Upload
nguyencong
View
218
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DERGİSİ
The Medical Journal of Mustafa Kemal University
Cilt 1 Sayı 3 Eylül 2010
Mustafa Kemal Üniversitesi adına Sahibi
Rektör Prof. Dr. Hüsnü Salih Güder
Baş Editör:
Tıp Fakültesi Dekanı: Prof. Dr. Sadık BÜYÜKBAŞ
Editörler: Doç. Dr. Ahmet NACAR
Doç. Dr. Mustafa ARSLAN
Doç. Dr. Aydıner KALACI
Doç. Dr. Süleyman OKTAR
Doç. Dr. Rami HELVACI
Mustafa Kemal Üniversitesi Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi Dekanlığı
tarafından yayınlanmaktadır.
Dil Editörleri: Doç. Dr. Cumali GÖKÇE
Yrd. Doç. Dr. Seçkin AKKÜÇÜK
Hazırlık ve Baskı: Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi
Biyoistatistik Danışman:
Prof. Dr. Mehmet Fatih CAN
Doç. Dr. Mehmet AYDIN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Enver Sedat Borazan
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi Sekreteri
ISSN: 1308 – 7185
Dergi Sekreterliği:
Yrd. Doç. Dr. Fatih SEFİL
Dr. Kemal Türker ULUTAŞ
Dr. Nebahat KAPLAN SEFİL
Dr. Atilla KARATEKE
Dr. Metin ER
Yılda 4 kez yayınlanır.
Web Sayfası: www.mku.edu.tr
E-mail: [email protected]
Yazışma Adresi: Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi
Mustafa Kemal Üniversitesi
Tıp Fakültesi Dekanlığı 31100 Antakya/HATAY
Tel : (326) 2455114
Faks: (326) 2455305
DANIŞMA KURULU
Prof.Dr. Sadık BÜYÜKBAŞ
Prof.Dr.Ali Ulvi HAKVERDİ
Prof.Dr.Taşkın DUMAN
Prof.Dr.Ahmet Namık KİPER
Prof.Dr.Hasan KAYA
Prof.Dr.Mehmet YALDIZ
Prof .Dr.Fatih YALÇIN
Prof.Dr.Selim TURHANOĞLU
Prof.Dr.Yaşar Can BAYDİNÇ
Prof.Dr.Ayşe Dicle TURHANOĞLU
Prof.Dr.Ali BALOĞLU
Prof.Dr.Yaşar ÇOKKESER
Prof.Dr. Ali ÖZCAN
Doç.Dr.Tacettin İNANDI
Doç.Dr.Nizami DURAN
Doç.Dr.Ertap AKOĞLU
Doç.Dr.Sebahat GENÇ
Doç.Dr.Yusuf ÖNLEN
Doç.Dr.Sabahattin OCAK
Doç.İ.Murat MELEK
Doç.Dr.Nebi YILMAZ
Doç.Dr.Esin ATİK DOĞAN
Doç.Dr.Hüseyin ÖKSÜZ
Doç.Dr.Mehmet DURU
Doç.Dr.Sinem KARAZİNCİR
Doç.Dr.Muhyittin TEMİZ
Doç.Dr.Ahmet NACAR
Doç.Dr.M.Rami HELVACI
Doç.Dr.Cumali GÖKÇE
Doç.Dr.Hasan HALLAÇELİ
Doç.Dr.Cahit ÖZER
Doç.Dr.Aydıner KALACI
Doç.Dr.Senem ERDOĞMUŞ
Doç.Dr.Cemil TÜMER
Doç.Dr.Sadık GÖRÜR
Doç.Dr.Gülnaz ÇULHA
Doç.Dr.Çağla ÖZBAKIŞ AKKURT
Doç.Dr.A.Çiğdem DOĞRAMACI
Doç.Dr.M.Mustafa ARSLAN
Doç.Dr.Şemsettin OKUYUCU
Doç.Dr.Hayal GÜLER
Doç.Dr.Esra OKUYUCU
Doç.Dr.Ayşe YILDIRIM
Doç.Dr.İyad FANSA
Doç.Dr.Mehmet AYDIN
Doç.Dr.Cahide YILMAZ
Doç.Dr.Yunus DOĞRAMACI
Doç.Dr. Ümit ÖZKAN
Doç.Dr.Nazan SAVAŞ
Doç.Dr.Mehmet DEMİR
Doç.Dr.Süleyman OKTAR
Doç.Dr.Zafer YÖNDEN
Doç.Dr.Meryem ÇETİN
Doç.Dr.Oktay Hasan ÖZTÜRK
Doç.Dr. Bülent AKÇORA
Doç.Dr.Ahmet GÖKÇE
İÇİNDEKİLER
Olgu Sunumu: Akut Lenfoblastik Löseminin Başvuru Bulgusu Olarak
Fasial Paralizi
Yasemin Altuner Torun, Fatma Mutlu, Berna Saygın , Fatmagül Basarslan, Mehmet Akif Özdemir
A Case Report: Facial Paralysis As The Presenting Manifestation Of Acute Lymphoblastic Leukemia………1-4
Goldenhar Sendromlu Bır Olgu Sunumu
Ayfer Gözü Pirinççioğlu, Halil Kocamaz, Ali Güneş, Servet Yel, Murat Tutanç, Fuat Gürkan
A Case Report: Goldenhar’s Syndrome…………………………………………………………………..……...5-9
Median Arkuat Ligament Sendromu, Multislice BT İle Tanısı
Hanifi B ayaroğulları, Ali Balcı, İnan Korkmaz, Rasim Yanmaz , Ahmet Aslan, Ramazan Davran
Median Arcuat Ligament Syndrome, Diagnose With Multislice BT..................................................................10-13
Henoch-Schönlein Purpuralı Bir Olguda Subkonjunktival Kanama: Olgu Sunumu
Ayşe Betül Ergül, İsmail Dursun, Yasemin Altuner Torun, Fatmagül Başarslan
Togetherness Of Subconjunctival Hemorragie And Henoch-Shonlein Purpura: Case Report.........................14-18
Derleme: Dental İmplantlarda Başarısızlık Nedenleri
Erkan Özcan, Atilla Özdemir, Ali Rıza Tunçdemir, Salih Çelik, Ahmet Yalçın Güngör
Revıew: Faılure Reasons On Dental Implants...................................................................................................19-25
OLGU SUNUMU: AKUT LENFOBLASTİK LÖSEMİNİN BAŞVURU BULGUSU
OLARAK FASİAL PARALİZİ
Yasemin Altuner Torun*, Fatma Mutlu**, Berna Saygın **, Fatmagül Basarslan**,
Mehmet Akif Özdemir*
* Erciyes Üniversitesi, Pediatrik Hematoloji BD, Kayseri, Türkiye
** Erciyes Üniversitesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD, Kayseri, Türkiye
***Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD, Hatay, Türkiye
ÖZET
Fasial paralizi çocuklardaki lösemilerinin bir komplikasyonu olarak karşılaşılmasına
rağmen lösemilerde ilk ve tanı koydurucu semptom olarak görülmesi çok nadirdir. Burada
daha önce idiyopatik fasial paralizi tanısı ile steroid tedavisi verilen fakat sonradan etiyolojik
faktörün akut lenfoblastik lösemi olduğu anlaşılan 16 aylık bir kız çocuk rapor edildi. Bu olgu
fasial paralizili çocuklarda hematolojik malignensilerin de düşünülmesi ve primer
araştırılmasının önemini vurgulamaktadır.
Anahtar kelimeler: Akut lenfoblastik lösemi, fasial paralizi.
A CASE REPORT: FACIAL PARALYSIS AS THE PRESENTING
MANIFESTATION OF ACUTE LYMPHOBLASTIC LEUKEMIA
ABSTRACT
Although facial paralysis is encountered as a complication of leukemias in children, it
is very seldom to be seen as only and diagnostic symptom. We report herein, a 16-month- old
female, who was previously diagnosed as an idiopathic facial palsy and treated with steroid,
is found out to be suffering from acute lymphoblastic leukemia that was a real etiological
factor of the facial palsy afterwards. This case accentuates the importance of primary
investigation and also the consideration of hematologic malignancies in children with facial
paralysis.
Key words: Acute lymphoblastic leukemia, facial paralysis.
Giriş
Fasial paralizi çoğunlukla prognozu iyi olan ve “Bell’s palsi” olarak da bilinen selim
bir durumdur. Lyme hastalığı, akut otitis media ve lösemi gibi pek çok etiyolojik ajan
bildirilmesine rağmen vakaların çoğu hala idiyopatiktir (1). Lösemili çocuklarda santral sinir
sistemi tutulumunun bir göstergesi olabilir. Fakat ilk başvuru şikâyeti izole fasial paralizi olan
çok nadir olgu bildirilmiştir. Bu çalışmada, fasial paralizi şikâyeti ile gelen ve akut
lenfoblastik lösemi (ALL) tanısı konulan 15 aylık bir olgu sunulmaktadır.
Olgu
İki gün önce başlayan asimetrik gülme şikâyeti ile pediatrik nöroloji polikliniğine
getirilen 16 aylık kız çocuğunda Bell’s paralizisi düşünülerek steroid tedavisi(Prednol tablet
2mg/kg, 15 gün) başlanmış. 2 hafta sonra fasial paralizi kısmen düzelmiş fakat bacak ağrısı ve
yürüyememe şikâyetiyle tekrar hastaneye getirilmiş. Tam kan sayımında Hb: 7.9 g/dl, lökosit
sayısı:15700/mm3, trombosit sayısı:75000/mm3 ve periferik yaymasında lenfoblastların
görülmesi üzerine kemik iliği aspirasyonu yapılarak hastaya ALL tanısı konuldu. Hasta halen
TRALL 2000 protokolü ile konsolidasyon tedavisi almaktadır.
Tablo 1. Çocuklarda fasial paralizi ile başvuran lösemi olgularının dağılımı
Referans
No
Hasta
sayısı Yılı
Tanı anındaki
Yaşı
Tanıya kadar
geçen süre
Lösemi
tipi Ek bulgu
8 1 1984 13 yaş 1 hafta AML Klorom,
mastoidit
5 1 1986 5,5 yaş 1 gün AML Klorom,
mastoidit
4 1 1990 6 yaş 1 gün AML Klorom, otitis
media, ateş
10 1 2001 17 yaş 1 ay AML Klorom,parapleji
14 1 2002 11 aylık 5 gün ALL Mastoidit
14 1 2002 11 aylık 5 gün AML Ataksi
14 1 2002 6 yaş 1 gün ALL Uzamış ateş
14 1 2004 9 ay 3 hafta AML
Klorom,
mastoidit,
büyüme geriliği
Tartışma
Fasial paralizi 10 yaş altında 100.000’de 2.7, 10-20 yaş arasında 100.000’de 10.1
sıklıkta görülen ve genellikle selim bir hastalıktır (2). Konjenital veya travma, enfeksiyonlar,
inflamatuar hastalıklar, metabolik hastalıklar, vasküler anomaliler ve neoplaziler gibi
kazanılmış nedenlerle olabilir. Çocuklarda fasial paralizi nadiren löseminin bir bulgusu olarak
ortaya çıkabilmektedir(3,4,10). En sık görülen form olan Bell’s Palsi, değişik serilerde fasial
paralizili çocukların % 42- 85’ini oluşturmaktadır (2,11). Fasial paralizi ile AML birlikteliği
ALL’den 7 kat daha fazla sıklıkta görülmektedir(12).
Ingram ve arkadaşları(3) 9 akut lenfoblastik lenfomalı çocukta tanı esnasında kranial
sinir tutulumu bulunduğunu rapor etmişlerdir. Mannig ve Adour(7) unilateral fasial paralizili
bir hastada lösemi teşhisi koyduklarını bildirmişlerdir. Başka bir çalışmada, ALL seyri
boyunca unilateral fasial paralizi gelişen 6 hasta rapor edilmiştir(13). 1984-2002 yılları
arasında lösemi tanısı alan 11 çocuk da fasial paralizi ilk semptom olarak
bildirilmiştir(Tablo1) (4,5,8,10,14). Aynı çalışmada fasial paralizinin ortaya çıkması ile
lösemi tanısının konulması arasındaki sürenin 1 gün ile 1 ay arasında değiştiği bildirilmiştir.
Bizim vakamızda ise hastamız 16 aylık olup fasial paralizi ve lösemi teşhisi arasındaki süre
15 gün idi. Cartwright ve arkadaşları (15) lenfoid malignensi olan hastalarda fasial paralizi
insidansının %1 olduğunu, aynı yaş grubunda sağlıklı çocuklarda ise % 0,3 olduğunu rapor
etmişlerdir. Ancak malignensi olan hastaların yarısında fasial paralizi tanısı malignensi
teşhisinden yaklaşık 5 yıl önce konulduğundan bu hastalar çıkarıldığında lenfoid malignensili
hastalarda ki Bell’s Palsi insidansı genel popülâsyonla aynı olmaktadır.
Fasial paralizi erişkin ve çocuklarda lösemik rekürrensin bir bulgusu olarak da
karşımıza çıkabilir. Smith ve Troguino(1) lösemi tedavisi alan 13 yaşındaki bir kız çocuğunda
löseminin santral sinir sistemi relapsı olarak bilateral fasial paralizi geliştiğini rapor
etmişlerdir. Fasial paralizi ile malignensi arasındaki ilişki iki şekilde açıklanmaktadır.
Birincisi sinirin lösemik hücrelerle direkt infiltrasyonu, diğeri ise Epstein-Barr virus ve
human T-cell lenfotropik virüs gibi yaygın enfeksiyöz faktörlerin nöronları tutması ile izah
edilmektedir. İdiyopatik fasial paralizi tanısı konulan hastaların tedavisinde rutin olarak
steroidlerin kullanılması tartışmalı bir durumdur. Lösemili çocuklarda steroid tedavisi ile
kısmi remisyon sağlanabilir fakat bu durum tanıda gecikmelere neden olarak mortalite ve
morbiditeyi artırabilmektedir.
Sonuç olarak, Akut periferik tip fasial paralizi ile gelen hastalarda ayrıntılı nörolojik
muayenenin yanında tam kan sayımı ve periferik yaymanın yapılması malignensi tanısının
gecikmesini engelleyerek mortalite ve morbiditeyi azaltacaktır. Fasial paralizi ile gelen
çocuklarda özellikle büyüme geriliği, atipik otit media veya mastoidit gibi ek bulgular da
varsa hematolojik malignensi ihtimali düşünülerek daha ileri tetkik yapılmalıdır. Her ne kadar
fasial paralizili olguların çoğunluğu hala idiyopatik kalsa da primer araştırılması göz ardı
edilmemelidir.
Kaynaklar
1. Smith V, Traquina DN. Pediatric bilateral facial paralysis. Laryngoscope 1998; 108: 519-23.
2. May M, Fria TJ, Blumenthal F, Curtin H. Facial paralysis in children: Differential diagnosis.
Otolaryngol Head Neck Surg 1981; 89: 841-8.
3. Ingram LC, Fairclough DL, Furman WL, et al. Cranial nerve palsy in childhood acute
lymphoblastic leukemia and non-Hodgkin’s lymphoma. Cancer 1991; 67: 2262-8.
4. Zappia JJ, Bunge FA, Koopman CF Jr., McClathey KD. Facial nerve paresis as the presenting
symptom of leukemia. Int J Pediatr Otorhinolaringol 1990; 19: 259-64.
5. Levy R, Har-El G, Segal K, Sidi J, Acute myelogenous leukemia presenting as facial paralysis in
children. Int J Pediatr Otorhinolaryngol 1986; 49-53.
6. Grundfast KM, Guarisco JL, Thomsen JR, Koch B. Diverse etiologies of facial paralysis in
children. Int J Pediatr Otorhinolaryngol 1990; 19: 223-39.
7. Manning JJ, Adour KK. Facial paralysis in children. Pediatrics 1972; 49: 102-9.
8. Todd NW, Bowman CA. Acute myelogenous leukemia presenting as atypical mastoiditis with facial
paralysis. Int J Pediatr Otorhinolaryngol 1984; 7: 173-7.
9. Wright JL. Acute leukemia presenting as acute mastoidits. J Lary6ngol Otol 1971; 85: 1087-91.
10. Eser B, Cetin M, Kontas O, et al. Facial nerve paralysis and paraplegia as presenting symptoms of
acute myeloid leukemia. Jpn J Clin Oncol 2001; 31: 86-8.
11. Hauser WA, Karnes WE, Aniis J, Kurland LT. Incıdense and prognosis of Bell’s palsy in the
population of Rochester, Minnesota. Mayo Clin Proc 1971; 46: 258-64.
12. Tubergen DG, Bleyer A. The leukemias. In: Behrman RE, Kliegman RM, Jenson HB, eds. Nelson
textbook of pediatrics, 17th ed. Philadelphia: WB Saunders; 2003: 1694-8.
13. Lilleyman JS, Antoniou AG, Sugden PJ. Facial nevre palsy in acute leukaemia. Scand J Haematol
1979; 22: 87-90.
14. Krishnamurthy S, Weinstock AL, Smith SH, Duffner PK. Facial palsy, an unusual presenting
feature of childhood leukemia. Pediatr Neurol 2002; 27: 68-70
15. Cartwright RA, Boddy J, Barnard D, et al. Association between Bell’s palsy and lymphoid
malignancies. Leuk Res 1985; 9: 31-3.
GOLDENHAR SENDROMLU BIR OLGU SUNUMU
Ayfer Gözü Pirinççioğlu*, Halil Kocamaz*, Ali Güneş*, Servet Yel*, Murat Tutanç*, Fuat Gürkan*
*Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Diyarbakır
ÖZET
Oculo-auriculo-vertebral spektrum (OAVS) olarak da bilinen Goldenhar’s sendromu
birinci ve ikinci brankiyal arkdan gelişen yapıların sık görülen konjenital defektlerinden
oluşur. Bu sendromun ortalama görülme sıklığı 1/3500 ile 1/5600 arasında olduğu
bildirilmiştir. Goldenhar’s sendromu, kraniyofasiyal anomaliler, kardiyovasküler, genitoüriner
ve vertebra anomalilerin eşlik etmesi ile karakterize bir sendromdur. Goldenhar’s
sendromunun farklı kromozom anomalileri ve kalıtım şekilleri bildirilmesine rağmen
hastaların çoğunda herhangi bir kromozom anomalisi bulunmamaktadır. Bu yazıda doğumdan
itibaren, solunum sıkıntısı ve emmede zorlanma şikayetleri ile başvuran ve Goldenhar’s
sendromu tanısı alan 50 günlük erkek hastanın klinik ve laboratuar bulguları gözden
geçirilerek izlemde dikkat edilmesi gereken noktalar vurgulandı.
Anahtar Kelimeler: Goldenhar’s sendromu, oculo-auriculo-vertebral spektrum,
kraniyofasiyal anomaliler, kardiak defekt.
A CASE REPORT: GOLDENHAR’S SYNDROME
ABSTRACT
Oculo-auriculo-vertebral spectrum (OAVS), also known as Goldenhar's syndrome,
involves often congenital defects in the first and second branchial arches. The incidence of
Goldenhar’s syndrome has been reported to be ranged from 1:3500 to 1:5600. Goldenhar's
syndrome is characterized as a disease which is accompanied by craniofacial abnormalities,
cardiovascular, genitourinary and vertebral anomalies. Despite the manifestation of different
chromosome abnormalities and inheritance patterns in Goldenhar's syndrome, most patients
have no chromosomal abnormalities. This paper describes clinical and laboratory findings of a
boy case aged 50 days with complaints of respiratory distress and difficulty of absorption
from birth, and diagnosed with Goldenhar’s syndrome and emphasize crucial points to be
considered in the following-up.
Key words: Goldenhar’s syndrome, oculo-auriculo-vertebral spectrum, craniofacial
anomalies, cardiac defect.
Giriş
Oculo-auriculo-vertebral spektrum içerisinde bir morfogenez bozukluğu olarak bilinen
Goldenhar’s sendromu genellikle gözde epibulbar dermoide eşlik eden kulak anomalisi,
fasiyal asimetri, vertebra anomalileri gibi farklı bulguların kombinasyonu ile ortaya çıkar.
Hastalıkta sıklıkla görülen unilateral oluşumlar, hemifasiyal mikrozomi olarak ta
isimlendirilir. Bu sendromda klinik bulgu olarak sıklıkla, yüzde malar maksiller ve/veya
mandibuler bölge hipoplazisi, kulakta mikrotia, aksesuar preaurikuler çıkıntı eşlik eder.
Çeşitli derecelerde işitme kaybıyla birlikte ortakulak anomalileri, dil ve yumuşak damakta
fonksiyon bozuklukları veya yarık damak ve yarık dudak görülebilir. Gözde epibulbar
dermoid dışında, lipodermoid, strabismus ve mikroftalmi; vertebrada hemivertebra veya
vertebraların hipoplazisi; kalpte Ventriküler septal Defekt (VSD), Patent Duktus Arteriozus
(PDA), Fallot Tetrolojisi (TOF) ve genitoüriner sistemde ektopik ve/veya füzyona uğramış
böbrekler, renal ageneziler, veziko üetral reflü (VUR), ureteropelvik bileşke obstrüksiyonu,
multikistik displastik böbrek gibi bulgular her hastada saptanmamakla birlikte görülebilen
diğer anomalilerdir. Hastaların büyük bir kısmı sporadiktir; fakat otozomal dominant ve
otozomal resesif kalıtımın görüldüğü ailevi vakalar bildirilmiştir. Ayrıca çeşitli kromozom
sayı veya yapı anomalilerinin eşlik ettiği hastalar da bildirilmiştir (1,2).
Olgu
Kliniğimize getirilen 50 günlük erkek hasta, solunum sıkıntısı ve emmede zorlanma
şikayetleriyle yatırıldı. Hastanın bu şikayetlerinin doğumdan itibaren var olduğu öğrenildi.
Anne babada akraba evliliği olduğu öğrenildi. Hastanın büyüme persentilleri normal sınırlarda
bulundu. Fizik muayenede hastada Goldenhar’s sendromu ile uyumlu tipik klinik bulgulardan,
yüksek damak, sol gözde iris etrafında ve sklera üzerinde iki adet lipoid kitle, mandibula
hipoplazisi, retrognati, sağ dış kulak hipoplazisi ve dış kulak yolu atrezisi, sol kulak
memesinin hemen önünde deri katlantısı dikkat çekmekteydi (Şekil 1). Kardiyolojik
kosültasyon sonucunda ekokardiyografide sekundum ASD, radyolojik konsültasyon
sonucunda ise kranial BT’de cavum septum pallicidum varyasyonu olduğu gösterildi. Kranial
MR normaldi. Vertabra grafilerinde herhangi bir patoloji saptanmadı. Hasta yattığı süre
içerisinde zaman zaman apne atakları gösteriyordu. Hastanın solunum sıkıntısı ve emme
problemine yardımcı olmak amacıyla airway ile uygun pozisyonda yatması ve annenin aralıklı
olarak dinlendirerek emzirmesi sağlandı. Hasta çene sorunu açısından Diş Hekimliği Fakültesi
Ortodonti ünitesi tarafından, kulak sorunu açısından da kulak-burun-boğaz polikliniği
tarafından takiplere alındı. Hastanın renal ultrasonografisinde de 1. dereceden renal ektazi
saptandığından VUR açısından ileri tetkikleri planlandı.
Tartışma
Goldenhar’s sendromu yaklaşık 3500 ile 5600’de bir sıklıkla ve erkeklerde kızlardan
daha sık (3/2) görülür (3). Görülme sıklığı toplumlar arasında farklılık gösterir, örneğin
Kuzey İrlanda’da prevelansının en az 45.000’de bir olduğu bildirilmiştir (4). Tanı dış, orta
veya iç kulak yolu gelişim kusuru, epibulber dermoid, fasiyal ve vertebral anomalilerin
bulunması ile konulur. Etyoloji tam olarak bilinmese de anomalilerin embriyonal birinci ve
ikinci brankiyal arkın gelişim kusurundan kaynaklandığı belirtilmiştir(5). Opitz(6),
Goldenhar’s sendromu’nun bir nöral krest patolojisi olduğunu ileri sürmüştür. Nöral krest
patolojisi tanımı içinde nöral migrasyon, büyüme ve farklılaşma kusurları vardır. Goldenhar’s
sendromundaki anomalilerin büyük bir kısmını migrasyon hücreleri veya migrasyon öncesi
farklılaşan hücre populasyonundan kaynaklandığı düşünülmüştür. Russel ve çalışma
arkadaşları (7) mezodermin, ektoderm ve endodermdeki farklı hücre populasyonlarını
etkileyerek bu sendromdaki malformasyonların oluşabileceğini ileri sürmüştür. Goldenhar’s
sendromuna eşlik edebilen farklı kromozom sayı ve yapı anomalileri literatürde bildirilmiştir
(1). Vakamızda kromozom analizi yapıldı ve normal bulundu. Literatürde kardiyak anomali
görülme sıklığı %5-58 arası oranlarda bildirilmiştir. Literatürde bildirilen OAVS’li vakaların
yarıdan fazlasında görülen kardiyak anomali VSD ve Fallot tetralojisi iken, hastamızda ASD
mevcuttu(8,9). Literatürde (9) vertebra anomalisi hastaların %64’ünde bulunurken,
hastamızda vertabra anomalisi yoktu.
Ayırıcı tanısı mandibulofacial dysostosis (Treacher Collins sendrom), Moebius
sendromu, Pierre Robin sendromu, frontonasal displazi ile yapılmalıdır. Mandibulofasiyal
dizostozis brankiyal arktan kaynaklanan diğer bir anomali olsa da mandibuler ve maksiler
hipoplazi bu hastalarda vakamızın aksine simetriktir. Kulak ve göz anomalileri daha az
sıklıkla görülür (10,11). Moebius sendromunda 6. ve 7. sinir paralizisi, Pierre Robin
sendromu’nda belirgin mandibuler hipoplazi ile ayırım yapmak mümkündür(12,13).
Frontonasal displazide de fasiyal asimetri, epibulber dermoid, lipodermoid rastlanmadığı için
ayırıcı tanıyı yapmak mümkündür.
Sonuç
Solunum sıkıntısı ve emmede zorlanma şikâyetleriyle getirilen ve bu şikâyetleri
mandibula hipoplazisi ve retrognati ile ilişkili olduğu düşünülen hastada Goldenhar’s
sendromu tanısı konulması ile birlikte kulak-burun-boğaz ve göz hastalıkları konsültasyonları,
radyolojik testlerinin (vertebra grafisi, karın ultrasonografisi, kraniyal görüntüleme) yapılması
erken tanı ve gelişebilecek komplikasyonları önlemek için gereklidir.
Şekil 1: Olgumuzun yüz görünümü. Sol üst (mikrognati). Sağ üst (göz anomalisi). Sol alt
(kulak anomalisi). Sağ alt (retrognati).
Kaynaklar
1. Greenberg F, Herman GE, Stal S, Gruber H, Ledbetter DH. Chromosome abnormalities
associated with facioauriculo- vertebral spectrum. Am J Med Genet Suppl 1988; 4A(Suppl):
170.
2. Rollnick BR. Oculoauriculovertebral anomaly: variability and causal heterogeneity. Am J
Med Genet Suppl 1988; 4: 41-53.
3. Gorlin RJ, Cohen MM, Levin LS. Brachial arch and oroacral disorders. In: Syndromes of
the Head and Neck, (2nd ed). Newyork: Oxford University Press 1990: 641- 9.
4. Hermann, J. and Opitz, J. M.: A dominently inherited first arch syndrome. Birth Defects
1969; 5: 110-2
5. McKenzie, J. The first arch syndrome. Arch. Dis. Childh.1958; 33: 477-86
6. Opitz JM. Developmental field theory and observationsaccidental progress? Am J Med
Genet 1986; 2(Suppl): 1-9.
7. Russell LJ, Weaver DD, Bull MJ. The axial mesodermal dysplasia spectrum. Pediatrics
1981; 67: 176-82.
8. Saraçlar M, Friedman S. Congenital cardiac anomalies in Goldenhar’s syndrome. 1974; 16:
124-9.
9. Morrison PJ, Mulholland HC, Craig BG, Nevin NC. Cardiovascular abnormalities in the
oculo-auriculovertebral spectrum (Goldenhar syndrome). Am J Med Genet 1992; 44: 425-8.
10. Collins, E. T.: Cases with symmetrical congenital notches in the outer part of each lid and
defective development of the malar bones. Trans. Ophthalmol. Soc. U.K., 1900; 20: 190,
Quoted by Salmon and Lindenbaum (1978).
11. Salmon, M. A. and Lindenbaum, R. H.: "Developmental Defects and Syndromes." H. M.
+ M. Publishers, London 1978; p. 40.
12. Summit, R.: Familial Goldenhar Syndrome: Birth Defects 1969; 5: 106-9.
13. Dennison, W. M.: The Pierre-Robin syndrome. Paediatrics 1965; 36: 336-41.
MEDIAN ARKUAT LİGAMENT SENDROMU, MULTISLICE BT İLE TANISI
Hanifi BAYAROĞULLARI* , Ali BALCI* , İnan KORKMAZ*, Rasim YANMAZ* , Ahmet ASLAN**,.
Ramazan DAVRAN*
* Mustafa Kemal Üniversitesi Hastanesi Radyodiagnostik A.B.D.
**Mustafa Kemal Üniversitesi Hastanesi Genel Cerrahi A.B.D.
ÖZET
Median arkuat ligament sendromu, Median Arkuat Ligamentin(MAL) çöliak arter
köküne basısı sonucu oluşur ve kendini genelikle postprandial ağrı ile belli eder. Basıya bağlı,
özelikle ekspiryumda daha belirgin darlık oluşur. Darlığa bağlı mezenterik iskemi ve gastro-
intestinal sisteme yetersiz kan akımı olması nedeniyle sendroma ait karekteristik klinik
bulgular görülür. Biz kliniğimize gelen ve MDBT ile tanısı konan hastayı sunuyoruz.
Anahtar sözcükler: Median arkuat ligament, çölyak arter, çok kesitli bilgisayarlı tomografi
MEDIAN ARCUAT LIGAMENT SYNDROME, DIAGNOSE WITH MULTISLICE BT
ABSTRACT
Median Arkuat Ligament (MAL) syndrome happens when Median Arkuat Ligament
pressures to root of celiac artery, and it generally reveals itself with the post-prandial pain.
Because of the pressure, there will especially be a significant tightness during expirium.
Mesenteric ischaemia and low blood flow to gastro-intestinal system occurs due to the
tightness, and so that we see the characteristic clinical symptoms of the syndrome. We
presented the patient who admitted to our outpatient clinic and was diagnosed with MDCT.
Keywords: Median arcuat ligament, celiac artery, multislice computed tomography
Giriş
Median arkuat ligament sendromu (MALS), çölyak arterin aortadan hemen orijin
aldığı proksimal kesiminde, diafragmanın median arkuat ligamenti tarafından kompresyonu
sonucu gastrointestinal sistemdeki iskemi neticesi gelişir. En önemli belirtisi postprandial
karın ağrısıdır. Çölyak arterdeki darlık ve bazen oklüzyon, superior mezenterik arterden,
özellikle gastroduodenal dalından kaynaklanan kollateral akım ile kompanse edilir. Biz
olgumuzda median arkuat ligament sendromunda MDBT bulgularını gösterdik.
Olgu
66 altı yaşında bayan hasta şiddetli karın ağrısı ve karaciğer enzim yüksekliği
nedeniyle, MKÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Enfeksiyon hastalıkları kliniğine hepatit tanısı ile
yatırıldı. Hastanın özgeçmişinde, beyin tümörü nedeniyle operasyon öyküsü vardı. Hastaya
rutin US, abdominal BT ve kolon grafisi çekildi. Kolon grafisinde haustralarda düzleşme
izlendi. US ve abdominal BT de belirgin patoloji saptanmadı. Karın ağrısının sürmesi üzerine
mezenterik iskemi açısından abdominal aort ve dallarının değerlendirilmesi için BT anjiografi
planlandı. Tetkik 64 kesit Toshiba cihazı ile yapıldı (Toshiba Aquilon TSX-101A). 100ml,
400mg/ml non-ionik kontrast madde 5mm/sn hızla verildikten sonra görüntüler elde edildi.
BT protokolünde; kesit kalınlığı 5mm, pitch 0.775, rotasyon hızı 0,5 per, gecikme zamanı 18-
20sn olarak belirlendi. İşlem bittikten sonra görüntüler iş istasyonuna aktarıldı. Bizim
olgumuzda BT anjiyografik incelemede çöliak arterde MAL basısı sonucu çengel şekline
darlık izlenmektedir (şekil 1). Aksiel ve sagittal planda alınan kesitlerde MAL
görüntülenmektedir (şekil 2 a-b). Konvansiyonel anjiografide lateral görüntülerde darlık
izlenmekle beraber, MAL gibi eksternal bası yapan nedenler MDBT ile görüntülenmektedir.
Ayrıca olgumuzda çöliak arterin aortadan tam ayrım bölgesinde kalsifiye plak da MDBT ile
gösterilebilmektedir(şekil 2b).
Tartişma
MAL sendromu, median arkuat ligamentin çöliak arter proksimaline basısı sonucu
oluşan nadir bir vasküler patolojidir. Toplumda 100 000 de 2 oranında izlenir[1]. Ligament,
lomber spinal kolonun her iki tarafında yer alan diafragmatik krusları birleştirir. Abdominal
aortanın ilk dalı olan çöliak trunkus, bu ligamentöz arkın hemen altından kaynaklanır. Artere
olan kompresyonun derecesi diafragmanın pozisyonuna göre değişir. Kompresyonun derecesi
derin ekspiryum da en üst seviyeye çıkar. Bazen damardaki bu bası tam obstrüksiyona yol
açar. Mesenterik iskemi sonucu, postparandial karın ağrısı, bulantı, kusma ve kilo kaybı gibi
klinik bulgular görülür. Hastaların muayenesinde, özellikle ekspiryumda belirginleşen,
epigastrik bölgedeki üfürüm önemli bir klinik bulgu olarak karşımıza çıkar. Aortik anevrizma
ve retroperitoneal fibrozda az da olsa benzer şikâyetlere neden olabilir(2).
Klinik bulguların oluşumunda iki ana teori öne sürülmüştür. İlk teoride çöliak arter
kompresyonuna bağlı mezenterik iskemidir. 2. teori ise çöliak ganglion ve pleksus
kompresyonuna bağlı nörojenik stimulasyon olarak ileri sürülmüştür(3-5).
MALS teşhisinde renkli Doppler US, konvansiyonel anjiografi, MRG ve MDBT
kullanılır (6-8). Renkli doppler MALS tanısında yüksek sensitiviteye sahip olup tanı amaçlı
kullanılabilir(9). Konvansiyonel anjiyografi, özellikle lateral pozisyonda alınan görüntülerde
lezyonu ve kollateral oluşumları görüntülemede yeterli olsa da, lateral alınmayan görüntülerde
lezyonu gösterememekte, MAL’ i direk görüntülemede yetersiz kalmaktadır. MRG de
inspiryum ve ekspiryumda alınan görüntülerde, çöliak arterdeki patolojiyi gösterebilmektedir.
Multislice BT lerin kullanıma girmesi, hızlı, ince kesit, multiplanar reformat ve 3B
anjiyografi görüntüler alabilmesinden dolayı anjiyografi görüntüler kolaylıkla elde
edilmektedir. MDBT ile sadece stenotik segment gösterilmemekte, MAL ve çevre yumuşak
dokular da direk gösterilmektedir. Olgumuzda da darlık ve darlığa yol açan MAL ile çöliak
arter proksimalinde kalsifiye plak formasyonu gösterilmiştir. MDBT ile kollateral oluşumlar
ve darlığa bağlı hemodinamik değişikliklerde gösterilebilmektedir(10-12). Sonuç olarak;
MDBT, MALS tanısında minimal invazif ve yararlı bir yöntem olmakla birlikte invazif
anjiyografi tetkiklerin alternatifi olarak kullanılabilir.
Şekil 1 a-b: MDBT 3D ve MIP
angiografide çöliak arter
proksimalinde çengel şeklinde
MAL basısı sonucu daralma
Şekil 2 a-b: aksiel ve sagittal
alınan multiplanar reformat
görüntüde MAL ve çöliak
arterde darlık(uzun ok), arter
proksimalinde kalsifiye
plak izlenmektedir(ok başı).
MAL
MAL
Kaynaklar
1. Foertsch T, Koch A, Singer H, Lang W. Celiac trunk compression syndrome requiring
surgery in 3 adolescent patients. J Pediatr Surg 2007; 42: 709–13.
doi:10.1016/j.jpedsurg.2006.12.049
2. Marcoccia A et al Chronic abdominal pain associated with intermittent compression of the
celiac artery. Minerva Gastroenterol Dietol 2007; 53: 209–13
3. Cina CS, Safar H. Successful treatment of recurrent celiac axis compression syndrome. A
case report. Panminerva Med 2002; 44: 69–72.
4. Bech FR. Celiac artery compression syndromes. Surg Clin North Am 1997; 77:409–24.
5. Tribble CG, Harman PK, Mentzer RM. Celiac artery compression syndrome.
Report of a case and rewiev of current opinion. Vasc Surg 1986; 20:120–9.
6. Wolfman D, Bluth EI, Sossaman J. Median arcuate ligament syndrome. J Ultrasound Med
2003; 22: 1377–80.
7. Cina CS, Safar H. Successful treatment of recurrent celiac axis compression syndrome. A
case report. Panminerva Med 2002; 44: 69–72.
8. Kopecky KK, Stine SB, Dalsing MC, Gottlieb K. Median arcuate ligament syndrome with
multivessel involvement:diagnosis with spiral CT angiography.Abdomnal Imaging 1997; 22:
318–20.
9. Scholbach T. Celiac artery compression syndrome in children, adolescents, and
young adults: clinical and color duplex sonographic features in a series of 59 cases.
J Ultrasound Med 2006; 25: 299–305.
10. Kopecky KK, Stine SB, Dalsing MC, Gottlieb K. Median arcuate ligament syndrome with
multivessel involvement: diagnosis with spiral CT angiography. Abdom Imaging 1997; 22:
318–20. doi:10.1007/s002619900199
11. Horton KM, Talamini MA, Fishman EK. Median arcuate ligament syndrome: evaluation
with CT angiography. Radiographics 2005; 25: 1177–82. doi:10.1148/rg.255055001
12. Horton KM, Talamini MA, Fishman EK. Median arcuate ligament syndrome: evaluation
with CT angiography. Radiographics 2005; 25: 1177–82.
HENOCH-SCHÖNLEİN PURPURALI BİR OLGUDA SUBKONJUNKTİVAL
KANAMA: OLGU SUNUMU
Ayşe Betül Ergül*, İsmail Dursun**, Yasemin Altuner Torun***, Fatmagül Başarslan****
* Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği, Uzm Dr.
** Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Nefroloji Bölümü, Uzm Dr.
*** Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Hematoloji Bölümü, Uzm Dr.
**** Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilimdalı, Uzm Dr.
ÖZET
Henoch-Schönlein purpurası küçük çaplı damarları tutan ve çocukluk çağının en sık
görülen sistemik vaskülitidir. Göz tutulumu sistemik vaskülitlerin çoğunda görülmesine
rağmen Henoch-Schönlein purpurasında çok nadir olarak rapor edilmiştir. Henoch-Schönlein
purpurası klasik bulguları ile eş zamanlı olarak subkonjunktival kanamamanın görüldüğü
hastamız, hastalığın seyri sırasında göz tutulumun da görülebileceğine dikkat çekmek amacı
ile sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Çocukluk çağı, Henoch Schönlein Purpura, konjunktiva, hemoraji
TOGETHERNESS OF SUBCONJUNCTIVAL HEMORRAGIE AND HENOCH-
SHONLEIN PURPURA: CASE REPORT
SUMMARY
Henoch-Schonlein Purpura is the most encountered systemic vasculit syndrome in
childhood and effects on small vessels. Though eye involvement could be seen in the major of
the systemic vasculitis it has been rarely reported in Henoch-Schonlein Purpura. Our patient
had subconjunctival hemorragie with classical symptoms of Henoch-Schonlein Purpura, and
we reported the case, because it was known that the eye symptoms were rarely seen while in
the progress of Henoch Schonlein Purpura.
Key words: Childhood, Henoch-Shonlein Purpura, conjunctiva, hemorragie
Giriş
Henoch-Schönlein purpurası (HSP), çocukluk çağının en sık görülen vaskülitidir (1).
Histopatolojik olarak küçük damar duvarlarında IgA depolanmasının olduğu lökositoklastik
vaskülit olarak bilinen bu hastalıkta klinik olarak en sık cilt tutulumu görülür. Cilt tutulumu
palpabl purpura şeklindedir. Beraberinde sıklıkla gastrointestinal sistem tutulumu ve böbrek
tutulumu görülmektedir (2). Vaskülitik sendromlardan göz tutulumunun görüldüğü hastalıklar
Kawasaki hastalığı, Wegener granulomatozu, mikroskopik poliaanjiitis ve Churg Strauss
sendromudur (3,4). Henoch-Schoenlein purpura’da göz tutulumu sık olarak rapor
edilmemiştir. Klasik HSP bulgularının yanında subkonjunktival kanama görülen bu olguyu
sistemik vaskülitlerden biri olan HSP’de çok nadiren göz tutulumu olabileceğini vurgulamak
amacı ile sunuyoruz.
Olgu Sunumu
On iki yaşında kız hasta vücudunda döküntü ve sol gözünde kanama şikâyeti ile
başvurdu. Öyküsünde bir hafta önce kalçasından başlayan ve bacaklarına doğru yayılan
morumsu renkte cilt döküntüsünün olduğu, eş zamanlı olarak sol gözünde kanlanmanın
olduğu, karın ağrısının başladığı ve her iki ayak bileğinin şiştiği öğrenildi.
Fizik muayenesinde vücut sıcaklığı, kan basıncı ve antropometrik ölçümler normal
sınırlarda idi. Gluteal bölgeden başlayan ve ayak bileğinde yoğunlaşan basmakla solmayan
purpurik döküntüleri mevcut idi. Sol gözde subkonjunktival kanama mevcuttu (Şekil I ).
Ayak bileği eklemlerinde şişlik, kızarıklık, ısı artışı ve eklem hareketlerinde ağrı, batında
göbek çevresinde daha belirgin olan hassasiyet mevcut idi. Hastanın diğer sistem muayene
bulguları normaldi.
Laboratuvar tetkiklerinde idrar, tam kan, böbrek fonksiyon testleri normal, akut faz
göstergeleri yüksekti ( Sedimantasyon 45 mm/saat, CRP 20.5 mg/dl). Gaita incelemesinde
gizli kan mevcuttu. Hastanın IgG, IgA, IgM ve IgE değerleri yaşına göre normal sınırlardaydı.
Serum C3c:1.78 g/L (0.8-1.56), C4:0.36 g/L (0.12-0.43), p-ANCA: negatif, c-ANCA: negatif,
Antids-DNA: negatif, ANA: negatif idi.
Hasta HSP cilt, eklem, gastrointestinal sistem tutulumu tanısı ile servise yatırıldı.
Hastanın göz bölümü tarafından yapılan ayrıntılı oftalmolojik değerlendirilmesinde fundus
muayenesi normaldi, üveit bulguları yoktu. Subkonjunktival hemoraji tespit edildi. Diğer
sistemik vaskülitlerle ayırıcı tanısı için yapılan cilt biyopsisi lökositoklastik vaskülit olarak
rapor edildi. Aile izni alınamadığından konjunktiva biyopsisi yapılamadı. Hastaya 1
mg/kg/gün dozunda metil prednisolon tedavisi başlandı. Genel durumu düzelen hasta oral
steroid tedavisi ile taburcu edildi. Hastanın takibinde diğer klinik bulguları ile beraber
subkonjunktival kanamanın da düzeldiği gözlendi.
Tartışma
HSP çocukluk çağının en sık görülen küçük damar vaskülitidir (1). Klinik olarak sıklık
sırasına göre cilt, eklem, gastrointestinal sistem ve böbrek tutulumu olurken atipik seyir
gösteren hastalarda cilt ve eklem tutulumu olmadan da gastrointestinal sistem tutulumu
görülebilmektedir (2). Bu tutulum karın ağrısı şeklinde görülebileceği gibi masif
gastrointestinal sistem kanaması ya da akut batın tablosu şeklinde de olabilir (5).
HSP’de tutulan damarların lokalizasyonuna göre çok değişik klinik tablolar
görülebilmektedir. Akut apandisit, invaginasyon, süperior mezenterik arter sendromu, akut
pankreatit, özefajit, duodenojejunit, akut skrotum, hemorajik üretrit, üretral stenoz, kas
tutulumu nadir görülen klinik tablolardır (6). Akciğer tutulumu ve intraserebral tutulum da
nadir olmakla beraber ölümcül olabilmesi açısından önemlidir (7). İntraserebral tutulum akut
hemoraji, inme ya da serebral vaskülit şeklinde olabilir (8).
Sistemik inflamatuvar hastalıkların birçoğunda göz tutulumu görülmekle beraber
HSP’de nadir olarak rapor edilmiştir (9). Çocukluk çağının sık görülen vaskülitlerinden olan
ve sıklıkla koroner damarları tutan Kawasaki hastalığında konjuktival damarların vasküliti
nedeniyle konjuktival ödem, nadiren de anterior üveit görülebilir. Wegener granulomatozunda
göz tutulumu %40 oranında görülür. Genellikle propitozis, göz çevresi kaslarında ağrı ve
güçsüzlük, orbital kitle lezyonu görülür. Vakaların %15’inde periferal keratit ile beraber
sklerit görülür. İntraokuler tutulumun en tipik paterni retinal vaskülittir. Churg Strauss
sendromunda sklerit, orbital inflamasyon ve iskemik optik nöropati görülür. Mikroskopik
polianjiitisde sklerit ve retinal vaskülit sıktır. Hastaların %80’inde ANCA pozitiftir. Juvenil
romatoid artritte sklera ve episkleranın granulomatöz vasküliti nedeniyle sklerit sıklıkla
keratit ile beraber görülür. Sklera damarlarının obliteratif endarteriti nedeni ile skleromalazi
gelişimi sıktır. Çocuklarda nadir görülen Sjögren sendromunda keratit gelişimi oldukça sıktır.
Lupusta retinal vaskülit ve nekrotizan olmayan vaskülit sık olarak görülür. Behçet
hastalığında göz tutulumu panüveit şeklindedir. Optik sinirde ve retinada irreversibl iskemik
hasar oluşur. İlerleyen dönemlerde katarakt, glokom ve optik atrofi görülür (3).
HSP’de göz tutulumu sık olarak görülmemekle beraber (9) bazı olgu sunumlarında
keratit, ön üveit, iridosiklit, episklerit, intraoküler kanama ve subperiostal orbital hematom
birlikteliği gösterilmiştir (10-13).
HSP’li hastalarda ilk rapor edilen göz bulgusu rekürren episklerittir. 14 yaşındaki bu
vakada cilt, eklem ve ciddi böbrek tutulumu ile eş zamanlı olarak episklerit saptanmıştır.
Hastada görülen episklerit sistemik steroid tedavisinden sonra diğer bulgularla eş zamanlı
olarak düzelmiştir. Lorentz ve ark. göre episkleral damarlar histolojik olarak tutulumunda
HSP’de karakteristik cilt lezyonlarının görüldüğü küçük damarlara benzemektedir. Hastada
görülen episklerit bu damarların vasküliti sonucunda oluşmuştur (9).
Hastamızda HSP’de görülen klasik bulguların yanında subkonjunktival kanama
görüldü. Hastamızda görülen subkonjunktival kanamanın, eklem ve cilt bulguları ile eş
zamanlı olarak ortaya çıkması ve sistemik steroid tedavisi ile diğer bulgularla eş zamanlı
olarak düzelmesi nedeni konjunktival damarların vasküliti ile ilişkili olduğunu düşünüldü.
Diğer sistemik vaskülitlerden ayırıcı tanısının yapılması için çalışılan ANA, ANCA ve Anti
dsDNA negatif olarak bulundu. Tanıyı kesinleştirmek için yapılan cilt biyopsisi
lökositoklastik vaskülit olarak rapor edildi. Aile izni alınamadığından konjunktiva biyopsisi
yapılamadı.
Sonuç olarak, tipik HSP tablosu ile beraber subkonjunktival kanama görülen
hastamızdan yola çıkarak diğer sistemik vaskülitlerde olduğu gibi HSP’li çocuklarda da göz
bulgularının olabileceğini düşünüyoruz.
Şekil I. Sol gözde subkonjunktival kanama
Kaynaklar
1. Söylemezoğlu O, Fidan K. Henoch Schönlein purpura. Türk Ped Arş. 2008; 43: 4-8.
2. Cakir M, Orhan F, Mungan I, et al. Henoch-Schönlein purpura in north-eastern Turkey.
Ann Trop Paediatr. 2006; 26: 59-65.
3. McCluskey P, Powell RJ. The eye in systemic inflammatory diseases. Lancet 2004; 364:
2125-33.
4. Pervez VL, Chavala SH , Ahmed M, et al. Ocular manifestations and concepts of systemic
vasculitides. Surv Ophthalmol. 2004; 49: 399-418.
5. Fagbemi AA, Torrente F, Hilson AJ, et al. Massive gastrointestinal haemorrhage in
isolated intestinal Henoch-Schonlein purpura with response to intravenous
immunoglobulin infusion. Eur J Pediatr. 2007; 166: 915-9.
6. White RHR. Henoch Shönlein Nephritis. Nephron 1994; 68: 1-9.
7. Soloukides A, Moutzouris DA, Metaxatos G, et al. Pulmonary involvement in Henoch-
Schonlein purpura. Emerg Med J. 2006; 23: 886.
8. Misra AK, Biswas A, Das SK, et al. Henoch-Schonlein purpura with intracerebral
haemorrhage. J Assoc Physicians India 2004; 52: 833-4.
9. Lorentz WB Jr, Weaver RG. Eye involvement in anaphylactoid purpura. Am J Dis Child.
1980; 134: 524-5.
10. H.Yamabe, K.Ozawa, K. Fukushi et al., IgA nephropathy and Henoch-Schönlein purpura
nephritis with anterior uveitis. Nephron 1988, pp. 368–370.
11. Benedict WL. Schönlein-Henoch's purpura with intra-ocular hemorrhage and iritis. Report
of a case. J Am Med Assoc. 1930; 95: 1577-79.
12. Maluf RN, Zein WM, El Dairi MA. Bilateral subperiosteal orbital hematomas and
Henoch-Schoenlein purpura. Arch Ophthalmol. 2002; 120: 1398-9.
13. Muqit MM, Gallagher MJ, Gavin M, Roberts F, Jardine AG. Henoch-Schonlein purpura
with keratitis and granulomatous anterior uveitis. Br J Ophthalmol. 2005; 89: 1221.
DERLEME: DENTAL İMPLANTLARDA BAŞARISIZLIK NEDENLERİ
Erkan ÖZCAN*, Atilla ÖZDEMİR**, Ali Rıza TUNÇDEMİR***, Salih ÇELİK***, Ahmet Yalçın
GÜNGÖR***
*Mareşal Çakmak Asker Hastanesi, Diş polikliniği, Erzurum
**Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Diş Polikliniği, Ankara
***Mustafa Kemal Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Hatay
ÖZET
Günümüzde oldukça yaygın olarak dental implantların başarısı uygulanan
implantların yüzey özelliklerinden hekimin becerisine kadar birçok faktöre bağlıdır. Bu
faktörlerin bilinmesi başarıya giden yolda hekimlere rehber olmaktadır. Bu derlemede
amacımız dental implant uygulamalarında, implant öncesi planlamadan cerrahi işleme,
dental implant seçiminden protetik tedaviye kadar tüm aşamalarda başarı ya da
başarısızlığa neden olabilecek faktörleri belirlemek ve son zamanlarda dental
implantların başarısı konusunda yayınlanmış çalışmalar ışığı altında bu faktörleri
değerlendirmektir.
Anahtar kelimeler: İmplant, başarı, başarısızlık
REVIEW: FAILURE REASONS ON DENTAL IMPLANTS
SUMMARY
Sucessful of the implant is rely on many factors such as doctors convenients, surface
treatments. Knowing of these factors guide the doctors to have accomplishment. The purpose
of this study is planning and choosing of the implant, prosthetic treatments to have a
succesfull results.
Key Words: implant, success, failure
Giriş
Diş hekimliğinde, bugün iki bilim dalı ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi
tabiattaki şartları yani tabii dişleri korumaya yönelik olan koruyucu diş hekimliğidir.
İkincisine gelince, bugün diş hekimliğinin önemli bir uğraşı da ağızdaki eksik dişlerin
tamamlanması yollarını aramaktadır. Bu yolda ön plana çıkan, ağızdaki diş eksikliklerinin
giderilmesinde tabiata en yakın şartların elde edildiği oral implantolojidir (2).
İmplant sözcüğü Latince ‘in=içerisine’ ve ‘planto = ekme, dikme, yerleştirme,
gömme’ anlamına gelen sözcüklerin birleşiminden oluşmuştur. Anlam olarak ise ‘bir
fonksiyon elde etmek amacıyla, uygun bir yere yerleştirilen organik veya inorganik cisim’e
verilen addır ve Fransızca’dan diğer dillere geçmiştir. İmplantasyon ise bu yerleştirme
işlemine denir. Tıpta, implantasyon bir materyalin vücut içerisine yerleştirilmesi anlamına
gelir (2).
Dental implantlar tek bir dişin restorasyonundan, tüm ağzın restorasyonuna, doğumsal
veya kazanılmış çene yüz deformitelerinin rehabilitasyonuna kadar birçok hastanın
tedavisinde başarıyla kullanılmaktadır (10).
Dental Implant Çeşitleri
1. Subperiosteal implantlar
Subperiosteal implantlar maksilla ve mandibulada doğrudan kemik üzerine özel olarak
hazırlanarak yerleştirilir ve bazı noktalardan ağız içerisine uzanan uzantıları vardır. Bu destek
uzantılar üzerine üst yapı uygulanır.
Bu tip implantların kullanım endikasyonları günümüzde hemen hemen yok gibidir.
Genellikle bu implantlar diğer implantlara göre daha fazla komplikasyonlara neden
olmaktadır. Bunların arasında, yumuşak doku enfeksiyonları, sinir yaralanmaları ve sinüs
komplikasyonları sayılabilir (7).
2. Transosteal implantlar
Bu implantlar yalnızca mandibular ön bölgeye uygulanır. Bu tür implantlar için primer
endikasyon, silindir implantın uygulanmasını engelleyecek derecede aşırı rezorbe mandibuler
ön bölgenin varlığıdır (7,13).
3. Endosteal implantlar
Endosteal implantlar alveoler ve bazal kemiğe cerrahi müdahale ile yerleştirilirler.
Blade ve silindir olmak üzere iki genel kategoriye ayrılırlar. Her iki kategorideki implantlar
bir aşamalı ya da iki aşamalı prensiplere uygun olarak üretilirler (7).
Tek aşamalı implantlar cerrahiden hemen sonra oral kavite içerisine uzanırlar.
İki aşamalı cerrahi teknikte implant doku içerisinde bırakılır ve kron-köprü çalışmaları
ve üzerinin açılması için 3-6 ay kadar beklenir.
Dental Implantolojide Başari Kriterleri
Başarı kriterlerini sıralayacak olursak:
1. Klinik olarak test edildiğinde implant immobil olmalı,
2. Alınan radyografilerde peri-implant radyolüsensi olmamalı,
3. Fonksiyonun ilk yılından sonra vertikal kemik kaybı yıllık 0,22 mm’den az olmalı,
4. Ağrı, rahatsızlık veya enfeksiyon olmamalı,
5. İmplant hekim ve hastayı memnun edecek estetik görünüme sahip olmalı,
6. Başarı oranı beş yılın sonunda en az %85, on yılın sonunda en az %80 olması
gereklidir (1,8,9).
İmplant başarısını değerlendirmede kullanılan parametreler:
Mobilite: Mobilite implant başarısızlığını değerlendirmede iyi bir parametredir.
Modern implantolojide osseointegrasyon amaç olduğundan mobilite ankiloze olmuş dişteki
gibi sıfır yani hiç olmamalıdır.
Radyografi: Başarısız implantların radyografik bulguları birçok klinik
parametrelerden daha kesin sonuçlar verir
Derin cep: Cep derinliği ve ataçman seviyesi marjinal kemik seviyesi ile ilişkilidir.
Başarısız implantlar çoğunlukla derin ceplerle ilişkilidir. Bununla birlikte cep derinliği
implant başarısızlığında daima endikator rol oynamamaktadır (7).
Sondlamada kanama: Sondlamada kanama doku tonüsü ve yumuşaklığı peri-implant
sağlığı değerlendirilmesinde kullanılır (7). Sağlıklı sıkı doku yakası (cuff) kanamaya kolay
eğilimlidir ve implantın etrafındaki dişeti sağlığını değerlendirmek için yalnız başına doğru
bir parametre değildir. Eğer doku implant abutmentine sıkı adapte olmuşsa sondlama
sırasında hasta biraz rahatsızlık duyabilir. Renk değişimi, dokuların yüzeyi ve yumuşak
dokuların şekli doku problemlerini belirlemede daha güvenilirdir (12).
Dişeti cep sıvısı: Dişeti cep sıvısı periodontal sağlık değerlendirilmesinde kullanılır
(7). Cep sıvısında enflamatuar medyatörlerin analizi peri-implant sağlıklı ve hastalıklı
dokuları karşılaştırmada da kullanılır.
Hasta Seçimi
Herhangi bir cerrahi müdahalede olduğu gibi, implant uygulanacak hastalar operasyon
öncesinde planlanan işleme toleransı ve uygunluğu yönünden değerlendirilmelidir (13). Doku
cevabının karmaşık olması nedeniyle osseointegrasyon ve endosseöz dental implantların
muhafazası yaş, diyet, kullanılan ilaçlar, sistemik hastalıklar ve oral hastalıklardan
etkilenebilir. Uygun hasta seçiminde hasta sistemik ve lokal açıdan değerlendirilir (5).
A) Sistemik Açıdan Değerlendirme
1. Yaş ve Genetik
2. Kalp hastalıkları
3. Anemi
4. Diabetes mellitus
5. Hamilelik
6. Osteoporözis
7. Ektodermal Displazi
8. Skleroderma
9. Kemoterapi
10. Radyoterapi
11. Ağız kuruluğu ve sjögren Sendromu
B) Lokal Açıdan Değerlendirme
1. Kemik kalitesi ve miktarı
2. Keratenize yumuşak doku bandı
3. Alveol kemiği ve ağız mukozasındaki patolojik değişiklikler
4. Anotomik sınırlamalar
5. Hastanın kötü alışkanlıkları açısından değerlendirilmesi
a. Sigara kullanması
b. Parafonksiyonel Alışkanlıkları olması
Implant Başarisizlik Nedenleri
İyileşmeye zarar verecek veya osseointegrasyona engel olacak bazı sistemik ve lokal
durumlar bu faktörleri oluşturmaktadır (14) Osseointegrasyonun oluşturulamaması erken
başarısızlıkken, osseointegrasyonun olup fonksiyonel kuvvetler altında muhafazasının
yapılamaması geç başarısızlık sebeplerindendir (4)
A. Erken Başarisizlik Nedenleri
Erken başarısızlıklarda osseointegrasyon oluşmasına engel olabilecek bazı nedenler
vardır. Bunlar;
1) Uygulanan cerrahi işlemlere bağlı nedenler
2) Erken okluzal yüklemeye bağlı nedenler olmak üzere iki kısımda incelenebilir(3)
1) Uygulanan cerrahi işlemlere bağlı nedenler
Cerrahi komplikasyonları intraoperatif ve postoperatif komplikasyonlar olarak
sınıflandırılabilir.
a. İntraoperatif cerrahi komplikasyonlar
Hemoraji
İntra-operatif sinir zararı
Nazal kavitenin veya sinüs boşluğunun perforasyonu
Komşu dişlere zarar verme
Primer stabilitenin elde edilmesindeki başarısızlıklar
İmplantın veya cerrahi aletlerin kırılması
Yabancı nesnelerin bırakılması
Yüz ve boyunda amfizem
b. Postoperatif cerrahi komplikasyonlar
Ödem
Post operatif kanama ve hematom
İmplantın gevşemesi
Erken enfeksiyon
Sinir zararı
2) Erken okluzal yükleme:
Erken implant yüklemesinin osseointegrasyonu tehlikeye attığı ve fibröz doku
enkapsülasyonuna neden olabileceği belirtilmektedir. Bugünkü bilgiler ışığı altında bazı
önemli faktörlerin immediat implant yüklemesi sonucuna etki edebileceğini belirtilmektedir
(6).
a. Cerrahi faktörler; primer implant stabilitesi ve cerrahi tekniklerdir.
b. Doku faktörleri; kortikal ve trabeküler kemiğin kalite ve kantitesi, yara iyileşmesi
ve modeling ve remodeling aktivite
c. İmplant faktörleri; implantın dizaynı, fixure yüzeyi ve boyutu
d. Okluzal faktörler kuvvetlerin kalite ve kantitesi.
B) Geç Başarısızlık Nedenleri
1) Okluzal aşırı yükleme: Kemik implant arayüzünün dayanma kabiliyetini aşan
implanta aşırı fonksiyonel yükün gelmesi durumudur.
2) Peri-implant enfeksiyon
a) Peri-implant enfeksiyon: Peri-implant mukozitis implantın etrafını saran yumuşak
dokularla sınırlı bir enflamatuar değişikliktir (8,12).
b) Peri-implantitis: fonksiyonda olan implantın etrafındaki dokularda destek kemiğin
kaybı ile enflamatuar reaksiyonlar için kullanılan bir terimdir (8).
3) Protetik nedenler: Abutment ve üst yapı dizaynlarının düzgün yapılmaması ve
çiğneme kuvvetlerini doğru bir şekilde iletilememesi.
İdame Fazı Ve Önemi
Hasta idamesinde ilk yıl için 3 ay aralıklarla ve daha sonra 6 ayda bir aralıklarla
yapılmalıdır. Bununla birlikte bazı hastalar daha sık bakım uygulamasına gerek
duyulmaktadır. Hasta kontrollerinde oral hijyen uygulamaları, okluzal uyum, implant ve
protez sitabilitesi, yumuşak ve sert peri-implant doku sağlığı ve radyografik değerlendirmeler
yapılmalıdır (11).
İmplant muhafazasında hastanın yapması gerekenler :
* Hasta implant veya dişlerln üzerinde plak kontrol yeterliliği %85 olmalıdır. (dişlerin
veya implantın distal, meziyal, lingual ve fasiyal yüzlerinin %85’inin plaksız olması )
* Hasta kloreksidine batırılmış elektrikli veya manual diş fırçası kullanması.
* Diş ipi, klorokeksidine batırılmış diş ipi kullanması (12).
Hekimin yapması gerekenler :
* Hekim hastayı her 3-6 ayda bir kontollere çağırmalıdır.
* Hekim hastanın plak kontol etkinliğini takip etmelidir.
* Hekim kemik değişimlerini kontrol etmek için her 18-24 ayda bir dental radyografi
almalıdır (12).
Sonuç
İmplant başarı kriterleri içerisinde en önemlisi stabil integrasyonun varlığıdır.
Enfeksiyon, implant kontaminasyonu, cerrahi boyunca travma, yara iyileşmesinde
anormallikler veya iyileşme boyunca erken okluzal yükleme gibi etkenler böyle stabil
integrasyonun oluşmasını engelleyebilmektedir. Bu da erken implant başarısızlığı ile
sonuçlanmaktadır. Önceden oluşmuş stabil integrasyon ise biyolojik veya biyomekanik
faktörlerden etkilenebilir. Hekimin oral implantların başarısızlıklarına neden olabilecek
faktörleri önceden bilip, gerekli tedavi planlamaları yapması önemlidir. Uygun hasta seçimi,
uygun tedavi planlaması, dikkatli cerrahi işlemler, iyi düşünülmüş prostodontik tedavi ve
sürekli oral hijyen muhafazası olduğu zaman implant büyük oranda başarılı olacaktır.
Kaynaklar
1. Julio Cesar Joly, Antonio Fernando Martelli de Lima, and Robert Carvalho da Silva.
Clinical and Radiographic Evaluation of Soft and Hard Tissue Changes Around Implants :
A Pilot Study. J.Periodontol. 2003; 74: 1097-103
2. Barış Tunalı. Oral implantology. Nobel Tıp Kitabevleri 2000
3. Marc Quirynen, Marc De Soete, Daniel van Steenberghe. Infectious risks for oral implants:
a rewiew of the literature. Clin Oral Impl. Res. 2003; 13: 1-19
4. M. Esposito, j. Hirsch. Differential Diagnosis and Treatment Strategies for Biologic
Complications and Failing Oral Implants: A Rewiew of the Literature. Int J. Oral
Maxillofac Implants 1999; 14: 473-90
5. P.B. Sugerman, M.T.Barber. Patient Selection for Endosseous Dental Implants: Oral and
Systemic Considerations. Int J. Oral Maxillofac Implants 2002; 17: 191-201
6. R.Gapski, Hom-Lay Wang. Critical review of immediate implant loading. Clin Oral Impl.
Res. 2003; 14: 515-27
7. Hans.R.Haanaes. Implants and infections with special reference to oral bacteria. J. Clin
Periodontol 1990; 17: 516-24
8. Marco Esposito,Jan-Michael Hirsch.Biological factors contributing to failures of
osseointegrated oral implants (success criteria and epidemiology).Eur. J.Oral Sci. 1998;
106: 527-51
9. Dale E.Smith,D.D.S,George A. Zarb.Criteria for success of osseointegrated endosseous
implants.J.Prosthet Dent 1998; 62: 567-72
10. Brian K. S. Kucey .İmplant placement in prosthodontics practice:A five-year retrospective
study. J.Prosthet Dent. 1997; 77: 171-6
11. Newman Takei Carranza. Clinical Periodontology. Ninth Edition 2002
12. Lynn D. Terracciano-Mortilla.
13. Orhan Güven, Ahmet Keskin. Preprotetik Cerrahi Çağdaş yayınları II.Baskı Ankara 2001
14. Marco Esposito,Jan-Michael Hirsch.Biological factors contributing to failures of
osseointegrated oral implants (etiopathogenesiz). EurJ.Oral Sci.1998; 106: 721-76