Upload
others
View
7
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
islAM HUKUKU LiTERATÜRÜNDE FIKHIN GENEL -KURALlARINA DAiR İLK RİSALE
(Kerhi'nin (ö.340) "el-Usfil" adlı Hisalesinin Çeviri ve Değerlendirilm~i)
Kerhi's Treatise on General Rules and Principles of lslamic Law
Hazırlayan: Ali PEKCAN* .
Özet
Hukukun genel ilke ve kurallannın bilinmesi her bir hukukçu için zorunludur. Bu aÇidan balak/ı1Jnda Ebul-Hasen e/-Kerhfnin yetkinli!}i tartışma götamıez bir gerçek olarak karşunıza çıkar. Kerhi. Islam hukuk literatüründe 'kavaJd-i kil/liyye/lıukukun genel kurallan' adıyla bilinen ilk eseri kaleme alan hukukçu olarak bilinmektedir. Bu makale Kerhfnin bahsi geçen risalesini hukuk metodolo;isi ve hukuk felsefesi açisından tanıbnaJII hedeHemektedir. O, bu risalede Hanefi/erin kullandı!Jı hrikukun otuz dokuz genel prensip ve ilkesini ince/emiştir. Ömer Nesefi ise bu kurallan örneklerle izah ebniştir. Hem Kerhfnin risalesi hem de Nese/tnin bu risale üzerine f18phf}t çalışma, otantik kurallan sebebiyle sahalannda tektir denebilir.
Anahtar kelimeler
Islam hukUku, İslam hukukunım §enel ilkeleri, Hukuk felsefesi, Islam hulaık literatürü, Eba1-Hasen el-Kerhi, Ömer Nesefi, HaneliJik
Giriş
Kerhi'nin kavaid-i külliyeye dair risalesinin çevirisi ve değerlendirilmesine geçmeden önce İslam Fıkhmda kullanılan genel hukuk kurallannın mahiyeti, tarihi geliş-imi ve bu konuda kaleme alınan eserlerden bahsetmek gerekli'olur kanaatindeyiz. Bu nedenle anahatlanyla da olsa bu hususlara temas ettikten sonra eserin çevirisi ve değerlendirilmesine geçmek istiyoruz.
A. Fıkıh ile Fıkıh Usôlü arasındaki fark:
Fıkıh ilminin konusu; "mükeUelin hukuk düzeni Ue Ugdi liDeri ve bu liillerle Ugdi hükümlerdil'. Fakih, mükellefin alış-veriş, kiralama, şirket, rehin, vekalet, namaz, vakıf, hırsızlık vb:. fiillerinin herbirine ait şer' i
. hüküm ve delllin ne olduğunu araştınr. Bilindiği üzere fıkıh usfilü; şer'i hükümleri tafsili deUilerinden istinbat etmek için gerekli kurallan öğreten ilimdir.
MtpSe/a; emir kipinin · wcOb, nehiy kipinin hurmeti ifade ettiğini biz fıkıh usulünden öğreni-
• Dr.,D.I.B. Konya/Selçuk Egt. Merkezi ögr." Görevlisi, pekalisait®mynet_com
Abstract
lt is necessary for laWjlers to know the general ru!es and prindples of law. From this point of view Abu7-Hasan a!-Karhi's authority ln the field can not be discussed. Kariıi is the author of the first book in the field of '71ıe General Rules of Law" so called "al-Qawaid a!-Kulliwe" in /s/amic law literature. 71ıis artide intends to introduce and evaluate Karhis treat/se front the both methodologlcal and philosoph!cal aspect of law. Karhi studies tlıirty nine general ru!es and principles of law that are fol!owed by Hanali school of law. Omar Nasa!i has explained this ru/es with examples in his study. It cctild be said that both Karhi's treatise and Nasa!i's work are unique because of !heir principles in the field of /slamic law.
Key Wo.n:fs
/slamic law, Philosophy of law, lslamic law literature, Abu7-Hasan al-Karhi, Omar Nasa!i, Hanalite
yoruz. Fakih, wcip olup-olmama yönünden namazın hükmünü ortaya koyacağı zaman, " ... Namazı dosdoğru laluı .. _."1 ayetine bakar. Zekat da böyledir. Haccm hükniün.ü açıklamak istediği zaman, Raswullah'ın " ... Allah size haccı farz kıldı. ".2 hadisini delil olarak ileri sürer. Aynı şekilde_içki'nin dini hükmünü belirleyeceği zaman, "Ey imaİı eden/ei!. içki, kumar ve fal ok/an şuphesiz şeylan işi pisliklerdir.Bunlardan kaçınuı ki, kurtuluşa eresiniz."3 ayetini zikreder.
İşte uswcü, meseleleri ayrı ayrı ele alarak, onlarla meşgul olmayıp, genel kaideler koyar. Bu durumda o kaideler, fakih için hüküm çıkarmada yardımcı olurlar. Halbuki fakih, her meseleyi ayrı ayrı ele alır ve her meselenin hükmünü ve dellllni ayrı ayrı değerlendirerek bir neticeye varmış oluyor. İşte fıkıh ile fıkıh usfilü arasmda böyle bir fark vardır .
Yani, fılah usfilü, fakilı'in deUilere dayanarak hüküm çıkanrken tutacağl yolu ve o deliUeri kuvvcitine göre tertip ederek, Kur 'an' ı Sünneften, Sünnefı
1 Bakara,2/83
2 N esai, Siinen, Menasik, 1 3
Maide,S/90
isı.AMl ARAŞ1'lRMALAR DERGisi, ctLT: 16, SAYI: 2, 2003, Sayfa: 293-307, ISSN 1300-0373, TEK-DA V
·.
'EKCAN
s ve d~dan dogruya nassa dayanmayan diğer lerden önce alınmasını açıklayan kaideler lir. Fılah ise, bu kaidelere ba~lı kalarak çıkanlmış imierin tümünü ifade eder. . ·
7kh'a nisbetle fılah usalü, diğer felsefi ilimiere ~tle mantıkilmi gibidir. Mantık, akıl için terazi ve düşünürken hatadan koruyan bir alet, arapça ışmak ve bu dil ile yazmak için nahiv ilmi, nasıl Je kalemi yanlışlardan koruyan ölçü ise, fılah 'i ilmi de fıkıh sahasında lakilı i hatadan koruyan ilküm çıkanrken yanılmasını önleyecek olan bir stır. Fakih, çıkardıgı hükmün sağlıklı olupıdağını ancak bu sayede anlayabilir.
t Fıkıh kaideleri ile Usill-ı Fıkıh arasıni fark:
Jstıh fıkıh ile cüz'i hükümleri bir araya toplayan kaldeleri (ei-Kavadü'I-Fıkhiyye) arasındaki farkı
bnekte fayda varQır. Bu kaidelere muhteva riyle u Fıkhın genel prensip ve hükümlen .. adı ~bilir. Fılah usalü ilmi, fakili'in uyması gereken ~leri açıklar ki, bunlar onun hüküm çıkanrken ya düşmesini önler. Fılah kaideleri ise, birkaç nü birleştiren bir Jayas veya likhi'kaidede topla~en .benzer hükümler kolleksiyonudur.
;lam Hukukuna göre mülkiyet kaideleri, ayyerlik kaideleri, fesih kaideleri burada misal ık verilebilir. Bunlar cüz'i ve dagınık hükümlerin :eleridir ki, meseleleri genişçe ele alan fakih, k bir çaba sarfederek bunlan, genel kaide ve ımler şeklinde birbirine baglarmştır. Buna göre >iliriz ki bu kaideleri okuyup incelemek bir fıkıh nası olup, Fılah usülü çalışması değildir. Bu ~ler, fıkhi hükümlerden birbirine benzeyen imieri ve meseleleri biraraya toplama, birme esasına dayanır ki, bu kaidelere "lıklım ıl .kural/an" adını vermek mümkündür. 4
ı. ~,\ölüm
~avaid-i
hçesi:
l- Tanımı:
Külliyye'nin Tanımı · ve
ügatte kavaid, kaidenin çoğulu olup, terim ık, u Cüzlerinin çağuna uygulanabilen genel im"ü ifade eder. 5
(avaid-i Külliyye terkibi ise, bir terim olarak ~ şekillerde tarif edilmiştir. Bunlardan ikisi :dir.
1 Zehra, Muhammed, Us(Jfü'I-Fıkh, lst.ts.,s.10; Baktır, stafa, İslam Hukuku'nda Zararet Hali, Ank. ts., s.147; ır Fahrettin, Fı/ah Usülü, fst.1988, s.S-7 ·ka, Muhammed, Şerhu'I·Kav!ıidi'I-Fıkhıyye, Beyıut, 39, s.33; Ayrica bkz.Hamevi, Ahmed b. Muhammed, rnzil UyOnJ'J-Bes3Jr, Beyıut, 1985, I.Bas., V35
a-) "İçine aldığı hükümler kendisiyle bilinen genel
öneaneler şeklindeki şer/ hükümdür. n6
b-) "Konusu içine giren olaylar haklanda genel hukUki hükümleri içeren özlü .kurallardır. "7
B- Tarihçesi
İslam Fıkhında kül/ı~ kaidele; hemen vaz edilmemiş, bu kurallann manalan, zamanla ve tedricen oluşmuştur. Bu işi mezheplerin büyük alimlerinden tahriç ve tercih ehli kimseler, akli prensiplerden, hükümlerin illetlerinden, usO.I-ı fıkıh kurallanndan genel hukUki nasslann delaletlerinden isiinbat etınişlerdir. Bu genel fıkhi kurallan ilk ortaya koyan fakihin kim oldu~ kesin olarak bilinmemekle birükte, bilinen şudur ki, · bir çok kuralın temelinde Peygamberimiz'in hadisleri yer almaktadır.8
Mesela, "la darara ve 'la duiır ~ ve zarara karşılık zarar vermek yoktur/'9 kuralı bir hadis metnidir. Hakim bu hadisi, ei-Müstedrekinde rivayet etmekte ve Buhan ve Müslim in şartianna göre sahih oldu~u söylemektedir.10 Bu kurallann tesbitine ilişkin çalışmalann, büyük ve önemli fıkıh ekollerinin tedvin edilip yerleşmesinden sonra arttığını görmekteyiz.
Yaygın olan kabule göre, bu konuda ilk çalışma yapan Hane!ileröir. Tesbit edilen bu kaideler, mezhep içi fıkhi çalışmalarda çokça kullanılmış, zamanla alimler arasında yaygu:ılık kazanmıştır .11
İbn Nüceym (ö.970/1562)'in ei-Eşbah'taki mukaddirnesinde belirtligine göre, 12 Hanefi mezhebinde kullanılan 17 adet külü kaideyi bir araya getirip derleyen ilk kimse EbO /ahir ed-Debbas (ö.yak.IV.asnn ·ortalan)tır.13
Kerhi, muhtemelen bu 17 maddeye yeni kurallar ekleyerek yeni bir risale oluştunnuştur. Bu kurallardan bazılan Kerhfnin kendi mülahazalarını yarisıtrnaktadır.14 Ebo Tahir ed-Debbas, Kerhi'nin akranı olup, bir ara Şam kadılığa yapmış, daha sonra Mekke'ye gitıniş, orada vefat etmiştir. Saman ticareti ile meşgul oldu~ için kendisine debbas lak-
6 Nedvi, AU Ahmed, ei-KavfıidO'J-Fıkhıyye, Beyıut, 1986, s. 43
7 Zerka, a.g.e., s.34
8 9
Zerka; a.g.e., s.36 Yakın lahzlarla (lbn Hanbel, MOsned,l/313)
10 · , ei:MOstedrek ale s-5ahihayn, Beyıut, 1990, I.Bas., U/66; {Zehebi, hacllsteki ravilerin MOsJim'in ravilerl oldugunu belirtir.)
11 Zerka, a.g.e., s. 37; Nedvi a.g.e., s.128
12 1bn NUceym, ZeynUddin b. lbrahim, el- Eşbah ı.e 'n-Nezaü; Beyıut, 1983, s 10
13 Zerka, a.g.e., s.38 14 Zerka, a.g.e., s.39
JOURNAL OF ISLAMit RESEARCH, VOL: 16, NO :2 2003
ı
f .
1 ı ı ı 1
ı [.
ı
t ı
ı l
iSLAM HUKUKU LiTERATÜRÜNDE PIKHIN GENEL KURALLARINA ........ .
ab ı verilmiştir .ıs Karakter olarak ilmini başkalarıyla paylaşmayı pek sevmeyen bir yapıya sahip olduğu belirtilmektedir .16 . .
C- Kavaid-i külliyye hakkında yazılmış
bazı eserler:
Külli kaideleri müstakil olarak ele alan birçok kitap telif edilmiştir. Dört büyük fıkıh ekolülüne ait eserlerden bazılan şunlardır.
1-Hanefi Mezhebi: a.Kerhi, Ebu'l Hasen
(ö.340/952), el- Ust11 Ubeydullah b. Huseyn
b.Debüsi, EbQ Zeyd Ubeydullah (ö.430/1039), Te'sisu'nNazar
c.Kerabisi, Es'ad b.Muhammed (ö.570/1174), ei-FurOk
d.Mahbübi, Ahmed b.Abdillah (ö.630/1233), Telqihu'JUqaJ li FurO.ku'I·MenqaJ
e.lbn Nüceym, Zeynüddin Ihrahim (ö. 970/1565), el· Eşbalı ve 'n· Nezfilr
f.Hadimi, EbCı Said Muhammed (ö.1176i1762), Halimetil Mecfmıii'I-Hakaik
g.Hey'et, MeceUe-1 A.hkiun-~ Adliwe (1876)
h.lbn Hamza el-Hüseyni (1305/1887), ei-Feraidü'IBehiwe fi'I·Kavaidi w 'l Fevaidi'l· Fıkhıwe
- 2- Milliki Mezhebi: a.Huşeni, Muhammed ·b. Hans b. Esed (ö.361/972),
Usa/il'I-Fütya
b.Karafi, Şihabüddin (ö. 684/1285), el· Furük (Envaru't· Burük fi Envai'l- Fun1k}
c.Venşeıisi (ö.914/1508), lzahü'I-Mesa/ik ila Kavaidi'llmamMalik
d.Makkaıi, Muhammed b. Ahmed (ö.758/1357), el· Kavaid
e.Tevam (ö.912/1506), el-lsa! bi't-Talep Muhtasanı Şerhi'I·Menheci'I-Müntehab
f.İbn Cüzeyy el-Kelbi (ö.741/1340), ei-KavBrıirıü'IFıkhıyye
3- Şafii Mezhebi: a.İzzüdclin o. Abdisselam (ö.660/1262), Kavaidil'l·
Ahkam li MesaJihi'I-Enam
IS Hamevi, Ahmed b. Muh~ed, Gamzil Uyı1ni'I·Besair, Beynıt, 1985, I.Bas., V35
· 16 Saymeıi, EbCı Abdiilah H~ b.Aii, Ahbaru Ebi Hanife ve Ashabih, Beyn.ıt~ 1985, ll.Baskı,s.l68 (Rivayet edildi!line göre Debba~ tesbit etti~ bu kaideleıi, namaz kılclıgı mescidde her gece tekrar ed.ermiş. Şali7ulemasından Eba Said ei-Herevi, Debbasm bu ününü duymuş, birgün onun namaz kılclıgı mescide gelmiş, namaz tamamlanınca mescidin hasırlanndan birine sanlarak yatmış, Ebü /ahir ed·Debbas ise, insanlar mescidi boşaltınca mescidin kapısını kilitiemiş sonra da bu kaidelerden 7 tanesini kendi kendine tekrar etmeye başlayınca bu sırada Herevlnirı öksürügü tutmuş, bunu duyan . Debbas, onu döverek mescidden kovmuş ve bu olaydan sonra okuduı:tu bu kaideleıi bir daha tekrar etmemiş ... Hamevi a.q.e. l/36ı
iSLAMI ARAŞTIRMALAR DERGiSi. CİLT: 16, SAYI; 2, 2003
b.lbnü'l-Vekil (ö.716/1316), Kitaba'I-Eşbalı ve'n·NezBir
c.Aiai, (ö.761/1360), ei-Mecmüu'I-Müzfıeb li Kavaidi'lMezheb
d.Sübki,lacüddin (ö.771/1369), ei-Eşbah ve'n-Nezfilr
e.Zerkeşi (ö.794/1392), ei-Menso.r fi Terboi'l·KavBidii-Fıkhıwe evi'I·Kavaid fi'I·FurO'
g.lbnü'I-Mülaqqın (ö.804/1401), ei-Eşbalı ve'n-Nezair
h.Hı.sni, EbObekr (ö.829/1426), ei-KavBid
ı.SuyCıti, Celaleddin (ö.911/1505), ei-Eşbah ve'n-Nezair
j.Abbadi,Siracüdi:lin (ö.947/1540), Şerhu Kavaidi'z-Lerkeşi
4- Hanbeli Mezhebi a.İbn Teymiyye, Ahmed b. Abdu!halim (ö.728/1328), el·
Kavaidü'n-Nüranij!Jieti'I-Fıkhıyye
b.lbn Kadi, Ahmed b. el-Hasen (ö.77l/1369), eiKavaidü'I·Fıkhıwe .
. c.lbn Receb el· Hanbeli (ö. 795/1393), Takriıu'J-Kavaid ve Tahriru'I·Fevaid
d.lbnü'l-Lahham, Ali b.Abbas(ö.803/1400), ei-Kavaidü ve'I-Fe_vaidü'I-Usüliyye 1
· e.lbn Abdilhadi, Yusuf b.ei-Hasen (ö.909/1503), el· KavBidu1-KülUwe ve 'd-Dava bi tu '1-Fıkhıwe
f.lbn Abdilhadi, Yusuf (ö.909/1503), Mutfrıi Zevi'I·EDıam ani'I·Kütübi'l-Kesira fi'I·Ahkam
· g.Kari, Ahmed b. Abdiilah (ö.1359/1940), Kavaidü MeceUeti'I-Ahkami'ş-Şer'lyye ala Mezhebi'I-imam Ahmed
h.Sa'di, Abdurrahman b. Nasır (ö.l376/1956), Risa/etun fi'I·KavBidi'-Fıkhıwe
n. Bölüm
K~rhi'nin Hayatı İlmi Şahsiyeti ve Eserleri
A. Adi v~ doğumu: ·
Kerhl'nin ·,tam adı: UbeyduUa.h b. el-Hüseyin b. Ebu'/ Hasen ei-Kerhi el-Haneli; dir. Kerhi, (260/874) yılında Irak-İran sınınnda . bulunan Şehrezürk~n~e yakın Kerh17 'beldesinde dünyaya gelmiştir. 18 · -
B. Hocalan:
Kerhi, bir çok alimden ders aldı. Bu alimlerden
17 Kaynaklar ·Oç ayrı kerh'ten -söz ederler. Bunlar; Kerh·i 5amena, Kerh·i Bagdad, Kerh-i Cüddan. Ebu'I-Hasen elKerJ:ıi,şimdiki Irak-İran sınınndaki Kerh·i Caddan denilen beldede dünyaya gelmiştir. (bkz.Yakut ei·Hamevi, Şihabüdclin (ö.626/1228), Mu'cemu'l-Büldan, Beynıt,Ts.4/449; CebCııi, Huseyn HaJef, ei·AqvB/il'IUsaJJwe Ji'l-imam Ebi'I-Hasen ei-Kerhi; Mekke, 1989, I.Baskı,s.12) · ·
18 Kehhale, Ömer Rıza, Mu'cema'I-Müellifin, Beynıt, Ts. 6/239; Bafıdadi, Hatib, laıihu Bagdad, Beynıt, Ts. 10/353; P.Shwars, 'Kerh', iA (M.E.B.), 6/587; Zehebi, Şemsüddin (ö. 749/1348) • . Siyeru A 'Jamu'n-Nubela, Beyrut, 1990,15/426. .
295
PEKCAN
önemlilerini · şöylece sıralamak milmkündür.
1-Eba Hazim Abdil/ah b. Abdülaziz(ö.292/905l
Basra'da doğdu. İsa b. Eban (ö.221/836), ve alürre'y (ö.24S/8S8)'den fıkıh; Muhammed b. ;şar ve İbnu'I-Müsemıa dan hadis okudu. EbO 'fer et-Tahavi' (ö.321/933) ve Eba /ahir edbbas kendisinden fıkıh tahsil ettiler. Şam, Bağdat Kcıfe'de kadılık yapb. Bağdat'ta vefat etti.
ayette sika olup, hesap, feraız, mehadır ve sicillat ıu1annda mahir idi. Eserleri arasında Edebü'l-1f; Kitabü'I-Mehadır ve's-Sicil/at, Kitabü'I-Feraiz ılabilir.19
2-EbO Said el-Bere/ei {ö.31 V929J.·
Zamanın önde gelen fakihlerinden olup, Davud 2'aluii(ö.270/883) ile yapbğı ilmi tarhşmalar ile ıret bulmuştur. 20 Kerhi'nin en çok beraber uğu hacasıdır. Bu durum dikkate alırursa rhfnin ilimdeki özellikle fıkıhtaki silsilesi şu şekilde ıaktadır; -Kerhi (!).340/9Sl)
-EbO Safe! ei-Berdei(ö.317 /929)
-/şmail b.Hammad b.Ebi Hanife (ö:212/827)
-Hammad b.Ebi Hanife (ö.l70/786)
-EbO Hanife (ö.lS0/767)21
3-lsmail b. İshak ei-Kadi
4-Ahmed Yahva ei-Hulvam
S-Muhammed b. Abdiilah b Süleyman eldrami
(son üç alimden hadis dinledi)22
C. Talebeleri: Kerhi'~ önemli talebelen arsında şunlan saya-riz.
1-A/i b. Muhammed et-Temihi(ö.342!9S3)
TenCıhl, Kerhi'nin ileri ·gelen talebelennden birir. Hacası istemediği halde onun Ahvaz kadılığını ıu1 etmesi hocasını üzmüş, bu davranış nedeniyle ıdisiyle ilişkisini kesrniştir.23 '
BaMMI, a.g.e .. 2/62; İbn Maküla, EbQ Nasr (ö.475/ 1082), el-bana! li Ra!J'/-İrtiyab ani'l-Mu'telif ve'I-Muhtelif fl'l-Esma ve'I-Kilna ve'I-Ensab, neşr:M.Emin Demec, 3eynıt, Ts.,7/182; İbn Kutluboga, Kasım, Ta 'cü'tTeracim, Beynıt, 1992, I.Basf?.' s.182 Kuraşi, M. Ebi Muhammed, el-Cevahiıv'/-Mudıyye h" Taba- , kliti'I·Hanefiliİ;e, Tahk:Abdülfettah Muhammed eHiılv, R.iyad,1988, I.Baskı,1/l66: ·C!kir/4.', Azerbeycan'ın uç Jeldelerindendir.) Cebüıf, a.g.e.,s.19 Bagdadl, a.g.e. 10/353-355; Sem'ani, İbn Mansur et-Te- · rnirı:U (ö.562/1167), el-Ensab.tahk.Abdullah Ömer eiBarudi, Beynıt, 198_8, !.Baskı, 2/596 Leknevi, Abdülhayy, el-FeviJidO'I Behiyye !i Teracimi'I·Hanefiyye, Beynıt,Ts., s.108; İbn Kutluboga, a.g.e., s.33, 200
2-Eba Hamid el- Mervezi (ö.377 /987) "lbnü'tTaberi' diye meşhurdur. Fıkıh ve hadis ilimleriyle temayüz etmiş değerli bir aUmdir. 24
3-Ebiıbekir Ahmed b. Muhammed ed-Dameffani(ö.478/10BS).Önce Mısır'da Tahavfden ders okudu. Sonra Kerhtnin talebesi oldu. Kendisi birara Vas1t şehri kadılığı yapmışbr. 25
4- EbUbekir Rfızi el- Cessfıs (ö.370/980)
S-EbO Ali Ahmed b. Muhammed eş-Şaşi
(ö.344/9SS)
6-Ebu'l Hüseyin ei-Kudt1rf(ö.428/1037)
7-Ebü Ömer İbn Hay[ıye (ö.382/992)
B-EbU Hafs İlın Şahin (ö.38S/99S)
9-İbnü 's-Se/lac
10-EbO Muhammed b. Ekfani(son dört alim kendisinden hadis dinlemiştir)26
11-Eba Sehl ez-Zücaci27 .
12-Yusuf b.Ali b.Muhammed e/-Cürcani, Ker~'nin önemli talebelerinden olup, "Hızfınetü'I-Eiane/'in müellifidir.28 .
13- Yahya b. Muhammed ed-Darfr el-Basri;
Kerhi'den ders aklı. Feraiz, hesap ve cebir ilirnlerinde m ahir idi. 29
14-A/i b. ei-Hasen ei-Serderi(ö.365/975)
lS-Muhammed b.ei-Hasen eş-Şeceri (ö.3S9/ 970). Kerhi ile uzun. süre birükte oldu. Kelam .ilminde ileri düzeyde idi.30
16-Ahmed b. Ali b. Muhammed b.MOsa e/Esterfıbadi31
D. ilmi şahsiyeti
Biz bu bölümde Kerhi'nin fıkıh, kelam ve hadis ilimlerindeki yerini sırasıyla ele alacağız. ·
l.Ftkıh ilmindeki Yeri Hanefi mezhebinde hem usUl hem de fürO
sahasında müstakil görüşlere sahip olan32 ve bu
24 Bagdadi, a.g.e., 4/107, Lekrıeıii a.g.e. s18 '25 Leknevi, a.g.e., 5.108; ş-ırazi, İbrahim b.Ali, Tabakil·
tü'I-Fukaha, Beyrut, H.1390,s.142; Bagdadl a.g.e. . 10/354
26 Bagdadi, a.g.e., 10/354; İbna'l-Esir, l.zzüddin (ö.630/ 1233), el-Lübab li Tehzibi'/-Ensab, Beyıırt,ts.3/91 27 . . Kuraşi,a.g.e.,4/51 .
28 Kuraşi,a.g.e.,3/630 29 Kuraşi,a.g.e.,3/600 3° Kuraşi,a.g.e.,S/127-128 31 Kureşi,a.g.e.,1/218 32 Kerhfnin usQJ'e dair müstakil görüşleri için bkz; Cebüıf,
Huseyn Halef, el-Aqvalü'I-Usa/iyye •Ji'J-ImSm Ebi'I-Hasen
JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH, VOL: 16, NO: 2, 2003
İSLAM HUKUKU LiTERATÜRÜNDE FIKHIN GENEL KURALLARINA ........ .
görüşlerini hiç çekinmeden dile getiren Kerhi; kendi zamanında Hanefi mezhebine mensup alimierin reisi idi. 33 Leknevf (ö.l304/1887)'nin değerlendirmesine göre, i etihaddaki derecesi "Müctehid fi'J-Mezheb" m ertebesinde idi. 34
Kaynaklann belirttiğine göre Kerhi, ilmi geniş, rivayeti bol, fakih ve edib bir zat olup, çok namaz kılar, oruç tutar, zorluk ve yokluğa sabrederdi.35
2.1\kaid'de Mu'tezile Mezhebine Mensup Olduğu iddiası
Kerhi, bazı biyoğrafi yazarları tarafından Mu'tezili olmi:ıkla suçlaninışbr. Bu iddiayı ilk ileri süren kimse, tesbit edebildiğimiz kadarı ile ünlü Şafii Hadisçisi Hati"b ei-Bağdadi(ö.463!107l)'dir. O, bu iddiasını ünlü eseri Tanhu Bağdad 36•ta dile getirir. Habô, bu iddiasını Hacası ei-Ezheri (ö.4351043) kanalıyla Ebu'J-Hasen ibnü'J-Fürfıt (ö.384/994)'a dayandınr.37 HaHb, adı geçen iki hocasının rivayet açısından güvenilir olduklannı da belirtir.38 Habôü'JBağdad! den sonra gelen biyoğrafi yazarlan elHabo'in bu değerlendirmelerini çoğu defa kelimesi kelimesine · tekfar ederler: Mesela, Ebu 'J-Ferec İbnü'J-Cevzi (ö.597 /1201), 39 İbnü'J-Esir (ö.630/ 1233),40 İbn Kesir (ö.774/1372),41 bunlar arasındadır. Zehebi (ö.748/1347)ise siyelinde,42 bu görüşü aynen aktararak " ... (zamanmda) Mu 'tezile 'nin lideri idi, Allah ona acısm .. !" derken, Tezkiretü'J-Huffazında43 onun büyük bir fakih olduğunu beİirtmekle yeİinmiş, bu iddia ile ilgili olarak herhan-
el-Kerhı: Mekke, 1989; Fürü'a dair müstakil fetvalan için bkz; Dr.Muhammed Mahrüs Abdüllatif el-Müderris, Meşayihu Belh mine'I-HaneRwe ~ma; ln!eredü bih mine'IMesMi'I-Fıkhıyye, Beyrut, ts.c.l/149, 314, 338, .456, ll/ 522, 624, 711, 712, 756 (Ezher'de yapılmş doktora tezi)
33 Bagdadi, a.g.e., 10/353-355; Leknevi a.g.e., s.108 34 Leknevi, a.g.e., 5.108; (Aynca bkz. Bagdadi, a.g.e.,
10/353-355) 35 Bagdadi, a.g.e., 10/353-355; İbnü'n- Nedim, Ebu'l-Ferec
(ö.438), el-Fıhıist, Beyrut, 1988, 1/208; Askalani, İbn Hacer, lisanü'I-Mizan, Beyrut, 1971, 4/98,99 Leknevi, a.g,e, s.108; Taşköprüzade, Isamüddin Ebi'I-Hayr (ö.967!), TabakatO'I-Fukaha, Musul,1954, !.Baskı, s.8; İbnü'I-Imad, Abdülhayy b.Ahrried el-Hanbeli {ö.1089!), Şezeratü'z-Zeheb fi Ahban men Zeheb, tahk.Abdülkadir Amavüti-MahmOd Amavüti, Beyrut, 1989~ VII.Baskı, 4/220
36 Bagdadi,a.g.e.,10/355 37 Bagdadi, a.g.e.,10/355 38 Bagdadi, a.g.e.,3/122-123; 17/578 39
el-Muntazam fiiarilıi'I-Omem ve'I·Mülük, Beyrut, 1992, I. Baskı, 14/85
40 el-Kamil R't-/ari/ı, Haz. Muhammed Yusuf ed-Deı:ıqfık.
Beyrut, 1987 ,I. Baskı, 7/24 41
ei-Bidaye ve'n·Nihaye, Beyrut,1990,II.Baskı,ll/225 42 Siyenı A 'lamü'n-Nübela, 15/426 43
Tezkiretü'!Huffaz, Beyrut, Ts.3/855
iSLAMI ARAŞTIRMALAR DERGiSi, CİLT: 16, SAYI: 2, 2003
~
gi bir değerlendirmede bulunrnamışbr. el4belinde44 ise onun mütevazı bir hayat sürdüğünü, zühd sahibi, iffetli ve kıymetli bir yapıya · sahip olduğunu söylemiştir.
İbn Hacer ei-Askalfıni (ö.852/1448) ve eiEnsab'ın yazan Semaru(ö.562/1167) ise, bu görüşün sadece İbnü'J-Fürafın mücerred bir suçlamasından ibaret olduğunu söyleyerek bu iddiaya kablmazlar.45 suçlama konusunda et-Tabakatü's-Seniyye li Teracimi'J-Haneliyye yazarı et-Teminıi, ilgili bölümde Kerhl'nin biyoğrcifisini verdikten sonra şöyle der; " .. . Habô onu Mu! ezilenin lideri olmakla suçlamışbr. Allah Tealtı onun halini daha iyi bilir. Habô'in kendisine gelince, onun (mezhep) taassupçusu olduğu malumdur asıl Allah ·onu af! etsin! ... "46
Kerhi'nin Mu'tezile mezhebine mensfıb olduğu iddiası, -İbn Hacer'in de haklı olarak belirttiği gibidayanaktan yoksun, güçlü delillerle desteklenememiş soyut bir iddiadan ibaretgibi gözükmektedir. Haberin kaynağl olan1Habo el-Bağdadi'nin, ravileri değerlendirirken bazan· bilimsel kriterleri gözardı ederek subjektif davrandığ\ yüksek sesle dile getirilmiş,47 onun bu yönünü ele alan müstakil eserler bile kaleme alınmıştır.
Habôü'J-Bağdadthakkında çalışma yapan Yusuf Kı!Jç'ın tesbitlerine göre48 el-Hatib'in bu yönünü ele alan eserlerden bazıları şınlardır:
l.İsa b. Ebibekr el-Eyyubi (ö.624/1227),es_. Sehmü'J-Musib li Kebidi'J-Habô
2.İbnü'l-Cevzi (597 /1200), es-Sehmü'J-Musib lt Beydni Taassubi'l-Habô
3.Sibtu İb~i'l-Cevli (ö.654/1259), ei-İnüsar li Eimmeti'J-Ems~r
4.Muhammed ~=!1-Har~zmı (ö.655/1257), CJmiu Mesamai'l-İmam Eb!., Hfınife (adlı eserinin mukad
_dimesinde Habô ile iİgi!i yapbğı 'Cıeğerlendirmeleri) 5.Cela!Uddiiı Süyı1ti (ö.911/1505), es-Sehmü'J-
44 el·lber li Haberi men Gaber,Tahk.Muhammed es-Said b.BesyOni ZegiOI, Beyrut,Ts. 2/61
45 İbn Hacer'in ifadesi şöyledir: " ... Kane ediben hayyiran !adı/en ramahü Ebü'l-hasen b.ei-Fürat bi'l·i'tizal ... "; lisana~-Mizan,4/98; Sem'arunin ifadesi ise: " ... ~ kane ywma bi'l-i'tizftl hecerahü'n-nas ... n biçimindedir. (elEnsab,2/520)
46 Teınimi, Abdülkadir, et-Tabakatü's-Seniyye li eracimi'IHanefiyye, Riyad/Kahire, Tahk.Abdillfettah Muhammed ei·Hılv,1990,4/422
47 Mes. Bkz. Abdillhayy ei·Leknevi, er-Ra/'u ~'t-Tekmil R'ICerhi ve't-Ta'dil, Beyrut,1987, ill.Baskı; s.77 vd.; Ünal, İsmail Hakkı, İmam Ebü Hanife'nin Hadis Anlayışı ~ Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Ank.l994,s.253,254
48 . Kılıç, Yusuf, ei-Hatıoa'I-Bat/dadi ~ Yararlandıtir 1lim Oto-riteleri ve Hadis Ravileri, lst.1997, s.43-47
297
j PEKCAN
fusib li Nahri'/-Habo 6.M.lahid ei-Kevsen (ö.l951), Te'ni'bil'I-Habo
a ma 5aqahu li Tercemeti Ebi Hanife mine'/'kazıo
Buna benzer iddialar başka Hanefi fakihleri için ~ yapılmışbr. Mesela, Kerhi'rıin önde gelen tale~lerinden Ebabekir Razi ei-Gessas (ö.370/980) .uilardan birisidir. "Cess-as ve Alıkamil'I-Kuran 'i ilı bir çalışma yapan Mevlilt Güngör, bu iddia ile ıili . olarak Cessas'ın Ahkamu'/-Kuran'ıru baştan ma dikkatlice ve bilimsel olarak ineelediğini ve iki Jnu dışında böyle bir iddianın asılsıZ olduğu sonuma vardığını belirtir.49
Sonuç olarak söylef!1ek gerekirse; bu iddiaların ;ılsız çıkması durumu, bizim de bilimsel ölçütlere ykın davranmamızı gerektirmez. Bu yüzden faboil'I-Bağdadtrıin yapbğı -bizce pek yerinde lmayan- bu değerlendirmesi, onun hadis ilim:rindeki yerinin büyüklüğüne bir hale! getirmediği ibi, Kerhi'rıin bazı konularda Mu'tfj!Zili görüşleri enimsernesi onun bütünüyle Mutezile mezhebine ıensup olduğunu göstermez.
3.Hadis İlınindeki Yeri
Kerhi, fıkıh ilmindeki üstün yerinin yanısıra hadis minde de önemli bir mevkiye sahipti. Hadis sahaında birçok rivayette bUlunmuştur. Kendisi, İsmail •. İshak el- Kadi, Ahmed Yahya el- Hulvflrıi; 1uhammed b. Abdiilah b Sil/eyman e/ladramlden hadis dirılemiş50, Eba Ömer İbn layt1ye (ö.382/992), Eba Hafs lbn Şahin >.385/995), İbnil's-SeUac, Ebü Muhammed b. :k/ani 'nin de aralarında bulunduğu birçok kimse endisinden rivayette bulunmi.ışlardır. 51
Ha/ız Zehebi, adı geçen alimierin yanısıra :bObekr Razi ei-Gessas, Ebu '/-Kasım Ali b.Muhamned et-TenOhi ve başkalarının da ondan rivayette ;u) unduklarını kaydeder. 52 Kasım ibn Kutluboğa, ~erlii'nin, birçok hadis rivayetinin yanısıra fıkha dair serlerini sadece fıkıhla değil, birçok hadis ve eserle tonatarak müdeUel hale getirdiğini kaydeder. 53
E. Olümü:
Saymeri (ö.436/1045)'nin anlatlığına göre \erhi, _ömrünün senianna doğru felç oldu. Hastalık ıedeniyle ilaç ve paraya ihtiyacı vardı. Orada hazır ılan talebeleri, kendi aralarında, "durumu halka 1ildirmeye gerek yok. (zamanın sultarv) Sey/ü'd')ev/e ye durumu yazalım da gerekli parayı gönder-
~9 Cessas ıe Ahkamü'I-Kur'Jn~. Ank.1989,s.28-33 ~O Ba!!dadi, a.g.e. 10/353--355; Sem'aru, a.g.e., 21596 ~ı Ba!ı<fadi, a.g.e., 10/354; lbno'I-Esir, 3/91 '2
Siyeru A '/amü'n·Nübela, 15/246 ;3 Tacü't-Tera~.s.200
:98
sin" dediler. Kerhi, bu durumu sezince ağlamış ve; "-Ey AUahım! Rızkımı (sadece) beni alışbrdığm yerden ver!." demiştir. Ancak O, Sultarım gönderdiği 10 Bin dirhemlik yardım kendisine ulaşamarlan 15 Şaban 340/951 senesinde Bağdafta vefat etmiş, namazını ise arkadaşiarindan Eba Temmam eiHasen b.Muhammed ez-Zeynebi kıldlrmıştır. Daha sonra kendisine gönderilen bu para, arkadaşlan tarafından fakiriere dağrtılmışbr. 54
F. Eserleri:
Kaynaklann belirttiğine göre; Kerhi'nin eserlerinden en önemlileri şunlardır:
I -el-Muhtasar
lsbicabi (ö.480/1088), Rum-;ilddin ei-Kinnflni (ö.543/1148) ve Kudü.ri (ö.428/1037) tarafından şerh edilmiştir. Bu şerhlerin yazmalan mevcuttur. SS
2-Şer_hu '1-ca.mii's-Sağir 56
3-Şerhu'/-Camii'l-Kebir 57 (Bu üç eser, Hanefi mezhebinin furfı'una aittir.)58
4-ei-UsO/ (üzerinde çalışma yaptığımız es~r)
Bazı kaynaklann "Risflletiln fi'/ Usül" diye zikrettikleri59 Kerhi'nirl bu kitabı, kavaid-i killliyye konusunda yazılmış ilk eser olarak kabul edilmektedir. Birçok ya?Jnası da bulunan60 bu eser, Mustafa Muhammed ei-Qabbflni ed-Dımeşkihirı desteğiyle Debiıst (ö .. 430/1039)'rıin "Te'sisil'n- NazaJ' adlı eseriyle birlikte ilk defa İstanbul ve Kahire'de tarihsiz olarak basılrruştır. Eserin ikinci baskısı yine adı geçen şahıs . tarafından tahkikli olarak ama yine tarihsiz olarak Beyrut ve Kahire'de yayınlanmışbr. İstanbul'da bulunan Eda Neşriyat, eseri, bu ikinci baskıdan ofset olmak üzere ve yine tarihsiz olarak bir neşrini yapmışbr. Aynca Risale, Pakistan'ın Karaçikentinde
54 Saymeri, a.g.e., s.167; Ba!!dadi, a.g.e.:l0/355; lbnü'I-Cevzi, a.g.e., 14/85; Zirikli a.g.e., 4/347; Temimi, a.g.e., 4/.420
55 lbnü'n-Nedim, a.g.e., s.261; Brockelman, Suppl, Leiden,1937-1942, V295; Sezgin, Fuad, GAS., Leiden: 1967,V444; larihu't-Tilrasi'I-Arabi, Medine, İ983/1403, c.I, cüz.ill, s.102 rfsbi@biserhj Murat Molla (ö.904} hatb ile; Kirm§nf serhi. KöprülO, no.540:-263 varak, Hicri,530-:Abf, no.911; 253 varak, Hicri, 823; Esad Efendi, no.964, 248 varak, Hicri, 988}
56 Kehhale, a.g.e., s.239 57 Zirikli, a.g.e., 4/347; Kehh~e. a.g.e.,6/239 58 Kehhale, a.g.e., 6 /239 59 Zirikli , a.g.e.,4/347 . 6° FuadSezgin. eserin yazmalan ve baskılan hakkında şu bil
gileri verir; " ... Rambour, 2/374; Şehkl Ali, 2772; Brokelmann, 1/427; AJ117ca Şehid Ali,2762; kayıtlı olup, Kahire 'de bir mecmuada tarihsiz olarak basılmış, Ahmed H. sa/im eş-Şebbasl tarafından, (Kahire 'de) şür halinde yayınlanmışbr." ( larihu't-Tarasi'l-Ara bi, c.I, caz.m, s.l01,102}
JOURNAL OF ISl.AMIC RESEARqi, VOL: 16, NO: 2, 2003
iSLAM HUKUKU LITERATÜRÜNDE FIKHIN GENEL KURALLARINA ........ .
Mir Muhammed Kitabevi tarafından Usül-u Pezdevi ile.. birlikte tarihsiz olarak yayımlanmışbr.
5 -Mes'efe fi'l-Eşribe ve Tahlili Nebizi't-Temr.61
ID. Bölüm
Usiil-i Kerhi'nin Tercümesi ve Değerlendirilmesi
• Risalenin tercemesini venneden önce bazı hususların bilinmesinde yarar mü/ah aza ediyoruz;
l)Eseri dilimize çevirirken önemli ölçüde güçlüklerle karş~aşbğımızı belirtmek isterim. Bu güçlüklerin başında, eserin bir hukuk metni olmasırun yanısıra aynı zamanda eserin hukUki hilkümlerin birçoğunu kısa ve özlü bir biçimde ifade eden kurallan ihtiva ediyor olması da önemli rol oynamışbr. Bu nedenle özellikle kaldelerin çevirisi yapılırken yer yer Mecelle üslubu diyebileceğimiz bir ifade biçimi kaçınılmaz bir şekilde kendini göstermiştir. Bu üslfıbun benimsenmesinde fıkıh ilminin kendine özgün terim ve kavramlarının bulunması, bu terim ve kavramların bütünüyle dilimize aktanlmasının güçlüğünü de beraberinde getirmiştir. Bu güçlüğün aş~ası çabasında, Ömer Nesefi (ö.537 /1142)'nin, risale'deki kaidelerin ~aşılmasını sağlamak amacıyla verdiği örneklerin, kurallann ~aş~asında büyük oranda yardımcı .olduğunu belirtmekte yariı.r vardır
2)Risale' deki ayet ve hadislerin yerleri tarafımızdan gösterilmiştir ..
3)Çeviri yapılırken küçük çapta açıklayıcı lfadelerin dışında bütünüyle metne bağlı kalınmışbr.
4)Risale metninde siyak ve sibaka uygun olmayan bazı kelimelere ait yazılış hatası. düzeltilmeye çalış~ışbr. Bu kelimeler şunlardır;
a) Kaide 4'deki. "maa ennehu yeddei'z-zahire" yerine " ... yeddei hı!afe'z-zahir", b)Kaide 6'daki " ... ila hı/ali cinsihi tecriyen ... " yerine " ... tahar-riyen ... ", c) Kaide 14'deki " ... ve in eyyehwna ... " yerine u ... ve İ(1 ebhema ... "; d) Kaide 30' daki " .. . Ke(eyna meunehu ve cevabuhu ... " yerine " ... Keleyna meunete cevabihi ... "; e) yine Kaide 30'daki " .. .fe haza ğanoun sabitun ... " yerine " ... ğayru sabitin ... "; f) yine Kaide 30'dalsi " ... ile'ttekassi..." yerine " ... ile't-telassi..."; g) Kaide 32'deki u .. • La yahkümü ... " yerine " .. .la bi hukmi nefsihi. .. " h) Kaide 35'deki " .•. Ve/em yecid'il meüle ... " yerine · " .. . mes 'üle ... "; şeklinde yazılması gerekir. Aynca Kaide 37'deki Nisa/128.ayet metninde " ... sulhan ... n kelimesi eksik olarak yazılmışbr.
61 1bnü'n-Neclim, a.g.e., s.261; Kehhale, a.g.e., 6/239
iSLAMi ARAŞTIRMALAR DERGiSi. CİLT: 16, SAYI: 2, 2003
A.Risalenin Tercümesi
1- Yakin ile sabit olan şey, şekk ile zail olmaz.
Mesela; Bir kimse abdestli olduğunu kesin olarak bildiği halde, sonradan abdestinin bozulduğunda şüphe etse, abdestsizliğini kesin olarak bilineeye kadar abdestli sayılır.
Yine bir kimse abdestsiz olduğunu kesin olarak bildiği halde, sonraqan abdestini bozduğu h~da şüphe etse, abdestli olduğunu kesin olarak bilineeye kadar abdestsiz sayılır.
2- zahir; iştihkak'ı def eder; onu vacip kılmaz.
Mesela: Bir kimsenin evi olsa, başka bir adam da o evin kendine ait olduğunu iddia etse,davalının malı elinde bulunduruşu·; iddia eden kimse hakkını bir delil ile ispatlamadıkça davacının hak iddiasını ortadan kaldınr. Şayet bu evin yanındaki ev sablsa, müddel şahıs bu evi ~Pa sebebiyle almak isterse, müddea afeyh bu evin davacırun malı olduğunu kabul etmese, zahir'e göre müddei, o evin sahibinin ken<;lisi olduğunu ispatlamadıkça şuf'a hakkını kazanamaz. ·
.3- Söz; zahir'in ~~ndisiıü desteklediği kimsenindir. Beyyine .. zahir'in hilatuu iddia eden kimse içindir.
Mesela: Bir kimse diğer bir kimsede alacağı bulunduğunu veya kefil olduğunu iddia etse, o da bunu lq:ıbul etmese, zahire göre söz;. davalırundır. Çünkü asıl ol~; beraet-i zimmeftir. Beyyine ise, ıahirin hilafıru !ddia eden kimseye gerekir.
4- Dava.Ja)'!la muteber olan; taraflarm (söz- · lerindeki) maksatlandır. (Sözün) zahiri değildir"
Mesela: Emanet veren kimse, emanetçiden emanetini geri vermesini istese, o da u onu sana iade ettim" dese, emanet veren u onu vennedin" dese söz; "iade ettim" diyenin sözüdür. Çünkü o, zahirin hılafını iddia· etmekte.dir. Zira(bu sözden) maksat; daman'dır. Emanetçi · de darnan (ödeme yükürruülilğünü)'ı inkar ettiğinden dolayı onun sözü geçerlidir.
5- ~ zahir' den biri, diğerinden daha zahir ise, (zuhfirunun fazlalığından dolayı) daha zahir olan(ı . almak) evliidır.
Mesela: Bir kimse bir cenin'e ait borcunu ikrar etse; İmam Muha.nlmed e göre bu ikrar, ihtimalli bile olsa sahihtir.
İmam Ebu Yusula göre: Bu sahih olmaz. Bu kimse borcun bir akitle meydana geldiğini açıkça belirtse bile bu(borç) ona gerekli olmaz. Zira onun
299
j PEKCAN
mfrıle yaptığı bu akit sahih değildir. Eğer cenfn in .alım telef ettiğini ikrar etse, bu ikrar'ı sahih olup, ıran ödemesi gerekir. Eğer sözünü tam açıklamaks~ sarf ederse,
ıciplikte şÜphe meydana geldiğinden dolayı 'man gerekmez.
Fakat imam Muhammed diyorki; akıllı bir müslü.arun zahir{i hali); sözüyle sıhhati kastetmiş olduğu n kabülü)dür. Ve bu söz; malı telef ettiğinden 'layı vucuba yorumlanır. Bu yüzden onun bu ikran ıhihtir.
Ebu Yusuf ise şöyle diyor: Bu ikrarıyla ona ~an gerekmez. Çünkü o daha zaJıir olanı kabul miştir. Bu durumda daha zahirolan; akıllı bir müsmarun başkasının malını telef etmeyeceği (ön ıbülüdür.) Zira malı telef etmek, ma'siyettir. .
6- Mü'minlerin işleri; aksi ortaya çıkıadıkça, sağlam ve düzgün olduğuna yorumınır.
Mesela: Bir kimse, bir dirhem veya bir dinan, iki rhem ve iki dinar karşılığında satsa, bu alış-veriş lizdir. Caizliği araştırılarak ve müslüman'ın hali ~aha hami edilerek, cinslerin diğer cinsler ile ~ğiştirilmiş qlduğu kabul edilir. Eğer bu kimse bir rhemi, iki dirhem; bir dinarı iki dinar karşılığında ıttığını söylerse, bu alış-veriş fasit olur. Çünkü bu kit), zahiıin hilafına ge~çekleşmiştir.
7- Hal'in delaleti, sözün delaleti g ibidir.
Mesela: Bir kimse bir adama bir mal emanet :se, o adam da emaneti ailesinden birisine verse, ıar da orada helak olsa, emanetçi; helak olan malı, ımanet veren kimse onu başkasma verme iznini gUrfmese bile- ödemez. Çünkü emaneti veren, bu naneti verirken emanetçinin onu sabah-akşam bizıt kendisinin korumasının imkansız olduğunu .lmektedir. Bu da -kendi malı gibi onu da koruya'ğma dair- delaleten izin sayılır Zira insan, kendi ıalını bazen kendisi bazen de ailesi korur. İşte bu .ısus, sarahaten izin gibi kabul edilir.
8- Söz cihetinden sabit olmayan şey, · fiil ihetinden sabit olabilir.
(Çocuğun tasarruflannda olduğu gibı)
Mesela: Bir kimse başka birini, bir akit yapmak ~ere vekil tayin etse, sonra da o yokken onu sözlü tarak azletse, vekil aziedildiğini öğrenmedikçe bu ~il işlemi geçerli olmaz. Öyleki; vekil, aziedildiğini ~enmeden önce emredileni yapsa, vekilin bu ısarrufu geçerlidir. Şayet müvekkil, aynı mecliste ~kilin bilgisi dışında bizzat kendisi tasarrufta bulunı, -müvekkilin bu tasarrufu hukuken geçerli fduğundan dolayı-vekil hükmen ~edilmiş sayılır.
(Kerhi'nin) "çocuğun tasarruflarında olduğu
)0
gibi ... " sözünden maksat şudur:
Çocuk, fiili tasanuflanndan dolayı tazminat öderken, (ikrar ve kefalet akdinde olduğu gibi) sözlü olan tasarruflanndan dolayı tazminat ödemez.
9- Soru ve hitap, galip ve umüm üzere geçerlidir. Şazz ve nadir üzere geçerli değildir.
Mesela: Bir kimse yumurta yemeyeceğine dair yemin etse, bu sözü; kuş yumurtasına hami edilir, balık vb. hayvanların yumurtaianna değil.
1 0-(Sorulan) sorunun cevabı, her toplumun kendi aralanndaki örf e göre verilir.
Mesela: Yemek yemeyeceğine dair yemin .eden kimse -acem diyarlannda değil de arap beldelerinde ise- sadece süt içmekle yeminini bozmuş olur. Zira her toplumun gıdası, kendi aralanndaki örfe göre değerlendirilir.
ll-Kişiye ikrar ettiği şey ile (sadece) kendisi hakkında muamele yapılır. Başkasına bir hak ilzam etmede veya başkasının hakkını iptalde kullanılamaz
Mesela : Nesebi meçhul bir kadın, kendisinin bir adamın cariyesi olduğunu ikrar etse, o adam da bunu tasdik etse, onun cariyesi olur. Lakin (cariyenin bu ikran), kocasının nikahını iptal edemez. Koca, {karısına) mehri ödediyse, (kocanın aynca) kendi lehine ikrarda bulunulan efendiye bir daha mehir ödemesi gerekmez.
Yine, emaneti geri vermesi erraredilen emanetçi, "onu falan kimseye verdim" dese, emanet bırakan da; "bana onu teslim etmedin" dese söz; damfm 'dan kendisini beri etmek isteyen emanetçinin sözüdür. (Onun bu ikran,) kabzetmesi nedeniyle falanca kimseye darnan icap etmesi hususunda geçerli kabul edilmez.
12- Söz, yemini ile birlikte emin'in sözüdür. Emin'in ayrıca delil getirmesi gerekmez.
Mesela: Emanetçi kimsenin (vekalet, mudanp/ik gibi emanet akitlerinde) emaneti sahibine geri verdiği veya yanında zayi' olduğu konusundaki iddiası buna örnektir.
13- Bir kimse, bfr şeyi kendine gerekli kılsa. o şeyin geçerliliği için başka bir şey de gerekli olsa, o başka şeyi de illizam etmiş olur. 8u durumda ikinci şey, birinci şeye katılnuş olur.
Mesela: Kendisine namaz kılmayı gerekli kılan kimse, namazdan önceki tahareti de kendisine gerekli kılmıştır. Zira abdest, namazın (ön)şartıdır.
14- Akdi yapan taraflar, akdin sıhhat yönünü söyleseler, akid sahih ollır. Fesat yönünü söylesel er akit fas it olur. Hiç açıklama yapmasalarakdin sıhhatine yorumlanır.
JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH, VOL: 16, NO: 2, 2003
iSLAM HUKUKU LiTERATÜRÜNDE FIKHIN GENEL KURALLARINA ........ .
Mesela: Bir kimse on dirhem saf gümüŞü ve on dirhem kıymeti.ndeki elbiseyi, on. dirhemi bir aylık veresiye olmak üzere yirmi dirheme satsa, ve taraflar veresiye olan on dirhemin, elbisenin parası
olduğunu, peşin olan on dirhernin ise, saf gümüşün karşılığı olduğunu belirtseler, bu akit sahih olur. Fakat taraflar, (semen olarak verilen yirmi dirhemin) on dirhem saf gümüş paranın karşılığı olduğunu
belirtseler, akit fasit oltir.Taraflar hiçbir açıklama yapmasalar, peşin ödenen on dirhernin saf gümüşün, ertelenen on dirhernin ise elbisenin karşılığı olduğu var sayılarak akit sahih kabul edilir.
15- Al{(fin aslındaki fesat ile tali unsurlan arasındaki fesat birbirinden farkli değerlendirilir.
Mesela: Bir kimse, bir ·ntıl şarap ve bin dirhem karşılığında bir köle satsa akit fasittir. Taraflar akitten şarabı çıkarsa[ar, akit cevaza dönüşmez. Çünkü fesat, akdi!: ;:.:;ıında meydana gelmiştir.
Yine bir kimse hasad'a kadar veresiye olmak üzere bin dirhem karşılığında bir köle satsa, sürenin belirsizliğinden dolayı akit fasit olur. Eğer taraflar hasat vaktinin giriş tarihini belirleseler, akit sıhhate dönüşür. Çünkü zamanın belli olması, akdin tali şartlanndan biridir.
16- Zimmetteki ödeme yükümlülükleri ancak kabz veya şart ile vacip olur. Eğer bunlar bulunmazsa, vacip olmaz.
Mesela: Ahz (kabi}; gasp, rehin almak, şahitsiz bir şeyin bulunması v.b durumlarda olur. Şart ise; kefalet, icar, alım-satım vb. akitlerdeki kabul şartlan gibi hususlarda meydana gelir.
17- ihtiyat, hukUkuilah'ta caiz, hukukulibad'da.caiz değildir.
Mesela: Namaz, · fesatla cevaz arasında dönüp duruyarsa ihtiyaten onu tekrarlamak gerekir. Üzerine vacip olmayan şeyi eda etmek, terk etmekten evladır.
Caiz olup-olmadığı belli olmayan damarı, ihtiyaten gerekli olmaz. Çünkü tazminat, şek ile gerekli hale gelmez. ·
18- Haberlerdeki asıl ile ler' birbirinden farklı değerlendirilir.
Mesela: Bir kadın, (başka bir) kan-koca arasında süt akrabalığı bulunduğunu haber verse, kan ile koca birbirinden aynlmaz. Ancak ta/ak veya h ula' dan haber verse, kan ile kocanın arası birbirinden aynlır. Çünkü kadının verdiği bu ikinci haber, fer' ile ilgilidir.
19- zahiren sabit olan ilimle, yakinen sabit olan ilim birbirinden farklı değerlendirilir.
Mesela: Yakinen bilinen bir şeye inanmak ve
iSLAMI ARAŞTIRMALAR DERGiSi, dLT: 16, SAYI: 2, 2003
onunla am el etmek vaciptir. lahiren sabit olan şeyle (sadece) amel gerekir. İnanç gerekmez. Beş vakif namaz ile vitir namazı kılmak yakine örnektir. İki kulağın başa dahil olması ise zahiri bir bilgiye dayanmaktadır. Bu nedenle kulaklan meshetmek, kesin olarak sabit ·oıan bir şey gibi kabul edilemez.
Kabe'nin yanındaki Hatiniin Kabe'den olduğu zfılıirf olarak bilinmektedir. Ancak arkasını Kabe'ye getirip, Hatirn'e yönelerek namaz caiz değildir.
Çünkü, Kabe'ye. yönelmek yakin yoluyla sabit . olmuştur. ·
Hakimin önce hüküm verip, (sonradan) hata ettiği yakin yoluyla değil de ziıhiren bilinirse, verdiği hüküm geçerlidir. Eğer hatası, rıass veya icma' gibi kesin bir delille ortaya çıkarsa, verdiği hüküm geçersiz kabul edilir.
20- Birşey kc;tsden(doğrudan) geçersiZ olsa bile, tebean ve bükmen geçerli olabilir.
Mesela: Vekiİ,ker-ıdisi yokken, müvekkilln bizzat kendi tasarrufuyla tdbean aıledilmiş olur. Eğer kasden(doğrudan) azi ederse, vekil bunu öğrenmedikçe bu az/ işlemi sahih olmaz.
-Bir kimse, bir köle satsa, kölenin. bütün organlan da tebearı satışa dahil olur.
-üdadaki hava, odanın satışına; arsadaki su, arsanın satışına dahildir. Kasten (sadece) kölenin organlarını, (sadece)odadaki havayı, (sadece)tarladaki suyu satması sahih olmaz.
2:ı- Lahık (sonradan verilen)__icazet, sabık (önceden verilmiş) vekalet gibidir.
Mesela: Bir kimse, başkasının malı veya nefsi hakkında -onl,JIJ izni olmadan- alım-satım, nikah vb. bir akit yap~, bu durum, kendisi için akit yapılan kimseye ulaştığında bu akdi onayla.Sa, akit geçerli olur. Bu durumda akit yapan, ~u şahsın vekili olmuş olur. Bu hüküm bize göredir: Imam Şafff ise, bu akdin mevkuf :olmadığını söylemiştir.
22- Tevakkuf halinde mevcut olan Şey, aslen de mevcu~_gibidir.
Mesela: Akitten sonra meydana gelen(şart vb.} fazlalıklar; -eğer derhal icazet verilirse- müşteri lehine olmak üzere akit zamanında da varmış gip i· kabul edilir- .
23- · İcazet; caiz olan bir hususta değil, mevkôf olan bir durumda söz konusudur. ·
Mesela: J3eşyüz dirheme bir köle satın almakla memur kiriıse, onu altıyüz dirheme satın alsa, bu alış-verişi kendisi için yapmış olur. Memur kişi
· funire, onun ·içiri altıyüz dirheme satın aldığını söylese, amir de icazet verse, bu akit, funir içiiı yapılmış sayılmaz. Çünkü alış~veriş, meydana geldiği
301
PEKCAN
ıda müşteri için sabit olmuştur. Burada icazet ile el edilemez. Bu nedenle akit, amir yapmış gibi · ıul edilmez. 24- İcazet; önce salıih olur, ~onra da a.J<it dine istinad eder. Yani;
-İcazet halinde kendisinde akit hükmü sabit un diye akit maballinin, o halde iken akde ·erişli olması gerekir.
-icazet, bir de akdin mevciidiyet zamanma inad eder ki; akdin mahalli, akit sarasında !ak olursa, akit; -önceden kendisinde icazet lunsa bile- geçerli obnaz.
-Yme akdi yapan, icazeti verdiği sarada lmcül hastaysa, akid de sağlıklı iken ;>aldıysa; bu akid, sağlıklı değil de hasta bir nsenin yapnuş olduğu tasarruf gibi kabul ilir.
Mesela: İcazet, helak olan malda de~il, mevcut n malda geçerlidir. MevkOf olan mal helak olduk. sonra icazet verilse, bu akit geçerli olmaz.
25- Meydana geldiği sarada icazet vereni lunan her akdin meydana gelmesi bu icazete ğlıdar. Değilse, akit meydana gelmez.
Mesela: Bir adam bir çocuğun malını, semen-i ;#olmak üzere bir mal karşılı~da sabn alsa, bu t mevkuf olup, vel1nin iznine baglıdır. Eğer bu un, bu çocuğun hanımını boşasa, kölesini azad e, veya malından tasaddukta bulunsa, bu akit wkaf olmaz. Çünkü veli, bu tür tasarruflan yap-ya m'alik değildir. ·
·26- Millkiyetin (sübfitunun) muhtemel bir Te ta'lıKi batıl, (zev~) muhtemel bir şeye liki caizdir.
Mesela: Bir adam başka bir adama hitaben; "eve ersen bu köleyi bin dirheme sana sattım." dese, o "kabul ettim" dese, veya bu sözü icazet, hibe vb.
;uslarda saıf etse, bu sahih olmaz ve şarbn ·çekleşmesiyle mülkiyet gerçekleşmez.
-Ancak bir kimse, kansına hitaben; "eve girersen ?Sun", veya kölesine hitaben; "eve girer'sen rsün" dese, sahih olur. Şarbn gerçekleşmesiyle ik ve ı'tak geçekleşir. Bu durumda rrıi/4-i yemin milk-inikah ortadan kalkar.
27- (Herhangi) bir şey, eski haline nakz ve al sebebiyle dönmedikçe geçerlidir.
Mesela: Mahcfir bir köle, kendini belirli bir işe, irli bir süre için kiralasa, efendisini zarara sokmak için kölenin yaptığı bu icar akdi geçerli kabul lmez. Şayet süre bitip, iş tamamlandıktan sonra lin fesadına hükmedersek, -kölesinden elde ede'fi men/aatını karşılıksız olarak boşa çıkaanak
suretiyle- efendi hakkında bir zarar söz kon~u olacaktır. O halde buradaki zaran önlemek, ancak akdin sahih sayılmasıyla mümkün olabilir. Çünkü akdin fesadına hüküm vermekle zarar önlemiş olmaz, aksine zarar isbat edilmiş olur.
28- {Mezheb) Ashabamazan görüşlerine muhalif olan her ayet ya neshe ya da tercih'e hamiolunur. Ev la olan; o ayetle, mezheb görüşünün arasına bulmak suretiyle tevil ebnektir.
Te'vile örnek: Bir kimse kıble hususunda tereddüt edip, araştırmada bulunduktan sonra kanaat getirdi~ tarafa dönerek namazını kılsa, -(hakikatte) arkası kıbleye gelse bile- bu namazı bize göre Sahihtir. Bakara 144. ayetin "Yüzünüzü (Kabe) yönüne çevirin ... " kısmının tevili; "E!Jer bilirseniz ... " ve "Belirsizlikten dolayı araşbrdıktan sonra ... " şeklindedir.
Neshe örnek: " ... Onun Rasülü ve yakınlar için ... "62 ayetiyle, yakınlar için ganimetten pay verilmesi sabit olmuştur. Ancak bize .göre bu hüküm, sahabenin icma'ı Ue neshedilmiştir.
Tercihe örnek: " ... Sizden vefat edip, geride hanımlar bırakanlar .. :•63 ayetinin zahiri; Kocası ölen hamile kadının iddetinin, dört ay on gün dolmadan önce, doğum yapmasıyla bitmemesini gerektiriyor. Çünkü ayet, -hamile olsun olmasın- bütün kocası ölen kadınlar hakkında am'dır.
Ve "Hamile kadmlann iddeti, doğuruncaya kadardır. .. n64 ayetinin gereği olarak id d etin, dört ay on gün tamamlanmadan önce dogumla bitmesi gerekir. Çünkü ayet, -kocası ölsün ölmesin- bütün kadınlar hakkında am'dır.
Fakat biz (Hanefilen; İbn Abbas (r.a)'ın: "Bu ayet (Talak,4), şu ayet {Bakara,234)'ten sonra indi ve onu nesh etti." sözürı.e dayanarak ( Ta/ak, 4) ayetini{Bakara,234) ayetine tercih ettik.
Hz. Ali (r.a) ise, bu iki süreyi, ayetlerin iniş tarihlerinin belirsizli~ nedeniyle ihtiyaten cem etmiştir.
29- {Mezheb) ashabımazan görüşlerine muhalif olan her haber, ya neshe ya da kendi gibi bir hadise muaraz olduğuna yorumlanar. Sonra da başka bir delil' e veya ashabunızm kabul ettikleri tercih türlerinden birine başvurulur. Yahutta tevfik'e hamledilir. Bu işlemler, delilin durumuna göre yapılır. Haberin nesbedildiğine dair bir belirti ortaya çakarsa, haberin neshedildiğine kanaat getirilir. Neshe dair bir delalet yoksa, bu dunnnda yine o delile dönülür.
62 Enf~. 8/41 63
Bakara, 2/134 64
Tat61<, 65/4
JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH, VOL: 16, NO: 2, 2003
İSLAM HUKUKU LiTERATÜRÜNDE FIKHIN GENEL KURALLARINA ........ .
Neshe örnek :
İmam şafii, İsa (ra)' dan rivayet edilen "RasCılullah benim sabah namazından sonra iki rekat namaz kıldığımı gördüğü zaman; u o iki(rekat) nedir?" diye sorunca, bende; •• Kılamadığım sabahm iki rekat silnnetidir." dedim . Bunun üzerine RasCılullah efendimiZ sustu. n65 hadisine dayanarak (kılınamayan)sabahın sünnetinin, -güneş doğmadan önce olmak kaydıylır farzdan sonra eda edilebilecegi görüşündedir.
Ben( Ömer Neseflı derim ki; Bu hadis," Gilneş doğuncaya kadar sabahın !arzından sonra namaz yokfw-."66 hadisiyle neshedilmiştir.
Muauza örnek :
Hz. Enes (r.a)'den rivayet edilen hadise göre Peygamberimiz(sav), dünyadan ayrılıp, vefat edineeye kadar sabah namazlannda kunut okumuştur. 67
Bu hadis, yine Enes (r.a)'in rivayet ettigi "Peygamberimiz bir ay kunut okudu. Sonra onu terk etti. "68 hadisine muanzdır.
Ondan gelen bu iki rivayet, birbirleriyle çeliştiği için ikisibirden hükümden düşmüştür. Ve biz (Hanefiler)e delil olarak Abdullah İbn Mesud ve başkalannın rivayet ettiği "RasuluUah (sav), iki ay süreyle araplardan bir grup kimseye beddua ederek kunut okudu. •69 hadisi kalmıştır.
Tevile örnek:
Peygamberimiz (sav) in rukCı'dan başıriı kaldırdıgı zaman, "semiaUahü limen hamideh rabbena leke/ hamd' dedigi rivayet edilrniştir.7° Bu hadis, imam olsun- olmasın (namaz kılan bir kimsenin) bu iki zikri birleştirilebileceğine delalet eder.
Başka bir hadiste ise Peygamberimiz (sav)in, "İmam; "semiallahü limen hamideh" deyince, siz de u rabbena leke/ hamd deyin. n71 buyurduğu rivayet edilmiştir. Böylece Peygambeıimiz(sav). iki sözü
· (imamla cemaat arasında) taksim etmiştir. Taksim, ortaklığı bozquğundan dolayı iki rivayetin arasını şöyle bulabiliriz. Hadisdeki zikirleri birleştirmek, münferit için mümkün 'iken, ayırmak ise; hem imam hem de muk/ediiçin miirnkün olabilir.
30- Bir sahabinin imamlarunızm verdikleri
65Tırmizi, Sa/at, 313 (Hadis, mllrse~aribC:iir.) 66-lbn Hanbel, MOsned, 2/207; 179,211 67 · Zeylai, Nasbu'r-Riiye, 2/27 (Darekutni'nin Sanen'inden
naklen, 2/39) 68
Tahavi, EbQ Ca'fer (ö.321), Şerhu M~'/-Asar; Beyrut, 1987,I.Basla,l/243
69 Tahavi, a.g.e.,l/243 vd. 70 Buhaıi, Ezan, 124 71 Buhan, Ezan, 51; Müslim, Sa/at,77-81; Eba Davud, SaJat,
68; Tinnizi, Sa/at, ıso
iSLAMI ARAŞTIRMALAR DERGiSI, CİLT: 16, SAY!: 2, 2003
hükme muhalif bir sözü varid olursa , bu (mevkfif) hadis te sahih otmayan bir rivayet ise, bununla ilgilenmeye gerek yoktur. Ancak hadis, bir önceki kuralda belirtildiği gibi sahih ise ve icma'a aykın bir şekilde va rid olmanuşsa, şüpheden ari en güzel yol; bu hadisin ya te'vil edilmesi, ya da başka bir sahabinin sözüyle çeliştiğine hamledilmesidir.
Ömer Nesefi. müellifin; u aslında sahih olmayan" sözünün, "adil olmayan bir şahsm rivayet ettiği hadis n manasma . olduğunu söylemiştir. Bu tür hadisler, garip olup, sabit değildirler. (Bu neden!J) hiç bir kimsenin bu tip hadisiere tutunması mümkün olmadığı gibi, aynca bu hususun derinlemesine araştırılmasına da gerek yoktur. Ancak hadisi adil bir kimse rivayet etmişse, hadis sabit olup, üzerinde durulma~ değerdir. Bu durumda bu (mev~ hadisi, başka bir sahabi'nin sözüyle karşılaşt:ınnz.
Bu durum; sahabilerin, dede ve kardeşlerin (mirası bahsindeki) djJIUllllan; ikinci koca ile yapılan evliliğin, bir talakı mı? yoksa iki talakı mı? ortadan kaldırdığı konusundaki; ve teşriq günleri getirilen tekbirler konusundaki ihtilaflanna benzer.
31-İctihadla verilen önceki hüküm, kendisine benzer bir sonraki ictihatla bozulmaz. Ancak bir nass'la bozulur.
Bu durum daha çok, tahani (inceleme) ve da 'va/ar konusunda hüküm verirken söz konusu olur.
32-Nass; kendisinin hükmü -ile değil de, başka bir şeyin hükmü ile ta'lil'e ihtiyaç duyar. '
Mesela: Peygambeıimiz(sav)in, "Buğday buğdayla, arpa arpa'yla ... "72 hadisindeki altı sınıf eşyadaki faiz yasağı, ·ictihatla değil nassla sabittir. Diger mekilatve mevztinattak_i har~lık ise, ictihatla sabittir. Bu tür mallardaki (ictihatla belirlenen) faizin illeti; cinsle birlikte (T1iktar birliğinin bulunmasıdır.
33-Hükmün iUefıyle hi/apefı birbirinden farklı değerlendirilir. İllet hükmü gerektirir ama, hilariet hükmü gerektirmez.
Mesela: Seferde namazı kısattmanın illeti, seferdir. Hikmeti ise, meşakkattir. İçinde meşakkat olmasa bile sefer, namazı kısaltmayı gerektirir. Çünkü hikmetin olmayışı, hükmün de olmamasırıı gerektirmez. Ancak illetin varlı!P, hükmün varlığını gerekli kılar.
- İstihra (kadmm rahminin boş olmas~·nın vacib oluşunun illeti; milk-i yerrıin.e birlikte milk-i vafın oluşmasıdır. Hikmeti ise, nesebin korunmasını ~ğlamak ve nesillerin kanşmasını önlemektir.
72 Müsliin, Müsii/0t(81), hd. no:l587
303
:..t PEKCAN
-Bir adam bir balare veya (kadın-çocuk) canye ıtın · alsa, -rahmin boş olduğu kesin olarak flinmesine rağmen- istibra yine de vaciptir. ikmetin bulunrrıayışı, -yeni bir f!lülkiyetin oluşıasından dolayı- (istibra'nın) vacip olmamasını ~rektirmez.
34- "Bir kimse soru sorduğu zaman, cevap ~recek olan kimse, soruya kayıtsız şartsız ~vap vennez. O konuyu inceler, konunun ir, iki· ya da daha çok kısırnlara vnldığını düşün ür. Her lusmı tek tek ele larak inceler. Sonra cevabı, sorunun geldiği ~kle göre verir.
Bu kuralın faydası çoktur. Çünkü cevap eren, sözü mutlak olarak kullandığı zaman., evabanda derhal yarulabilir. Zira söz, nadiren miima göre söylenir.
Bu durum (daha çok) ibadat, temlikfıt, cinayat ibi konularda meydana gelir.
Mesela:
-Bir adam öğlenin farzının ikinci rekatının başın:l selam verse, "bunun namazı !asit olur mu, olmaz v?"· denilir.
-Oruçlu iken az bir şey yiyen kimseye; u bunu biırek mi yoksa unutarak mı yaptın?" denilir.
-Bir köle bir mal salın aldığı zaman; "o köle ıe 'zun mudur? yoksa mahcar mudur?" denilir.
-Bir kimse başka bir kimseyi öldürdüğü zaman ne lZlm gelir? diye sorulunca "arnden mi, hataen mi? 'oksa şibh-i amd yoluyla mı öldürdü? hangi aletle aptı?" denilir.
-Zina eden bir adama ne gerekir? denildiği :unan, u o mu/:ısan mıdır yoksa değil midir?" denilir.
35- Bir olay meydana geldiğinde, soru soruın kimse, mezhebimizin kitaplarında bir cevap eya örnek bulaınazsa, onun cevabını, :.itap'tan, ·Sürınet'ten veya güçlü bir delilden ;tinbat eder. Cevap veren kimse bu kuralın :ışına çıkmaz. Sabit olan konular ile y~ni :ıeydana gelen olaylar~ hep bu kurala göre evaplandınhr.
36- Söz; biri diğerinden daha açık olmak ızere iki manaya ihtimalli ise, manası dah~ .çık olan, dal:ıa üstündür."
Mesela ıŞu ayette Allah Teala); u Allah .{cc} sizi, 'üşünmeden ağzınızdan kaçınverdiğiniz yeminlerfen dolayı sorumlu tutmaz, ama bilerek ve isteyerek aptığınız yeminlerden dolayı sorumlu tutacaktır. ~öylece yemininizi bozma karşılığında, on yoksulu :endi ailenize yedirdiğinizin hemen heme'n aynısı ile ıeslenıeniz veya on/an f!İYdinneniz veya bir köleyi
04
özgürlüğüne kavuşturmanız gerekir. •'13 buyur muştur.
Bu ayeti mezhep alimlerimiz açık olan akde hami ettiler ki, bu akit gelecekte meydana gelir. İmam Şafii ise, kalbin azmi demek olan akde hami etti ki, bu akit geçmişte meydana gelmiştir.(Bu durumda) birinci mana (ikinci manadan) daha açık olduğundan dolayı onu almak daha evladır.
37-a.) ayetin başmm umiima sonunun husO.Sa delalet etmesi cai!Zdir.
Mesela: "Bir mü 'mini yanlışlıkla öldürenin, bir mü 'min köleyi azat etmesi ve öldürülenin ailesi bağışlamadıkça, ona diye! ödemesi gerekir."14
Allah(cc), bu ayetten sonra , dar-ı harp'te müslüman olupta bize (dar-ı islama) hicret etmeyen kimse hakionda şöyle buyurur: "Eğer o mü'min, size düşman bir topluluktan ise, mü 'min bir köleyi aza! etmek gerkir. n75
Bu ayette Allah (cc), "teslinı edilmeş bir dijietten" ibahsetmez.
b.) ayetin başının husO.Sa, sonunun umiima delalet etmesi caizdir.
Mesela: "Eğer kadın kocasının serkeşliğinden endişe ederse, aralannda anlaşmaya çalışmalannda kendilerine bir engel yoktur. "76 Nisa, 128. ayetteki "' ... aralannda anlaşma/an ... " sözü, karı-koca hakkında (hususi iken), " ... suUı hayırlıdır ... "sözü ise, önceki sözden daha wnOmi bir anlam ifade etmektedir.
38-İki uzlaştırma yöntemi karşı karşıya gelip birbiriyle çatışayorsa, iki yöntemden birine göre iki lafzm hakiki manasa üzere kalması temin edilebiliyorsa, bu yöntemi uygulan:ıak, ötekisinden evladır.
Mesela: Peygamberimiz (sav); bir hadislerinde, "Müstehaza olan kadın, her namaz vakti için abdesi alıl'77 buyururken, diğer bir hadislerinde ise; "Müstehaza her namaz için abdest alu•78 buyurmuşlardır.
Mezhep alimlerimiz, her iki hadiste de amel etmişlerdir. Ve şöyle demişlerdir; "Vakit içinde tahareti uzamıştır. " Çürıkü birinci hadiste "vakit" 'açıkça belirtilmiştir. İkinci hadis te bu manaya
73 Maide, 5/9 74 Nisa, 4/92 75 aynı ayetin sonu 76 Nisa, 4/128 77 Tah~vi. a.g.e., 1/103 (Tahavi, hadisin sahih bir senetle
rivayet edildigini kaydeder.) Zeylai ise, hadisin zayıf oldugunu beUrtir.bkz. Nasbu'r·Raye, I/268
78 Ebo ·oavud, Tahare,llO; Daruni, Vudo, 96
JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH, VOL: 16, NO: 2, 2003
1
·ı
1 ı . ı
ı ı
iSLAM HUKUKU LiTERATÜRÜNDE FlKHIN GENEL KURALLARINA ........ .
muhtemeldir. Zira namaz zikredilip, onun "vakti" kastedilmiş olabilir. .
Yine Peygamberimiz (sav) bir başka hadislerinde şöyle buyurmuşlardır. "Namaz, beni nerede idrak ederse (vakit girerse) -hangi namaz vakti olursa olsun- teyemmüm ederim ... 79 .
Imam Şam ise, birinci hadisteki " vakit' kelimesini atmış, ikinci hadisin saıih manasıyla amel edip, bunu "namazın içinde bulunduğu vakif le sınırlandırmıştır
39-Eğer ibtida sahih olursa, beyan da sahih olur. İbtida sahih olmazsa, beyan da sahih olmaz.
Mesela: Bir adam, (kendileriyle) zifafta bulunduğu iki hanımına hi ta ben "ikiniz boşsun uZ' der, sonra da eniara iddetlerini beklerken: "ikinizden birisi üç ta/ak 'la boştur' dese, adam; başlangıçta kullanabilece~i bu beyanı: -bunfann iddetleri sürerken- . onlardan hangisi için kullanırsa kullansın sahih olur. Ancak, kadıniann iddetleri, aynı anda bittikten sonra, "üç ta/akl' onlardan birinin adıru vererek belirtse bile, (kadın biiin olup, talaka mahal olmadığmdan dolayı) bu beyan, geçerli olmaz.
E~er bu beyanı başlangıçta yapsa (ibtid.a sahih olmadrğı için) bu işlem sahih olmaz. (Bu nedenle) hanımlardan biri ötekinden daha önce iddetini tamamlasa; üç talakı, sc;ınraki hanımı için kullanmış sayılır.
Allah (cc)'ın tevfik ve inayetiyle risale tamamlandı. Herhal-ükarda hamd, Allah(cc)'a mahsustur. Salat ve selam, Onun RasCılü ve ailesine olsun!
B. UsUl-I Kerhi'nin ve Kavaid-İ Külliyye Açısından Değerlendirilmesi ·
1-Risaledeki kaidelerin sayısı 39'dur. Kerhi; nsalesindeki kurallara "el-asi' adım verir. Ardından kuralı zikreder, ancak zikretti~i kuralla ilgili misal vermez. Bu kurallarla ilgili misalleri Hanefi fakihi Ebü Ha/s Ömer eırNe$eli(ö.537 /1142) vermektedir.
2-Ebu'l -Hasen ei-Kerhi'nip "el-Usul (Risa/e)" adlı eserinde yer alan kurallar (asıllar), usGI-ı fıkıh kurallanndan daha çok, furO-u fıkha dair kavald-i külliye şeklindedir.
Şimdi biz risaledeki kuralların hangi konulara dair olduğunu tabio-l 'de göstermek istiyoruz.
3-UsGI-ı Kerhi ile Debils/nin Te'sisü'n-Nazalıru karşılaşbrdı~ırruzda, her iki eserdeki kurallar, lafız olarak benzeyen ikisi dışında tamamen farklıdır. Bu kurallardan birincisi "Yakin şekk ile ziJil olmaz.",80
79 Ulaşabildi!!im kaynaklarda bByle bir hadise raslayamadım. 80 Karş~aşbrmak için bkz; Kerhi, Usa/(Risale), md.!; Debü-
si, Te :Sis, s.17
iSLAMI ARAŞTIRMALAR DERGiSI. ciLT: 16, SAY!: 2, 200;3
İkincisi ise, "İbtidaen söylenen söz huküken sahihse, bu esasa dayalı olarak sonradan yapılm beyan do. sahüıtir ... " 81 kuralıdır. ·
4-Kerhi'nin tartısmalı 'Sözü:
Kerhi, Risalesindeki 28 ve29 numaralı kuralda kullandı~ı üsiOp, bir kısım alim tarafından tenkid edilmiştir. Mesela, Hayretlin Karaman, Fıkhın
duraklama döneminden bahsederken "tak/id ruhu" başlığı albnda bu söze değinerek şöyle der;
" .... Bu devirde yaşamış büyük fukahadan Ubeydullah ei-Kerh1nin (ö.340/951) şu sözü bu ruhu tam olarak aksettirmektedir.
"Mezhebimizin hükümlerine uymayan her ayet, ya levi/ edilmiştir. Yahutta mensühtur. Her hadiste böyledir. Ya tevil edilmiş, zahiri manasryla alınmamışbr. Yahutta hadis mensuhtur; başka bir hadis/e yürürlükten kaldınlmıştır. " (Kerhi; er-Risale, !st. Ts, s. 84) .
Kerhi'nin demek istJdiği şudur; nass ile-mezheb çabşb~ı zaman, biz mezheb hükmUnü alır uygulanz ... 82
Yine Hayretlin Karam~. "Islam Hukukunda /etihad' adlı eserinde83 Kerhi'nin bu sözüyle ilgili olarak şöyle demektedir;
" ... ei-Kerhi, 'Risfı/e'sinin bir yerinde; "Müctehid üstadlarımızın sözlerine aykırı bulunan nasslan, on/ann Ya nesh veya tercih yoUanndan biriyle terkettik/erine hükmedilir.; yarii böyle hükmeöilerek, nass değil, imam/ann sö~eri alınır" demiŞ, bir başka yerinde ise; "Şayet bir hadise hakkında, imamların sözü yoksa hüküin Kitab ve Sünnet gibi delillerden istinbat edilir." diyerek bir taraftan mutlak ictihadı menederken, diğer taraftan mezhep içinde ictihada cevaz vermiştir ... " ·
Taha Cabir Alvaru, "Çağdaş Dllşünce Krizi' adlı eserinde İslam dUnyasında düşUnce krizinin nedenlerinden birinin . de 'taklid ve ictihad problemi olduğundan bahisle şöyle der;
" ... sonra Hanefi Mezhebi'nin IV.Hicri yüzyılda yaşamış büyük alimlerden olan ei-Kerhi gelip şöyle demiştir; -B ilki, mezhebimizin kabul ettiği durumlara muhalif her hadis veya her ayet, ya tevil edilir, ya da neshedilmiştir .... Böylece Hanefi mezhebi asıl, Kitap ve Sünnet fer' haline gelmiştir. Bu durum, büyük bir tehlike ve islam aklı için de büyük bir bunalım hali arz ediyordu. Fakat ihtiyat hedeftenerek takınılan bu tutum, nasıl oldu da İslam ümmeti üzerinde psikolojik ve pedegojik etkileri olan bir durum haline
81 Bkz. Kerhi, Usül(Risale),md.39; DebGsi,Tesis, s.76 82
Karaman Hayrettin, İslam Hukuk Tarihi, !st. ts.s.123 83
Ankara,1985, V.Baskı (D.İ.B. Yayınlan), s.184
305
\Lİ PEKCAN
Konu Madde No 1 Hukuki davalarda maksat ve nivetin önemi 4, 12 2 Yalôn, zBbir ve ~ekk•in hukUki anlamı 1, 19 3 Jsbshab-ı Hal ve Zehir (Bir hukuki durumun enson ~ekli) 2,3,5,6,8,36 4 Söz ve fiillerde Örf ve adet'in oynadığı rol 9, 10 5 Akitlerde sıhha.t, butlan ve fesad 14, 15, 16,20,26,27 ,39 6 lkrar ve İltizam ·m sözlü t:asarruflara etkisi 11,13 7 İhtivat•m ~eçerli olduğu alan 17 8 Ücüncü şahısiann verdiği lehte va da alevhte verdiği ~ilerin de_ğeri 18 9 Mevktıf akit ve icS.zet 20,21,22,23,24,25
10 Kur.•an ve sünnat'in ),IOrumlamnasında izlenecek ınezh.ebiçi yöntem 27,28,29,30, 11 Farklı ictihadların hukUki geçerliliği 31 12 Hükümle.rin ta•lili. illet-hikmet ilişkisi 32, 33 13 Fetva ve İst:ift:a UsUlü 34 14 Yeni çıkan sonm1ara verilecek hukUki cevap ve üretilecek çözüm ~ekli 35 15 Kur·an avetlerindaki umt:ım-husiıs ilişkisi 37 16 Zahiren celisik ~orünen nasslann arasını bulma ~nteıni [Cem ve tevfik) 38
(Tablo-1)
ıeldi? ... "84
Yine · çağdaş araşbrmacılardan Dr. Hasan \hmed Mer'i, "el-İctihad li'ş-Şeriati'J-Islamiyye" adlı ıserinde85 taklidin sebeblerinden bahsederken mezheb taassubıl başlığı altında şöyle demektedir;
" ... Bu dönem a/imleri, beUi bir mezhebe bağ'andılar. Mezhebin kurallannı, hükümlerini ezber'eyip öğrenmeye sonra da insanları 'hakkın 1aşkasında değil kendi mezheplerinde olduğu inancııa çağırdılar. Bu konuda bir kısmı aşın gittiler, ;öylendiğine göre Kerhi şöyle demiştir; 'mezhe-1imizin hükümlerine uyamayan her ayet, ya tevil ~di/miştir. Yahutta mensuhtur. Her hadiste .,öyledir. ' ... ll
Muhammed ei-Hudari, Taklid dönemini ınlabrken şöyle demektedir;
" ... (Bu dönem) FıkıhÇılannın hiç birisi, imamının ıerdi~ fetvaya muhalif bir şey söylemeyi kendileri çin caiz görrnezlerdi. Hatta bu devirdeki Hanefi ıkıhçılannın ileri gelenlerinden ve tartışmasız imaını ; ayılan ei-Kerhi, " ... mezhebimizin hükümlerine ujranayan her ayet, ya tevil edilmiştir. Yahutta mensuh'ur. Her hadiste böyledir ... " demiştir. Böylece, ıkıhçılar, serbestlik kapısını kendileri için açık' ıörrnemişlerdir ... "86
Kerhi'nin tenkide tabi tutulan sözüne baktığımızla, kanaatimizce sözün orjinali ile tenkid eden kim;elerin zikrettikleri kural metni arasında önerrıli bir
14 Alvaru, !aha C3bir, Ça!Jdaş Diişünce Krizi, çev.Burhan Köroglu,lst.1994, I.baskı.s.29,30
15 Riyad, 1984/1404,s.16
16 Tardıu't-Teşrii'!-lslami, Beyrut, 1988, !.Baskı, s.219
)06
aynntı gözde kaçınlmaktadır." Yani, Kerhi'nin sözü ile onu tenkid edenleri ona nisbet ettikleri metin arasında fark vardır. Bu farkın görülebilmesi ve sözün doğru aniaşılmasını sağlamak amacıyla Kerhi'nin sözü ile onu tenkid eden kimselerin verdik- . leri metni aşağıda verrnek verrnek istiyoruz. Böylece tartışmaya yol açan -bizce- yanlış aniaşılma
düzeltilmiş olacaktır.
Kerhi'nin sözünün elimizde bulunan metirılerdeki orijinal şekli,
"erıne külle ayetin tühalifu kavle ashabina feinneha tuhmelu ale'n-nesh ev ale't-tercih ... " biçimindedir. Dolayısıyla bu sözün doğru tercümesi şöyle olmalıdır.
"(Mezheb) Ashabımızın görüşlerine muhalif olan her ayet, ya neshe_ya da tercUı 'e hanı/olun ur ... n
Kerhi'nin bu sözünden maksadı, -kanaatimize göre- şudur;
"Eğer, mezhep alirnlerimizin görüşü ile bir ayetin zahiri çelişkili gibi görülürse hemen hüküm vermemek, bu konuda araştırma yapmak gereklidir. -Neseff'nin verdiği örneklerde de görüleceği üzerealimlerimizin ayetlerin zahirine aykın gibi gözüken
· görüşlerinin mutlaka metodolajik bir dayanağı vardır ve bu nedenle onları görüşleri ile ayetlerin zahiri anlamlan arasında hakiki olmayan bir çelişki meydana gelmiştir."
Kerhi'yi eleştiren kimselerin sunduktan metin ise,
"enne kuffe ayetin tuhalifu kavle ashabina fehiye mensCıha ev muewele ... "şeklindedir.
Bu şekilde verilen metnin tercemesi; "Mezhep
JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH, VOL: 16, NO: 2, 2003
ı
ı '
iSLAM HUKUKU LiTERATÜRÜNDE FIKHIN GENEL KURALLARINA ........ .
alimlerimizin görüşlerine muhalif olan hei ayet, mtmsahtur ya da te vii edilmiştir .. . "
Öncelikle belirtrnek gerekir ki; Kerhi'yi tenkid eden kimselerin verdikleri bu ibare, elimizde bulunan nüshalann hiç birinde mevcut değildir. Verilen bu ibareye göre, mezhep alimlerinin görüşleri, ayetleri neshetmektedir. Dolayısı ile nasih konumundadırlar. Böyle bir anlamın kastedilmesi, usul-ı fıkıh konusunda az çok bilgisi olaniann bile kabul edemiyeceği bir husustur. Nitekim Abdülmecid ed-Deybfıni'nin, Kerhi'nin söylediği belirtilen " .. . mezhebimizin hükümlerine uyamayan her ayet, ya tevil edilmiştir. Yahutta mensuhtur. Her hadiste böyledir ... " sözünü naklettikten sonrakE söyledikleri, bizim bu sözümüzü destekler mahiyettedir;
" ... Bu ibareyi zahiriyle almak doğru olmaz, zira bu sözün zahirii mezheb alimlerinin te 'vii ve nesh anlayışmı def/il, neshin ve levilin bizzat hakiki
isı..AMl ARAŞTIRMALAR DERGisi, CİLT: 16, SAYI: 2, 2003
anlamını i/ade etmektedir. Bu durumda söz, şfıriin maksadıyla hatta elinin temel ilkeleriyle çalışır. Kerhi gibi büyük bir alimin bunun gibi bir söz söylemesi çok uzak bir ihtimaldir, bu nedenle bu konuda uyanık olmak gereklidir ... •87
Belirttiğimiz bu hususu göz önüne alarak bir değerlendirme yapmak gerekirse, Hayrettin. Karaman Hqcamızın "Islam Hukuk Tarihl' adlı eserinde verdiği tercüme ile "Islam Hukukunda /etihad' eserinde yapj:ığı terceme birbirinden farklı anlamlara gelmektedir, doğrusu ikinci kitabında yap-:
· tığı çeviridir.
Sonuç olarak söylemek gerekirse Kerhi'nin bu ifadesi, maksadını aşmakla birlikte, tam olarak da anlaşılmış olduğu söylenemez. Kanaatimize göre Kerhi'nin bu sözilne yönelik olarak yapıJan tenkitler, Kerhinin ifadesindeki üsluptan daha ağır bir nitelik arz etmektedir.
87 Tanhu'l·Fıkhi'l-lsl!nıi,Bingazi/Ubya,l994, I.Baskı, s. 316
307