32
Dicle Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Y ayanlari : 14 ISSN 1303·5231 DiCLE ÜNiVERSiTESi il iYAT FAKÜLTESi DE GiSi HAKEMli DERGi CiLT: VII SAYI: ll DiYARBAKlR • 2005

DiCLE ÜNiVERSiTESi il iYAT FAKÜLTESi DE GiSiktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2005_2/2005_2_ERGINMC.pdf · Dicle Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Y ayanlari : 14 ISSN 1303·5231 DiCLE

  • Upload
    lekhanh

  • View
    229

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Dicle Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Y ayanlari : 14 ISSN 1303·5231

DiCLE ÜNiVERSiTESi

il iYAT FAKÜLTESi DE GiSi

HAKEMli DERGi

CiLT: VII

SAYI: ll

DiYARBAKlR • 2005

ARAP NAHVİNİN DOGUŞU Yrd.Doç. Dr. Mehmet Cevat ERGİN*

The Appearence of Arabic Grammar Abstract

In this study, th§ appearance of Arabic grammar and the opınıons discussed in this matter have been aimed. In the result of spreading of Islam religion among non-Arab nations the danger of having been damaged of the Arabic language have been appeared. On the begginning of the lahn (grammatical error) events in the reading of the Quran, it had been need to foım a grammar. Most linguists, especially Abu'l-Aswad al-Du'ali had established the Arabic grammar studying on the matter. These studies were continued by the following scholars. Although it was talked about influences of foreign culture on the forming of Arabic grammar, it was understood that these hadn 't a decisive basis. In the result of grarnmatical studies, some differences of opinion which came into existense had caused the rise of the Arabic grammar schools. The most important of them are the grammarian school s of Basrah, Kufah and Baghdad.

Key words: Arabic grammar, Abu'l-Aswad al-Du'all, Grammar schools, Basrah, Kufah.

Giriş

Diller, ancak gramere uygun olarak konuşulduklarında doğru olur ve ku­lağa hoş gelirler. Bu sebeple bütün diller, tarihi süreç içerisinde gramerlerini oluşturmuşlardır. Dolayısıyla nesilden nesile aktarılabilmeleri de bu sayede olmuştur. Aynı şey Arap dili için de geçerlidir.

Arap dilcileri, grameri genel olarak ikiye ayırmışlardır:

Birincisi, fiil, kök ve çekimlerini, isim ve sıfatları ile bunların müennes ve cemilerinin yapılışiarını ihtiva eden ve böylece yalnız kelimelerin şekille­ri ile meşgul olan şekil bilgisi ilmi yani sarf veya tasriftir. İkincisi, kelime­nin. dar manası ile sentaksı anlamına gelen nahiv ilmidir1

• Arap dili grameri,

1 Nihad M. Çetin, (lise Lichtenstadter), "Nahiv", İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1988, IX, 35.

T'

ı 12 Mehmet Cevat Erain

başlangıçta Arapça (:i..,ı.ıyJI) olarak anılırken daha sonralan nahiv olarak anılmaya başlanmış bu ilimle uğraşanlara da nahivci denilmiştir2 •

Kimine göre Arap fılolojisinin menşei ve yukanda bahsi geçen gramer dalının nahiv diye adiandıniışı Arap alimleri için dahi karanlık kalmıştır3 . Ancak bu iddialara karşın bu ilmin niçin nahiv diye adiandınidığı konusunda nakledilen bazı rivayetlere rastlanmak.'tadır:

Bir rivayete göre Ali b. Ebi Talib (ö. 40/661), nahvin kurucusu olduğu söylenen Ebu'l-Esved ed-Du'ell (ö. 69/688)'ye Arap gramerinin bazı konu­larını öğretip yapılacak taksimat hakkında bilgi vermiş ve ~~ \:lA ~ ~~ (Bu yolda yürü) demiş, bu yeni ilim de nahiv adını almıştır4 • Diğer bir riva­yete göre Ebu'l-Esved, Arap gramerinin esaslarını bizzat kurmuş ve başkala­rına ~~ \~! (Ona göre yürüyünüz, hareket ediniz) demiş, nahiv adı da bundan çıkmıştır5 .

Bir başka rivayete göre Ebu'l-Esved: ;) ~ Jlıl ~j ;.:.ı}ü. ~~ 0: ~ ~jt:..,) ~j L. :;..ı~~ (Ali b. Ebi TiHib'den kendisinin ortaya koyduğunun

benzeri (nahiv) bir şey ortaya koymak için izin istedim) demiştir. Bundan dolayı da bu ilim nahiv olarak isimlendirilmiştir6• Ya danahiv kelimesi söz­lükte kastetme ve amaçlama anlamını da taşıdığından, nahiv ismini almıştır. Çünkü nahiv, söziin esaslarını ortaya koymayı amaçlamaktadır7 •

Bu çalışmada öncelikle nahiv kelimesinin anlamı ve nasıl ve neden orta­ya çıktığı hususu açıklığa kavuşturulacak; daha sonra nahvin kimler tarafın­dan kurulduğu, nasıl başladığı ve yapılan ilk nahiv çalışmalan hakkında bilgiler vermeye çalışılacaktır8 .

2 Muhammed et-Tantiivi, Neş'etu'n-nalrv ve tarilm eşlıeri'n-nulıiit, byy., trz. 'Çetin, a.g.mad., (İA), IX,35.

4 Muhibbuddin Ebu Feyz es-Seyyid Muhammed M urtaza el-Hüseyni ez-Zebidi, Tiicu '/- 'Ariis min ceFiilıiri '1-Kiimiis, Beyrut, 1994, XX, 226; Şevk1 Dayf, ei-Mediirisu 'n-nalıFiyye, Kalıire, trz., s. 15; Hacı Mehmed Zihni, ei-Mwıtelıab Fe '1-Muktedab fi kaı•ii 'idi 's-sa1ji Fe 'n-nalıı•, İstanbul, 1991, s. 8; Çetin, a.g. mad. (İA), IX,35. 5Ebu'l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mukerrem İbn Manzfır, Lisiinu'/- 'Arab, Beyrut, I 994, XV, 3 I O; ez-Zebidi, a.g.e., XX, 226; Çetin, a.g. mad., (İA), IX, 35. 6 Ebu 'I-' Abbas Şemsuddin Alımed b. Muhammed b. Ebi Bekr İbn Hallikiin, Vefeyiitu 'l-a 'yiin Fe en bii 'u ebnii 'i 'z-zemiin, Beyrut, trz., II,537. 7Ebu'I-Huseyn Ahmed İbn Fiiris b. Zekeriyya, Mu'cemu mekiiyisi'/-luğa, Beyrut, trz., V,403.

8 Bu çalışmayı bitirdikten sonra konuyla ilgili Soner Gündüzöz'ün Ondokuz Mayıs Üniversi­tesi ilahiyat Fakültesi Dergisinde yayınlanan bir makalesine rastladık. Ancak çalışmamızın konuya biraz daha geniş açıdan ve yalnızcanahiv konusunu ele alarak yaklaştığından dolayı Arap nahvinin doğuşu konusunda daha doyurucu bilgi vereceği kanaatindeyiz. Bkz. Soner Gündüzöz, Nahiv ve Sarfilimlerinin Doğuşu Üzerine" Ondokıtz Mayıs Üniversitesi ilahiyat Fakiiilesi Dergisi, Samsun, I 997, s.283.

Arap Nahvinin Doğusu 113

I. NAHVİN ANLAMI VE ORTAYA ÇIKIŞI

1.1. Nahvin Lügat Ve Istılah Anlamı

1.1.1. Lügat Anlamı

Kök olarak I:,..;..J-~-W fiilinden türemiş olup, mastar ve zarf olarak kullanılan nahiv kelimesi, lügatte şu anlamlara gelmektedir: Yol, yön, ka­sıt9, taraf, çeşit, kadar, gibi, çevirmek, kabile 10 vb.

di.)

Taraf anlamında: 0)1.9 ..>1~ .i::J ~) b"_;;.,. (Falanın evi tarafına yürüdüm.)

Kasıt anlamında: ~:,;J b :,;..i , ~~ b~ (Senin yönüne kastettim)

Çeşit anlamında: rC:.1.l1 ~ rWI ~::ıı:J c..S~ (Yanımda üç çeşit yemek var.)

Miktar anlamında: :-ili :,..;..J ;...Aj U·j?ll ~t:;.. (Bin kişi kadar olan ordu gel-

Gibi anlamında: ~;:J ~Y. o:_;-_;. (Senin gibi bir adama uğradım.)

Çevirmek anlamında: ~) c..S~ by,J (Gözümü sana çevirdim.)

Kabile anlamında: ~ ~ ..,..;.J .)) b"_;J:J (Temim oğulları kabilesine baktım.)

Mastar olarak kullanıldığında yönelmek,kastetmek, bir yana meyletmek gibi anlamları ifade eder. Esas kullanım şekli de budur11

• Örnek: I:,..;..J o:,..;.J (Bir yöne yöneldim.)

Zarf olarak kullanıldığında doğru, gibi, göre anlamlarını ifade eder12•

Örnek: ~ :,;J o:,;J (Falanın bulunduğu yöne doğru yöneldim.)

Nahiv kelimesi, önceleri mastar olarak kullanılırken daha sonra gramer ilmine has bir isim olmuştur. Bunun başka örnekleri de vardır. Örneğin fıkıh kelimesi, 4.19 fiilinin mastan olduğu halde daha sonra İslam hukuku ilmine isim olmuştur13 •

9İbn Manzür, a.g.e., XV ,3 ı O; ez-Zebldl, a.g.e., XX, 225; İsmail b. Hammad el-Cevheri, es­Sıluilı Tticu '1-luğa ve sıhtilıi '!- 'Arabiyye, Beyrut, I 984. Xl, 2503; Mecduddln Muhammed b. Ya'kub ei-Firüzabadi, e/-KamiisH'l-mHiıft, Beyrut, ı 99I, s. 4571; İbn Ffuis a.g.e., V,403; Muhammed Ali et-Tehiinevl, Mevsıi 'atu keşştifi ıstıltihtiti 'ljiımln \'e'/- '11/ılnı, Beyrut, I 996, II, I 684; Çetin, a.g. mad. (İA), IX, 35. 10Muhammed b. Abdirrahlm ei-Meyiiinl, Şerhu Muğnf, İstanbul, 1390 h., s. 3. 11 İbn Manzür, a.g.e., XV, 310. 12Çetin, a.g. mad., (İA), IX,35; Ahmet Karadavut, "Arap Dilinde Lahn'"in Doğuşu, Selçuk

Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, Konya 1997, s.340. 13ez-Zebldl, a.g.e., XX, 225; Ebu'I-Feth Osman b. Cinnl, el-Hasfı 'is, Kahire, trz., 1,34.

114 Mehmet Cevat Ergin

Nahiv kelimesinin çoğulu, ı:.Wi ve~ olarak gelir14• Bunlardan ı:.Wi

, daha çok kullanılan çoğul şeklidir. ~ un kullanımı daha azdır. Bir bedevi Arabın şöyle söylediği nakledilmiştir: ~~ ~ ~ 0..,~ ~l (Birçok yöne bakıyorsunuz) 15 •

Bu ilimle uğraşanlara C:S.,..;J , çoğul olarak 0~;,J denildiği gibi nahivci anlamında kullanılan cü kelimesinin çağulu olan öW da denilir16

Ezher1 (ö. 370/980), Yunanlıların, lafızlarla ilgili araştırmaların yapıldığı ilme nahiv ismini verdiklerini nakletmiştir17• Buna dayanarak nahiv isminin ilk olarak Yunanlılarca kullanıldığı daha sonra Araplara geçtiği iddia edil­miştir. Bu iddiaya göre Arap dilcileri, gramere ait temel meflıumları, Arapla­ra Süryani alimleri tarafından intikal eden Aristo mantığından almışlardır18 •

1.1.2. Istdah Anlamı

Nahvin ıstıHih1 anlamı hakkında birbirine benzer bazı tarifler yapılmıştır. Örneğin; Mehmed Zihni, sarf ve nahvin tarifini birlikte şu şekilde yapmıştır: "Lisanın müfredatına dair malumat veren ilme sarf veya tasrif, murekkebatına ve usulü terkibine mütealhk meseleleri bildiren ilme nahiv denir" 19

• Bir başkatarife göre; "Arap kelamından kıyas ve türnevarım yoluy­la çıkarılan ilimdir20

."

Daha kapsamlı bir tarifte şöyle söylemek mümkündür: "Nahiv, cümle i­çindeki kelimelerin yerlerini, i'rab ve bina bakımından sonlarının durumları­nı ve aralarındaki ilişkiyi araştıran ilimdir21

." Nahiv ilmine i'dib ilmi adı da verilir. Arapça cümlenin terkibinin doğru ve yanlışının keyfiyetinin bilinme­sine yarayan bir ilimdir. Konusu, terkip durumu itibariyle ister bileşik olsun ister müfred olsun lafızdır22 •

14İbn Manzı1r, a.g.e., XV, 31 O; ez-Zeb1d1, a.g.e., XX, 225; el-F1ıilziibiid1, a.g.e., IV ,571. 15el-Cevheri, a.g.e., Xl, 2504. 16et-Tehiinev1, a.g.e., ll, 1684. 17İbn Manzür, a.g.e., XV,310; ez-Zeb1d1, a.g.e., XX,226. 18Çetin, a:g. mad. (İA), IX,35. 19Mehmed Zihn1, a.g.e., s. 6.

20 Ebu'l-Bekii Abdullah b. ei-Huseyn e1-'Ukberi, e1-Lubiib fi ·i!eli'l-binii'i ve'l-i'riib, Dımaşk, 1995, 1,40.

21 el-Meyliini, a.g.e., s.3; Ahmed el-Ay]d, Komisyon, el-Mu"cenıu '!- 'Arabf el-esfrsi, byy., 1989,s.1179. 22et-Tehiinev1, a.g.e., I, 23-24.

Arap Nahvinin Doğusu 115

1.2. Nahve Duyulan İhtiyaç

Dil, konuşanın meramını anlatmak için kullandığı bir araçtır. İnsanların birbirleriyle anlaşabilmeleri de ancak dil ile mümkündür. Her dil gramere ihtiyaç duyar. Konuşulan kelime ve cümlelerle kastedilen mana gramerle açıklığa kavuşur.

Araplar başka milletlerle karışmamışken sağlam bir dil melekesine sahip idiler. Yazılı bir gramer metinleri bulunmamakla birlikte özellikle fasih ko­nuşan bedevi Araplar, şifahi olarak kurallara uygun konuşurlardı. Bu sebeple dil kuralları oluşturulurken bedevi Arapların sözleri delil olarak kullanılmış­tır. İslam'ın gelişinden sonra Araplada Arap olmayan unsurlar birbirlerine karışınca dil melekesi zayıflamaya başladı. Sonradan Araplaşanlar, Arap­ça'yı farklı şekillerde okumaya başladılar. Önceleri kelimelerin doğru kulla­nılışiarı işitilirken sonradan yanlış okunuşlar işitilmeye başlandı. Böyle o­lunca bu dil melekesinin tümüyle bozulup Kur'an ve hadislerin yanlış anlaşı­labileceği endişesiyle birtakım kurallar oluşturma ihtiyacı hissedildi. Bunun üzerine nahiv ilminin tesisi için çalışmalar başlatıldı23 •

Buna göre Kur'an'ın doğru anlaşılması ve her türlü bozulma tehlikesine karşı korunabilmesi, klasik Arapça'nın lügat hazinelerinin derlenmesirıi,

yapısının ve gramerinin tespitini gerektirmiştir24 • Kur' an naslarından hüküm çıkarmak için de sağlam bir anlayışa ihtiyaç vardı. Arapça'nın başka dillerin etkisiyle zayıflama sürecine girmesi, bu anlayışı da daraltılmaktaydı. Bunun için de dilin tedvinine ve kaidelerin tespitine ihtiyaç duyulmuştu25 •

1.3. Nahvin Doğuşunu Hazırlayan Sebepler

Arap nahvinin doğuşunu hazırlayan sebepleri dini olan ve dini olmayan sebepler olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür:

1.3.1. Dini Sebepler

Kur'an-ı Kerim'in naslarını fasih, sağlam ve doğru bir şekilde okuya­bilmek, nahvin doğuş sebepleri arasında ilk ve asıl olanı teşkil etmektedir26

~3 Abdurrahman b. Muharİımed İbn Haldun, Mukaddinıe, (Beyrut, 1998), s.500-50 1. ~4Çetin, a.g. mad., (İA), IX,36; Arap (Edebiyat), Dzvanet Valifı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1991,111,296. 25Sa'id el-Afgiini, Fi usü!i 'n-nalıv, Beyrut, 1987, s. 6. 26Şevki Dayf, a.g.e., s. ll; Kenan Demirayak, M. Sadi Çöğenli, Arap Edebiyatında Kaynak­

lar, Erzurum, 1995, s. 157; Selamİ Bakırcı, Kenan Demirayak, Arap Dili Grameri Tarihi, Erzurum, 2001, s.l7.

116 Mehmet Cevat Ergin

İslam'ın ortaya çıkışı, farklı dilleri konuşan insanların birbirleriyle etki­leşimine sebep olmuştur. Araplar, acemlerle iç içe girmişler, yarımadaların­dan çıkıp İslam'ı yaymak için çeşitli yerlere dağılmışlardır. Arap olmayan Müslümanlar da Arap yarımadasına gelip yerleşmişler ve karşılıklı olarak birbirlerinin dillerini öğrenmişlerdir. Ancak tabiidir ki yeni bir dil öğrenen kişi, o dili kendi anadili gibi konuşamaz ve birtakım hatalar yapabilir. Çünkü harflerin, mahreçleri ve sıfatlarıyla telaffuz edilmesi bir yabancı için oldukça zordur27

• Yeni Müslüman olan acenıler de hatalı konuşmalar yapıp lahn'e sebep olmuşlardır. Zaman geçtikçe dillerdeki lahn, yaygınlaşıp Kur' an oku­nuşuna da bulaşmış, Arapların bazı ileri gelenleri bile Kur'an ayetlerini o­kurken hata yapmaya başlamışlardır28 •

Gerçekten de Arap olmayan milletierin kitle halinde Müslüman olmaya başlamaları, Arapça'yı, yabancı unsurlardan dolayı bozulma tehlikesi ile karşı karşıya bırakıyordu. Dolayısıyla İslam'ın yayıldığı bir dönemde, Arap olmayan Müslümanların, Arapça'yı bizzat Arapların dilini de bozacak şekil­de hatalı konuşmaları, dil çalışmalarının başlamasının ilk ve en önenıli sebe­bi olmuştur29 • Ancak lahn adı verilen dil yanlışlarının, bu dili yeni öğrenen­lerden ziyade yeni kurulan büyük şehirlerde klasik ve edebi dilden ayrılan ve yadırganan bir konuşma dilinin doğmasından ileri geldiğine işaret etmek gerekir30

Nitekim lahn'in Hz. Peygamber döneminde bilindiğine ve görüldüğüne dair bazı rivayetler vardır. Bir rivayete göre Hz. Peygamber, hatalı konuş­mada bulunan birini gördüğünde şöyle demiştir: "~ jj uı,s ;.su..i 1_,~:.;1" (Kardeşiniz hata etti. Onu irşad edin.) Lahn kelimesinin o dönemde bilindi­ğine dair es-Suyfıtl'nin nakletmiş olduğu şu hadis de örnek olarak verilebilir: "\'~1 ı.s-1 ~i:, .'J? ;., ~ ~ ~t;,:jJ ~~ (:;,. Ui" (Ben Kureyş'tenim ve Sa'd oğul­ları içinde yetiştim. Bende nasıllahn olabilir?)31

Hz. Ebubekir (ö. 13/634): "Bazı kelimeleri hazf ederek okumam, lahn yaparak okumarndan daha iyidir." demiştir32 •

Hz. Ömer (ö. 23/644), valilerinden biri, kendisine içinde dil hatalannın bulunduğu ve ı..S.;,..:.:;.'ıl ,;...,_;.;.i W,. (Doğrusu ,;..,Y,-r.i ().,.. dır) diye başlayan bir mektup gönderdiğinde ona: "Katibini kırbaçla." diye yazmıştır33 .

27 el-Afgfıni, a.g.e., s.6. 28 Fevzi Mes'fıd, Sfbeı•eylıi Cami'u'n-Nalıl'i '!- 'Arabf, Mısır, 1986, s.9-l0; Demirayak, a.g.e., s.l57. 29Çetin, a.g. mad., (İA), IX,36. 30A.e., IX, 36. 31 es-Suyuti, e/-Muzlıir fi 'uliimi'l-lııgati ve enı•ii 'i/ıd, Kum, 141 O, ll, 396; Karadavut, a.g.e.,

s.340. 32Demirayak, a.g.e., s.157.

Arap Nahvinin Doğusu . 117

Yine Hz. Ömer, ok atış taliınİ yapan bazı kişilerin yanından geçerken akları hedefe isabet ettiremediklerini görünce: "Fena atıyorsunuz." demiş, onlar da kendisine: "Biz yeni öğrenen kişileriz" anlamında (merfil yerine mansüb okuyarak) w; .• l~~·. f.J,! 0.;J demişler, bunun üzerine Hz. Ömer de: "Konuşmadaki hatanız, bana kötü ve isabetsiz atışlarınızdan daha fazla tesir etti." diye mukabelede bulunarak lahn olayına değinmiştir34 • ,

Bu ve benzeri lahn örnekleri, lahn'in Hz. Peygamber ve halifeler döne­minde de bulunduğunu açıkça göstermektedir. Her ne kadar bu tür lahn ör­nekleri, İslam'ın ba_şlangıç döneminde az veender görülen bir olay idiyse de gün geçtikçe çoğalmış, Arap olmayan milletierin Müslüman olup Araplara karışmaları neticesinde iyice yaygınlık kazanmıştır.

İslam beldelerinde oturan Arapların hatta bunların içinde belagat ve hi­tabetle meşhur olanların bile fasih dilin kaynaklarından uzaklaşmaları sebe­biyle fasih dil melekelen zayıflamaya başlamıştı35 • Hitabet, fesahat ve bela­gatın zirvesinde bulunduğu kabul edilen Haccac ile ilgili olarak rivayet edi­len şu örnek, tehlikenin boyutunu göstermek açısından önemlidir:

Haccac (ö. 95/714), Yahya b. Ya'mer (ö. 129/746)'e, hitabet ve konuş­malarında lahn yapıp yapmadığını sorar. Bu sorunun sorulmuş olması bile o dönemde lahn olgusunun yaygın bir hastalık haline geldiğini göstermektedir. Yahya, Haccac'ın sorusuna: "Evet" diyerek Kur'an-ı Kerim'in bir harfinde lahn yaptığını ifade eder. Haccac: "Kur'anın hangi ayetinde?" diye sorunca

.. u, ...... , ·ır ·r -~~- .. - ·-~~ı-··r -~~ı-·· ı- ~~··LiT-·LS ··ı~~~ Yahya şunu soy ler: _,..:ıs _jı9_ u _,.... -' r'"' ~-' r-'"'1" J.J-' r'"' _,..,.._ -' !""'-' . w w. u-=ı 4.l ' - - .ılı\ -. ·-~·.ıı ·-~·.ıı Lı.;.! 1-. ~··- • ' ~ '·.<c..:.· I.A.:ıW · ...•.. ~ r w· "D k'· E-.... _ _,..., .JJ . !..H' r-::-'· r-::-'- . ~ _,......,. Y U:' -' w.,.......,.._ı .J • _ _, e ı. ger

babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığı­

niZ mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız mesken­ler size Allah 'tan ve ResUlünden daha sevgili ise ... "36 ayetindeki y_;,..ı kelimesini, wl.S nin haberi olduğu için mansüb okunınası gerekirken merfü okuyorsun. "37

Bu olay üzerine Haccac, birisinin, kendisinin lahn yaptığını bilmesinden hoşlanmamış ve Yahya'yı Horasan'a sürmüştür.

Bedevi bir Arap, bir müezzinin ezanda ~~ JY,.j 1~ 0i ~i kısmını okurken JY,..j kelimesini mansüb okuduğunu duyunca \'~ ı:::ıı.:. ~:, "Sana

33Şevki Dayf, a.g.e., s. I 1; ei-A{giini, a.g.e.,s.7. 34 Demirayak, a.g.e., s.\57. 35Şevki Dayf, a.g.e., s.l2; ei-Afgiinl, a.g.e., s.S. '

6Tevbe, 24. 37 Ebu Sa'id Hasan b. Abdiilah es-Siratl, Kitôbıt alıbari 'n-nalıviyyinei-Basriyyin, Paris, Bey­rut, 1936, s. 26; Şevki Dayf, a.g.e., s. 1 2; el-Afgiinl, a.g.e., s. 1 2; Mes'fıd, a.g.e., s. I O.

118 Mehmet Cevat Ergin

yazıklar olsun! ne yapıyor?" diye sorınuştur38 • Çünkü iJY..,j kelimesi mansfıb okunduğunda bedel olmakta ondan sonra cümlenin devamı beklenmektedir. Bedevi Arap da buna dikkat çekmiştir.

Bıneviler döneminde lahn konusunda insanlar birbirlerini ayıplarlardı. Lahn yapan kişinin toplumda değeri düşerdi. Halife Abdulınelik (ö. 65/685)'e: "Çabuk ihtiyarladın" dendiğinde: "Lahn yapmak korkusuyla min­bere çıkmak beni ihtiyarlattı" diye cevap verıniştir39• Bazı kaynaklar, belli bir !alın olayını nahvin ortaya çıkış sebebi olarak belirtirlerken; bazıları nah­vin ortaya çıkışını bu tür olayların doğal bir sonucu olarak görınüşlerdir40 .

Fesahatleriyle tanınan bazı kimselerin diline bile bulaşan lahn, dilin fasih kaynaklarından gıda alamayan ve hadiyede yaşamayanların dillerinde yayıi­dıkça yayıldı. Bu kişiler şehirlerde yaşayıp Arap olmayanlada karıştıkları için dillerine ve fesahatlarına bir zayıflık girmişti. Bu karışım sebebiyle A­rapların çocuklarının çoğu Arap olmayan annelerden doğuyorlardı. Bunlar, bazı harflerin telaffuzunda ve bazı üslfıpları ifade etmede onların etkisi altın­da kahyorlardı41 •

Ancak lahn'ı tamamen yabancı unsurlara bağlamak hatalı olur. Eski dil­ciler, dilin tabii gelişmesinin neticeleri ile yabancıların konuşmalarında yap­tıkları hataları birbirine karıştırınışlar ve her ikisini de lahn olarak değerlen­dirınişlerdir. Halbuki yukarıdaki rivayetlerden de anlaşılacağı gibi lahn, yal­nızca yabancı unsurlarda değil, bizzat Araplarda da görülen bir durumdur.

Bütün bu anlattıklarımızdan anlaşılacağı üzere nahvin tedvininin esas sebebi, yabancı unsurların yaptıkları konuşma hataları ile dilin tabii gelişme­sidir42.

1.3.2. Dini Olmayan Sebepler

Arap nahvinin doğuşunun dilli olmayan sebeplerini de şu başlıklar altın­da toplamak mümkündür.

1 -Milli sebepler: Araplar, kendi dilleriyle gurur duyuyorlardı. Fakat A­rap olmayanlada karşılaştıklarında dillerinde bozulma olabileceğinden kor­kuyorlardı. Bundan dolayı da dilin yok olmaması ve diğer diller içinde eri­rnemesi için bazı şekiller belirlediler.

38 ei-Afgiinl, a.g.e., s.8. 39 A.e., s.8. ~o Tantiivl, a.g.e., s. ı ı. 41 Şevki Dayf, ~.g.e., s. ı 2 ~~Çetin, a.g. mad. (İA), IX, 36.

Arap Nahvinin Doğusu 119

2- Sosyal sebepler: Araplaşmış olan milletler Arapça'nın tam ve doğru bir şekilde ortaya çıkması için i'riibının ve tasrifinin yapılmasına i!Jtiyaç duydular.Bu kurallar aynı zamanda konuşmalarının doğru olmasını sağlaya­caktı.

3- Arap aklının ilerlemesi ve zihni gücünün gelişmesi de dilin zahirinin gözetilerek kuralların belirlendİğİ ve kıyas ölçülerinin düzenlendiği nalıvi şekillerin kayıt altına alınması gereğini ortaya çıkardı43 .

1.4.1. Arap N ahvinin Kaynağı

Arap nalıvİnin kaynağı ve nasıl ortaya çıktığına dair bilgilere baktığı­mızda Arap kaynaklarının tamamının Arap dil bilginlerini nahiv çalışmaları­nı başlatan kişiler olarak zikrettiklerini görmekteyiz44

• Konuyla ilgili rivayet­ler ileriki bölümde de göreceğimiz gibi özellikle Ali b. Eb! Talib ve Ebu'l­Esved ed-Du'ell'ye işaret etmektedirler. Ancak bazı müsteşrikler, Arap nalı­vinin başlangıcı konusunun karanlıkta kaldığını ve açıklığa kavuşmadığını ifade etmişlerdir. Aşağıda bu konu hakkında bazı görüşlere yer verilmiştir.

1.4.2. Arap Nahvinin Oluşumunda Yabancı Etkisi Meselesi

Arapça Sarrıl diller ailesindendir. Bu bakımdan tabii olarak aynı dil aile­sinde yer aldığı Ariimi ve Nabiiti' dilleri ile ilişkileri olmuştur45 • Ancak bu, Arap nalıvİnin doğuşunda yabancı etkisi konusunda yeterli bir dayanak teşkil etmez. İlk dilcilerin yabancı örneklerden etkilenmeleri konusunda kesin bir şey söylenemese de Arap nahvi üzerinde yabancı etkisinin ilk olarak Fars asıllı olan Sibeveyhi ile başladığı iddia edilmiştir46 • Bu iddia sahiplerine göre dil çalışmalarını gerçekleştiren büyük nahivcilerin önemli bir kısmı Arap değil, Arap olmayanlardır47• Arapça öğrenmeye olan ihtiyaçları sebebiyle nahiv çalışmalarını başlatmış olanlar Ariimiler ve Farslardır. "Arap dilinin bozulmaya yüz tutması, İlahiv kaidelerinin tespitini zaruri hale getiren sebep­tir. Arap nahvini, Araroller ve Farslar gibi Arap asıllı olmayan milletler, Arap dilini doğru bir şekilde okumaya ve yazmaya olan ihtiyaçlarından do­layı kurmuşlardır48." Nahiv ıstılahiarı ile Aristo mantığı arasında bağın inkar

4-~şevki Dayf, a.g.e., s. l 3. 44 Cari Brockelmann, Tarilıu "/-edebi'/- 'Arabi, (Kahire, 1 983), ll, 123. 45 Nihad M. Çetin, "Arap" (Dil), Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1991, lll, 282. 46 Brockelmaıın, a.g.e., 11, 123. 41A.e. II, 8; Tantiivf, a.g.e., s. 14. 48 Mes'fıd, a.g.e., s. 13.

120 Mehmet CevatErgin

edilerneyeceği bunun yanı sıra nahvin, Latince ve Hintçe kurallarından etki­tendiğine dair kesin bir bilgi olmamakla beraber Farsların nahvin oluşumun­daki etkili olmaları hasebiyle Farsça'nın etkisinin varolduğu da ifade edil­miştir49.

Nahvin kurucusu olarak kabul edilen Ebu'l-Esved'in Arap nahvinin tesi­sinde ve Kur'an-ı Kerim'in kelimelerinin sonlarını hareketerne konusunda yaptıklarının da Süryanilerden ve diğer bazı milletlerden iktihas olduğunu iddia edenler olmuştur. Buna mesnet olarak da Ebu'l-Esved'in yaşadığı şehir olan Basra'nın Fars, Süryani ve Hint bilginlerinin buluştukları bir yer olma özelliğine sahip olmasını göstermişlerdir. O dönemde Süryanice, eğitim ve öğretim diliydi. Yakup er-Rehavi, Ebu'l-Esved'in muasırı olup Süryanice öğrenmiş, felsefe, tarih ve nahiv konularında derinliğine bilgi edinmişti. Süryani grameri hakkında bir kitap telif etmiş, hareke ve noktaları iktihas etmişti. Ebu'l-Esved'in Arapça için yaptığı hareketerne ve noktalama işi de Basra'da gerçekleştiği için Süryani gramerinden yararianmış olma ihtimali vardır50•

Arap nahvinin menşei konusunda bir başka iddia da Yunan mantığı ve felsefesinin Arap nahvine tesir etmiş olduğudur. Bu iddia sahiplerine göre bu etki, Araplarla ilişkileri olan Süryani dilciler vasıtasıyla olmuştur. Birbirine benzer harfleri birbirinden ayırmak için noktalanması düzeni, doğu Süryani­leri olan Nastı1rilere aitti. Bu düzen, Ebu'l-Esved'in yaptığı noktalama üze­rinde etkili olmuştur51 •

Bu görüş sahiplerine göre Arap dilinin sarf ve nahivle ilgili ıstılahiarı da Süryanice'den yardım almış veya oradan nakledilmiştir. Her iki dilin ıstılah­Iarında bazı benzerlikler göze çarpmaktadır. Örneğin; Süryaniler, c-9:,; kelimesini, "zeqafa", ~ kelimesini, "hevasa", ~ kelimesini, "petahal" olarak isimlendirmişler, mubtedaya, başlangıç anlamına gelen "shurraya", habere ise, haber anlamına gelen "lebba" demişlerdir.

Yine bu görüşe göre Araplar, sadece sarf ve nahiv ıstılahiarını değil, Hint rakamları olarak isimlendirilen sayıları da Süryaniler vasıtasıyla Hintli­lerden almışlardır. Arapça ilmi, öncelikle Arap olmayanların iştigal ettikleri bir alan olmuş daha sonra Araptaşmış Müslümanlar bu ilimle meşgul olmuş­lardır. Bunu yapmalarının sebebi de Kur'an ve hadis gibi ilimleri ve o döne­min medeniyet dili olan Arapça'yı öğrenme arzuları olmuştur. Dil bilginleri­nin kendi dilleri dışındaki diğer dillerie ilgilenmeleri olayı ise süregelen tabii bir hadis edir. Müsteşriklerin konuya bakışlarını özetleyen Litman' a göre;

4q Brockelmann, a.g.e., ll, 124. 50Mes'Cıd, a.g.e., s.l3. 51 A.e., s.14.

Arap Nahvinin Doğuşu 121

Avrupalılar, bu ilmin kaynağı konusunda hemfikir değildirler. Bazıları Yu­nanlılardan geldiğini söylerken bazıları ise Arapların yazdıkları kitaplarda belirttikleri gibi tamamen Arap kaynaklı olduğunu söylemektedirler. Kendisi bu konuda orta yolu tercih ettiğini ifade ederek başlangıçta nahiv ilminin Araplarca ortaya konulmuş olduğunu ancak Arapların Irak'ta Yunan ve Sür­yfmi felsefesini öğrendikten sonra onlardan da bazı bilgiler ve ıstılahlar al­dıklarını belirtmiştir: Bu görüşleri kitabında nakleden Muhammed et­Tantavi; başlangıçta bu ilmi ortaya koyan Arap bilginlerinin ilmin tertibinde ve düzenlenmesinde başkalarına ihtiyaç duymayacakları savıyla bu iki görü­şü de reddetmekte ve nahiv ilminin tümüyle Arap aklının ürünü olduğunu ifade etmiştir52 •

Yukarı da özellikle müsteşrikler tarafından ileri sürülen nahvi kuranların Araplar olmadığı ve dil ıstılahlarının tamamen Aramilerden iktihas edildiği veya Süryanilerden alındığı iddialarını doğru kabul etmekbizce de mümkün değildir. Elbette farklı iki millet arasında çeşitli konularda bazı etkileşimler olabilir. Ancak bu iki milletin dil ıstılahlarındaki benzerlik, mutlaka bunlar­dan birinin diğerinden alınmış olduğu anlamına gelmez. Çünkü bir insanın aklına gelen bir düşünce, aynen bir başka insanın aklına da gelebilir. Bunlar­dan hiçbiri için direkt olarak diğerinden nakledildiği iddiasında bulunula­maz. Hepsi de kendi çapında orijinal bir özelliğe sahip olabilir. Hiç örneği olmayan bir şey ortaya koymak ise sadece Allah'a mahsustur.

Bir konuda yeni bir şey ortaya koyan kişilerin diğerlerine karşı elbette bir üstünlükleri vardır. Ancak insanlar arasında karşılıklı olarak bir iletişim ve etkileşim bulunduğu da yadsınamaz. Araplar da kendi çevrelerinde bulu­nan ve kendileriyle karışmış olan değişik kültürlerden etkilenmiş olabilirler: Fakat Arapların, dillerinin kurallarını ve esaslarını tümüyle başka dillerden naklettiklerini söylemek makul değildir. Çünkü dil, toplumsal ve lokal bir olgudur. Her bir dildeki kelimeler, hükümler, zevkler ve duygular, diğer dillerden farklıdır. Dil, toplum içinde doğar, küçükten büyüğe herkes toplum içinde konuşarak dili öğrenir. Dilin bu gerçekliğinden ve tabiatından hüküm­ler ve kanunlar oluşur. Arap dili de bu şekilde doğal olarak belli bir süreç içinde kanunlarını, nahiv ve sarf hükümlerini oluşturmuştur53 • Yukarıdaki iddialara karşın, nahvin menşeinin yabancı kaynaklı olduğuna dair zikredi­lenlerin tamamen uydurma olduğunu söyleyenler de olmuştur54 •

52 Tantiivl, a.g.e., s.l4. 5-'A.e., s.l6-18. 54 Tantiivl, a.g.e., s.l5.

122 Mehmet CevatErgin

1.5. Nahvin Kurucusuna Dair Rivayetler

Nahiv çalışmalarının nasıl başlarlığına dair bilgiler verirken ilk olarak kimin nahiv esaslarını ortaya koyduğu konusuna da değinmiştik. Bu bölüm­de bu konu çerçevesindeki tartışmalara değineceğiz.

Nahvin ortaya çıkışı İslam'ın ilk dönemlerine rastlamaktadır. Çünkü A­raplar cahiliyye döneminde içlerinden geldiği gibi konuşuyorlar herhangi bir kurala ihtiyaç duymuyorlardı. Daha doğrusu kurallar konuşmalarında doğal olarak mevcuttu. Klasik kaynakların çoğunluğu nahvin kurucusu olarak Ebu'l-Esved'i göstermekle birlikte Arap gramerinin ilk temellerinin ne za­man, kim tarafından ve ne şekilde atıldığı konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür55 .

Hiçbir ilim, birdenbire ortaya çıkan bir olay olmayıp tedricen oluşur. Bu sebeple genellikle bir ilmin ilk defa kimin tarafından ortaya konulduğu ko­nusu net olarak ortaya konulamamakta ve bu yüzden farklı görüşler ileri sürülmektedir. Bundan dolayı Arap nalıvİnin doğuşu hususunda da ilk adımı kimin attığı konusunda değişik görüşler mevcuttur. Kaynakların çoğunda bu konuda Ebu'l-Esved'in adı ön plana çıkıyorsa da onun dışında bazı isimler­den de söz edilmektedir; Bazıları aşağıda gösterilmiştir.

1.5.1. Ali b. Ebi Talib: Tarihi bir sıralama yapmak gerekirse rivayetler­de nahvi ortaya koyduğu söylenen ilk kişi Ali b. Ebi Talib'dir. el-Enbari (ö. 57711181) şöyle demiştir: "Arapça ilmini ilk ortaya koyan, kaidelerini tesis eden, sınırlarını belirleyen Emiru'l-mü'min1n Ali b. Ebi Talib'dir. Ebu'l­Esved de bu ilmi ondan almıştır56• Nalıvİ ilk olarak ortaya koydukları söyle­nen diğer isimlerden de bahseden Enbari; "Doğru olan, ilk nahivcinin Hz. Ali olduğudur. Çünkü bütün rivayetler, Ebu'l-Esved'i göstennekte, o da bu bilgileri Hz. Ali'ye isnat etmektedir."57 demiştir. Bu konuda Ebu'l­Esved'den naklen şöyle bir rivayetten söz edilmektedir:

"Bir gün Eınirü'l-mu'minin'in yanına gittim. Onu düşüneeli ve endişeli gördüm. Dedim ki: Ne düşünüyorsun? Şöyle cevap verdi: işittim ki şehriniz­de !alın vardır. Arapça'nın esasları hakkında bir kitap hazırlamak istiyorum. Dedim ki: Eğer bunu yaparsan Arapça'yı bizim için ebedileştirmiş olursun. Birkaç gün sonra tekrar kendisine uğradım. Bana bir sahife verdi. İçinde şunlar yazılıydı: (Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Söz üç kısımdır. İsim, fıil ve harf. İsim, müsemma hakkında bilgi veren kelimedir. Fiil, mü-

55 Tan tavi, a.g.e., s.l3, 16. 56el-Enbari, a.g.e., s. 4. 57 A.e., s. ll.

Arap Nahvinin Doğusu 123

sernmanın hareketi hakkında, harf ise; isim ve fiil dışındaki şeyler hakkında bilgi veren kelimelerdir.) Sonra dedi ki: (Bunu takip et ve sen de ilavelerde bulun. Eşya üç bölümden ibarettir. Açık olan, gizli olan ve ne tam açık ne de tam gizli olan şeyler. Alimler, bu üçüncü bölümü bilme hususunda birbirle­rine karşı üstünlük elde ederler.) Bu konuşmadan sonra bazı bilgiler toplayıp ona arz ettim. Bunlar arasında nasb harfleri de vardı. Ol oi 0ls ~ ve 0;J yi yazmış, 0$1 yi zikretmemiştim. 0$1 yi niye yazmadın? diye sordu. Ben de 0$1 yi onlardan saymadığıını söyledim. O da onlardandır. Onu da ekle dedi58

• Nahvin başlangıcı konusundaki en meşhur rivayet budur.

el-Kıft1 (ö. 646/1248), öğrenciliği döneminde verrakların elinde, içinde nahiv konularının yer aldığı bir bölüm gördüğünü ve bu bölümün Ebu'l­Esved'in Hz. Ali'den aldığı mukaddime olduğunu söylediklerini. ifade etmiş­tir59. Bu rivayete göre Ebu'l-Esved, nalıiv konusundaki ilk bilgileri Hz. A­li' den almış ancak bu konuda kimseye açıklama yapmamıştı. Daha sonra Ziyad'ın isteği üzerine bu konudaki bilgileri ortaya koymuştur. Bu görüşe göre ilk bilgileri Hz. Ali'den alan Ebu'l-Esved, bunu geliştirmiş ve bölümle­re ayırmıştır.

Şevki Dayf, bu konunun abartıldığını ifade ederek şöyle demiştir: Hz. Ali'nin nahvin kurucusu olması meselesi, sadece nahivle ilgili birkaç konu ile sınırlı kalmadı, Hz. Ali'nin tasnif ettiği idda edilen bir mukaddime veya bir risale olacak şekilde genişledi. Sanki Hz. Ali, Irak ve Küfe'ye gittiğinde Muaviye ve Haricilerle savaşmakla meşgul olmamış da oturup nahivle, na­hiv esasiimm ve şekillerini hazırlamakla uğraşmıştır. Hz. Ali'nin zaman bulup bunu yapmış olması, eşyanın tabiatma aykırıdır. Bu tür rivayetler, öylesine tarifler ve mantıki taksimatlar içermektedir ki, ne Hz. Ali'nin ne de çağdaşı birinin bunları yapmış olması aklen mümkün değildir. Bu ilmin ku­ruluş aşaması ile bağdaşmayan bu tür iddiaları Şia'nın Hz. Ali'ye bağlılıkları sebebiyle ortaya atmış olması muhtemeldir60

1.5.2. Ebu'l-Esved ed-Du'eli: Nahvin kurucusu olarak adlandırılan en kuvvetli aday, Ebu'l-Esved ed-Du'eli'dir. Klasik tabakat, teracim ve tarih kitaplarının büyük çoğunluğu nahiv çalışmalarını başlatan ve nahiv esasları­nı ilk ortaya koyan kişinin Ebu'l-Esved olduğunu ifade etmişlerdir.61 Ancak

58ez-Zubeydf, a.g.e., s. 22; ei-Enbaıi, a.g.e., s. 5; el-Kıftl, a.g.e., 1,40; ez-Zehebf, a.g.e., IV ,84; el-lsfahfınf, a.g.e., XII, 346; Şevki Dayf, a.g.e.,s. 13. 59 ei-Kıftl, a.g.e., I,40; Şevki Dayf, a.g.e., s. 14. 60Şevkl Dayf, a.g.e., s. 14. 61 İbn Nedim, ei-Fihrist, Beyrut, 1994, s.61; ez-Zehebi, a.g.e., IV,82; Ebu Osman 'Amr b. Bahr el-Cfıhız, ei-Beyfınve 't-tebyin, ll,65; İbn İmiid Şahiibuddln Ebu'I-Felah Abdulhay b. Ahmed ei-Akıi, Şezertitu 'z-zeheb fi ahbfıri men zeheb, Dımeşk, Beyrut, 1986, I, 297; el-

124 Mehmet Cevat Ergin

Ebu'l-Esved'in nahiv çalışmalarına ne şekilde ve hangi sebeple başladığı konusunda değişik rivayetler vardır62 • Ebfı.'l-Esved'in, dil konusunda yaptığı çalışmalara geçmeden önce hayatı hakkında kısaca malumat vermek istiyo­ruz. Daha sonra dil çalışmalarına göz atacağız.

1- Hayatı: Asıl adı Zalim b. 'Arnr b. Sucyan olduğu söylenen Ebu'l­Esved ed-Du'eli'nin isminin Zuveylim b. Uveymir olduğuna dair bilgilere de rastlanmaktadır63 • İslamiyet'in ortaya çıkışından birkaç yıl önce doğduğu kabul edilmektedir. Kin'aneoğulları'nın Düil kabilesine mensuptu. Sonradan Basra' ya göç etmiştir64 .

Hz. Ali ile olan arkadaşlığıyla meşhurdu. Hadis ve Fıkıh konusunda Bas­ra'da önemli bir mevkie sahipti. Abdullah b. Abbas, Hicaz'a gittiğinde onu Basra valiliğine vekil olarak bırakırdı. Sıffin ve Cemel savaşlarında Hz. A­li'nin yanında bulundu. Onu ve evlatlarını severdi. Ebu'l-Esved, Ali tarafta­rı, onlar ise Osman! olduklarından kendisini rahatsız ediyorlar ve geceleyin evini taşlıyorlardı. Koyu bir Ali taraftarı olduğu için Şia'nın tabiinarasındaki önemli simalarından sayılmıştır. Şairlik, eşraftan olmak, savaşçılık, emirlik, dahilik, hazır cevaplık gibi özelliklere sahipti. İyi bir nahivci ve şii idi65

.

Hz. Peygamber döneminde Müslüman olmuş ancak onu görememişti66 . (69/688) yılında veba hastalığına yakalandı ve vefat etti. Vefat ettiğinde 85 yaşındaydı67• Bir başka rivayette h. 99 yılında Ömer b. Abdul'az!z (ö. 99/717)'in bilafeti döneminde vefat ettiği ifade edilmişse de ilk rivayet daha kuvvetlidir68

Ebu'l-Esved'in nahvin kurucusu olması meselesine gelince; İbn Sellam el-Cumahl (ö. 2311847) şöyle demiştir: Arapça'yı ilk tesis eden, kapısını

En bart. a.g.e., s.l O; Celaleddin Abdurrahman es-Suyütl, Buğ}·etu '1-l'll'fıtji tabakati '1-lugaı•zvyin ve 'n-nulıfıt, Beyrut. trz., 11,23; el-Muzhir, II, 397; Şahiibuddi'n Ebu'l-Fadl Ahmed b. Hacer el-' Askalfıni, Telızibu 't-tehzib, Beyrut, 1993, VI, 292; Ebu'I-Fida İsma'll İbn K esir el-Kureşi, ei-Bidaye ı•e 'n-nilıaye, Beyrut, 1997, VIII, 15; es-Safedl, a.g.e., XVI, 534; ei­Hamevi', a.g.e., XII, 34; İbn Haldun, a.g.e., s. 501. 6~Ignace Goldzilıer '"Arap Dili Mektepleri", çev. Süleyman Tülücü, Atatürk Üniversitesi İliihiyat Fakültesi Dergisi, 9 (1990), s. 331, Erzurum, ı990; Denıirayak, a.g.e., s.157. 63 ei-Cfıhız, a.g.e., 11,65; ei-Hamev'i, a.g.e., Xll,34; Ömer Rıza Kelıhale, Mu 'cem u'/-

mu 'el/ifin, Beyrut, ı993, ll,20; İbn Hacer, a.g.e., VI, 292; Brockelmann, Tdrilı, I, 171. 64 Tevfik Rüştü Topuzoğlu, "Ebü'I-Esved ed-Düeli", (DİA), İstanbul, ı994, X, 3 ı ı. 65el-Cahız, a.g.e., 11,65; ei-Hamevi', a.g.e., XII,35; Kehhiile, a.g.e., 11,20; ez-Zehebl, Siyer, IV,84; es-Suyilti, Buğye, 11,23. 66İbn Kesir, a.g.e., VIII,715. 67İbn İmad, a.g.e., ı,297; İzzuddin Ebu'I-Huseyn Ali b. Ebi'I-Kerem Muhammed b. Alıdülkerim İbnu'I-Esir, ei-Kiimilfl 't-tiirilı, IV, 305; ei-Enbari, a.g.e., s.l ı; ez-Zeheb'i, ei­'İber ji haberi men ğaber, Beyrut, I 985, 1,57; el-Ciihız, a.g.e., Il, 65; Topuzoğlu, a.g.nıad., (DİA), X,3 I I. 68İbn Esir, a.g.e., V lll, 7 I 5; Brockclmann, Tiirilı, I, ı 72.

Arap Nahvinin Doğuşu 125

açan, metod koyan ve kıyas getiren Ebu'l-Esved ed-Du'ell'dir. Fail, mefı11, muzaf, nasb, cerr ve cezm harfleri konusunu ilk defa o ortaya koymuştur69 • Bunu yaptığı zaman Arap dili, bozulmaya yüz tutmuş, dil melekesi yitiril­miş, insanların belagat ve fesalıatta ileri gelenleri bile Iahn yapmaya başla­mışlardı.

Başka bazı raviler de Ebu'I-Esved'in, nahvi istinbat edip ortaya çıkaran ilk kişi olduğunu ifade etmişler, bunlardan birisi, Ebu'l-Esved'in çalışmala­rını kendi gözüyle-gördüğünü söylemiş ve bunu ondan önce herhangi bir kimseye isnad etmemiştir. İbn Nedim de bu görüştedir. Bu konu ile ilgili olarak birisinde bazı belgeler gördüğünü ancak adam öldükten sonra bu bel­gelerin izine rastlayamadığını bildirmiştir70• Bunların yanı sıra Ebu'l­Esved'in, İslam'a giren mevali'ye dil konusunda yardımcı olduğu Ziyad'ın çocuklarına ders verdiği ve kendisinden nahiv dersi alan öğrencileri olduğu rivayetleri de nahivle ilgisini göstermektedir71

2- Arap Yazısının Harekelenmesi Konusunda Yaptığı Çalişmalar

Ebu'l-Esved'in aynı zamanda Arap nahvinin kuruluşu için de başlangıç sayılan çalışmaları, Mushafın, dolayısıyla Arap yazısının hareketenınesi

hususundadır.

Konuşmada her türlü dil hatası ve fasih lehçeden ayrılma demek olan lahn'in artması ve Kur'an-ı Kerim'in kıraatında da hatalı okuyuşların du­yulması üzerine Irak valisi Ziyad b. Ebihi'nin talebi üzerine Ebu'l-Esved, harfiere noktalar koydurmuştu72 • Konu ile ilgili şöyle bir rivayet vardır:

Ziyad b. Ebihi veya oğlu, Ebu'l-Esved'den bu konuda bir çalışma baş­latmasını istemiş o da zeki ve yetenekli bir katip tutmuş ve ona şöyle demiş­ti: "Mushafı okurken dudaklarımı açtığıını gördüğünde harlin üstüne, kapat­tığıını gördüğünde harfin önüne, kesrettiğiınİ gördüğünde harfın altına birer nokta koy. Bu hareketleri ikişer defa yaptığımda bir yerine iki nokta koy73

."

Böylece Mushaf'ın noktalanması ilk olarak gerçekleştirilmiş oldu.

Ebu'l-Esved'in bu hizmeti, ehemmiyetini, Mushaf'ın başından sonuna kadar tayin ettiği bir usul ile dikkatle hareketemiş olmasından almaktadır.

ı.9ez-Zubeydi, a.g.e.,s.2 ı; ez-Zehebi, Si yer, lY,82; İbn İmiid, a.g.e., 1,297; Şevki Dayf, a.g.e., s. ı 5. 70ei-Kıfti, a.g.e.,1,43.

71 Muhammed ei-Muhtiir Yeledu Ebbiih, Tarihu'n-nahvi'I-'Arabi fi'I-meşnki ye'l-mağrib, Beyrut, 2001, s.45. 7~ei-Enbiiri, a.g.e., s. lO; Çetin, "Arap .. , (DİA), 111,279. 73el-Kıfti, a.g.e., 1,40; el-lsfahiini, a.g.e., X.ll,348; Şevki Dayf, a.g.e., s.l6.

126 Mehmet Cevat Ero-in

Bu, Kur'an tarihi ile Arap nahvinin ve Arap yazısının tarihi bakımından oldukça önemli bir olaydır.

Esasen noktatarla harekeleme manasında nakt ve benzer harfleri birbi­rinden ayırmak için nokta koymak demek olan i'dim, Ebu'l-Esved'den önce _de Araplarca bilinmeyen bir duıum değildi. Çünkü bazı sahabilerin de bildiği İbrani ve Süryani yazılarında harflerin altına ve üstüne konan noktalarla yazıyı harekeleme usulü mevcuttu. Hatta Mushafın naktını ve ayetlerin beşer beşer ve onar onar işaretlenmesini sahabe ve tabiinin ilk neslinden olanların başlattıklarına delalet eden rivayetler vardır. Fakat onlar, Kur'an'ın tümünü içeren bir sistem tesis ve tatbik etmemişlerdi. Yaptıkları şey kolaylaştıncı teşebbüsler mahiyetindeydi. Sonra tabiin tarafından bu teşebbüsler, usul ve kaideleri belirli bir nizarn haline getirildC4

Nasr b. Asım el-Leysi (ö. 89/707) ve Yahya b. Ya'mer'in de naktu'I­mesahifte öncülük ettiklerine dair rivayetler, Ebu'l-Esved'den sonra onun çalışmalarını bilhassa bu iki şahsın ikmal ile devam ettirdiklerine delalet eder. Öyle görünüyor ki, Ebu'l-Esved'in almış olduğu tedbir yaygınlaşmış değildi. Ebu Ahmedel-Askeri'nin belirttiğine göre Kur'an kırk yıl kadar Hz. Osman (ö. 35/656)'ın istinsah ettirdiği Mushaflardan okunagelmiş,

Abdulmelik b. Mervanın hilafetinde (685-705) bilhassa Irak'ta kıraatte tashifin artması üzerine vali Haccac, katiplerinden, Mushaflara benzer harf­Ierin birbirinden ayırtedilebilmelerini sağlayacak işaretler yani noktalar ko­nulmasını istemiş ve bunu Nasr b. 'Asım yapmıştı. Böylece Ebu'l-Esved'den sonra yazının ikinci ve ciddi bir ıslah safhası yine Mushafa bağlı olarak cereyan etmiş bulunuyordu.

Noktalı harflere gelince, harflerin noktalanmasını çok eski bir tarihe ka­dar çıkaran rivayetler ve bazı Cahiliye devri şairlerinin yazıyla ilgili ifadeleri bir tarafa bu:akılırsa, Hz. Peygamber' in zamanında bazı harflerin noktaları­nın konulduğuna dair açık bilgiler mevcuttur. Mevcut bazı vesikalar hicri I. asrın ilk yarısında Nasr ve Yahya'dan çok önce noktalı harflerin bulunduğu­nu teyit etmektedir. Ancak bu harfler her zaman değil de yalnız lüzum görü­len yerlerde noktalanıyordu. Hatta vahyin yazılmasında kısmi de olsa nakt kullanılmış, sahabiler, Mushafı bunlardan tecrit etmişlerdi75 •

Ebu'l-Esved'in harekeye delalet etmek üzere koyduğu noktalar yuvar­Iaktı ve siyah mürekkeple yazılan metne bunlar bir ilave sayıldığı için ayrı renkle konuluyordu. Ancak diğer noktalada karışmaması için zamanla ufld

74Çetin, "Arap'', (DİA), III,279. 75Çetin, "Arap". (DİA), 111,279.

Arap Nahvinin Doğuşu 127

ve daha yaygın şekli ile sağdan sola doğru alçalan hafif meyilli çizgiler ha-linde konuldu ve harfın asli bünyesinden sayılıp aynı renkle yazıldı76• ,

Kur'fm metninin Hz. Osman zamanında yazıldığı şekliyle korunarak bo­zulmasını önleme konusundaki ihtiyatlı yaklaşım, önceleri tashif ve lahn' ı önleyecek gayretlerle bir arada yürüdü. Ancak çok geçmeden Halil (ö. 1 75/79l)in, yazının ıslahı hususundaki büyük hizmeti, söz konusu tereddüt ve endişeleri giderdi. Onun yazıyla ilgili çalışmaları, bir rivayete göre yuvar­lak harekelerden ibaret olan ilk harekeler yerine elif, 'vav' ve yatık 'ye' harf­lerinin küçük şekillerinden istifade edişi, tamamlayıcı cüz'i tedbirler olarak görülmektedir77

Kuşkusuz Arap harflerinin harekelenmesi ile ilgili yapılan bütün bu ça­lışmalar, Arap nahvinin tesisi için bir başlangıç ve büyük bir adım olmuştur.

1.5.3. Abdurrahman b. Burmuz (ö. 1171735), İlk nahiv çalışmalarını başlatan kişiler arasında ismi geçen biridir78

• Bir rivayete göre Abdurrahn1an b. Hurmuz, Arapçayı ilk vaz'eden, Kureyş'in nesebini en iyi bilen ve kurradan biridir. Ancak yaptığı nahiv çalışmaları hakkında doyurucu bir bilgiye rastlanmamıştır79 •

1.5.4. Nasr b. 'Asım el-Leysi: Nahiv çalışmalarını başlatanlar arasında adı geçen alimlerden biridir. Bir rivayete göre Halid el-Hezza: "Nasr b. 'A­sım'a soru sordum. O, Arapça'yı ilk ortaya koyan kişiydi80" demiştir.

Fakat bu son ikisi, Ebu'l-Esved'in öğrencileri olduklarından bu iddia fazla taraftar bulmamıştır. Tercih edilen görüş, her ikisinin de nahiv bilgile­rini Ebu'l-Esved'den almış olduklarıdır81 •

1.5.5. Abdullah İbn Ebi İshak ei-Badrami: Bir başka iddiaya göre nahvin asıl kurucusu daha ileriki yıllarda yaşayan İbn Ebi İshak el-Hadraınl (ö. 117/735)'dir. Ahmed Emin ve Şevki Dayf, bu iddiaları ileri sürenler ara­sındadır82. Hakkında "Nahvi ilk olarak bölümlere ayıran, kıyası uzatan ve

76 Dayt: a.g.e.,s. ı 7; Çetin, "Arap", (DİA), 111,279; 77Çetin, "Arap", DİA, 111,280 .. 78ei-Enbari, a.g.e., s. ı O; es-Siriifi, a.g.e., s. ı 3; Mes"Cıd, a.g.e., s. ı3; Çetin, .. N ah iv" (İA), IX,36. 79 M u hammed el-M u h tar, a.g.e., s.56. 80ez-Zubeydi, a.g.e., s.26; es-Suyuti, Buğye, II,9 1. 81 ei-Enbiiri, a.g.e., s. lO; İbn Esir, a.g.e., IY,548. g"Şevkl Dayf, a.g.e.,s.23; Mes'ild, a.g.e., s.20-2 1.

ı 1 '

128 Mehmet CevatErgin

illetleri şerh eden kişidir" sözü söylenmiştir83 • Şevki Dayf buna binaen "Böylece Ebu İshak, nahvin ilk kurucusu olmaktadır84" demiştir.

Bütün bu rivayetleri birleştirerek nahiv konusunda ilk adımı atanın Hz. Ali, bunu uygulamaya sakanın Ebu'l-Esved, buna dayanarak kuralları tespit edenin İbn Ebi İshak, olduğu şeklinde yorumlayanlar da olmuştur85 • Böylece konu ile ilgili adı geçen herkesin katkısı zikredilmiş olmaktadır.

Il. ORTAYA KONULAN NAHİV ÇALIŞMALARI

Nahiv ilminin temellerinin atıldığı dönem hususunda ihtilaflar vardır. Kimi dilciler gramer bilgisinin ilk insanlara tevkif yoluyla verildiğini ileri sürmüşlerdir86 . Bazı dilciler ise buna karşı çıkarak bu ilmi ik vaz'eden kişinin tespitiyle yaklaşık bir zaman belirlenebileceğini ifade etmişlerdir87• Aşağıda nahiv çalışmalarının başlamasına sebep olan somut olaylardan örnekler ve­receğiz. Bu çalışmalarda hakim sebebin ne olduğunu tespit etmeye çalışaca­ğız.

2.1. Nahiv Çalışmalarım Başlatan Olaylar

Nahiv çalışmalarını başlatan olaylara dair farklı görüşler vardır. Bazı ri­vayetlere göre nahiv çalışmaları ilk olarak Hz. Ali'nin girişimleri ile başla­mıştır.

Buna göre Hz. Ali, bedevi bir Arabın L.J)J:.Wı Ll! US~ ':J "Onu ancak günahkarlar yer88

" ayetinin son kelimesini ~Wl şeklinde yanlış okuduğunu görünce nahiv çalışmalarına başlamıştır89•

Ebu'l-Esv~d ed-Du'eli'nin nahiv çalışmalarını başlatmasına sebep oldu­ğu ifade edilen olaylar ise şöyle sıralanabilir:

1- Bir gün Ebu'l-Esved evine geldiğinde kızı, günün sıcağının şiddetini vurgulamak için J.,;:Jı ::Wi L.:. dedi. Ebu'l-Esved bunun, kızının söyleyiş tarzından soru sorduğunu düşünerek: "Kayz (günün en sıcak vaktine verilen isim) zamanıdır ve şu anda tam içindeyiz" diye cevap verdi. Kızı: "Ben soru sormadım sadece teaecuburnu ifade etmek istedim" deyince Ebu'l-Esved:

83 es-Suyüti, ei-Muzlıir, !!, 398. 84Şevki Dayf, a.g.e., s.23.

35 M u hammed el-M u h tar , a.g.e., s.41. 36 Bakırcı, a.g.e., s.21. 87 et-Tantavi, a.g.e., s. ı 3. 88 Hakka, 37. 8qEbu'!-Berekat Kemaluddin Abdurrahman b. Muhammed e!-Enbari, Nuzlıeıu '1-e/ibbiifi

ta bakiili '1-udebii, Kah i re trz., s. 8; Mes'üd, a.g.e., s. ll; Demirayak, a.g.e., s. 157.

Arap Nahvinin Doğuşu 129

marlım sadece teaecuburnu ifade etmek istedim" deyince Ebu'l-Esved: "Kı­zım! Öyleyse y,Jı J...:;.i L.. (Sıcak ne kadar da şiddetli!) de." dedi. Bu konuş­madan sonra nahvin taaccub, Ia.il, mef'fıl ve benzeri diğer konuları üzerinde çalışmaya başladı90.

Buna benzer bir başka rivayete göre Ebu'l-Esved, bir gün evine geldi­ğinde kızlarından biri: .,t::.:.Jı ~~C..~~ y dedi. Ebu'l-Esved, kızının söyleyiş tarzından bunun "Gökyüzünün en güzel şeyi nedir?" anlamında bir soru ol­duğunu düşünerek: "Kızım! yıldızlarıdır" diye cevap verdi. Kızı: "Bence de onlardan daha güzeli yoktur. Ancak ben taaccubumu ifade etmek istedim" dedi. Ebu'l-Esved: "Öyleyse ~c..:Jı ~~C. (Gökyüzü ne kadar da güzel!) de" diye ifade etti ve bu olay üzerine nahiv çalışmalarına başladı91 • Bu ör­nekle bağlantılı olarak oğlu Ebu Harb; "Babamın ilk hazırladığı konu, taaccub konusudur" demiştir92 •

2- Hz. Ömer döneminde bedevi bir Arap, Merlineye gelip şöyle seslendi: "Kim bana Allah'ın kitabından bir şeyler okuyacak?" Bunun üzerine bir

. 4.! ' - - -.. . < .• ,, 11 -. ~ - ;;.tıı •. i . -.~~ı :... :.. ,, -. - uıı ıı .u ' -- .&ı -. •. ı~ i-adam. _,.,.... .JJ U*:'~ LH> is:!Y. u J-:-> e:.- f" ~ r...>" ı.r. -_ _,.,.... .JJ - LH> u -' "Hacc-ı ekber gününde Allah ve Resulünden insanlara bir bildiridir. Allah ve Resulü, müşriklerden uzaktır93 ." ayetini okudu. Ancak bu ayeti okurken merfu okunınası gereken sondaki .U_?.:_, kelimesini mecrur olarak 4,1_?.:_, şeklinde okudu. Bu okuyuşla ayetin anlamı bozularak haşa Allah, kendi Re­sulünden uzaktır şeklinde bir anlam ortaya çıktı. Bedevi Arap, bunu duyun­ca: " Allah kendi Resulünden uzaksa ben de ondan uzağım" diye karşılık verdi. Durum Hz. Ömer' e ulaştırıldığında bedevi Arabı çağırdı ve ona: "Sen Resulullah'tan uzak mısın?" diye sordu. O da durumu Hz. Ömer'e aktarıp niçin böyle söylediğini ifade edince Hz. Ömer, meselenin böyle olınadığını, ay etin 4.! _?.:_, şeklinde merfu olarak okunınası gerektiğini söyledi. Bedevi Arap da bunun üzerine: ~ 4.l_?.:_,j ;;.tıı i.s...H ~ \_Hi ~ı-:, Uij "V allahi ben de Allah ve Resulünün uzak olduğu kimselerden uzağım" dedi.

Hz. Ömer de bundan böyle ancak dili iyi bilenlerin Kur'an okutmasını emrederek Ebu'l-Esved'den nahvi vaz' etmesini istedi94

• Yahut Ebu'l-Esved,

90ez-Zubeydi, a.g.e., s.21; es-Sirafi, a.g.e., s.16; CemiHuddin Ebu'I-Hasen Ali b. Yusufei­Kıftl, İnbahu'r-ruFıil 'ala enbalıi'n-nulıat, Kahire, Beyrut, 1986, I, 43; Ebu'I-Ferec el­lsfahanf, e/-Eğani, Beyrut, 1992, Xll, 346; Salatıudd!n Halil b. İybek es-Safedf, Kitabu '1-Vafi bi'l-l'ejeyat, Beyrut, 1991, XVI, 537; Mes'üd, a.g.e., s. 12. 91 es-Sfrafi, a.g.e., s.16; ei-Kıftl, a.g.e., 1,43; ei-Enbari, a.g.e.,s.IO; İbn Hallikiin, a.g.e., 11,36; Mes'üd, a.g.e., s.l2; Şevki Dayf, a.g.e., s.l5; Demirayak, a.g.e.,s.158. 92ei-Kıfti, a.g.e., 1,50. 93Tevbe, 3. 94ei-Enbiirf, a.g.e., s.9; Mes'fıd, a.g.e., s.l2.

i

130 Mehmet Cevat Erain

bu ayetin yanlış okunduğunu işitip dönemin Basra valisi Ziyad b. EbThi'den ôil çalışmalarına başlamak için izin istemiştir95 •

3- Ebu'l-Esved, Basra valisi Ziyad b. Ebihi'nin yanına gelip dedi ki: "Görüyorum ki, Araplar acemlerle karışmış ve dilleri değişmiştir. Dillerini düzeltmek için birtakım kurallar koymama izin verir misiniz?" Ziyad: "Ha­yır." dedi. O sırada bazı kişiler gelip şikayetlerini Ziyad'a arz ederek: "Allah em!r'i ıslah etsin. Babamız öldü ve çocuklar bıraktı Büyük kardeşimiz bize haksızlık yapıyor" anlamında şöyle dediler: 0~ Z:cljjj Ul!i :_;jj »\lı J:iıl ~i Ancak konuşmalarında mili mansfib, ıneffilü merfu okuyarak hata yaptılar. Ziyad, bunun üzerine demek Ul!i :_;jj öyle mi? dedi ve Ebu'l-Esved'i çağır­tarak: "Biraz önce yapmanı kabul etmediğim konuyu insanlar için hazırla" diye emretti. Ebu'l-Esved de bu olay üzerine çalışmalarına başladı96 •

Bu rivayetin farklı bir versiyonuna göre Ziyad, Ebu'l-Esved'den nahiv konusunda bir çalışma yapmasını istemiş, Ebu'l-Esved önce bu teklifi kabul etmemişse de yukarıda zikrettiğimiz Tevbe suresinin 3. ayetindeki 4.1_,.:.,~:, kelimesinin yanlış okunduğunu duyunca Ziyad' dan bir katip isteyerek ken­disinden isteneni yapacağını söylemiştir97 •

Yine bu olayın değişik bir rivayetine göre, Ziyad Ebu'l-Esved'i çağırttı ve dedi ki: "Ey Ebu'l-Esved! Bu acemler çoğaldılar ve Arap dilini bozdular. Bir şeyler hazırlasan da insanların konuşmalarını düzeltsen ve Allah'ın kita­bını harekelesen." Ebu'l-Esved, bu teklifi kabul etmedi. Bunun üzerine Ziyad, birisini çağırtıp ona : "Ebu'l-Esved'in yolunun üzerine otur ve yanın­dan geçerken on~ Kur'an'dan bir ayet oku. Bir yerinde kasten yanlış yap" dedi. Adam da Ziyad'ın kendisine söylediği gibi yaptı ve Tevbe suresinin üçüncü ayetinin sonundaki 4.l_;;.J:, kelimesini mecrfir olarak okudu. Bunu duyan Ebu' 1-Esved: " İşin bu dereceye vardığını bilmiyordum" diyerek he­men Ziyad'ın yanına gitti ve isteğini kabul ettiğini bildirdi98

4- Fars asıllı olup ailesiyle birlikte Basra'ya gelmiş olan Sa'd adında biri bir gün atını önünde sürerek Ebu'l-Esved'in yanına gelmişti. Ebu'l-Esved: "Neyin var? Niçin atma binmiyorsun?" dedi. Sa'd, kelimeyi yanlış kullana­rak ~ı.:..:,. ı.#:J. 0! "Atım eğridir" dedi. Halbuki söylemek istediği ~1.1:. ı.#:J. 0!

95Şemsudd'in Muhammed b. Ahmed b. Osman ez-Zehebi, Siyerıt a '/dm i 'n-nııbelii, Beyrut, 1996, IV,82; Dayf, a.g.e., s.14. 96 Ebu Bekr Muhammed b. el-Hasan ez-Zubeydl, Tabakiitu 'n-nalıvü,yin-ve '1-luğaviyyin, Kahire, 1984, s. 21; es-Safedl, a.g.e., XVI, 537; es-Sirafi, a.g.e., s.l7; ei-Kıfti, a.g.e., 1,42; el­Enbaıi, ag.e.,s.1 O; e1-lsfahanl, a.g.e., Xll, 349; İbn Hallikfuı, a.g.e., ll,535; Yakut el-Hamevl, Mu'cemu'l-udeba, XII,35; Demirayak, a.g.e., s. 157. 97

es-Sirafi, a.g.e., s.16; el-Kıfti, a.g.e., 1,40; Şevki Dayf, a.g.e., s.14; Demirayak, a.g.e., s. 158. 98e1-Enbarl, a.g.e., s.9; İbn Hallikfuı, a.g.e., 11,537.

Arap Nahvinin Doğusu 131

"Atım topalhyor" idi. Bunun üzerine orada bulunanlar gülmeye başladılar. Ebu'I-Esved ise: "Bu mevall, İslam'ı arzulayıp Müslüman oldular. Bize kar­deş oldular. Onlara dili öğretmeliydik" dedi ve rail ve meffıl konularını hazırladı. Bunlara başka bir şey de eklemedi99

.

Görüldüğü gibi nahiv çalışmalarının başlamasına sebep olan olaylar farklı rivayetlerle ve farklı versiyontarla anlatılınakla beraber hemen hemen bu olayların hepsinin işaret ettiği kişi Ebu'l-Esved'dir. Hakim sebep de lahn konusudur.

2.2. Nahvin Başlangıcına Dair Rivayetlerin Değerlendirilmesi

Klasik tarih ve tabakat kitaplarının ekserisinin, nahvin kurucusu olarak Ebu'l-Esved'i gösterdiklerini ifade etmiştik. Ebu'l-Esved, Arap grameri ve edebiyatı üzerinde geniş bilgi sahibi, kelimelerin taşıdıkları anlamları bilen ve fasih konuşan bir alim, aynı zamanda zarif ve edip bir şairdi. Onun bu özelliklere sahip olması ve özellikle Kur'an'ın yanlış okunınası karşısında hassasiyet göstermesi, farklı rivayetlere göre Hz. Ömer ile Hz. Ali veya daha kuvvetli bir ihtimalle Basra valisi Ziyad b. Ebih tarafından Mushafyazısında kelimelerin hatasız telaffuz edilebilmesi için bir sistem geliştirmekle görev­lendirilmesine vesile oldu. Çünkü hafız sahabilerin zamanla azalması, hafı­zası zayıflayanların bazı kelimeleri yanlış hatırlamaları ve işitme yoluyla öğretime her zaman imkan bulunmaması gibi sebepterin yanında fetihler sonucunda sayısı artan başka ırkiara mensup Müslümanların hatta yerli A­rapların çeşitli dil hataları yapmaları, ayetterin yanlış okunınası tehlikesini doğurmuştu100. Bu sakıncalar için tedbir düşünülürken akla gelen ilk ismin Ebu'l-Esved olmasında Süryani kökenli kelimelerin geçtiği ayetterin tefsi­rinde eskiden beri ona danışılması, şiir yarışmalarında en güzel şiirin belir­lenmesinde ortaya çıkan ihtilafların halli için Hz. Ali ve İbn Abbas gibi bazı sahabilerin onun hükmüne itibar etmeleri ve nihayet ashabın ileri gelenlerin­den Kur'an kıraatine dair bilgileri rivayet etmiş olması da rol oynamıştır101 •

Ebu'l-Esved, çalışmaları sırasında Süryani ve İbrani yazılarında nokta­larta gösterilen hareketeri örnek aldı ve Mushaf'ı harekeledi. Bu önemli iş sebebiyle bazı raviler işi karıştırmışlar ve Ebu'l-Esved'in nahvi tesis ettiğini ve bablarını düzenlediğini zannetmişlerdir. Öğrencileri Nasr, İbn Hurmuz ve Yahya da Mushaf'ı hareketerne işini yapmışlardır. Kur'an'ın hareketenınesi olayı da onlardan alınıp kaydedilmiştir. Hem naktu'l-i'cam hem de naktu'l­i'rab bunlar tarafından yapılmıştır. Bu yapılanlar gerçekten önemli işler olup

99ez-Zubeydi, a.g.e., s.22; es-Sirafi, a.g.e., s. I 8. 100Topuzoğlu, a.g. mad., (DİA), X,3 I I. 101A.e., X,3I2.

132 Mehmet CevatErgin

Kur'an'ı lahnden korumuştur. Ancak yaptıkları; i'rab harekelemesi olup kuralların konması değildir1 02.

Şevki' Dayf'ın yukarıdaki satırlarda gündeme getirdiği görüş, daha önce C. Brockelmann (ö. 1956), H. Reckendorf, J.W.Fuck, Ahmed Emin ve Ali Ekber Dihhuda gibi bazı araştırmacıların da değindikleri bir konudur. Bu araştırmacılar, yukarıda zikredilen ve klasik kaynakların naklettiği rivayetle­ri birer efsane olarak nitelendirmekte ve Arap gramerinin terimleriyle birlik­te birdenbire ve gelişmiş bir biçimde ortaya çıkmış olamıyacağılll ileri sür­mektedirler103. Brockelmann, "İlk gramerci olarak şair Ebu'l-Esved ed­Du'eli"nin adı rivayet edilirse de bunun neye müstenit olduğu belli değildir. Bizce 'İsa b. Ömeres-Sakafi (ö. 149/765) ile Ebu 'Amr b. el-' Ala bu ilmin ilk mümessilleri olsa gerektir104" demiştir.

İbrahim Mustafa'nın, Si'beveyhi (ö. 180/796)'nin el-Kitab'ındaki müşa-' bedelere dayanan kanaatine göre ise nahve dair ilk eser, Abdullah b. Ebi

İshak'ın, ikinci eser de 'İsa b. Ömer es-Sekafi'nin olmalıdır 105 .

Ahmed Emin ve muhtemelen ona dayanarak Şevki Dayf, bu tür rivayet­lerin, her şeyi Hz. Ali'ye nispet etmek isteyen şi'ilerin işi olduğunu belirtmiş­lerdir106. İlk dönemlerde nahve verilen anlam ile günümüzdeki anlamı ara­sındaki farkada dikkat çeken Emin, ilk müelliflerin Ebu'l-Esved'in yaptığı işi adlandırmada ihtilaf ettiklerini ileri sürmüştür.

Bazıları, Ebu'l-Esved için ;...lll ~J ~ LlJi :ıJJ "Nahv! ilk tesis eden kişi" bazıları ise; ~y..ll ~J U:.. U:,i "Arapça'yı ilk tesis ede~\'Jş:işi" ifadesini kul­lanmışlardır. İbn Hacer, ,.ı:,.:...'ılı~i ~y..lı ~JJ ~ı~ U:.\L!Ji "Mushafı ilk noktalayan ve Arapça'yı tesis eden Ebu'l-Esved'dir" demiştir. 107

Öyle anlaşılıyor ki, ~_;c kelimesi ile, ref', nasb, cer, cezm, zamme, fetha, kesre, sükGn ve Ebu'l-Esved'in Mushafta yaptıkları kastedilmektedir. Ancak daha sonra bu yapılanlar, nahiv olarak isimlendirilmiştir. Belki de Ebu'l-Esved, fail ve mef'fıl, ref' ve nasb gibi nahiv terimlerinin isimlerini bile bilmiyordu. Çünkü Mushafı harekelerken kullandığı ifadeler basit bir­kaç kelimeden ibaretti 108.

102Şevkl Dayf, a.g.e., s. I 7. 103Topuzoğlu, a.g. mad., (DİA), X,Jl2; Çetin, İA, 1X,36; Mes'fid, a.g:e., s.21; Ahmed Emin, Dulıa'/-İsliim, (Beyrut, trz.), 11,285. 104 Brockelmann, "Arabistan", (İA), İstanbul, trz., 1,535. 105 ç~tin, a.g. mad. (İA), IX, 36. 106 Alimed Emin, a.g.e., II,285; Şevki Dayf, a.g.e., s. I 4. 107 • ' Ahmed Emın, a.g.e., ll,287. 108 Emin, a.g.e., ll,287.

1 1 Arap.Nahvinin Doğuşu 133

Nahiv konusunda daha sonra yapılanların, Ebu'l-Esved'in yaptığı çalış­maların takibi olduğunu çünkü yaptıklarının, ref, nasb, cerr ve tenvin kav­ramları çerçevesinde sarf edilen sözleri etkilediğini belirten Emin, burada Ebu'l-Esved'in hakkını teslim ederek onun nahiv konusunda yaptıklarını inkar ile itiraf arasında gidip gelmiştir109 • Öyle anlaşılıyor ki Ahmed Emin, Alman müsteşrik Brockelmann'ın bu konudaki görüşlerinden etkilenmiştir. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi Ebu'l-Esved ve öğrencilerinin çalışma­ları hakkındaki şüpheler ilk defa Brockelmann tarafından ortaya atılmıştır' 10

Şüphesiz ki, Ebu'I-Esved'in gerek naktu'l-Mushafa gerekse nahve dair ortaya koyduğu kurallar ve getirdiği yenilikler hemen yaygınlaşmamıştır. Ancak onun bu önemli hizmetini bütünüyle inkar ederek nahiv tarihini bu alanda ilk kitabı yazmış olması muhtemel Abdullah b. Ebi İshak el­Hadraml' den başlatmak, bütün ana kaynak ve güvenilir rivayetleri inkar etmek anlamına geleceği gibi, Ebu'l-Esved ve öğrencilerinin sürdürdüğü dil çalışmalarının ve derslerinin, bu konuda el-Hadrami'nin kitabı ile 'İsa b. Ömer'in yazdığı el-Cami' ve el-İkmal'ın ortaya çıkışına zemin hazırladığı da dikkate alınmamış olacaktır' 11

Ebu'l-Esved tarafından ortaya konulmuş bir nahiv kitabı bulunmamakla birlikte sözü edilen derslerde bazı kaide ve terimierin vazedildiğinde şüphe yoktur. Kaldı ki, rivayetlerde zikredilen nahiv terimlerini Ebu'l-Esved'in kullanıp kullanmadığı veya bunların onun yaşadığı devirde teşekkül edip etmediği tartışması ayrı bir husus, bu terimierin delalet ettiği konuların ele alınıp kurallarının ilk defa tespit ve vazedilmiş olması ayrı bir husustur. Bu terimierin başlangıç döneminde bilinip konulmuş olamayacağı iddiasıyla

Ebu'l-Esved'in öğrencilerinden ders görmüş büyük alimlerce rivayet edilen haberlerin tamamının yakıştırma ve asılsız sayılması, açık bir yanılgı ve ınuteber klasik eserlerin bazen itimada şayan bazen de uydurma haber kay­nağı olarak görülmesi açık bir çelişkidir112 • Dolayısıyla klasik kaynakların icma halinde kabul ettikleri bir gerçek üzerinde yüzyıllar sonra geçerli bir delile dayanmadan Ebu'l-Esved'in nahiv çalışmalarındaki rolünü inkar etme­nin en azından haksızlık olacağını düşünmekteyiz.

Bu bakımdan Mushafın harekelenmesi işindeki hizmeti kabul edilen ve buna göre dil üzerinde bir hayli düşünmüş olması gereken Ebu'l-Esved'in pek basit ve taslak halinde de olsa bir rehber hazırlamış olması mümkündür. Bundan dolayı haklı olarak onu Arap dilcilerinin en eskisi saymak gerekir. Yazdıklarından hiçbir şey bize ulaşmadığı için Ebu'l-Esved'in ve talebeleri-

109Emln, a.g.e., 11,287; Mes'üd, a.g.e., s.2 1. 110Mes'üd, a.g.e., s.22. 111Topuzoğlu, a.g.mad., (DİA), X,3 12. 112A.e., X,3 12.

1--

134 Mehmet Cevat Ergin

nin yaptıkları bize müphem kalmış olabilir. Ancak bazı Kur'ani ilimiere paralel gelişen gramer ve lügat çalışmalarının kısa zamanda önemli sonuçlar verdiği de göz ardı edilmemelidir113

_

Bununla birlikte şunu da söylemek gerekir ki, Ebu'l-Esved'in kendisi bu konuda çalışma yapan tek kişi değildi. Bu tür çalışmalara katılan bazı bilgin­ler, büyük bir şöhrete kavuşurken bazıları şöhret bulamamışlardır. Kimisi de tabakat kitapları müelliflerinin kendilerini tanımamaları sebebiyle meçhul kalmışlardır. Bu sebeple de birçok araştırmacı, nahiv tarihinin kapalı ve ka­ranlık kaldığını iddia etmiştir114 •

Bu meselede en tercihe şayan görüş şudur: Nahvin kuruluşu, bir toplu­luk işi olup birçok kişinin yaptığı çalışmaların ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu işte emeği geçenlerden bazıları, Arap nahvinin kuruluşuna katkıda bu­lunmuş, bazıları bu çalışmaların olgunluk derecesine ulaşmasını sağlamış, bazıları da nahiv çalışmalarının tamamlanması payesini elde etmişlerdir. Bütün bunların sonunda Sibeveyhi, bu ilim hakkındaki mevcut bilgileri bir araya toplamış, sayısı bine ulaşan sayfalarda tedvin etmiş ve bu hazırladığı dökümana ei-Kitdb ismini vermiştir 115 •

Buna göre bilinen meşhur nahiv bilginlerinden önce de Arap nahvinin tesisine katkıda bulunan bazı imamlar olmuştur. Sibeveyhi de, kendi döne­mine kadar yapılan çalışmaları bir araya toplamıştır. Sibeveyhi'den önce isimleri bilinmeyen bazı dil bilginlerinin varlığına delil olarak onun el­Kitdb'daki ifadelerine bakmak mümkündür. Sibeveyhi, kendisinden önce yaşayan ve görüş belirten birçok nahivciden nakillerde bulunmuş ancak i­simleri hakkında herhangi bir bilgi vermemiştir116 • Örneğin:

0~~ı l.J.;.ı ı.:.!; : Nahivcilerin dediği gibi .... · ... ~~~ı -. ı.:.u •. 'ı (...);!;!~ ı.» u

~~ı~j:

0~~ı ~~ı c.. yy ıjA, -. ~ .~~~ı t.i.i uJ:!.P-"

0),..,;Jlı i.JW

Çünkü nahivcilerden bazı kimseler ....

Fakat nahivciler ...

Bu, nahivcilerin hoş görmediği bir konudur.

Nahivcilere gelince ...

Nahivciler şöyle demişlerdir..

U;;ı U:. ~~ı 0,.j Nahivcilerden bazıları da der ki .... gibi ifadeler, isimleri bilinmeyen birçok nahivcinin varlığına delalet etmektedir.

''-'Çetin, a.g. mad. (İA), IX,36. 114Emin, a.g.e., II,285; Mes'fıd, a.g.e., s.22. 115 Mes'fıd, a.g.e., s.23. 116 Mes'fıd, a.g.e., s.24.

Arap Nahvinin Doğusu 135

2.3. İlk Nahiv Ekolleri

Bütünü ile Arap fılolojisinin kuruluşu ·ve bu arada gramer ve lügat Ça­lışmaları, klasik dil ve edebiyat malzemelerinin derlenmesi gayretleriyle birlikte hicri ilk yüzyılın başlarında kurulan iki yeni şehirde, önce Basra' da yaklaşık bir asır sonra da Kfife'de gerçekleşti. Bu iki muhitteki dil ve edebi­yat çalışmaları farklı prensipleri, meseleleri kendilerine mahsus bir görüşle ele alış ve inceleyiş tarzları, dolayısıyla ihtilafları ve münakaşaları olan iki fıloloji mektebinin dağınasına yol açmıştır1 17

• Buna göre Arap nahvinin ku­ruluşunu ve gelişimini dört döneme ayırmak mümkündür:

a) Kuruluş ve oluşum aşaması. (Basra'da)

b) Büyüme ve gelişme aşaması. (Basra ve Kfife'de)

c) Tamamlanma ve olgunluk aşaması. (Basra ve Kftfe'de)

d) Tercih ve tasnif dönemi. (Bağdat, Endülüs, Mısır ve Şam'da)

Bunların içerisinde Basra ve Küfe ekolleri, Arap nalıvİnin oluşu­

munda önemli rol oynamışlardır.

2.3.1. Basra Ekolü

Dil çalışmalarını başlatma şerefi Basralılara aittir. Nahvin en azından bazı esaslarının tespit edicisi olarak bilinen Ebu'l-Esved ve onun öğrencileri, Basra'da yetişmiş, çalışmalarını orada sürdürmüşlerdir. Bu bakımdan Basra, Arap gramerinin doğuş yeri sayılmaktadır118 • Ebu'l-Esved de bir bakıma Basra dil mektebinin kurucusu sayılır ki, böylece bu mektebin menşei de çok eski bir döneme uzanmaktadır 1 19

• Ancak Basra ekolünü bu ilmin tesisinde yalnız görmek de doğru değildir. Çünkü Basralı olmayıp bu ilmin tesisine katkıda bulunan kişiler de vardır. Basra, Irak'ın Arap körfezindeki ticari bir limanı, birçok yabancının uğrak yeri ve Yunan, Fars ve Hint kültürlerinin okutulduğu Cundişapur okuluna Kfife'den daha yakın olduğu için büyük bir şöhret kazanmıştır120 •

Bir ilmin sağlam esaslara dayanması için kuralların konulması ve bunla­rın ince bir elemeden geçirilmesi, ortaya konulan hükümlerin illetlendirilmesi, her kuralın sağlam bir esas üzerine kurulup parçaların ona dakik bir şekilde kıyas edilmesi gerekir121

• Basra ekolü mensupları da bunu

117Çctin, a.g. mad., (DİA), III,296; Hulusi Kılıç, "Basriyyfin", (DİA), İstanbul, 1992, V, 117. ııxDeınirayak, a.g.e., s.l57.

119Çetin, a.g. ınad. (İA), IX,36. 120 Mes'ı1d, a.g.e., s.24. 121 Şevkl Dayf, a.g.e., s.! S.

'/

136 Mehmet CevatErgin

göz önünde bulundurarak bu metodu takip etmişler, Çalışmalarını sema'a (dinleme ve ağızdan derleme) ve kı yasa dayandırmışlar, sağlam kurallar ortaya koymuşlar, titizlikle seçtikleri fasih bedevilerden dil ve edebiyat mal­zemesi derleyerek az rastladıkları nadir ve şaz şekilleri değil, çok ve sık rast­lananları esas alarak kaidelere gitmişlerdir122 •

Basralılar, şaz kelimeleri dayanak olarak kabul etmemişler, onlarla karşı­laştıklarında da ya yanlış olduğunu ifade etmişler ya da te'vil etmişlerdir. Türetme yapacakları kelimenin doğruluğunu tespit etmek için Necd bölgesi­nin iç kısımlarına, Hicaz vadisine ve Tehame'ye seferler yapmışlar ve sağ­lam maddeleri saf kaynaklarından toplamışlardır. Bunlar, Temim, Kays, Esed, Tay, Huzeyl ve Kinane kabilelerinin bazı aşiretleridir. Ayrıca bedevi Araplardan bazı gruplar Basra'ya gelip şehrin gençlerine sağlam ve fasih dil ile şiirler öğretmişlerdirm.

Basralılar, sağlam kelimeleri tespit edip bunlar üzerine kıyas yapmaya başladıktan sonra bu sistemle nahiv konularını genişletmişler, bazı nahiv meselelerine dair müstakil kitaplar yazmışlardır. Bu konuda en önde gelen kişi, Abdullah İbn Ebi İshak el-Hadrami'dir. Onun hakkında Basra'nın en bilgini ve en çok nakilde bulunan kişi olduğu ve nahvi bölümlere ayırıp kı­yas yapan kişi gibi iltifatlı sözler sarf edilmiştir124 •

Basra ekolü bir yüzyıl kadar çalışmalarına devam ettikten sonra Küfe ekolü teşekkül etmiştir. Basra'da sistemli bir şekilde başlatılan gramer ça­lışmalarında emeği geçen alimlerden Nasr b. 'Asım el-Leysi, Anbesetu'l-Fil (ö. 100/718), Abdurrahman b. Hurmuz ve Yahya b. Ya'mer, Basra ekolünün ilk tabakasını, İbn Ebi İshak el-Hadrarrıi, onun öğrencisi Ömer es-Sekafi ve Ebu 'Amr b. el-' Ala (ö. 154/770) ise ikinci tabakasını oluşturur.

Basra mektebinin üçüncü tabakasını ise; Ebu'I-Hattab el-Ahfeş (ö. 172/788), aruzun prensiplerini tespit ettiği kabul edilenel-Halll b. Ahmed ve Yunus b. Habib (ö. 182/798) oluşturmaktadır.

Daha sonra Basra nahiv ekolünde gramer çalışmaları, Arap gramerinin usul dairesinde ilk izahını vücuda getirmiş olan Sibeveyhi, Ebu Muhammed Yahya b, Mübarek el-Yezidi (ö. 202/81 7), Ebı1 Zeyd el-Ensari(ö. 215/830) ve Cahiliyyeye dair bilgilerimizi borçlu olduğumuz el-Asma'i (ö. 216/831) gibi alimlerce yürütülmüştür125 •

122Çetin, a.g.mad., (DİA), III, 296. 123Şevkl Dayf, a.g.e, s. 19. 124Ahmed Emin, a.g.e., 11,289. 125 Demirayak, a.g.e., 158-159.

Arap Nahvinin Doğuşu 137

2.3.2. Kôfe Ekolü

Önceleri Basralılardan istifade ederek yetişen Küfeliler, ll. Yüzyılın son­larına doğru ayrı birekol olarak ortaya çıkmışlardır126 • Basra ekolünün nahiv çalışmalarını başlatmadaki üstünlüklerine karşılık Küfe ekolünün de bu ça­lışmaların tamamlanmasında bir ayrıcalıkları olduğu söylenebilir. Küfe eko­lünün çalışmaları da Basra ekolününki gibi esas olarak sema' ve kıyasa da­yanmaktadır. Ancak yukarıda da değindiğimiz gibi Basrahlar, bu konuda oldukça titiz davranırken, Küfeliler, sema'ın kaynağını seçmedeaynı titizliği göstermedikleri gibi nadir ve şaz da olsa duydukları her şekli kıyaslarına mesnet yapmışlardır127 •

Küfe'de gramer çalışmalarının ne zaman başladığı kesin olarak bilin­memekle beraber Basralı nahivcilerden ders aldıktan sonra Küfe'ye gelen Ebu Ca'fer er-Ru'asi (ö. 175/791), Küfe nahiv mektebinin kurucusu sayıl­maktadır128. Irak'ın ikinci merkezi olan Küfe'de yetişen alimler Basra ekolü­nün mümessilleri ile rekabete başladılar. Bunlar daha sonraki Basra uleması tarafından gölgede bırakıldıkları için haklarında yeterli bir bilgiye sahip olamıyoruz. Sibeveyhi tenkitlerinde bu ekolün kurucusu nazarıyla bakılan er-Ruasiden, Küfeli diye bahsetmiştir129 •

Nahivci, dilci ve yedi kıraat imarnından biri ve er-Ru'asi'nin talebesi o­lan el-Kisa'! (ö. 189/804), halk dilindeki gramer hataları hakkında bugün elde bulunan ilk risaleyi yazmış ve bu suretle yeni bir tetkik sahası açmıştır ki Arap lehçelerinin ilk tarihine ait bilgiler bu eserden elde edilmiştir130 • Bu yönüyle el-Kisa'!, bir bakıma Küfe nahiv mektebinin gerçek kurucusu sa­yılmaktadır. el-Kisa'! ile başlayan dönem, Basra ekolünün dördüncü tabaka­sına tekabul etmektedir.

Her iki ekol arasında önceleri karşılıklı gidiş gelişlerle başlayan fıkir mübadelesi, sonradan rekabete dönüşmüştür. İbn Muhammed el-Enbfıri, her iki ekolün ihtilaflarıyla ilgili 121 meseleyi ihtiva eden bir kitap yazmıştır. İhtilafları, müstakil kitaplara mevzu olan Basra ve Küfe mekteplerinin hara­retli çalışmaları, Arapça'nın edebi mahsullerinin derlenmesi ve kurallarının tespitinde büyük rol oynamıştır.

Küfeye mensup alimler arasında er-Ru'asi ve el-Kisa'i dışında el­Mufaddal ed-Dabbi (ö. 170/786) ve el-Ferra (ö. 208/823) gibi alimler de vardır. Daha sonra Bağdat'ta teşekkül eden ve Zeccacl (ö. 337/949), Ebu Ali

126 Goldziher, a.g.m., s.336. 127Çetin, a.g. mad., (DİA), 111,296. 128Demirayak, a.g.e., s.J59. 129es-SuyGti, el-Muzhir, Il, 400; Brockelmann, a.g. mad., (İA), 1,536. DoA.e., 1,536.

TT

138 Mehmet CevatErgin

el-Faris! (ö. 377/987) ve İbn Cinn! (ö. 39211001) gibi alimierin temsil ettikle­ri yeni bir ekol, bu iki ekolün ortaya koyduğu çalışmalara uzlaştırıcı bir yön vermiş ve aralarındaki fikir ayrılıkları gittikçe zail olmuştur 131 •

2.4. Nahve Dair Telif Edilen İlk Eserler

Dil çalışmalarının hazırlık çalışmaları bir tarafa bırakıhrsa, muhtemelen nahve dair ilk kitap yazan alim Abdullah b. Ebi İshiik'tır. Mevcut eski telif­lerde ondan ve 'Isa b. Ömer'den nakiller yapılmıştır 132 . Daha önce nahvin kurucusu sayılan Ebu'l-Esved'e ait bazı sayfaların görüldüğünü, ancak gü­nümüzde bu sayfaların mevcut olmadığını ifade etmiştik. Bir rivayete göre Ebu'l-Esved, fail ve me'rul bablarını ihtiva eden küçük bir kitap hazırlamış, Leys oğullarından birisi de bu kitaba bazı ilavelerde bulunmuştur 133 • Yahya b. Ya'mer'in de Ebu'l-Esved'in oğlu Ata ile beraber nahiv hakkında geniş bir cüz yazdıkları anlaşılmaktadır134 • Leys oğullarından birisi diye ifade edi­len kişinin Yahya b. Ya'mer olması da mümkündür135

Bununla birlikte, bu sahada kaleme alınmış ve isimleri tespit edilebilen en eski iki eser, nahiv kitabı konusunda amaca ulaşan ilk kişi olan 'İsa b. Ömer' e aittir. Yazdığı bu kitaplar el-Cami' ve el-İ/anal' dır. Anlaşıldığı kada­rıyla 'Isa b. Ömer, önce temel olarak el-Cami' i yazmış daha sonra tamamla­yıcı bilgiler ihtiva eden el-İkmdl'i telif etmiştir136 • Halil b. Ahmed, bu iki kitap hakkında şu beyti inşad etmiştir:

~ CF. ~ i!ı~i [., ~ ~ 1 ;_ı._..:?. J;..ill ~

Yı9J ~ U"tiij l.fS t-a~ l:ıAJ uı:.sı ~lj

Nahiv bütünüyle ibtal oldu. 'İsa b. Ömer'in yaptıkları hariç.

İşte "İkmal" işte "Cami"'. Her ikisi insanlar için güneş ve ay 137•

Bu iki eser günümüze kadar ulaşmamışsa da Sibeveyhi'nin, el-Cami 'i kendi eserine zemin olarak aldığı bilinmektedir138

.

Bunları takip eden el-Halil, ele aldığı konuların sınırlarını çizmiş, ıstılah­Iarını hazırlamış ve onları sistemli bir hale getirmiştir. Onun nahve dair bil-

131 Demira yak, a.g.e., s. ı 60. 132Çetin:on.g. mad., (DİA), 111,296. 133ez-Zubeydl, a.g.e., s.23. 134 Demirayak, a.g.e., s. ı 60. 135es-Siriifi, a.g.e., s.22. 136eı-Enbiiri, a.g.e., s.23; Ahmed Emin, a.g.e., I 1,290; Demira yak, a.g.e., s.J60. mez-Zubeydl, a.g.e., s.23. 138Çetin, a.g. mad., (İA), IX,36.

Arap Nahvinin Doğuşu 139

gilerini talebesi Sibeveyhi nakletmiştir. Sibeveyhi, Arapça'nın gramerini en küçük nok.i.alarına kadar tespit eden el-Kitdb'mda 'İsa'nın kitabını temel almış, Hall!' den ve bir dereceye kadar da başkalarından aldığı bilgilerle ge­nişletmiştir. Müellifı de dahi! birkaç neslin alimlerinin çalışmaları sonucunda karariaşmış bilgilerin, düzenli bir birleşimi olan bu eserm zamanına kadar yazılan nahve dair kitapların en büyüğü ve günümüze kadar ulaşabilenlerin en eskisidir. Rivayete göre telifı için kırk iki alim birlikte çahşmıştır140 • Daha sonra yaL:;lan el-Muberred (285/897)'in el-A1uktcdab'ı gibi daha büyük ve daha tertipli eseriere rağmen el-Kitdb yüzlerce eserin hareket noktası olmuş-Nr. .

Dil meselelerinin belli kanun ve kurallara bağlanarak izahında, mantığın kıyas usulünden daha ilk çalışmalardan beri faydalanılmaktaydı. Ancak el­Kitôb'da bu husus henüz son şeklini alabilmiş değildi. el-Muberred, el­A1uktedab kitabında bunu daha belirli hale getirmiş, İbn Serrac (ö. 316/929) el-Kitdb'dan çıkardığı malzemeyi nıantıkçıların tasnitine göre tertip ederek yazdığı el-Usül'ü ile kıyasa daha kat' i bir yön vermiştir. Daha sonra 120 den çok şerhe nıevzu olan meşhur el-Cwnelu '1-Kubrd' s ında Arapça'nın nahvini özetleyen Zeccad (ö. 337/949) ve es-Sirafi (ö. 368/979) gibi alimler, gramer meselelerinin izahında Arapça'nın mantıki sistemini göstermeye çalışmışlar­dıı4ı_

Kfife ekolüne mensup dilcilerden nahiv alanında eser telif eden ilk kişi Ebu Ca'fer er-Ru'asi'dir. ez-Zubeydi, onun el-Cem' ve '1-({rdd adlı bir eseri­ni, İbn Nedim de ei-Faysal adlı bir kitabını zikretmiştir142 •

Yine Basra ekolünden Kutrub ( ö. 206/82 J ), el- 'İle! fi 'n-nalıv, Ebu '1-Hasen el-Ahfeş (ö. 215/840) Kitabu '1-evsat .fi 'n-1ialıv ile Kitabu '1-mekdyfs .fi 'n-nalıv adlı eserleri yazınışiard ır. el-F erra'ın da el-Hudud isimli bir eseri­nin bulunduğu zikredilmiş, ancak bütün bunlar günümüze ulaşamamıştır 14J.

139 Goldzihcr, a.g.m., s.333. 140 İbn Nedim, a.g.e., s.74; Remzi Baalbaki "Sibeveyh'in "Kitiib"ının Eski Bir Kaynağı Var mıdır?", çev. Süleyman Tülücü, Atatürk Oniversitesi İliihiyat Fakültesi Dergisi, 10(1991), s. 294, Erzurum, 1991.

141 A.e .• IX,36. H'. • -.ıbn Nedım, a.g.e., s.89. H•oeınirayak. a.g.e., s.! 61.

140 Mehmet CevatErgin

SONUÇ

Dil, insanların birbirleriyle anlaşabilmeleri için kullandıkları en önemli vasıtadır. Ancak farklı mekanlarda oturan insanlar farklı dillere sahip olmuş­lardır. Bu dillerden biri olan Arapça, doğu ve batı koliarına ayrılan Sami dillerin batı kolu içerisinde yer alır. Arap yarımadasında yaşayan saf Arapla­rın dili olan Arapça, önceleri yazısının da yetersiz olması sebebiyle sadece hafızaya dayalı olarak nesilden nesile intikal ediyordu. Daha önce Ariimi kültürünün etkisinde olan Arapça, Arap yazısının doğuşuna doğru meydana gelen gelişmelerle bu etkiden kurtulmuş ve kendi orijinal şeklini almıştır. Yazılı metinterin bulunmaması sebebiyle Cahiliye dönemine ait şiirlerin birçoğu hafızadan hafızaya aktarılarak intikal etmiş ve yazıya aktarılmasına da ancak hicretin birinci yüzyılında başlanmıştır.

Bütün bunlar, Arap gramerinin de sonradan oluşturulmasını gerektirıniş­tir. Araplar henüz kendi yarımadalarından çıkıp başka milletlerle irtibat kurmadan önce sağlam bir dil melekesine sahip idiler. Yazı lı gramer kuralla­rı olmadan da Arapça'yı doğru bir şekilde konuşuyor ve nesilden nesile akta­rıyorlardı. Fakat zamanla dilin tabii gelişimi ve İslam'ın doğuşundan sonra başka milletiere mensup insanların da Müslüman olup Araplada karışması sonucu, Arapların sağlam dil melekelerinde zayıflama belirtileri başladı.

Bu sırada Arap yazısı ile ilgili bazı gelişmeler de kaydedilmişti. Kur'an-ı Kerim' i yanlış okumalardan korumak ve o sıralarda meydana gelen lahn olgusunu ortadan kaldırmak için Arapça'ya gramer oluşturma çalışmalarına başlandı. Bu konuda yapılan ilk çalışma, Kur'an-ı Kerim'in harekelenmesi­dir. Bu işle görevlendirilen Ebu'l-Esved ed-Du'ell, Mushafı baştan sona sistematik bir şekilde noktalamış ve harekelemiştir. Böylece kutsal kitabın yanlış anlamlara gelecek şekilde okunmasının önüne geçilmiştir.

Mushafın noktalanması işi, Arap nahvinin doğuşunun da ilk adımı ol­muştur. Bundan hareketle birçok bilgin Ebu'l-Esved'i Arap nahvinin kuru­cusu saymışlardır. Bu konuda başka isimler çerçevesinde farklı görüşler ileri sürülmüşse de rivayetlerin birçoğu, Ebul-Esved'in nahiv çalışmalarını başla­tan ilk kişi olduğuna işaret etmektedir.

Arap nahvinin bütünü birdenbire ortaya kanacak bir iş olmadığından, Ebu'l-Esved'in yaptıkları, elbette bu çalışmaların tümünü kapsamamaktadır. Onun yaptığı, bu konuda ilk adımı atmak olmuş, ondan-sonrakiler zaman içinde bu çalışmalara eklemelerde bulunmuşlar ve ancak Sibeveyhi döne­minde o zamana kadar meydana getirilen nahiv bilgileri sistematik olarak bir kitapta toplanabilmiştir.

Arap·Nahvinin Doğusu 141

Son dönemde özellikle müsteşrikler ve onlardan etkilenen bazı kimseler Ebu'l-Esved'in bu çalışmalardaki rolünü yadsıyarak nahiv çalışmalarının sonraki dönemlerde başlatıldığını, klasik kaynaklardaki Ebu'l-Esved'in nah­vin kurucusu olduğuna dair anlatılan olayların hayal mahsulü olup birer ef­saneden ibaret olduğunu iddia etmişlerdir.

Tutarlı bir nedene dayanmadan ileri sürülen bu tür iddiaları destekleye­cek herhangi bir delile rastlamak mümkün değildir. Sadece ilk rivayetler hakkında şüphe oluşturmaya yönelik gibi görünen bu görüşlere itibar edil­memesi gerektiği kanaatini taşımaktayız.

Nahiv çalışmalarının Ebu'l-Esved döneminde sitemli bir şekilde meyda­na gelmiş olmasının akla ve tarihi gerçekiere uymadığı da iddia edilmiştir. Ancak bu düşünce de muhtemelen yanlış bir temele dayandırılmıştır. Çünkü Ebu '1-Esved' in nahiv çalışmalarının tümünü gerçekleştirdiği görüşünde olan hiç kimse yoktur. Ebu '1-Esved, nahiv çalışmalarını başlatınada ilk adımı atan kişi olup, basit bazı nahiv konularını ortaya koymuştur. Öğrencileri, onun bu çalışmalarını genişletmişler ve böylece gramer çalışmaları genişleyerek de­vam etmiştir. Ebu'l-Esved'in yazdığı söylenen bazı sahifelerden de söz e­dilmiş ancak bunlar günümüze kadar ulaşamamıştır.

Günümüze ulaşan ilk nahiv kitabı, Sl'beveyhi'nin el-Kitfıb'ıdır. el­Kitab'dan sonra da nahivle ilgili çalışmalar devam etmiş, daha sistemli ki­taplar oluşturulmuş ancak bunlar, el-Kitfıb'ın önemini hiçbir zaman azalt­mamıştır. Diğer taraftan gramerle ilgili ileri sürülen farklı görüşler, birtakım nahiv ekallerinin dağınasına sebep olmuştur. İlk nahiv ekolü, nahiv çalışma­larının başladığı yer olan Basra'da ikincisi Küfe'de doğmuş, zamanla bunlar arasındaki ihtilaflar, tartışmalar meydana getirmiş, daha sonra ortaya çıkan Bağdat ekolü, bu çalışmalara uzlaştırıcı bir yön vermiştir.