16
Dicle Üniversitesi ilahiyat Fakültesi No: 1O ISSN 1303-5231 DiCLE ÜNiVERSiTESi •• ILAHIYAT FAKULTESI DERGISI Hakemli Dergi ClLT: V SAYI: 2 DiY ARBAKIR - 2003-

ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

Dicle Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Yayınları No: 1 O ISSN 1303-5231

DiCLE ÜNiVERSiTESi • • •• •

ILAHIYAT FAKULTESI • •

DERGISI

Hakemli Dergi

ClLT: V SAYI: 2

DiY ARBAKIR - 2003-

Page 2: ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

D İLİN KA YNAGI VE İLK DİL PROBLEMi

Yrd. Doç. Dr. Faruk BOZGÖZ*

ABSTRACT

At the beginning of this article I dealt with language and the question of the origin of language. In the second part I studied in same theari es on the origin of language. There has been a good deal of theory on this, usually taking the form of trying to fınd out how languages developed from different ways of noise-making. Several guesses have been made and different proofs given. Among these are the following: imitatian calls in answer to animal noises, cries resulting from strong eınotion, and calls for help. Language as a human activity is much older than the earliest languages studied. I tned to fınd an answer to questions of w hat is the language, fırst language and basic language. Human speech or language is passed from generatian to generatian by a process of learning on the part of humankind or children, often with teaching by their parents or atlıers or their communities. Human progress is greatly speeded by the use of language; the knowledge and experience acquired by one person can be passed on to anather in language, so that in part he starts where the other leaves off.

Finally I have alsa presented the physiological and saciological dimension of foundation at language, and relationships between language and culture

GİRİŞ

İnsanlık tarihinin başlangıcından beri insan zihnini meşgul edip merak uyandıran "Dil nedir?" sorusuna verilen cevabların çok geniş bir tarihi ve edebiyatı vardır. Eflatun'un "Kratylos'undan tutun, Lukres'in "Natura"sına, Farabi'den Suyütl'ye kadar pekçok düşünür bu konuyu ele alıp incelemişlerdir. Modem dilbilim ekaileri ve kuramcıları, "dilin ilk kaynağının ne olduğu?" noktasındaki polemikli araştırma ve tartışmalar­dan uzak durmaya çalışsalar da bu konudaki eserler ve görüşler oldukça hacimli bir yekün tutmaktadır.

* Dicle Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Doğu Dilleri ve Edebiyatları Öğretim Üyesi.

Page 3: ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

24 Fa r u k B o z göz

Uzak durulmaya çalışılan bu konudan bigane kalmamayı zorunlu kılan önemli hususların başında, dilin esas mahiyet ve fonksiyonunu be­lirgin olarak dışa vuran, kainatın varoluşundaki en temel vazgeçilemez ve gözardı edilemez prensibi olan "hayat mücadelesi ve hayatın tekamülü" gerçeği yatmaktadır. Bu prensip ilkel insandan başlayarak günümüze ka­dar insanların bütün hareketlerini yönlendiren önemli bir etken ve onların bütün göstergelerinin anahtarı konumundadır.

Hayat göstergelerinden birisi olan dil, dün olduğu gibi bugün de psikolojik ve sosyolojik bir kurum olarak insanın vazgeçilmez unsuru olmayı sürdürmektedir. Canlı malıluklar temelde "maksadl"dirler. Yani bir amaç ve gayeye ulaşınaya çabalarlar. Bunun psikolojideki yansıması da 'horınic' veya 'purposivistic' denilen teorilerle ortaya çıkar2 • Dil ise, bu gibi fınaliteye doğru yürüyen teleolojik bir kurum olarak kendini gös­terir.

Dil rrierkeze alınarak düşünüldüğünde, insandaki dil için söylenebi­lecek en önemli husus, ondaki doğal olan sözlü dilyetisi değil, bir dil kurma, yani ayrı ayrı kavramların karşılığı olan ayrı ayrı göstergelerden örülü bir dizge yaratma yetisidir3

• Belki de bu yüzden Allah, ilk insaria onun takdirindeki tüm varlıkları adlandımıa ·yeteneği ve iznini vererek dünyaya hakim olma imkanını vermiştir4 . Yine kutsal kitaplardaki Babil Kulesi hikayesi de insan hayatı için dilin köktenci önemine işaret etmek­tedir5. Fakat yine de uzun asırlar boyunca dil hakkındaki ciddi düşüneeye engel olan Hıristiyan Batı 'nın dinsel geleneği olmuştur. Bu yüzden dilin kökenine dair soru, tarihi süreç içerisinde yeni bir yol ve farklı bir pers­pektifle ancak Aydınlanma Dönemi'nde sorulabilmiştir. Dilin kökenine dair sorunun cevabı İncil'e dayanan yaratılış hikayesinin yerine, insanın tabiatında aranmaya başlanınca önemli bir gelişme kaydedilmiştir.

Dilin tarihi problemi iki boyutlu ele alınıp incelenmektedir. Dilin kökeni meselesi ve dilsel göstergelerin oluştuğu sürece yönelik araştırma; dilde ilerleme problemi, dili, varsayılan ilk durumundan tarihi dönemler­de aldığı biçimlere götüren gelişme dönemlerinin araştırılması.

2 "Evreni maksatlarla sonuçlar arasında bir ilişkiler sistemi olarak gören teori" anlamına Fransızca bir kelimedir. Bkz. Komisyon, Tiirkçe Sözliik, Basımevi, Ankara, ı 988, ll, ı445.

3 Ferdinand De Saussure, Genel Dilbilim Dersleri l-11, çev. Berke Vardar, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, tsz., I, 32.

4 Bkz. Kur'an-ı Kerim, 2 Bakara 37. 5 Bkz. Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 1-1 ı; ı I :2; ı I: ı -9.

Page 4: ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

Dilin Kavnağı ve İlk Dil Problemi 25

Dilin kökeni problemini eski çağlarda Yunan düşünüderi ortaya atmışlardır. Kavramlarla onları ifade eden terimler arasındaki bağları tar­tışan düşünürler ad ile nesne (isim-müsemma) arasındaki ilişkinin ya do­ğal bir bağ olduğunu ileri sürüyorlar, ya da bu konuda bir uzlaşmw:ian bir rastlantıdan söz ediyorlardı6• Uzlaşma düşüncesi, İslam dünyasında daha çok aklı ön plana çıkaran düşünürler tarafından savunulmuştur.

A- DİL VE D İLİN DOGUŞU

Kutsal kitaplardaki dilin kökenine ve ilk dile dair inançla yola çı­kıldığı zaman, insanın dilsiz olduğu bir kökensel dönem hakkında soruş­turmanın gereksizliği de ortaya çıkar7• Nitekim Hırıstiyan ve Yahudi dünyanın dil ve dilin bizzat kendisi hakkında araştırmalarda geç kalmala­rının sebebi bu yüzdendir ve dile dair araştırmacı düşünüp sorgulamayı imkansız kılmıştır. Ancak İslam dünyasında daha İslam'ın ilk dönemler­de "dilin mevzill mi yoksa tabii mi?" olduğu şeklindeki dille ilgili tartış­maların başlamış olması, aksine bir sürecin başlamasına sebep olmuştur. Ancak burada Yunan düşüncesinin ve felsefesinin ilk dönem İslam düşü­nürleri üzerindeki tesirini gözardı etmemek gerek. Bu paralelde gelişen dilin kaynağı noktasındaki tartışmalarda "Dil tevklfidir; yani Allah katın­dan insanlara ilham edilmiş bir olgudur." şeklindeki bir düşüneeye sahip olanlar; Allah'ın Adem'e her şeyi telkin ettiğini, insana ses mahreçlerini ve ses parçalarını bahşettiğini, kelimeleri oluşturduğunu, onları terkip ettiğini, harfleri ve lafızları anlamlarıyla birbirlerine bağladığını; bunları ya vahiy yoluyla, ya bazı cisimlerde sesleri oluşturma biçimiyle ya da zaruri bir bilgiyle insana verdiğini savunmaktadırlar. Bu görüşlerin sahip­leri kelamcılardan Ebu'I-Hasen el-Eş' ari ve dilcilerden de Ebu'I-Hüseyin Aluned b. Faris'dir. Onlar kendi görüşlerini akll ve nakli delillerle delillendirmişlerdir8 .

Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in­san, özünde dilsel bir varlıktır, fikrine sahiptirler. Onlar, insanın dünya

6 Bkz. Etlatun, Kratylos; Yahut Adların Doğruluğu Üzerine, Çev: .Suad Y. Baydur, Milli Eğitim Bakanlığı, İstanbul, 1997.

7 Bkz. James Strong, "The Exhaustive Conc01·dance of The Bible: Showing Eve!)' Word of The Text of The Conını01ı English Version of The Canimical Books and Evey Occurrence of Each Word in Regular Order; Together Wityh Dictionaries of The Hebrew and Greek Words of The Original with Re.ferences to The English Words", S.T.D., L.L.D., Riverside Book and Bible House' isimli kitabın "Language" mad­desi.

8 Abdurrahman Celiiluddin es-Suyiiti, ei-Muzhir fi Ulılmi '1-Luğa ve Envdilıd, Daru'I­Fikr, Beyrut, tsz., I, 7-20; Miyşal Zekeriya, Bulws Elsımiyye Arabiyye, EI­Muessesetu'l-Camiiyye li'd-Dirasiit, Beyriit, !992, s.59-74.

Page 5: ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

26 Faruk Bozgöz

görüşü için bu yaklaşımın köktenci önemini çözümlerneye çalışmışlar ve insarıl dilsel yapıların çeşitliliği üzerinde yoğun çalışmalarda bulunmuş­lardır. Herder, dilin gerçekte insan tarafından bulunmuş olduğuna tam olarak inanmıyordu. Onun dil hakkındaki bu tutumu İbn Cinni'nin tutu­muna benzemektedir9

• Bu düşünürler dilin, kimi zaman tanrısal kimi za­man da insansal yönlerini ön plana çıkarmaktadırlar ve "Dil, insanın dü­şünmesiyle yaratılmış olamaz, zorunlu olarak insanın iç doğasından fiş­kzrmış olmalıdır" temel kabulüyle hareket etmektedirler.

Dilin kökü, Herder' e göre, olgun bir embriyonun yaşama atılışı gi­bi, bir iç atılımdır. İnsan, bütün canlı varlıklar gibi, duygularını seslerle dile getirir, ama insan dili, yalnızca bu duygu dışlaşmalarından çıkmış olartıaz. Dil, bu duygu açılışlarından çıkmış olsaydı, dilin düşünsel biçimi hiçbir zaman kurulamazdı. Bu biçim, ancak insanı baştan beri hayvandan ayıran, insan ruhunun bir ana gücünün etkisiyle meydana gelmiştir. Bu da düşünmedir, reflexion'dur. Akıl (anlık-verstand) olmadan bilinçli insan dili olamaz. Öyleyse Herder' e göre dil; doğrudan doğruya duyuların bir ürünü ve aynı zamanda reflexion'un ve düşünmenin bir ürünü olarak kav­ranabilir. İnsanın tinsel yaşamını ancak düşünme kurar10

Tartışmalar hangi düzlemde sürerse sürsün, artık başlamış olan bu tartışmalardan sonra diğer bir adımın atılması kaçınılmaz olmuştur. Bu da dilin tabiiliği (naturalness) gerçeğidir. Böyle bir kanaatle birlikte ise, dilin kökenine dair soru dışlanmıştır. "Cennetin dilleri" bağlamında dini dille­rin dilbilimi yönlendirmesi endişesinin böylesi bir tutum geliştirdiğini söyleyebiliriz1 1

• Hatta birçok dilbilim akademileri dilin kökenine dair a­raştırmaları gündemlerine alınama kararına varmışlardır12 •

B- D İLİN DOGUŞU İLE İLGİLİ TEZLER

Dilin doğuşu ile ilgili tezleri Ali Abdulvahid Vafi dört teori ile ö­zetler13. Ancak, bu alandaki teoriler o kadar çok ve karmaşıktır ki bunlar­dan bazıları temelde aynı olsalar da kendilerini farklı kavram ve farklı atmosferlerde ifade etmişlerdir. Biz burada tüm bu söylenenleri -daha

9 Bkz. Ebu'l-Feth Osman ibn Cinni, e/-Hasdis, tah: Muhammed Ali en-Neccar, Beyrut, Daru'I-Huda, I, 33.

10 Bkz. Akarsu, Bedia, Wi/lıe/m von Humbo/dt 'da Dii-Kiiltiir Bağlantısı, İnkılap Yayın­ları, 1998, İstanbul.

11 Bkz. Olender, Maurice, Cennetin Dilleri; Tanrısal Bir Çift: Ariler ve Sami/er, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 1998.

12 A.g.e., s. 10. 13 Bkz. Ali Abdulvaahid Vafi, N eş 'etu 'l-luga mde '!-insani ve 't-Tıjli, Daru Nehdati

Misr, tsz, Kahire, s. 30-44.

Page 6: ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

Dilin Kaynağı ve İlk Dil Problemi 27

çok filozofların söylediklerini ön planda tutarak- şu şekilde maddeleştire­

biliriz:

a) Dil ihtiyari ve keyfi bir kurumdur.

b) 'Pysis', yani insan iradesidir, 'nomos' yani tabiatın kendisinden doğmuş bir şeydir.

c) Hayvani bir içgüdünün tekamülü neticesinde ortaya çıkmıştır.

d) Hayatın zaruri ihtiyaçlarından doğmuştur.

e) İlahi bir ifşaattır.

f) Bir gizem ve aklın ayak izleridir.

g) İnsanın bizzat kendisi yaratıp ortaya çıkarmıştır.

h) Allah'ın insanlara verdiği bir lütuf ve arınağandır.

i) Antroposofık bir kurumdur.

j) "Bow-wow" gibi onomatopeia ve benzetmelerden ve işaret sesle­rinden oluşmuştur.

k) "Ye-he-ho" gibi clamor-concomitans denilen yardımlaşma hay­kırışlarından türemiştir.

1) "Pooh-pooh" gibi bağırma, çağırma ve nidalardan ortaya çıkmış-tır.

m) "Ding dong'' gibi ses mistikliğinden türemiştir.

n) Rastgele ortaya çıkmıştır.

o) İnsanların emosyenel şarkılarından türemiştir.

p) Cinsel ötüşme ve aşk şarkılardan kaynaklanarak ortaya çıkmış-tır.

r) Dini ayİnlerde birlikte kullanılan çağrıların sembolleşmesi neti-cesinde türeyip gelişmiştir.

s) İnsan ruhunun koordine edilmiş spantane bir refleksidir.

ş) Beyin, akıl ve dil organının birlikte tekamülünün bir ürünüdür.

t) Tabiarnstü bir kabiliyet ve şuurun transandantat bir ifşasıdır.

u) Doğuştan gelen içgüdüsel bir dinarnizmin ürünüdür.

ü) Materiyel kültür aksidir.

v) Fonetik tekamül neticesinde ortaya çıkmıştır.

Page 7: ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

28 Faruk Bozgöz

y) Pre-historik (tarihöncesi) k:urban-ayin gerekleri neticesinde doğmuştur.

z) "Histoire Naturelle"i (Tabii Taıihi) vardır.

Dilin kaynağı literatüründe ortaya atılan tezlerin özetleri, yukarıda ifade ettiğimiz şekilde ortaya çıkmıştır14 . Kuşkusuz bunlara yeni ekleme veya çıkarımlarda da bulunabilinir.

C DİLNEDİR?

Dilbilim alanındaki anlamıyla dil nedir? Burada dil olgusunu, dil yetisiyle karıştırmamak gerekir. Dil, dil yetisinin en önemli, ama yalnızca belli bir bölümüdür. Hem dil yetisinin toplumsal ürünüdür, hem de bu yetinin bireylerce kullanılabilmesi için toplumun benimsediği zorunlu, anlaşma ürünü kurallar bütünüdür15

• Tümüyle ele alındığında dil yetisinin pek çok biçime büründüğü, karmakarışık bir olgular bütünü olduğu görü­lür: Yukarda maddeler halinde gösterdiğimiz dille ilgili hususlar bu yeti­nin ilgili düşünürler tarafından önemsenerek öne çıkarılmasıdır. Bu bağ­lamda değerlendirildiğinde dil yetisi birçok alana açılır: Hem fiziksel, fizyolojik ve anlıksal niteliklidir, hem de bireysel ve toplumsal özellikli­dir. Dil yetisini insana ilişkin olguları kapsayan hiçbir bütüne yerleştiremeyiz. Hepsiyle birbiçimde ilintilidir. Bu konudaki Wilhelm von Humbolt'un yaklaşımı oldukça yerindedir. O, kendisine kadar gelen dil anlayışlarının hepsiyle birden savaşmıştır. Karşı olduğu ve savaştığı anlayışları şu şekilde sıralayabiliriz:

a) Diii insan aklının ürünü olarak ele alan rasyonalistlerle,

1 ~ Yukarıda maddeler halinde sunduğumuz görüşlerin sahibieri şunlardır: a) Demokrit; b) Sokrat, Et1atun; c) Aristo; d) Epikür; e) Augustin, Thomas Aquino, Dante; f) Bacon; h) Hamann, Bonald; i) Beck; j) Stoikler, Herder, Yoigtmann, Whitney, Curti; k) Noire, Max Müller; 1) Epikür, Yarron, Diador; Yitruv, Locke; De Brosess; Grim, Rousseau, Trombetti; m) Max Müller; n) Geiger, Noire; o) Jespersen; p) Darwin, Delbrück; r) Borinski; s) Lazarus, Steinthal; ş) Wundt, Humboldt; t) Leibnitz, Herder, Renan; u) Giesswein; ü) Marr; v) Regnault; y) H.de Barenton; z) Hovelacque. Bkz. Agop Dilaçar, "Güneş-Dil Antropolojist'; Üçüncü Türk Dil Kurultayı 1936; Tezler, Müzakere Zabıtları, hzr. Türk Dil Kurumu, Dev­let Basımevi, İstanbul, I 937, s. 230-247; Bkz. S. Ullmann, Deını '1-Kelimeti fi '1-Lugati, tre. Kemal Muhammed Bişr, Mektebetu'ş-Şebab, Kahire, 1962, s. 88; İbra­him Enis, Delaletu'l-Elfaz, Mektebetu'l-Encela'l-Mısriyye, Kahire, 1993, s. 20; Ali Abdulvahid Yafi, N eş 'etu '1-Luga mde '1-İnsani ve 't-Tıjli, Daru Nehdati Misr, tsz, Kahire, s. 1 O.

15 Bkz. Zeynel Kıran, Dilbilim Akımları, Onur Yayınları, Ankara, 1996, s. 57-61; Munzir Ayaşi, e!-Lisfıniyydtu ve'd-Delfıle; el-Kelime, Şam, 1996, s. 135.

Page 8: ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

Dilin Kavnağz ve İlk Dil Problemi 29

b) Dilin, doğanın seslerini öykünıneden doğduğunu ileri süren pozitivist! er.

c) Dili duyuların bir kendilerini açması olarak kabul eden empiristler.

d) Dili Tanrı tarafından insanlara hazır olarak verilmiş olarak kabul eden teolojik görüşlerle savaşmıştır.

Humbolt'a göre tek insanın; her zaman bir bütünle, ulusu ile ve ö­teki insanlarla bağlantısı vardır. Her insan, gereksinimlerinin giderilmesi için zorunlu olarak bir topluluğa bağlıdır. Bu bağlanınada öteki insanlarla anlaşması dil yoluyla olur. Ancak bundan dilin bir alıp-verme aracı oldu­ğu, karşılıklı yardımlaşma gereksiniminden doğduğu sanılmamalıdır. Dil, İbn Cinnl ve Farabi'nin de vurguladığı gibi insanlığın bir iç gereksini­minden doğmuştur. Sadece topluluğun ilişkilerinde bir görüşme olayı değildir, insanın doğasında bulunan bir şeydir 16

D- İLK DİL TEMEL DİL

İlk dil veya temel dil ne idi? Bu kavrama kaynak birliği (monojenez) prensibi ile yaklaşmak zorunlu mudur? Buna karşılık ileri sürülen kaynak çokluğu (polijenez) tezi ne kadar haklıdır? İşte "dilin kaynağı ve en eski dil" gibi problemlerle Hintili olarak bizi karşılayan sorular bunlarla başlamaktadır.

Böylesi tartışmaların temelinde "en eski, öyleyse en üstün" prioritisinin etkisini yadsımamak gerekir. Buna kaynaklık eden unsur ise; Yahudi bakışaçısının bu alandaki Tekvln merkezli "el-Evail" biçiminde­ki, diğer ırklar üzerine kurmak istediği üstünlük psikolojisi olsa gerektir. Gerçi bu "el-Evail" anlayışı, daha sonra müslümanlar arasindada yayıl­mış olsa da ilgilendiği konular Yahudiler'in gündemindeki konularla ör­tüşür. Bu tartışmaların uzantılarını, modem dilbilirnin kendi ayakları üze­rinde durmaya çalıştığı ilk dönemlerinde de gözlemleriz1 7

Aslında dili "Tanrı tarafından insanlara hazır olarak verilmiş olarak kabul eden teolojik görüş" mensupları ilk dil veya temel dil konusunda daha harniyetli davranmışlar ve pekçok görüşler serdetınişlerdir. Dil, dilin

16 Fiiriibi, Kitabu '1-Huruf, tah: Muhsin Mehdi, Daru'l-Meşrik, Beyrut, 1970, s. 137-138; "Wilhelm von Humbol dt, Gesammelte Sclıriften, Berlin, I 907, s. 20" den aktaran Akarsu, Bedia, Willıelm von Humbo/dt 'da Dil-Kiiltiir Bağlmıtısı, İnkılap Yayınlan, 1998, İstanbul, s. 15-25.

17 Bkz. Bu alandaki tartışmalar için; Olender, Maurice, Cennetin Dilleri; Tanrısal Bir Çift: Ariler ve Sami/er, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 1998; Umberto Eco, Av­rupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı, Afa Yayınlan, İstanbul, 1995.

Page 9: ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

30 Faruk Bozgöz

kaynağı ve dil yetisi üzerine modern dönemlerde söylenenleri aratmaya­cak yeterlilikte değerlendirmeleri Fanlbl'nin Kitabu'l-Hurilfunda gör­mekteyiz18. O dilin ortaya çıkışı ve ilk dil konusunu şöyle betimlemekte­dir:

"İşte böylece bu hallan kullandığı harfler ve bu harflerden oluşan lafiz/ar oluşur. Önce bu oluşum halk içerisindeki birbirleriyle aniaşan kimseler arasında gerçekleşir. Bu şu şekilde cereyan eder; kazara halk­tan birisi başka birisine hitap ederken, bir sesi veya la.fzı herhangi bir şeye delalet etrt1esi için kullanır ve işiten de bunu ezberler. Daha sonra bu söz veya la.fzı işiten kimse aynısıyla bu la.fzı hafizasında tutar ve ilk defa telaffuz eden kimseye hitap ederken kullanır. Bunu işiten kimse de işittiğini taklit eder ve uygular. Böylece bu iki kimse bu la.fzı benimserler ve üzerinde uzlaşmaya varır/ar. Daha sonra ise; bu lafiz bir topluluk ara­sında yaygınlık kazanıncaya kadar bu lafızla başkalarına hitap etmeyi sürdürürler. Bundan sonra ise; o topluluğun içindeki bir kimse gönlünde çevresindeki insanlardan birisine anlatmaya ihtiyaç duyduğu bir şey ol­duğu zaman yeni sesler bulur ve o sesin sahibi onu önceki biçiminde ol­duğu gibi gösterge haline getirir. Başkaları da bu sesi ondan dinler/er, işiten her bir kimse onu ezberler ve bu gösterilene gösterge kılar. O böl­genin insanlarından olan kimseler de teker teker böylesi seslendirme/eri oluşturmaya devam ederler. Kendi durumlarını düşünen kimseler, henüz üzerinde bir uzlaşmaya varmamış oldukları ve delalet etmesi için seslen­dirme/erde ittifak etmedikleri geriye kalan hususlara ait seslendirmeler­den ihtiyaç duydukları şeyleri oluşturuncaya kadar bu devam edip gitmiş­tir. Böylece o, bu hallan dilinin ilk mucidi olmuştur. Ve o zamandan beri de zaruri durumlarda ihtiyaç duydukları her şey için lafiziarın konulma­sına çözüm getirilmeye devanı edilmiştir19."

Eskilerin ifadesi ile "menşe vahdeti" veya "menşe kesreti" tartış­ması oldukça eskidir. Bu tartışmaların tarihçesini çıkarmayacağız. Ancak, dil antropolojisi alanına giren "dilin ilk kaynağı" konusundaki bazı antro­polojik prensiplerden bahsetmekte fayda olduğu kanaatindeyiz.

İnsanın kökeni ve ilk insanlar konusunda fikir yürütenlerden monojenistlere göre, insana benzer bir malıluktan insan soyunun tekamü­lü yerkürenin yalnız bir noktasında ve yalnız bir defada olmuştur.

18 Muhammed Benabd el-Ali Sebila, el-Luğa, Daru Tubqalli'n-Neşr, Mağrib, 1994, s. 20.

19 Fariibi, Kitabu'l-Hımtf, thk: Muhsin Mehdi, Daru'l-Meşrik, Beynıt, 1970, s. 137-138.

Page 10: ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

Dilin Kaynağı ve İlk Dil Problemi 31

Polijenistlere göre ise; bu tekamül birçok noktalarda ve farklı za­man dilimlerinde meydana gelmiştir. Bu anlayışları benimseyen bilimadamları da dilin kökenine ve kaynağına ait düşüncelerini, paralel bir şekilde geliştirip sürdürmüşlerdir.

Dilin kaynağı meselesini hiçbir bilim kendi başına halledememiş­tir. Bu yüzden bu konu oldukça girift, karmaşık ve çok boyutluluğunun gizemiyle birlikte sürmüştür. Dili incelerken devreye ırk, kültür, toplum ve bireyin de girmesi zorunlu bir hal almaktadır. Burada W. Schmidt'in "kulturkreis" nazariyesi dikkat çekmektedir. Onun bu teorisinde ırk, dil, kültür kavramları birbirine karışmaktadır20 • Çok geniş bir realite olup ta çoğunlukla yanlış anlamda kullanılan 'soy' veya 'ırk' kelimesinin tam manasını tespit etmek için antropologlar epey çalışmışlardır. Genel olarak dillerin tasnifleri ırklara göre yapılagelmektedir.

İlk dil ne olursa olsun genel anlamıyla bu dilde ad, hiçbir biçimde nesnenin özünü dile getirmemekteydi. Çünkü o zamanlar bilinmeyen nesneler karşısında insanları içgüdüsel olarak tepki vermeye zorlayan tutkunun güdülerine uyarak eğretileme yoluyla konuşulmaktaydı. Bu yüzden konuşucu, eğretilemeli ve yanlış olarak, ezgiye daha yakın ve sö­zel dilden daha az eklemli, farklı ilişkileri içinde aynı varlığı dile getir­mek üzere birçok eşanlamlı sözcükle dolup taşan bir dil kullanmak duru­munda kalmaktaydı. Başlangıçta az sayıda soyut sözcük bulunduğundan, dilbilgisinin düzensiz ve anormalliklerle dolu olduğu kaçımlmaz oluyor­du.

1. Dilin Temelindeki Psko-Sosyal Boyut

Dil, Wundt'tan21 beri "psikolojik ve sosyolojik kanunlara bağlıdır," temel kabulüyle incelenip araştınlagelmektedir. Her ne kadar bir kanuna bağlı bulunmak, bütün olarak ondan doğmuş olmağı icap ettirmese de dil, Durkheim ve Saussure'ün etkisinde kalan pekçok dilbilimcinin kabul et­tiği gibi sosyosentirik yani "sosyal merke~liği" ağırbasan kurumlardandır. Dildeki bireysel ve toplumsal unsurlar incelenirken dilin, sosyal ihtiyaç­ları karşılamak için bireyin anlıksal şahsi gayretleriyle meydana getiril­miş bir olgu olduğu ortaya konulur ve vurgalanır. Oysaki dil sadece sos­yal iletişim aracı değildir. İnsanlar birbirini anlayabilmek için konuşur demek, dilin bu karakterini gereğinden fazla ön plana çıkarmak olur. Bin-

20 Marvin Harıis, The Rise of Antlıropological Tlıeory, New York: Thomas Y. Crowell Company, 1968, s. 383.

21 Bkz. A. L. Blumenthal, Language and psyclıology: lıistorical aspects of psyclıolinguistics, New York, 1970; A. L. Blumenthal, A re-appraisal of Wilhelm W un dt. American Psychologist, 30, New York, 1975, s. 1081-1088.

Page 11: ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

32 Faruk Bozgöz

lerce insanın birbirini anlamak zorunluluğunda olmuş olması ve bu zaru­retin de tatminin dil vasıtasıyla gerçekleştiriliyar olmasından hareketle dilin salt toplumsal bir kurum olduğunu iddia etmek objektif bir değer­lendirme olmaz.

Sosyal ilişkiler, hatta sosyal teşriki mesai, hernekadar dilbilimsel anlamıyla olmasa da dil yetisine sarup· olmayan hayvan topluluklarında da bulunmaktadır. Bu yüzden "sosyal hayat tek başına dili doğurmuştur" diye bir savı ileri sürmek çok ta bilimsel olmaz. Zira; çocuk pedogogları, çocuk gruplarının biribirini dinlemek ve anlamak gayesi göstermeksizin, kimseye hitap etmeden kendi kendilerine yüksek sesle "monologue collectif' yaptıklarını zikretmektedirler22

. Buradan hareketle, çocuklarda bile dilin, sadece sosyosentirik değil, aynı zamanda egosentirik bir feno­men olduğunu söyleyebiliriz. Yetişkinlerdeki kendi kendine içten düşün­me, konuşma, daillli, sessiz, gizli sözü de gözönünde bulundurarak dilin sırf sosyosentİk bir kurum olmadığını ortaya koymaktadır. Bu yüzden dile dair araştırmalarımızda dildeki psikolojik boyutları da gözönünde bulundurmamız gerekmektedir. Tüm bunlardan sonra diyebiliriz ki dilin kaynağına psiko-sosyolojik boyuttan bakmak daha objektif bir yaklaşım olur.

Dil yetisinin hem bireysel bir yanı, hem de toplumsal bir yanı var­dır. Bunların biri olmadan öbürü düşünülemez. Dil yetisi her an yerleşik bir dizgeyle bir evrim içerir; hem çağdaş bir kurumdur, hem de geçmişin ürünüdür her an. Dizgeyi tarihinden, bugünkü durumu eski durumundan ayırt etmek ilk bakışta insana kolay görünür. Gerçekteyse, bunları birleş­tiren bağ öylesine sıkı bir bağdır ki, bu iki yönü birbirinden ayırınakta güçlük çekeriz.

Acaba dil olgusunun kaynaklarına insek; örneğin, çocukların dilini inceleyerek işe başlasak sorunun çözümü kolaylaşır mı? Kolaylaşmaz, çünkü dil yetisi konusunda başlangıç sorununun sürekli koşullar soru­nundan ayrı bir şey olduğunu sanmak son derece yanlış olur ve bizi bir kısır döngü içinde mahkum olmaktan kurtaramaz.

Dil y~tisini aynı anda birçok yönde incelediğimizde, dilbilimin ko­nusu, aralarında bağ bulunmayan, karınakarışık bir olgular yığmı gibi görünür. İşte, bu türlü bir yol izleyince de birçok bilime -ruhbilime, in­sanbilime, kuralcı dilbilgisine, betikbilime, vb.- açık kapı bırakılmış olur. Oysa, bu bilimler dilbilimden kesinlikle ayrılması gerekir. Ama yanlış bir

22 Paul M. Jurczak, Educational Psyclıology Review; Sep., 97, Vol. 9, lssue 3, s. 3 I 1-8.

Page 12: ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

Dilin Kavnağı ve İlk Dil Problemi 33

yöntem yüzünden bütün bu bilimler dilin kendi alanlarına girdiğini ileri sürebilirler23

Dili öbür toplumsal kurumlara benzetebiliriz. Böyle olunca, dil a­racı olarak ses aygıtını kullanışımız rastlantı ürünüdür. Kolayımıza gel­miş, ses aygıtını seçmişizi El, kol, baş hareketlerini de seçebilir, işitim imgeleri yerine görsel imgeler kullanabilirdik Çok kesin yargılı bir sav olmasına rağmen biz yine de dilin her bakımdan öbür toplumsal kurumla­ra benzeyen bir kurum olduğunu kabul etmeliyiz. Dilde ses örgenlerini seçişimizi rastlantıya bağlarken de çok ileri gidilmiş olur. Bunun tıpkı dil yetisi gibi ilahi bir boyutunun da olduğunu yadsımamak gerekir. Aslında dil bir sözleşme, bir anlaşmadır ve üstünde anlaşmaya varılan göstergenin öz niteliği önemsizdir. Bundan ötürü de, dil yetisi konusunda ses aygıtı ikincil bir sorun olmalıdır. Bu paralelde Kuran'da ilk insanAdem'in ya­ratılışı hadisesinde Sausseure'de ifadesini bulan 'içsel bir patlama' ile söze ihtiyacın hasıl olduğunu görmekteyiz. Bu içsel patlama tövbe ihtiya­cından kaynaklanmaktaydı. Ve bunun sonucu olarakta "Adem Rab'inden kelimeleri aldı (telakki etti)".24

Dile Wittgenstainca bir yaklaşımla bakarsak o zaman 'Dilimin sı­nırları dünyarnın sınırlarıdır.25 ' diyerek bize intikal etmiş olan dil ve dil formları içerisinde düşünce dünyamızı ve metodolojimizi de oluşturabili­riz. Dolayısıyla da 'sınır yalnızca dilin içinde çizilebilecektir ve sınırın ötesinde kalan basitce anlamsız olacaktır.26 ' Bu ise düşünen ve dünyaya müdahil olmak isteyen insanı pekçok noktadan çıkmazlar içerisine soka­caktır. Aslında bizler insan olarak bu sınırları yine dilin içerisinde ifade­sini bulan 'mecaz' kavramıyla aşabiliriz ve insanı yine insanın kurmuş olduğu bir yapı içerisine hapsetmiş olmayız. Dil içerisinde, mecazı kulla~ narak dil ile, öteleri meta-linguistik alanları ifade edebiliriz. Hatta hiçbir resim vermeyen matematiği bile iğreti resimlerle mecazla anlatmak mümkündür27

.

23 Bkz. Perdinand De Saussure, Genel Dilbilim Dersleri 1-11, çev. Berke Vardar, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, tsz., s. 60-69.

24 1 Bakara 37. 25 Ömer Naci Soykan, Felsefe ve Dil; Wittgenstein Üzerine Bir Araştırma, Kabalcı Ya­

yınları, İstanbul, 1995; Ludwig Wittgenstein, Tractatus Logico-Piıilosoplıicus, s. 305.

26 Ludwig Wittgenstein, Tractallls Logico-Piıilosoplıicus 'un Önsözii. 27 Ömer Naci Soykan, Felsefe ve Dil; Wittgenstein Üzerine Bir Araştırma, Kabalcı Ya­

yınları, İstanbul, 1995, s. 156, 253.

Page 13: ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

34 Faruk Bozgöz

Klasik dilbilim ekolünün ileri gelenlerinden Perdinand de Saussure, kitabının sonunda28 "La language la plus ancienne et la prototype", "Les Reconstructions29

" ve bir de "Paleontoloji Linguistique" adlı başlıklar açmışsa da, bunların hep şüpheli, karanlık ve tehlikeli oldu­ğunu ileri sürerek bu konuları fazla uzatmamıştır. Zaten 18. Yüzyılın son yıllarında ve 19. Yüzyılın başlarında tüm dünyadaki insan bilimleri, özel­likle botanikten, biyolojiden, jeolojiden ve paleontolojiden alınan yeni kavramsal gereçleri kabul eder30

• Saussure'de böylesi bir akımın etkisi ile 'Dilbilimsel Paleontoloji' üzerine çözümler üretmektedir. Saussure'e gö­re, dilde belirli bir zaman 'Synlıcronique: Eşzamanlı', bir de tüm gelişim süresi boyunca geçerli olan 'Diachronique: Artzamanlı' kanunlar vardır. Dilde, fizik, matematik kanunları gibi mutlak, genel ve· ebedi kanunlar (panchronique) var mı, sualine Saussure bunların mevcudiyetini kabul etmekle birlikte, hiçbir dilbilimsel değeri olmadığını da ilave etmiştir31 •

Her asır kendi anlayışının ve felsefesinin gramerini yapmıştır. Orta zamanlar, gramerini "lojik" üzerine kurmuş ve onsekizinci asra kadar genel gramer salt lojiğin bir uzantısı, devamı olmuştur. 19uncu asır ise, olayları gözlemlemek için Rönesanstan beri, fızik ve doğa bilimlernin takip ettiği metotların verdiği pisişik ve sosyal olayları da kapsayarak her dilin gramerini birbirine bağlı olgular topluluğu haline vardırmıştır.

2. Dil-Kültür Arasındaki ilişki

Dille kültür arasında sıkı bir ilişki vardır. Yeryüzünde birçok dil ve kültür çevreleri meydana gelmiştir. Kuvvetli dil ve kültür, zayıflara ha­kim olmuştur. Burada etnik gruplarla, bunlardan daha geniş olan kültür çevrelerini birbirine karıştırmamak gerekir. Bu anlamda dil çevreleri ile kültür çevrelerini daha dakik ve birbirinden a:yrı incelemeye tabi tutmak gerekir.

Yeryüzünde anadil var mıdır? Eğer dilin kökenine dini yaklaşım­larla yaklaşır ve cennetin dillerini kutsayarak yola çıkılırsa cevap "Evet"

~8 Ferdinand de Saussure, Cours de Lingııistique General e, Paris, 1931, s. 295, 299, 306.

29 Ferdinand de Saussure, Genel Dilbilim Dersleri, "Üçüncü Bölüm; Yeniden Oluştur­malar'', Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1976, II, 85-88.

30 P. B. Salmon, "The Beginings of Morphology; Lingııistic Batanizing in the Ullı Centwy", Historiographia Lingnistica, I, 3, 1974, s. 313-339.

31 Ferdinand de Saussure, Genel Dilbilim Dersleri, Türk Dil Kurumu Yayınları, Anka­ra, 1976, ll.

Page 14: ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

Dilin Kaynağı ve İlk Dil Problemi 35

olacaktı?2 • Ama ''yoktur ve olmamıştır" cevabı verildiğinde prehistorik zamanlardaki dilin insanileşmesi sürecinde dil, ünik değil, üniter olması gerekirdi. Zira dil bu durumda tek bir kaynak, ya da Aderrıl olmayan bir süreci yaşamış demektir. Bu durumda da daha sonra birbirine karışmış pekçok rüşeym diller bulunmaktaydı, denilebilir. Böylesi yaklaşımlar ise yeryüzünde başlangıçta tek bir anadilin olmadığını ortaya koyar ki neti­cede yine bu konuda fikir yürütenleri; "hakim ırk, kültür, ve dil menşeini ve ona beşik olan araziyi aramak" girdabına sakmuş olur. Bu da berabe­rinde "insan soyundaki self determinasyon" ya da "dünyadaki yüksek kültüre sahip ırk" kavramiarına araştırmacıları mahkum ve icbar eder. Böylesi bir handikap ise dilbilimin konusu, alanı ve yönteminden uzak bir durumdur.

Ama bu konuyu bilimsel bir düzlemde ele alabilmek ve meseleyi iyi arılayabilmek için, dilyetisinin ilkel bir biçimi olan bireysel eylemi aşarak toplumsal olguyu ele almak gerekir. Böylece, dil yetisiyle biribirine bağlanan bütün bireyler arasında, bir çeşit ortalama sağlanır: Bunların tümü de -özdeş bir biçimde değilse de yaklaşık olarak- aynı

kavrarnlara bağlı aynı göstergeleri kullanırlar. Sonuçta akla şu sorular gelir: "Dildeki bu toplumsal billurlaşma nasıl gerçekleşmektedir ve kay­nağı nedir? Acaba çevrimdeki bölümlerden hangisi söz konusu olmakta­dır burada? Çünkü, büyük bir olasılıkla bu işe, hepsi de aynı oranda ka­tılmamaktadır. Fiziksel bölümü hemen bir yana bıraksak bile bilmediği­miz bir dil konuşulurken sesleri duyarız duymasına, ama konuşulanları anlamadığımız için toplumsal olgunun dışında kalırız.

Konuşan kişilerde büyük ölçüde aynı izierin oluşması, alıcı düzen­leyici yetilerin işleyişiyle gerçekleşir. Dili geri kalan her şeyden kesinlik­le ayırabilmek için bu toplumsal ürünü nasıl canlandırmahyız gözümüz­de? Bütün ·bireylerin anlığında bulunan söz imgelerinin tümünü kucakla­yabilsek, dili oluşturan toplumsal bağı da yakalayabiliriz. Sözün kulla­nılması yoluyla, aynı toplumdan olan kişilerde gerçekleşen bir birikimdir bu; her beyinde, daha doğrusu bir topluluk oluşturan -çüf!:kü dil kimsede eksiksiz değildir; yalnız toplumda bulunur eksiksiz olarak-'' yer alan gücül bir dilbilgisi dizgesidir.

Dili sözden ayırmak gerekir. Bu da a) Toplumsal olguyu bireysel olgudan; b) Önemli olguyu önemsiz, belli oranda rastlantısal nitelik taşı­yan olgulardan ayırmak demektir. Dil, konuşan kişinin bir işlevi değildir, bireyin edilgen bir biçimde belleğine aktardığı üründür. Hiç önceden ta-

32 Bkz. Umberto Eco, Avnıpa Kiiltiiriinde Kıısıırsıız Dil Arayışı, Afa Yayınları, İstan­bul, 1995, s. 21-23.

Page 15: ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

36 Faruk Bozgöz

sarlama gerektirmez. Bilinçli düşünce yalnız sınıflandırıcı etkinlikte işe karışır.

Oysa, söz, bireysel bir istenç ve anlak eylemidir. Bu eylemde: 1. Konuşan bireyin, kişisel düşüncesini anlatmak için dil dizgesini kullan­masını sağlayan birleşimleri; 2. Bu birleşimleri dışa iletmesini sağlayan anlıksal-fiziksel düzeneği birbirinden ayırmak gerekir .

.SONUÇ VE DEGERLENDİRME

Sonuç olarak dil, insana hazır olarak verilmiş bir olgu olarak düşü­nülmemelidir. Zira; insanın kendisinden zorunlu olarak çıkmış ve çeşitli evreler geçirererk gelişimini tamamalamıştır. Dilin yapısı ve sistemi, in­sanda bulunan genel dil yetisinden ve insanın söylemeye gereksinmesin­den doğmuş ve bir insan topluluğu içinde meydana gelerek tezahür etmiş­tir. Anlama ve konuşma ise, aynı dil gücünün birer eylemleridir. Dil ko­nusunda her fert, ayrı bir bireydir. Ancak, bireylerin dil dahil her yöndeki bu çeşitliliklerinin yanısıra insan doğasının bir birliği bulunmaktadır. Dil, anlama, iletişim ve konuşma bu birliğe dayanır. Toplu konuşma da irısan doğasında bulunan dil gücünün konuşanlar arasında karşılıklı uyandırıl­masıdır. Dil, insan soyunun tarih boyunca varoluşu ile birlikte yol katetmiştir. İnsan, dilde, içinde yaşadığı zamanın duygusuna daha bağlı olduğu halde, uzak geçmişi de açık ve canlı olarak hisseder ve sezer. Dil, bu iki duyguyu birleştiren bir gerçekliktir. Çünkü, dil daha önceki kuşak­ların duygularından ve akıl güçlerinden süzülerek geçmiştir. Geçmişin tecrübesi ve yaratıcılığı ya da olumsuzlukları dilde gizlidir.

Aslında dil, sürekli yenilenen ve her daim kendisini yerıiden oluş­turan bir olgudur. Bu yüzden yazılı dille sözlü dil arasında da bir ayrıma gitmek gerekir. Dilin yazı biçiminde saklanması, derin dondurucularda sebze meyve saklamaya benzer. Sözlü dil ve konuşulan dil bir etkirıliktir. Yazı lı dil ise bir üründür. Okunduğunda okuyucu metin ilişkisi düzle­minde etkinliğe, eneıjiye ya da edirne dönüşür. Belki bu sebeble dile ta­rihsel yöntemle bakmak ve tanımlamak daha doğru olur.

Gerçekte dil bir yandan insanın doğasında bulunan bir şey, öte yandan hazır olarak verilmiş bir şey değildir. Tarihsel bir gerçekliği var­dır ve tarih içinde gelişir. Burada bir diyalektik bulunmaktadır. Bu da bizi dilin kökeni sorunundan uzaklaştırır ve köken sorunu zorunlu olarak dışa­rıda kalır.

Böyle bir diyalektik, insandaki "dil yeteneği'' ve "dil gücü" ile çö­zülüyor. İnsandaki dil yeteneği doğrudan doğruya verilmiş olan bir şey­dir. insanda bu yetenek olmasaydı dil öğrenilemezdi. Dile olan bu yete­nek, insanın yapısında vardır. Dilin kendisi verilmiş bir şey değildir, ama

Page 16: ILAHIYAT DERGISI - ktp.isam.org.trktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02042/2003_2/2003_2_BOZGOZF.pdf · Herder ve Wilhelm von Humboldt; dil, özünde insanidir ve bu in ... Dilin doğuşu ile

Dilin Kaynağı ve İlk Dil Problemi 37

dile olan yetenek verilmiştir. İnsandaki bu dil yeteneğinin nereye dayan­dığını sormak, bizi yine dilin kökeni sorununa götürür. Bu sorun da çözülemez. Bugünün dil araştırıcıları, fılozotları, insanbilimcileri şu nok­tada birleşiyorlar: Dilin kökü sorunu yalnız bir kez için düşünülebilir, o da insanın kökü düşünüldüğü zaman; dil, insan olmanın ayrılmaz bir par­çasıdır. Hiçbir gelişme öğretisi, hiçbir 'mutation' insanla hayvan arasın­daki uçurumu kapatamaz.

İnsanın varolabilmesi baştan beri dil yetisinin gücüne bağlıdır. Dil insan olmakla eşdeğerdir ve insanolma zamanında ortaya çıkar. İnsan olmak ise, etkin ve edilgin biçimleri içinde dili şart koşar. İnsan, -özellikle bir çocuğun; oyun, koşma, öykünme gibi yetenekleri ile- dile olan yatkınlığını doğuştan getirmiştir. Eğer çocuk veya insan türün{in dile böyle bir yatkınlığı olmasaydı, insan hiçbir zaman dile eğilim duyamazdı. Dilin oluşumunda başlangıçtan beri sayısız kuşaklar birlikte çalışmışlar­dır. Dil kuramında dilin doğuşu ile gelişmesi birlikte göz önünde tutul­ması gerekir. Dil insanoğlu tarihi boyunca gelişmiş ve insan kuşakları işlemişlerdir. Bu bakımdan, insan ruhunun, sürekli olarak, ayrımiaşmış sesleri düşüncenin anlatırnma elverişli hale getirme çalışması ve uğraşı dilin oluşumundaki en büyük amil olmuştur.