ileri sürülür ve baruthâne olarak kullanılmaktadır. Burası 12 Temmuz 1490’daki fırtınalı bir günde isabet eden bir yıldırım neticesinde tahrip olmuştur (Faksimile, s. 19).
İstanbul’u ele alan birçok plan içinde Pîrî Reis’in Kitâb-ı Bahriyye’sinde, Matrakçı Nasuh’un Beyân-ı Menâzil-ı Sefer’inde ve Seyyid Lokmân’ın Hünernâme’sinde yer alanlar XVI. yüzyılda yapılmışlardır, dolayısıyla Avrupa’daki daha erken tarihli örneklemelerden sonra gelirler. Bunların mevcut planlar, hasseten Buondelmonti haritalarına olan bağımlılı-ğı hakkında bir şeyler söyleyebilmek, konuyu özel olarak ele almakla mümkündür. Nitekim böyle bir kıyaslamada bulunan Hedda Reindl, Matrakçı Nasuh’un yazma nüshalarındaki haritaları konu alan incele-mesinde, bazı adalara ait çizimlerin Buondelmonti’den alındığını tesbit etmiş bulunmaktadır.13
13 Hedda Reindl [Kiel], “Zu Einigen Miniaturen und Karten aus Handschriften Matraqčı Nasuh’s”, s. 152 vd.
76
O S M A N L I L A R v e A V R U P A / t h e O T T O M A N S a n d E U R O P E
Buondelmonti’nin İstanbul tasviri (Düsseldorf nüshası. Bk. EK 2)
77
K E M A L B E Y D İ L L İ
Düsseldorf yazmasındaki İstanbul planı tanımlaması kesin altmış
dört şekil içerir. Adı belirtilmemiş bazı mekânların tanımlanması ise,
planın başka kopyalarından veya diğer planlardan ve kaynaklardan is-
tifadeyle yapılmıştır. Böylece tamamı doksan altı parçadır, hepsi altmış
yedi madde altında toplanmıştır ve gerekli açıklamalar yapılmış olarak
okuyucuya sunulmuştur (b. s. 21-61). Bunlar:
1. Topkapı Sarayı ( Yeni Saray)
2. Aya İrini (Hagia Eirene [ve Marmara surları ve bunun
ittisalindeki ebniye])
3. Sarayburnu Kulesi
4. Sarayburnu Bataryası
5. Aziz (Petrus ve) Paulos Kilisesi
6. Aziz Demetrios
7. Tersane ve kapısı
8. Aziz Georgios
9. Theotokos (Meryem Ana) Kilisesi
10. Saray ahırları (Stabula Regis)
11. Bukoleon Sarayı’nın kapı ve iskelesi
12. Kadırga Limanı ve Tersane
13. Blanga (Langa Bostanı [ve Marmara surları üzerindeki kuleler])
14. Hipodrom
15. İmparatorluk Sarayı yıkıntıları ( Palacium Imperatoris Ruptum)
16. Kapı harabesi (İsakapısı)
17. Theotokos Peribleptos Kilisesi (Perilefto)
18. Johannes Prodromos Kilisesi (Studio [İmrahor Camii] ve Haliç
tarafındaki surlar ve kapılar)
19. Ortakapı (Turris de Medio)
20. Frank Kulesi (Turris Francorum)
21. Kastel Petrion (Fenarium/Fener)
22. Blacher semti ve kapısı (Xyloporta)
23. Leon Kulesi (-Vorwerk) önündeki kilise
24. Eyüp Camii (Cesmidi/Kosmidion)
25. Mahmud Paşa Camii
26. Bocchiardiler’in evi (Domus Boihardorum)
78
O S M A N L I L A R v e A V R U P A / t h e O T T O M A N S a n d E U R O P E
27. Pantokrator Manastırı (Pantocratora in qua imperatores sunt
sepulti [imparatorların gömülü olduğu Pantocratora – Kilisesi])
28. Kilise (locus cafensium [Kefeliler semti])
29. Tekfur Sarayı (palatium imperatorum)
30. Ayasofya (Hagia Sophia)
31. Jüstinyen Sütunu (Theodosius)
32. Eskipazar (Bisastanum [Cevayir Bedesteni])
33. Konstantin Sütunu (columna s. crucis)
34. Eski Saray ve Teodosios Sütunu (Claustrum Regianum
Puelarum ve Taurus)
35. Valens Su Kemeri (Aqueductus)
36. Fâtih İmareti ve Türbesi ( Sepulcrum Soltani Meometi)
37. Hora Manastırı / Kariye Camii ( Christus in Chora)
38. Odalar ( Habitacula Iagitherorium / Yeniçerilerin kışlası)
39. Arkadios Sütunu (Syrolofus)
40. ukur Hamam (Balneum)
41. Surlar ve kapılar
42. Altınkapı ve Yedikule (Arx.xea in qua erarium reginum [kraliyet
hazinesinin muhafaza edildiği muhkem kule])
43. Mermerkule
Galata-Pera, Haliç, Boğaziçi ve Karadeniz
44. Galata surları
45. Galata Kulesi ( Turris S. Crucis)
46. Galata-Pera merkezi
47. Borgi di Lagirio (Burgi de Lagirio [Lagiryo Kulesi])
48. Borgo di Filacorat (?) (Burgi Filacora/Filatoria (?) [Filacora
Kulesi, kulenin ismi sorunlu])
49. Borgo di Sant’Antonio / Borgo di Spiga (Burgi s. Antoni [Aziz
Antuan Kulesi])
Pera ve Haliç’in yukarı kısmı
50. Kasımpaşa Tersanesi
51. Türk Mezarlığı ( Sepulcra Turchorum)
79
K E M A L B E Y D İ L L İ
52. Haliç’teki dereler ve köprüler (Aque Dulces ve Pons Despine)
53. Francesco Draperio’nun evi
54. Santa Galatina ( Aziz Galatin)
55. Kâğıthane ( Hedificium Apappirorum)
Pera ve Karadeniz (Mare Pontichum) arası:
Boğaziçi’nin Avrupa yakası kıyıları
56. Pera bağları (Hic Sunt Viene Burgensium Pere [Pera
vatandaşlarına ait üzüm bağları]]
57. Tophane (Fuxina Bombardarum)
58. Diplokionion ( Columne [ Çifte Sütunlar / Beşiktaş])
59. Valis Gonele (Tophane ve Beşiktaş arasındaki vadi)
60. Anaplous’ta Aziz Mikail Kilisesi (s. Angelus [Anaplous: Ortaköy-
Arnavutköy arası])
61. Rumelihisarı
62. Boğaziçi’nde Kalos Agros köyü (Cazale Burga [Büyük Dere])
63. Rumelifeneri
64. Karadeniz sahilinde Derkos köyü
Boğaziçi’nin Anadolu yakası (Turchia)
65. Anadoluhisarı
66. Rum Mehmed Paşa Camii ( Scutari [Üsküdar])
67. Kızkulesi ( Arkla/ Turris Arcla [Hisarcık])
Adalar, şehirler ve manastırlar
68. Chios (Sakız adası)
69. Delos
70. Caloieros
71. Kos (İstanköy)
72. Patmos
73. Gelibolu
74. Athos dağı
80
O S M A N L I L A R v e A V R U P A / t h e O T T O M A N S a n d E U R O P E
(Gelibolu Haritası buraya girecek)
Buondelmonti, Gelibolu tasvirinde, 1356’da Süleyman Paşa ( Orhan Gazi’nin oğlu) ta-rafından fethedilen bu limanı anlatırken surlara ve kalelere ihtiyaç duymadan bölgeyi yönetebilen iyi liderlere sahip Osmanlı İmparatorluğu’na duyduğu sempatiyi ifade et-mekten çekinmemişti.
81
K E M A L B E Y D İ L L İ
Eserin yazılma tarihi ve sebebi
Yazmada kullanılan kâğıdın incelenmesi ve su yolu (filigran) işaretinin 1484 tarihini vermesi sebebiyle, yazılma tarihinin en erken 1480’ler ol-ması gerektiği ortaya çıkarılmış bulunmaktadır. Topkapı Sarayı’nı çev-releyen duvarların gösterilmekte olması tarihlemeyi daha da kesin hale getirebilmektedir. Sarayı çevreleyen duvarların 1478’de tamamlandığı bilindiğinden bu, “en erken tarihleme” ( terminus post quem) için sağ-lam bir veri teşkil eder. Studio Basilika kilise olarak gösterilmekte ol-ması, “en geç tarihleme” ( terminus ad quem) için bir veri olarak kabul edilebilir, ancak şehrin hıristiyan varlığının idame etmekte olduğu var-sayımı altında, 1486’da camiye tahvil edilmiş ( İmrahor Camii) olan bu mâbedin, bazı benzerleri gibi hâlâ kilise olarak gösterilmekte olduğuna dair örneklerden hareketle, bu tarihleme ihtiyat ile karşılanmaktadır. Yalnızca Düsseldorf yazmasında yer alan Chora Kilisesi 1495’te camiye tahvil edilmiş ( Kariye Camii) olmasından ötürü tarihlemeye dayanak teşkil etmez, bunun Düsseldorf yazmasında hangi sâik ile yer bulduğu bilinmemektedir. Planda bunun gibi daha bazı anakronik bulgular tes-bit edilmektedir: Meselâ Konstantin Sütunu üzerindeki haç ile resmedil-miştir, bu herhalde fetih sonrasında yerinden kaldırılmıştır. Jüstinyen Sütunu da üzerindeki süvari heykeli ile gösterilmektedir, oysa bu hey-kel 1456’da kaldırılmıştır. İmparatorların gömülü mahal olduğu özel-likle belirtilen Pantokrator Manastırı, çoktandır camiye tahvil edilmiş olduğu halde, hâlâ eski kimliğiyle takdim edilmektedir. Aynı şey Aziz Dominicus ibaresiyle gösterilen kilise için de söz konusudur, oysa bu da 1478’de cami haline ( Arap Camii) getirilmiştir.
Öte yandan planda yer verilen ebniye içinde yapımı Fâtih Sultan Mehmed (ö. 1481) devri sonrasına işaret edene rastlanmamaktadır, bi-lakis Düsseldorf yazmasında ilk defa yer verilen mekânların hepsi Fâtih devri eserleridir veya bitimi kısmen II. Bayezid devrine sarkmış olan-lardır: Tersane, Ahırlar, Kadırga Limanı, iki kapıya sahip olup çevre-si duvarla sarılı geniş bir sahayı ihata eden Langa bölgesi, Kâğıthane /
-imalâthanesi, Haliç Köprüsü gibi. İstanbul, Üsküdar ve Boğaz’ın iki ta-rafında yer alan camilerin ise Fâtih devrinde inşa edildikleri bilinmek-tedir. Buondelmonti’nin diğer bütün İstanbul kopyalarında yer almayan
82
O S M A N L I L A R v e A V R U P A / t h e O T T O M A N S a n d E U R O P E
Valens su yolu, muhtemelen Fâtih devrindeki onarımına ve kullanı-lır hale getirildiğine işaret etmek üzere burada gösterilmiştir. Kalos Agros ( Büyükdere) ve surla çevrili Delkos / Derkos / (Terkos) köyleri ve Rumelifeneri’ne yer verilmiş olması muhtemelen planın çiziminde kul-lanılan örnek kopyaya veya Rumeli ve Anadolu hisarları için de söz ko-nusu olabileceği üzere şahsen yapılan bir seyahatten kaynaklanan görsel tesbite dayanmış olmalıdır.
Eserin Düsseldorf yazmasının hazırlanmasına âmil olan -eğer varsa- muhtemel şahsiyet hakkında iki varsayım ileri sürülmektedir:
1. Yeni Osmanlı başşehrinin zamansal halini tesbit ve hıristiyanların elinde kalan kilise ve manastırları temsil etmek. Burada özellikle Pera / Galata’nın çizimi önem kazanmaktadır. Eserin metin kısmında bura-sıyla ilgili bir anlatım yer almaz ve bu Ceneviz şehrinin çizimsel tasvi-ri, şehri kuşatan surlardaki geometrik şemadaki birliktelik hariç diğer kopyalarda olduğu gibi serbestçedir. Bunlardan faklı olarak Düsseldorf kopyası, Pera’ya mâmur ve yüksek nüfuslu bir yer olarak gözlemletir. Bağımsız hali artık geçmişte kalmakla beraber, surlar üzerinde yükselen kulede Ceneviz bayrağını gururla dalgalandırır. Pera çiziminin tahlili, şehir surlarının veriliş şekli, ana kilise vesair kamu binalarının gösteril-mesi çizerinin veya eseri sipariş edenin Cenevizli olma kökeninin işare-tini taşıyan bir durumu öne çıkartır. “ Kefeliler mahalli”nin de vurgulan-makta olması da bu anlamı takviye eder.
2. Öte taraftan Ege adalarından özellikle Cenevizliler’in elinde bulu-nan Sakız/ Chios adasının, İstanbul planını andırır bilgi ve özen ile çizil-miş olma hali de, planı çizenin veya sipariş edenin Ceneviz ortamında aranması gerektiğini ima etmektedir. Gelibolu ve Boğaz’dan geçişi en-gelleyen Osmanlı hisarları, Kos / İstanköy ve diğer bazı adaların öne çı-kartılmış olması, muhtemelen buraların ziyaret edilmiş olmasındandır (s. 67). Hatta Manner gibi bazı araştırmacılar, resimler üzerine düşülen notların tahlilinden yola çıkarak Ceneviz diyalektiği kullanılmış oldu-ğunu çözümleyebilmekte ve bundan hareketle mahallî yazar ve sanat-kârın varlığına işaret etmektedir.14 Bununla beraber bu iddianın metin
14 I. J. Manners, “Constructing the Image of a City. The Representation of Con-stantinople in Christoforo Buondelmonti’s Liber Insularum Archilelagi,”,
83
K E M A L B E Y D İ L L İ
ve çizimler üzerindeki notların dil bilimi açısından genel bir değerlen-
dirmeye tâbi tutularak onaylanması gerektiği açıktır. Kullanılan kâğıt
filigranının İtalya’yı işaret etmesi sebebiyle, eseri sipariş edenin İtalyan
kökenli olması muhtemeldir.
İstanbul planı Ceneviz şüphesini davet edecek “ Kefeliler mahalli”nin
de vurgulanmakta olması yanında başka bir husus ile de dikkat çeker.
Vaktiyle Lukas Notaras’ın sarayının bulunduğu yerde kulesi olmayan bir
binaya yer verilmiş olup, bunun üzerine düşülen bir not ile burasının
Bocchiardiler’in evi ( Domus Boihardorum) olduğu belirtilmiştir. İnce
tahliller neticesinde vaktiyle Notoras’a ait olan bu evin Bocchiardiler’in
eline geçtiği veya diğer kopyalarda görünmekle beraber, Düsseldorf nüs-
hasında yer almayan-Notaras’ın sarayını karakterize eden kulenin mev-
cut olmamasından ötürü, hiç olmazsa aynı semtte bir ev sahibi olduk-
larını söylemek mümkün görünmektedir. Uzun zamandır İstanbul’da
yaşayan ve şehrin önde gelen ailelerinden olan Bocchiardiler’in üç ferdi
Paolo, Antonio ve Troilo Bocchiardi şehrin muhasarası esnasında sa-
vunmaya fiilen iştirak etmiş ve Myriandrion kapısının müdafaasıyla
vazifelendirilmişlerdi. Sair ticarî işler dışında özellikle şap madeni iş-
letmeleriyle ilgilenmiş olarak zenginleşen ailenin isimleri verilen bu üç
ferdi, önde gelen Cenovalı ailelerden Montana, Mari ve Spinolalar’ın
kızlarıyla evlenmişler, dolayısıyla Cenova himayesiyle mümtaz kılın-
mışlardı. Fetihten sonraki âkıbetleri hakkında fazla bilgi mevcut olma-
makla beraber, kaçarak hayatlarını kurtardıkları anlaşılıyor. Troilo’nun
Şark ticaretiyle olan ilgisini sürdürdüğü, 1500’de öldüğü bilinmektedir.
Oğulları ise II. Bayezid döneminde Cenova elçisi olarak hizmet verdiler
ve İstanbul’da yaşadılar. Bu sebepten ötürü bunların Notaras’ın sarayı-
na sahip olabilmeleri olası gözükmekte ve bunların hem İstanbul hem
de Sakız adası planlarının oluşmasında etken olabileceği varsayılmak-
tadır. İstanbul planı üzerinde yer alan gizem dolu T ve B harflerinden
oluşan monogramın, “ Troilus Boihardus” ( Troilo Bocchiardi) olarak çö-
zünürlüğünün kabulü çok cazip gelmekle beraber, bunun şimdilik bir
Annals of the Association of the American Geographers, LXXXVII (1997), s. 72-102. Sayfa 91’den naklen, Faksimile, s. 67.
84
O S M A N L I L A R v e A V R U P A / t h e O T T O M A N S a n d E U R O P E
varsayımdan öteye gitmeyeceği ise yine de açıkça itiraf edilmektedir (Faksimile, s. 68).
Çalışmaya dört parça Ek ilâve edilmiştir. Bunlardan ilki eserin akros-tişi (akrostichon) (Faksimile, s. 69-73); şehrin Marmara surları kapıları (EK II, s. 74-75); Haliç surları kapıları (EK III, s. 76-78); Kara surları ka-pıları (EK III, s. 79). Daha sonra Literatür kısmı gelmektedir (Faksimile, s. 81-89). Çalışmada çeşitli dönemlerde yapılmış İstanbul görüntüle-rine (Buondelmonti’nin Paris ve Venedik nüshalarından, Hartmann Schedel’den, Peronet Lamy’den, G. Andre Vavassore’den, Sebastian Münster’den, Giulino Balliono’dan, Onufrio Panvinio’dan, Matrakçı Nasuh’tan, Pîrî Reis’ten, Seyyid Lokmân’dan, Melichior Lorichs’den (on parçalık İstanbul panoraması), Francesco Scarella’dan (Yedikule ve Topkapı Sarayı görüntüleri) yer verilmiştir. Ayrıca II. Andronikos’un müstakbel zevcesini Barbyzes ( Pont Despine) köprüsü üzerinde karşı-larken gösteren resim, Lorichs’in Konstantin sütunu kaide kabartma-ları, Buondelmonti’nin Vatikan nüshasından Athos manastırları ve Düsseldrof nüshasından surlarıyla Blanga/Langa (Bostanı), yine surlar içinde semtleriyle birlikte Pera/ Galata (Müller-Wiener’den) ve nihayet Sakız adasının bir planına (J. Koder’den) yer verilmiştir. Son görüntü, eserde yer ve en önemli parçasını teşkil eden İstanbul planıdır. Burada bina ve mekânların üzerleri, metin içindeki açıklamalı başlıklara yolla-ma olmak üzere numaralandırılmıştır. Bunlardan sonra Düsseldorf nüs-hasının varak olarak işaretlenmiş, altmış bir sayfa tutan basım kalitesi yüksek faksimile / tıpkıbasım metni başlamaktadır.
II. Tıpkıbasım içinde Latince olarak kaleme alınmış olan metin kıs-mı, Karl Bayer tarafından Almanca’ya çevrilmiş ve yorumlanmış ve her iki dilde aynı sayfa içinde karşılıklı iki sütun halinde müstakil bir ki-tap olarak yayımlanmıştır (Cristoforo Buondelmonti, Liber Insularum
Archipelagi [Kitâb-ı Cezâ’ir-ı Bahr-ı Sefîd]. Transkription des Exemplars Universitäts- und Landesbibliothek Düsseldorf Ms. G 13. Übersetzung und Kommertar von Karl Bayer, Wiesbaden: Reichert Verlag, 2007).
Latince dolayısıyla Almanca tercüme, bir önsöz ile (praefatio) başla-maktadır. Burada Buondelmonti’nin altı yıl boyunca kâfirlerin tehlike-lerine ve korkunç fırtınalara göğüs germiş olarak Kiklat takımadaları ve
85
K E M A L B E Y D İ L L İ
diğer dolaştığı yerlerden hareketle hazırlamış olduğu bu eserini, Kardinal Jordanes’e ( Giordano Orsini) ithaf ettiğini beyan eder ve ele alacağı adaların ve yerleri sırasıyla anlatılacağının vurgulanması ve bunların isimlerinin sıralanmasıyla son bulur. İthaf, ikinci bahsin / (maddenin) on dördüncü cümlesinde de ifşa edildiği üzere akrostiş halinde tan-zim edilmiştir ve ele aldığı her bahsin başlangıç cümlesinin ilk harfle-rinin toplamından (82) oluşmaktadır, dolayısıyla şöyledir: Cristoforus
Bondelmont de Florencia Presbiter Hunc Misit Cardinali Iordano
de Ursinis MCCCCXX (Floransalı Presbiter Christoforo Buondelmonti bunu Kardinal Jordanus Ursinus’a gönderdi. 1420).
Anlatım seksen iki bahiste (/maddede) sıralanmıştır. İlk ve son ba-hisler, önsöz / praefatio (s. 7) ve sonsöz / epilogustan (s. 59) oluşmak-tadır. İkinci bahiste, “denizlerin hâkimi” anlamına gelen (archipela-gum mare: Archein = hükmetmek + pelagos = deniz), Adalar denizinin, genişliğinin Rodos-Mora ile (güneydoğu Male Burnu) Girit-Bozcaada arası olmak üzere 450x500 mil kare olduğu belirtilmektedir. Bu denizin batı sahillerini Küçük Asya toprakları ( Klikien, Pamphylien, Phrgien, Bithynien) tarafından sarılıdır. Barışçıl bir idarenin hüküm sürdüğü bu-ralara “ Türkiya” (Theucri’lerin yurdu Turchia) denildiğinin altı çizilir. Türkler’in batıya, denize açılmaları, adalara, Yunanistan’a ve Trakya’ya doğru yayılmalarıyla, buralarda yaşayan halklar için zor zamanların başladığı vurgulanır (s. 8).
Adalar hakkında ne gibi bilgilerin verilmekte olduğunu Korfu ve Pakos adasına dair kısa özetlemeler vermek suretiyle gösterme yoluna gittik. Genelde adaların isimlerinin nereden geldikleri ve anlamları üze-rinde daima durulur, buraların hangi mitolojik hikâyeye sahne teşkil ettikleri antikiteye olan meclûbiyetin parlak bir göstergesi olarak göz-ler önüne serilir ve anlatılır. Tanrılar, kahramanlarla beraber daima ön sıralarda yer alırlar. Adaların coğrafî özelliklerine vurgu yapılır, çev-resinin kaç mil tuttuğu, dağları, akarsuları, korunaklı limanları, üzüm bağları ve şarapları, -hatta terkedilmiş yabanî eşekleri veya keçileri-, ba-zılarında yer alan madenleri anlatımda ihmal edilmez. Siyasî boyutta, bunların hangi devletin veya ailenin hâkimiyetinde bulunduklarına de-ğinilir. Türkler’in sahneye çıktıkları yerlerde özel bilgiler kaçınılmazdır.
86
O S M A N L I L A R v e A V R U P A / t h e O T T O M A N S a n d E U R O P E
Bunlar daha ziyade korsanlık ve saldırılarıyla ilgilidir. Bu yüzden adanın hâlî kaldığı, köle olarak sürüklenip götürülme korkusu içinde yaşandı-ğı, bu yüzden nüfusun azaldığı veya boşaldığına işaret edilir. Bunlara rağmen Türkler’in Küçük Asya’daki toprakları üzerinde barışçıl bir idarenin hüküm sürmekte olduğu belirtilerek (“populi sub eis pacifice gubernantur”),15 olumsuz anlatıma objektif bir denge getirilmek istenir. İnsanlarının köle olarak ele geçirilme korkusu içinde yaşadıkları Paros (nr. 36); kendisine yardım eli uzatılıp kurtarılan Türk’ün, buna nasıl herkesi öldürerek hainlikle cevap verdiğinin anlatıldığı Caloierus (nr. 46); Timur’un önünden kaçan çok sayıda Türk’ün gelip yerleştiğine dair fevkalâde ilginç bir notun düşüldüğü, Samos (nr. 56); Psara adasında kaza geçirip saklanan ve bir sal yaparak kaçan Türkler (nr. 59); Venedik filosunun Türk gemilerini batırdıktan sonra, bunlara yardım ettikleri suçlamasıyla 3000 Frank’ı astıkları Tenedos/ Bozcaada (nr. 62).
Galipoli / Gelibolu (nr. 63) Türkler’le ilgili biraz daha geniş anlatımın yapıldığı yerdir: Burasının kayser tarafından gönüllü olarak Türkler’e bırakıldığı ve hatta kızını da gelin olarak verdiği, böylece hâlâ sürmekte olan bir felâketin oluşmasına yol açtığı, ölen veya esir edilenleri kay-da geçirecek kadar burada kimsenin uzun yaşayamadığı; Anadolu’nun derinliklerinden pek çok yoksul insanın bu iki hükümdarın onayı ile buraya üşüştükleri ve bölgenin kısa zamanda yoğun bir yeni dil ve insan istilâsına mâruz kaldığı; bunlardan bazılarının gayet cesur olduğu, hı-ristiyanların ellerinden pek çok yerleri aldıkları ve kendi örf ve dinlerine göre kusursuz bir hayat sürdükleri, bunların önde gelenlerinden birinin de Murad Bey (Sultan I. Murad) olduğu ve kendisinin anılmaya değer bir kişilik olduğu belirtilir. Burada ayrıca Türkler’in adaletiyle ilgili bazı hikâyeler anlatılır: Bunlardan biri, bir kadının kocası için hazırladığı sütlü bir yiyeceği, yolda hükümdarın bir hizmetkârı tarafından el konu-larak yenmesine dair olanıdır. “Kadının şikâyeti üzerine adam yakala-nır ve ... sevkedilir, ... süt bulunur ve adalet Murad’ın huzurunda yerine getirilir.” Bu anlatımdaki boş yerleri, hikâyeyi bir başka yerden bildiği-mizden doldurmak mümkündür: “Onlar her şeyi [bu] düzen altında tu-tarlar tıpkı Sultan Murad zamanında bir kadının yolda sütünü alıp içen
15 II. Kitap, s. 8 ve s. 60, 02/6.
87
K E M A L B E Y D İ L L İ
bir azap askerini şikâyet ettiğinde olduğu gibi. Sultan, onu yakalattı ve sütün midesinde olup olmadığını anlamak için karnını yardırttı. Çünkü o suçunu itiraf etmek istememişti ve süt midesinde bulundu. Eğer süt orada bulunmamış olsaydı, aynı âkıbet kadının başına gelmiş olacaktı.”16 Kaynak ve zaman dilimi itibariyle birbirinden uzak ve bağımsız olan bu iki anlatım, hikâyenin ne kadar yaygınlık arzettiğinin bir göstergesidir. Bu kısımda Murad’ın adalet anlayışını sergileyen iki hikâyeye daha yer verilmiştir.
3. Korfu. Adanın adı Circira veya Corcira olan bir kralın isminden gelir ve şimdilerde Corfy dendiğini tasrih eder. Adanın çevresi 100 mil olup, güneye doğru tamamen dağlarla kaplıdır ve bu dağlar arasında bol miktarda kestane ağaçları bulunur. Amphipolis Burnu’nda denizcilerin uzaklardan görüp farkettikleri muhkem Sanctus Angelus şehri yer alır. Doğudan Korfu şehrine kadar ve daha kuzeye doğru ötelerde, pek çok ailenin yerleşmiş oldukları güzel bir ova uzanır. Burada, kadîm Circira şehrinin yıkıntıları göze çarpar. Leucina Burnu’nda yüksek surlarıyla, korsanlar tarafından uzun zaman önce tahrip edilmiş olan Cassiope şehri bulunur. Kuzeye doğru adını bir kraldan alan Epirus dağları yük-selir. Burada denize yakın bir mahalde Neu-Troia ve Buthrotum şehri uzanır.
4. Pachisos-Paxo (Paxos). Doğu tarafında, Korfu’nun üst kısmında yer alır. Çevresi 10 mildir.Türkler’in devamlı tehditleri sebebiyle ahalisi az ve korunaklı olmayan kırsal bir yerleşimi vardır. Doğu tarafı ova-lıktır, üzüm bağları ve meyve ağaçlarıyla doludur. Güvenli bir limanı da vardır. Efsaneye göre bu adanın vaktiyle Korfu ile bağlantısı varmış. Poseidon ve Aiolos tarafından yaratılan fırtınalarla ikisini birleştiren ka-rasal bağlantı çökmüş. Hatta Korfu’nun bu kısmındaki kayalar her gün biraz daha kırılmaktaymış.
5. Leuchomons-Sancta Maura (Leukas) 6. Valdecopare-Dulichia-Ytaca (İthaka)7. Cephalonia (Kephallonia)8. Iacintus-Lacinto (Zakynthos [Zanta])
16 Bir Yeniçerinin Hatıratı (çev. ve haz. Kemal Beydilli), İstanbul: Tarih ve Tabiat Vakfı Yayınları, 2003, s. 114.
88
O S M A N L I L A R v e A V R U P A / t h e O T T O M A N S a n d E U R O P E
9. Storofades-Stanpharie (Strophades)10. Sapientia [Modon ve Koron şehirleriyle]11. Cetri-Cituria (Kythera [Cerigo])12. Schilus-Scilo (Antikythera)13. Creta-Candia (Kreta [Girit])14. Carpantas-Carpato (Karphatos)15. Rodiana Civitas-Rodo (Rhodos [Rodos])16. Simie17. Caristos-Calchi (Calchis)18. Luffani-Piscopia (Tilos)19. Nigados-Nigari (Karia)20. Stinfalea-Stampalea (Astypalaia)21. Santelini-Senturia (Thera-Santorin)22. Sicandrus-Sicandro (Sikinos)23. Policandros-Policandro24. Polimio25. Milos-Milo (Melos)26. Sifani-Siphani (Siphnos)27. Serfinum-Serphano (Seriphos)28. Thermia-Fermeniae (Kythnos)29. Cea-Cia (Kea)30. Andros-Andria31. Caloierus32. Tino-Tini (Tinos)33. Miconos-Michorie (Mykonos)34. Delus-Sdile (Delos)35. Suda (Syros)36. Paros-Paris37. Antiparus-Antiparis (Antiparos)38. Panaia39. Naxos-Naxa [Nakşa]40. Podia41. Raciea et Clero42. Nio (Ios)43. Anafios-Namphi
89
K E M A L B E Y D İ L L İ
44. Buport-Amurgospolis45. Chinera et Levata (Kinaros et Levitha)46. Caloierus-Caloiero47. Coha-Lango (Kos)48. Calamos-Calainos (Kalymnos)49. Erro (Leros)50. Pathmos (Patmos)51. Dipsis-Dipsa (Lipsos)52. Crusie-Crosia53. Ycarea-Nicharia (Ikaria)54. Mandria55. Agatusa et Formacus-Agathusa et Phorinacus (Agathonision et
Pharmakonision)56. Samo (Samos)57. Furnu-Phorni58. Tenose (Tenosa)59. Psara60. Chios-Syo (Sakız]61. Lesbos-Metelin (Midilli)62. Tenodi (Tenedos-Bozcaada)63. Galipoli (Gallipoli-Gelibolu)64. Marmora (Marmara Adası)65. Calonimo (Kalolimnos)66. Scopuli-Principi (Prinzeninsel)67. Constantinopolis (Konstantinopel-Istanbul)68. Stalimni (Limnos [Limni])69. Embarus-İmbro (İmbros-Gökçeada)70. Mandrachi-Samadrachi (Samothrake [Semadirek])71. Taxo (Thasos [Taşos])72. Mons Sanctus-Monte Santo (Athos)73. Sanstrati (Agios Efstration)74. Limea (Pelyagonisi) 75. Dromos (Alonnisos)76. Macri-Chalki (Peristera)77. Schiati et Scopolli-Schiati et Scopulo (Skiathos)
90
O S M A N L I L A R v e A V R U P A / t h e O T T O M A N S a n d E U R O P E
78. Sanctus Elias (Agios Elias)79. Schiros-Schirio (Skyros)80. Egripos-Euboia81. Egine(Aegina)82. Epilogus (Sonsöz)II. Kitap, bu seksen iki bahis için yapılan açıklamalar (Kommentar-
notizen, s. 60-69) ve ayrıntılı isimler dizini ile (Index nominum, s. 70-90) devam etmektedir. Burada yapılan tasnif, bu titiz çalışmanın ihtiyar edilen ağır mesaisini gözler önüne sermektedir: A) Adaların isimleri; B) Denizler, göller, kaynaklar, nehirler, bataklıklar; C) Ülkeler, dağ-lar, burunlar, ovalar; D) Şehirler, kaleler, limanlar; E) Halklar, sakin-ler; F) Meslekler; G) Tarihsel şahsiyetler; H) Tanrılar, mitolojik kim-likler; I) Din; J) Tıp; K) Botanik; L) Zooloji; M) Coğrafya; N) Jeoloji; O) Astronomi; P) Binalar; Q) Sanat eserleri; R) Tasvir ve tarifler; S) Hikâye ve anlatımlar; T) İktisat; U) Deniz gezileri; V) Etimoloji; W) Edebiyat literatürü kaynakçası. Ayrıca Latince-Almanca seçilmiş kelimeler listesine (s. 89), metin içinde kolay bulunulması için adaların özgün isimlerini içeren bir listeye (s. 90) ve sözü edilen bölgeyi gösteren bir haritaya (s. 91) yer verilmiş bulunmaktadır. Bütün bu yapılanları ve sergilenen uzmanlığı derin bir saygı ile karşılamamak mümkün değildir. Eserin hazırlanmasında emeği geçenler, gerçek sahalarındaki uzmanlı-ğın ne anlama geldiğine dair parlak bir örnek vermiş bulunmaktadırlar. Alçak gönüllülükle kendilerinden bu açıdan da istifade etmek gerektiği-ne inanmaktayız.