47

Haziran 2010

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Karanlık oda magazin #15 Haziran 2010

Citation preview

Page 1: Haziran 2010
Page 2: Haziran 2010

HEAVEN SHALL BURN 10MORE THAN HUMAN 18

PANTHEUM 16ROTTEN DOGS 17

KONSER KRITIK 23LAMB OF GOD KONSERI 24

QUO VADIS KONSERI 26SEPULTURA KONSERI 28

AC/DC KONSERI 30

KARANLIK KARELER 16

KO VIZYONYAHSI BATI 34

KISS KISS BANG BANG 35

PEMBE SARAPLAR 36

KARAKTER - LEONARD COHEN 38

ALBUM KRITIK 40

http://www.karanlikodamagazin.com

Page 3: Haziran 2010

Genel Yayın Yönetmeni

Güven CEYLAN

[email protected]

Reklam

[email protected]

Editor

Ebru Ekşi

[email protected]

Yazarlar

Ebru EKŞİ

Ümit GÜNDOĞDU

Ece Tuğba SAKA

Kerem GÖKTAY

Arda BOLETİN

Oktay ATEŞ

Çağrı KAÇAR

Dilara AKMİL

Asuman ORTAÇ

Utku GÜVEN

Doğukan BİNİCİ

Yasin AKŞAHİN

Zeynep YAZICI

Furkan Okumuşoğlu

Kadir Kütükoğlu

Grafik Tasarım

Güven CEYLAN

[email protected]

Web çözüm ortağı

MetalTR

www.metaltr.net

http://www.karanlikodamagazin.com

Sınav müptelası olarak #haziran sayımızla pek ilgilenemediğimden kendimi işin dışında tutmak zorunda

kaldım. Neyse, anlaşıldığı gibi yorgun beynim önsözün girişini pek kalabalık tutabilecek laf kalabalığını es geçip dergi içeriğine dönük kısa bahislerle size sadece tanıtımını geçecek.

Gerçekleşmesine bir ay kalan 2010 UNIROCK kapsamında sahne alacak Alman grup Heaven Shall Burn davulcusu Mat-thias Voigt ile sabrın sınır noktasına yaptığımız baskı nihayetinde kotarabildiğimiz cevaplarımızı sayfalarımıza kattık. Devamında Mersin menşeli More Than Human grubuyla yeni yayınlanan EPleri, Trade The Tragedy ve kendileri hakkında konuştuklarımızı da yeni sayımıza ekleyiverdik.

Röportajlarımız ardından yerli piyasamızdan Pantheum ve Rot-ten Dogs’ u kısa kısa bilmeyenlerinize anlatıp geri kalanında da dinlemeyi tavsiye edebileceğimiz her türden albümü kritiklerimize sığdırdık.

Beraberinde SETCH. ECT ve Insistence’ ı barındıran ertelenmiş Quo Vadis performansını Kemancı dolaylarından, Sepultura sah-nesini İstanbul’ dan ve Sofya’dan AC/DC’ i buraya taşıdık. Ayrıca gelmeyecekleri konusunda fazla yorum yapılan Lamb of God’ ı Maçka Küçükçiftlik Park’ından Karanlık Oda’ya aktarmayı da unutmadık.

Makalelerde damak ardına atıp durduğumuz pembe şarabın hatırlanmasına vesile olup Karakter Köşe’mizde her yönden sa-nata bulaşmış birini, Leonard Cohen’ i misafir ettik.

Karanlık Kare’ler de yine sanatın görselliğine sohbetini katabildiğimiz Dark Art Photography’ den Fredi ve Bau arkadaşları kendimize saklamadan sizlerle de paylaşmak istedik.

Seçtiklerimiz ve Vizyon’daki Karanlık Oda’yı Yahşi Batı ve Kiss Kiss Bang Bang ile seyre dalıp Haziran sayımızı da noktaladık.

Ne diyeyim bu mevsimi 4/2’ye eksiltilmiş nemli İstanbul sıcağında fanınıza vantilatör desteği verip okuyunuz efendim!

EDİTÖR

Ebru EKŞİ

Karanlık Oda Magazin Facebook sayfası

http://www.facebook.com/karanlikodamagazin

Myspace sayfası:

http://www.myspace.com/karanlikodamagazine

Twitter sayfası

http://www.twitter.com/karanlikoda

Page 4: Haziran 2010

Başarılı grup Sylosis’in yetenekli vokali Jamie Gra-ham gruptan ayrıldığını açıkladı. Bu üzücü haberin ardından neler olacağı merak ediliyor.

http://www.rocktube.us/WWx8GNwwX2H/Killswitch_En-gage_Save_Me_New_Video_2010_.html

http://www.rocktube.us/uy7VJf4W4nF/Ozzy_Osbourne_Scream_For_Me_New_Video_2010_.html

http://www.rocktube.us/ZJZ2z45un3x/Sonic_Syndicate_Revolution_Baby_New_Video_2010_.html

http://www.rocktube.us/DW1NNrQHzYv/Necrodeath_Mat-er_Tenebrarum_New_Video_2010_.html

http://vids.myspace.com/index.cfm?fuseaction=vids.individual&videoid=105047388

Killswitch Engage - Save Me

Ozzy Osbourne - Scream For Me

MURAT İLKAN PENTAGRAM’A VEDA EDİYOR!Sonisphere’nin yaptığı açıklama şöyle: 1995′ten bu yana

Pentagram’ın vokalistliğini üstlenen Murat İlkan, sağlık sorunlarından dolayı gruptan ayrılıyor. Pentagram’ın Anatolia, Popçular Dışarı, Un-

spoken, Bir ve 1987 albümlerinde yer alan Murat İlkan’ın veda konseri 25 Haziran 2010′da Sonisphere Festivali’nde...

Sonic Syndicate - Revolution Baby

Necrodeath - Mater Tenebrarum

August Burns Red - “White Washed”

Norveçli grubun yeni al-bümü ‘Reptilian’ 10 Mayıs’ta Avrupa’da Indie Recordings etiketiyle satışa çıktı.

KARAHABER

Page 5: Haziran 2010

Üzülmemek elde değil… Rock tarihinin en önemli figürlerin-den birinin; Ronnie James Dio’nun ölüm haberi ile sarsıldık. Metal dünyasının CNN’i Blabbermouth’a eşi (ve aynı za-manda menajeri) Wendy Dio tarafından yapılan açıklama şöyle;Bugün kalbim paramparça, çünkü 16 Mayıs Pazar sabah saat 7:45’te Ronnie bu dünyadan göçüp gitti. Pek çok arkadaşının ve aileden pek çok kişinin, onun huzurlu bir şekilde hayata gözlerini yummasıyla ilgili söyleyecekleri olacaktır. Sevgi ve desteğinizi bizden esirgemedğiniz için çok müteşekkiriz. Lütfen bu acı kaybı kabullenebilmemiz için bize birkaç gün verin. Ve lütfen, onun hepinizi sevdiğini bilin ve müziğinin sonsuza dek yaşayacağını unutmayın.

Orjinali;Today my heart is broken, Ronnie passed away at 7:45 a.m. [on Sunday] 16th May. Many, many friends and family were able to say their private goodbyes before he peacefully passed away. Ronnie knew how much he was loved by all. We so appreciate the love and support that you have all given us. Please give us a few days of privacy to deal with this terrible loss. Please know he loved you all and his music will live on forever.

Ronnie James Dio yu kaybettik..

MURDER KING TEASER

Murder King’in yakında yayınlayacağı maxi-single’in tanıtımı;http://vids.myspace.com/index.cfm?fuseaction=vids.individual&videoid=104918563

TARJA TURUNEN - Yeni Album Teaserhttp://www.youtube.com/watch?v=rxIYIUgrGIY&feature=player_embedded

Alman power metal grubu Blind Guardian, Nuclear Blast Records etiketiyle yaz sonunda çıkaracağı albü-mü “At The Edge Of Time” ın detaylarını paylaştı. Grup aynı zamanda 25 Haziran’da “A Voice In The Dark” adıyla 3 şarkılık bir singıl yayınlayacak.

Page 6: Haziran 2010

Geçtiğimiz günlerde açıklanan Since Yesterday ve Makine grubunun ardından Unirock festivalinin açılış gruplarıda belli oldu.

Choler Age (İstanbul) - http://www.myspace.com/cholerageNone Shall Return (Ankara) - http://www.myspace.com/noneshallreturnGates Of Eternity (İzmir) - http://www.myspace.com/gatesofeternity

UNIROCK FEST YENI YERLİ GRUPLAR!

Amerikan basının polise dayandırdığı haberde, metal grubu Slipknot’un kurucularından olan 38 yaşındaki Paul Gray’in, Iowa eyaletindeki Des Moines kenti yakınlarındaki bir otel odasında ölü bulunduğu, Gray’in ölüm nedeninin belirlenemediği kaydedildi.

SlipKNOT BASçiSi GRAy ölü BuluNdu!

Türkiye’de bu zamana kadar yapılmış en büyük festival olan Soni-sphere festivalinin yeni grupları açıklandı!

Türkiye’de büyük fan kitleleri bulunan dünyaca ünlü gruplar Anathe-ma ve Orphaned Land Sonisphere İstanbul’da sahne alacak! Ayrıca Murder King’te eklenen gruplar arasında!

Anathema’nın Cumartesi günü headlineri olacağı Manowar fanlarınca büyük tepki ile karşılandı. Gelişmeleri websitemizden takip edebilirsiniz.

ANATHEMA VE ORPHANED LAND SONISPHERE İSTANBUL’DA

KARAHABER

Page 7: Haziran 2010

MetalTR 6.YIL KUTLAMASIhttp://www.metaltr.net/frmt28455/metaltr-6yil-kutlamasi

U2 6 Eylül 2010’da Atatürk Olimpiyat Stadı’ndahttp://www.metaltr.net/frmt27412/u2-6-eylul-2010-da-ataturk-olimpiyat-stadi-nda

Sonisphere Festival 2010 25-26-27 HAZIRAN Türkiye !!!http://www.metaltr.net/frmt27854/sonisphere-festival-2010-25-26-27-haziran-turki-

ye-

Unirock Festival 2-3-4 TEMMUZ 2010http://www.metaltr.net/frmt27643/unirock-festival-2-3-4-temmuz-2010

Scorpions Veda Konseri 02 Ekim Cumartesi Küçükçifltik Park!http://www.metaltr.net/frmt28402/scorpions-veda-konseri-02-ekim-cumartesi-

kucukcifltik-park

Rock Tatili 2010http://www.metaltr.net/frmt28009/rock-tatili-2010

THE CRANBERRIES 22 Temmuz İstanbul 23 temmuz İzmirhttp://www.metaltr.net/frmt28035/the-cranberries-22-temmuz-istanbul-23-temmuz-

izmir

ZEYTiNLi ROCK FEST 5-6-7-8 ağustos 2010 BALIKESİR - EDREMİThttp://www.metaltr.net/frmt28168/zeytinli-rock-fest-5-6-7-8-agustos-2010-balikesir-

edremit

Ozzy Osbourne Türkiye’de - 30 Eylül 2010http://www.metaltr.net/frmt28332/ozzy-osbourne-turkiye-de-30-eylul-2010

Page 8: Haziran 2010
Page 9: Haziran 2010

http://www.myspace.com/cavilband

http://www.myspace.com/unirockopenairfestival

Page 10: Haziran 2010

RÖPORTAJ

Page 11: Haziran 2010

Merhaba Matthias neler yapıyorsun bu günlerde?

“Invictsus”un raflardaki ye-rini almasını kutluyoruz. Provalara çok vakit ayırma durumundayız. Önümüzde yeni albüm şerefine bir partimiz var ve orada yeni şarkılarımızdan çalmak istiyo-ruz. Bu da beraberinde çok iş getiriyor çünkü şarkıları canlı performansa uyarlamak o ka-dar da kolay olmuyor.

Daha önceleri grubun ismi Consense idi. Ne oldu da Heaven Shall Burn oldu? Nereden geliyor, nasıl seçti-niz bu ismi?

Eski ismimiz bize çok kısa ve anlamsız geliyordu. Daha dikkat çekici bir şeyler is-tiyorduk. İsmi İsveçli grup Marduk’tan arakladık. 90’larda bu isim altında bir al-büm yayınlamışlardı.

İsim, bizim için bir metafor. Bir-çok insan bunun Hıristiyanlık karşıtı, din karşıtı bir dilek olduğunu düşünüyor ama öyle değil. „Heaven (Cen-net)“ insanların kafalarında oluşturduğu başka bir dünyayı temsil ediyor. İnsanlar ger-çekler karşısında gözlerini kapatıp kendilerini “kutsal dünyalarında” hayal ediyor-

lar. Buna, hiç var olmayan bir cennet de diyebiliriz.

İnsanların kafalarındaki bu yanlış dünyaya karşı mü-cadele etmek istiyoruz. İnsanlar bilgiyi kovalamalı; yanlış liderleri değil, kalplerini takip etmeliler. Aslında ismim-izde belirtmek istediğimiz bu.

Caliban ile birlikte Avrupa’daki metalcore tarzının öncüsüsünüz, sound olarak diğer metalcore gru-plardan daha sertsiniz, ken-diniz yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz?

Kabaca Hardcore etkileşimli Metal denilebilir ki bazı kısımlarda bizim müziğimize ters de düşüyor. Saf olarak bi-zde pek Hardcore çalınmaz.

Aslında değişik türler hakkında hiç kafa patlatmıyoruz. Neyi seviyorsak onu çalıyoruz, in-sanlar müziğimize istedikleri ismi takabilirler.

Almanya’daki bu tarz yapan gruplar ile aranız nasıl? Cali-ban ile birlikte çalıştınız, Al-exander Neaera’nın albüm kapaklarını yaptı…

Alexander bir stüdyoda çalışıyor ve Neaera için birkaç şey yaptı. Tasarımla ilgili bir

şey yapmıyor. Stüdyosunda bir sürü grupla çalışıyor. Sa-dece Metal de değil, başka müzikler de var.

Alexander demişken… HSB nin albüm ve diğer tasarımlarını da bildiğim kadarıyla o yapıyor ve herkes bu tasarımlara hayran kalıyor. Sizin bu duruma bakış açınız nasıl? İçinize siniyor mu tasarımlar? ( Bu soruya olumsuz bir yanıt vereceğini sanmıyorum )

Dediğim gibi, o bir tasarımcı değil. Stüdyodaki işlerini büyük özveriyle yapıyor ve diğer gruplar için de hep iyi işler çıkarıyor. Yeni CD’miz „Invictus“u da diğer gitaristi-miz Maik ile beraber yaptı.

Yaptığınız tür müziğin hayata genel bir bakış açısı oluyor, sizinki nedir?

Gruptaki herkes hayata müm-kün olduğunca pozitif bak-maya ve elindekiyle en iyisini yapmaya çalışıyor. Bunun olağandışı bir şey olduğunu düşünmüyorum ama. Herkes iyi bir yaşama sahip olmaya çalışır.

İdeallere %100 bağlı kalmak zordur ama. Çoğunlukla is-ter istemez uzlaşmaya git-

Page 12: Haziran 2010

mek gerekiyor. Hayat böyle uzlaşmalarla dolu, hepimiz diğer insanlarla adil bir şekilde yaşamaya çalışan kişileriz. Herkes biraz emek harcarsa, çevremiz daha yaşanır hale gelir ve bir şeyler değiştirmiş oluruz.

Genelde Politik temaları re-ferans olarak kullandığınız ve hatta Victor Jara’ ya hita-ben yazılmış bir parçanız var. Bundan sonraki tutumunuz ne yönde olacak?

Hikâyeler anlatıp tarihi olayları mercek altına almak her zaman Heaven Shall Burn’ in hedefi olmuştur. Yani bu tarz konuları her zaman müziğimizde bulacaksın. Ken-dimizi geliştirip insanları biraz daha düşünmeye sevk etmek istiyoruz. Herkes bizim fikrim-izi paylaşmak zorunda değil, ama istiyoruz ki insanlar artık cesaretlensinler ve haklarının peşinden gidip körü körüne bazı propagandaları takip et-mesinler.

Bu Dünya’da o kadar çok kötü şeyler oluyor ve me-dya gerçeklerin gizlen-mesinde yardımcı oluyor. Politikacılar, insanların değişik kaynaklarından bilgilenemey-ip aptal kalmasından çok memnunlar. Aptal insanlar

haklarını aramaz ve rahat ol-mazlar. Daha hafif tepkiler ver-irler. Bu yüzden şarkılarımızı elimizden geldiğince içerikli yapmaya çalışırız. Tabi ki bi-zim haklı, başkalarının haksız olduğunu iddia etmiyoruz. Sa-dece istiyoruz ki, insanlar bilg-ilenmenin gerekliliğini anlasın. İnsanlar kendilerine anlatılan her şeye inanmamalı. Me-sela Victor Jara’ nın kaderi Şili’ninkiyle paralellik gös-terir (Victor Jara, 1973’te gözaltındayken öldürülen in-san hakları savunucusu bir öğretmen, bir sanatçı). Şili’deki askeri diktatörlüğün ve diğer Latin Amerika ülkelerindeki rejimlerin arkasında hep batı dünyasının ekonomik ilgileri vardı. Sadece ABD değil, Al-manya ve diğer bir sürü ülke de 70’ler ve 80’lerdeki dik-tatör rejimlerinden faydalandı. Bizim tek istediğimiz bu bağlantıların görülmesi. Güney yarımkürenin kaderi bizim geleceğimiz ve kaderi-mizle yakından bağlı. Bunlar birbirinden ayrı konular olarak görülmemeli. Bunların hep-si küresel bağlantılar. Bizim durumumuzun iyi olmasının sebebi, başka bir yerde insanların acı çekmesidir. Bu konuda herkes bilinçlenmeli.

Politik konulara girmiş iken, siyasi konumunuzu da açıkça

ortaya koyuyorsunuz. Peki, bu konuda ne kadar ilgilisiniz yoğun bir ilgi var mı yoksa sa-dece tavırdan mı ibaret?

Açık olarak söyleyebilirim ki, artık günlük politika hakkında fazla bir şey bilmek istemiyo-rum. Orası büyük bir tiyatro sahnesi ve insanlar her gün kandırılıp aptal yerine konu-luyor.

Tabi ki kendimize gore fikirler-imiz var ama bunlar her nor-mal anlayışa sahip insanın sahip olduğu ve çok da özel olmayan fikirler.

Almanya da hiç olaylara katıldınız mı? Ya da taciz edenler oluyor mu?

Eskiden daha çok şey yapardık ama artık sadece zaman buldukça etkinliklere katılıyoruz.

Aynı zamanda Fight Againsth Racism grubuna üyesiniz ak-tif misiniz?

Bu aslında bir dernek veya ku-rum olmadığı için klasik üyelik anlayışından bahsedemeyiz.

Heaven Shall Burn olarak uzun süredir ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve faşistliğe karşı sert bir duruş sergiledik.

Page 13: Haziran 2010

Şiddet dolu olayların da içinde olduk ama bunlar hep yapılması gereken şeylerdi. Şiddet çözüm değildir, ama diğerlerini milliyeti, ten ren-gi, dini ve cinsel tercihleri sebebiyle dışlayan insanları da akıllı kabul edemeyiz. Bunların tek cevap verebilme şekli genellikle şiddet oluyor. Biz de radikal sağcılığın 20 yıldır çok büyük problem yarattığı doğu Almanya’dan geliyoruz. Bu yüzden kendi-mizde genç insanlara her tür-lü ayrımcılığın kötü ve aptal-ca bir şey olduğunu gösterme ihtiyacı hissediyoruz. Her za-man böyle bir duruş sergiledik ve hep de sergileyeceğiz. Bu yüzden çok önemli bir sorun henüz yaşamadık. Sadece

Rusya’daki ilk konserimiz öncesinde oradaki Neonazil-erden bir sürü ölüm tehdidi içeren mailler almıştık. Komik bir duygu gerçekten… Özel-likle de Rusya’da öldürülen onca antifaşist aktivistler olduğunu düşününce.

Yeni albümün çıkış tarihi bel-li oldu mu? Nasıl bir albüm bekliyor bizi, sürprizler var mı?

Album 21 Mayıs’tan beri pi-yasada. Son zamanlardaki yoğunluğumuz sebebiyle röportajı cevaplamam çok uzun sürdü. Ama albüm çok iyi oldu

CD’nin sınırlı sayıda basılan

sürümünde Viyana’daki çok özel bir konserimizden görüntüler içeren bir DVD de veriyoruz.

Iconclast albümünde klipler çok ses getirdi, (gerçektende süperlerdi) başka bir klip düşünüyor musunuz?

Şu aralar “Combat” şarkısı için bir klip üzerinde çalışıyoruz. Ama nasıl bir şey ortaya çıkacağını biz de bilmiyoruz. Son videolar bi-zim de çok hoşumuza gitti ve benzer kalitede bir şey yap-mak daha da zor olacak.

Son DVD de çok güzel olmuş, yeni albümden sonra bir tane daha bekleyebilir miyiz?

Page 14: Haziran 2010

Bunu pek sanmıyorum. Son DVD üzerinde bir yıldan faz-la çalıştık. Bir tane daha yap-madan önce gücümüzü ve fikirlerimizi toparlamalıyız. Bu baya masraflı bir iş.

Geçen yaz ABD turne-sine çıktınız hemen tüm Amerika’yı turladınız, Avrupa ülkelerinde zaten tanınıyorsunuz Amerika da ve Amerika kıtasında size ilgi nasıldı? Turnelerde en çok keyif aldığınız olaylar nedir?

Maalesef üniversit-ede yapacaklarım vardı ve Amerika turnesine

katılamadım. Ama bütün elemanlar çok keyif almış. Her şey Avrupa’dakinden biraz daha küçükmüş ama yine de başarılı olmuş. Öyle turlar her zaman sınırlarınızı zorlar. Anekdot sunamayacağım maalesef. Ama umarım bir dahaki sefer ben de yanlarında olurum.

Türkiye ve Türk seyircisi hakkında ne biliyorsunuz? Sizi heyecanla bekliyoruz Unirock da muhteşem bir wall of death görmek isteriz.

Aslına bakarsan Türk futbol seyircisi hakkında daha fazla bilgim var ve çok tutku-

lular. Birçok gruptan oradaki konserlerin ve insanların ne kadar harika olduğunu duyduk. Yani beklentileri-miz biraz yüksek ve orada çalacağımız için çok sevin-çliyiz!

Sanırım bizden hiç kimse daha önce Türkiye’ye gitme-di ama burada birçok Türk tanıdık ve arkadaşımız var. Caliban’ın orijinal basçısının da Türk olduğunu biliyor muydun? Maalesef birkaç yıldır grupla beraber değil.

Son olarak soru değil ama Türkiye de sizin

Röportaj: Volkan Güngör & Güven Ceylan

Page 15: Haziran 2010

yaptığınız müziği seven in-sanlar var ama sizin konser-inizden sonra ben en az üç kat artacağına inanıyorum.

Beklentilerimizi sakın fazla yükseltme… hahaha. Şaka bir yana, çok heyecanlıyız ve sabırsızlıkla bekliyoruz. Eğer her şey yolunda giderse, kes-in bir daha geliriz.

Bu keyifli röportaj için çok teşekkür ederiz sana Mat-thias. Temmuz da Unirock’ta görüşmek üzere Umarım Tür-kiye’ de sıkça görürüz artık sizi!

Klasik sorularımızı da yanıtlarsan çok seviniriz:

—Enstrümanın (Marka, Mod-el):

Bateri: Mapex Orion, Snare: Black Panther Solid Steel, Zil: çeşitli Sabian… özellikle de Crashlar çok önemlidir, çünkü Grooveları onun üzerinde çalıyorum: Metal AAX 19“ & 20“

—Doğum yeri ve tarihi:

Saalfeld/ Saale, Thüringen, Almanya…15.11.1975

—En sevdiğin grup: Integrity, Bolt Thrower, Sepultura, Neu-

rosis, Earth Crisis, Cro-Mags

—En sevdiğin albüm: Integrity „Those Who Fear Tomorrow“, Bolt Thrower „…For Victory“, Earth Crisis „Destroy The Ma-chines“

—Hayranı Olduğunuz Müzisy-en: Mikkey Dee (Motörhead, King Diamond, Dokken)

—Boş Vakitlerdeki Uğraşların: Futbol, Jogging, Dağ bisikleti

—Favori İçeceği: Guara-na Antarctica… Brezilya limonatası, Su

—Favori Yiyeceği: Hint, Br-ezilya, Asya ve İtalyan yi-yecekleri. Vejetaryen olmak zorunda ama!

—HSB ile kaydettiğin en iyi albümü: „Whatever It May Take“

—HSB ile en İyi Olarak Değerlendirdiğin Konserin: İlk With Full Force Festival 2002, ilk Wacken 2003, 2001’de Bolt Thrower’ın alt grubu

—HSB ile Yaşadığın En Un-utulmaz Anın: ilk Brezilya turnemiz 2002, As I Lying, End Of Days, Evergreen Ter-race, Agents Of Men, Neaera ile ilk Hell On Earth Turu

— Hangi Gruplarla Sahne Al-mak İstersin?

Bolt Thrower ile sahneyi paylaşmak büyük onurdu! Onun haricinde Amon Amarth, çünkü bize ilham veriyorlar ve çizgilerinden şaşmıyorlar. Çoğu büyük grubun üyeleri götlerden oluşuyor. Sade-ce albümleri dinlemeyi ter-cih ediyorum bu yüzden. Böylece grubun gözümdeki değeri düşmüyor. Bazı grup elemanlarının konserlerde çok götü kalkıyor. Çoğu fa-vori grubumun elemanlarıyla tanışmak bile istemem.

— İlk Aldığın Albüm: Manowar – Fighting The World

— Son Olarak Hayat Felse-fen: Yaşa ve yaşat (Live and let live).

Page 16: Haziran 2010

Sıradan olmaya tepkili, fakat gerçeklikten kendinizi sıyırabilecek cesarette de sa-hip değilsiniz. Düşünmenin biraz geris-inde hissedebildiklerinizi res-medebilmenin sınırına da yaklaşabilmiş değilsiniz. ‘Ne iseniz osunuz’ lafından öteye diğer profilinizi iste-mekte; lakin aile portrenizde yalnızca bir baba yahut bir anne ya da bir çocuk ka-dar sıkışıp kalmışlığınızı da değiştirememektesiniz!O zaman kaybettiklerinize inat Bau From ve Fredi Aaltonen’ in perdesine geçip lütfen gül-

ümsemeyiniz!

Eirenis: #Haziran sayısı Karanlık Karelere ricamızı geri çevirmeme nezaketini gösterip konuk olmanızdan ötürü sizlere teşekkür et-mek isterim. Sizin de konuk edilmekten dolayı ki mem-nuniyetinizi sözlü bir daha aldıktan sonra isterim ki so-rulara geçelim. Öncelikli ner-elisiniz? Dilinizden biraz Fin-landiya sezinledim; ama sanki tam da değil gibi (karıştım). Profesyonel dışı özel kısımlı

hayatınıza dair bizlere nel-erden bahsedebilirsiniz?

Bau & Fredi: Öncelikle tekrar ve tekrar röportaj için teşekkür ederiz. Hayatımızdan bah-sedecek olursak; bizler Batı Finlandiya’da Jakob-stad adında bir kasabada yaşamaktayız. Burada hem İsveç hem de Fin dilini bir-likte kullanmaktayız ve bu yabancılara biraz garip gelir :) Bau 1969 yılında burada Jakobstad’ da doğdu ve Fredi başkent, Helsinki’ de 1975’de belirdi. Her ikimizin de aileleri

Page 17: Haziran 2010

var. Fredi evli ve iki çocuğu var ve Bau ise nişanlı ve bir kız çocuğu babası.

Eirenis: Nasıl tanıştınız? Ailevi bağdan kaynaklı bir yakınlıkla mı yoksa mesleki ya da çocukluğa dayalı bir yakınlaşmayla mı beraberliğiniz başladı?

Bau & Fredi: 1995 dolaylarında komşuyduk ve o aralar fazlasıyla zamanı bir-likte öldürüyorduk. O sıralar Bau sanatın diğer cepheleri, resim, kara kalem ve Rocka-billy grubunda telli kontrbasta faaldi. Birlikte oldukça güzel zaman paylaştık. 2005 sen-esinde ise Bau fotoğrafçılık ve PS alanında iktisatlaşmaya başladı ve Fredi de bir yıl er-tesinden kendisine katıldı. Her ikimizde karanlık ve es-rarengiz açıdan sanatı ele almayı denedik ki birlikte çalışmışlığımızın üzerinden pekte zaman geçti sayılmaz. Başlangıçta Fredi, asistleri yapar Bau şutları çekerdi; ama artık her şey dengesine kavuştu ve Fredi ile birlikte iki şutçumuz oluverdi. Eirenis: Çekimleri hep beraber mi kompoze edersiniz? Ayrı çalışmışlıklarınız olur mu? Ortak iş götürebilmenin birbiri saflarınıza rahatsızlık veren müdahaleleri oluyor mu? İki kafadan birden çıkıveren fikirleri ayıklarken birinin ağır basmışlığı olur mu? Olursa bu

hanginizsiniz?

Bau & Fredi: Aynı proje üzeri-nde çalıştığımızda genelde bir kişinin fikri üzerine giriş yapar geri kalanında karşılıklı de-vam ederiz. Fikir ile gelebilen fotoğrafı çeker ve diğeri flaş ve benzeri ekipman desteğiyle katkıda bulunur. Her ikimizde biraz fantastik zihniyetlere sa-hibiz ve genelde bu nedenle fotoğraflarımız fantezileri-miz, rüyalarımız ve bazen de kâbuslarımızdan peydahlanır. Tek başımıza çalıştığımız genelde ekipman kıtlığımızdan nadir görünür; ama tek kalma imkanını diğerinin meşguliyeti ve hastalığından dolayı yaka-larsak ta kaçırmayız. Eirenis: Genel yayınladıklarınıza bakarsak dış mekân tercihiniz önde gelme-

kte. Mali açıdan daha uygun olan bu koşulun haricinde bir stüdyonuz mevcut mu?

Bau & Fredi: Bir fotoğrafı plan-larken bunun en uygun iç me-kânda mı yoksa dışarıda mı çekileceğini öncelikli seçer-iz. Çoğu durumda ana çe-kimin fonuna kendimizden bir şeyler eklemek isteriz ve buda dışarıyı neden daha fazla tercih ettiğimizin asıl meselesi. Fakat yoğun ve epey soğuk geçen Fin-landiya kışlarında zamanımızın çoğunu geçirebildiğimiz bir stüdyomuzda var tabii.

Eirenis: Kaç yıldır fotoğrafçılıkla meşgulsünüz? İşin alaylısı mısınız yoksa mekteplisi mi?

Bau & Fredi: Tam anlamıyla kendi kendimize öğrenmeye

Page 18: Haziran 2010

başladık. Bau, fotoğrafçılığı ve işin inceliği rötuşlamayı inter-net, kitap v.b araçlar vasıtasıyla öğrendi ve birikimini Fredi ile paylaştı. Bir süre sonra her ikimizde istediğimiz yönde im-geleri yakalayabilmenin çözüm-lerini araştırdık ve her zaman daha farklılaşabileceğimiz dokunuşların yollarını aradık, buldukta! Başlangıcımızda hafta sonu sabahlarını doğada gezinip fotoğraflamaya bahşettik, ardından bu-nun dışında bir şeyleri arzuladığımızı hissettik ve model çekimlerine geçiş yaptık. Şaşırdığımız nokta bu işte yardımcı olmak isteyen gönüllü bir sürü arkadaşımızın var oluşuydu. Bugün yaklaşık 20 modelimiz mevcut ve istediğimiz an çekimlere gelecek isteklilikteler. Eirenis: Bulunduğunuz or-tamdaki imkânlarınız fotoğrafçılığınızı ifşa etmenizde kâfi mi? Maddi getirisi var mı?

Sadece para kazanabilmek adına başka bir işle uğraşıyor musunuz ki uğraşıyorsanız fotoğrafçılığa zaman nasıl ayırabiliyorsunuz?

Bau & Fredi: Darkartphotogra-phy çok küçük bir kasabanın oluşumu ve tabiî ki bunun dışında geçinimimizi sağladığımız mesleklerimiz var. Bau bilgisa-yar ofis gereçleri şirketinde ve Fredi de şimdilik ‘ev babalığı’ sıfatında iş görmekte. Fotoğraf çekimlerini genelde hafta içleri akşamları, hafta sonları ve tatil-lerde gerçekleştiriyoruz. Bu işi yapmaktan zevk alabildiğimiz sürece para ve benzeri ge-tirisel şeyleri fazla göz önünde bulundurmayacağız. Ama getiri-si olup diğer bir işle uğraşmama imkânı tanısa hiçte fena olmazdı!

Eirenis: Sanatın her alanının içinde bir ilham kaynağının varlığı hissedilmek istenir! Sizin esinleriniz nerelerden gelme-kte? Film, müzik, kitaplardan ya da ve benzerlerinden hangileri sizinkiler?

Bau & Fredi:

Eirenis: Hangi ekipmanları ter-cih etmektesiniz?

Bau & Fredi: Bahsettiğimiz gibi fantastik, esrarengiz ve tuhaflıklarla ilgilenmeyi seviyo-ruz. Bau daha çok David Lynch, Kubrick, Aronofsky filmlerinin

takipçisi ve etkileşimcisi; ama söz resime geldiğinde her iki-mizde birer Zdzislav Beksins-kis sanatı hayranıyız. Bu türde sanatçılardan etkilenmemek imkânsız!

Bau & Fredi: %99 dijital SLR kullanıyoruz, bunun dışında her ikimizin de Lomo kameraları var; ama kendileri daha çok ‘toz toplama’ işlevinde. Ekipmanın geri kalanı; Canon 5D marka 2:s ve Canon L-Lens. Bunların dışında yakında yapacağımız en köklü yatırım ise birer Has-selblad H3 ya da H4 satın al-mak olacaktır.

Eirenis: İnsanlara bir şeyleri beğendirmek her iş alanının karşılaştığı ortak zorluktur. Karelediğiniz bir kurbağanın fotoğrafını öperek prens por-tresine dönüştürme isteğinde bulunanlara ne gibi uygula-malarda bulunuyorsunuz? Olmazdan oluru yaratma meşakkatini memnuni-yet uğruna omuzlarınıza yüklediğiniz zamanlarınız oldu mu?

Bau & Fredi: Aslında doğruyu söylemek gerekirse imkânsızı istenilen bir fotoğraf en ilg-inç olanıdır :) başlangıçta zor görünen bir projeye girişmek pek rastlaştığımız bir du-rum değil ki olursa da önce plan-program yapar ardından hızlı bir stüdyo çekimi alırız. Örnek vermemiz gerekirse; bizleri bu zamana denk en

Röportaj: Ebru EKŞİ

Page 19: Haziran 2010

çok uğraştıran değişken iş Manic-depression’ in verdiği sıkıntıydı. Kendisi bizden hastalandığında fotoğraflarını çekmemizi istedi. Bunun üzeri-ne iki hafta düşündükten sonra 6 saatlik bol aksırıklı bir çekim gerçekleştirdik. Sonuçtan old-ukça memnun kaldı :) Sonuç olarak zorluğundan dolayı geri çevirdiğimiz hiçbir işimiz olmadı diyebiliriz.

Eirenis: Konser fotoğrafçılığınız da mesleki kapasiteniz dâhilinde. Kim-lerin performansını port-föyünüze eklediniz? Albüm kapak tasarımı yönünde de çalışmışlığınızın olduğu gru-plar mevcut mu?

Bau & Fredi: Evet, birçok kon-ser ve grup çekimlerimiz de oldu. Bazı nedenlerden dolayı bizlerle iletişime geçen genel-

de metal grupları oluyor :) CD kapak tasarımları ve Promo fotoğraflarda isteklerine göre şekilleniyor.

Eirenis: Benim sormak iste-diklerim her ne kadar bun-dan ibaret olmasa da lafı bir yerde kesmek gerektiğimi hatırlayarak hoş sohbetimize bir son vermek zorundayım. Si-zlerin kendinizle, mesleğinizle ya da herhangi bir şey ile ilgili son olarak eklemek istediğiniz bir şey varsa sizi dinliyoruz?

Anket:

—Kullandığın Ekipman (Mar-ka, Model): Canon 5D Mk2 (2pcs),Canon 30D, Canons L-lenses, Elinchrome ve Wal-imex Pro studioflashes —Doğum yeri ve tarihi: Fredi, Helsinki 1975,Bau Jakobstad 1969—Favori fotoğrafçısı: Birini seçmek çok zor; ama her ikimiz içinde David La Chapelles! —Boş Vakitlerdeki Uğraşları: Bau Harley turlamasından ve Fredi de Buz Hokeyinden hoşlanır. —En sevdiğin yemek: ister inan ister inanma ama Türk kebabı birinci sırada [gülüşmeler]—En sevdiğin içecek: ara sırada olsa her zaman Fin birası! [gülüşmeler]—En iyi konser çekimi: Fin-

li bir Hardcore grubu olan MyGrain’ in (web sayfamızda henüz yayınlanmadı) vokal fotoğrafları.—En iyi model çekimi: Henüz çekmediğimiz :)—En iyi tasarımı: trompetli iki kadının arazi çekimi (Bau), yeşil elbiseli bir bayanın or-mandaki maskeli fotoğrafı (Fredi)—Kimleri fotoğraflamak is-tersiniz: söylemek zor; ama sanırız Angelina Jolie ‘nin go-tik kıyafetli hali pek bir hoş olurdu :)—İlk fotoğraf anın: Ergenlikten bir dönem :)—Son Olarak, Varsa, Hayat Felsefen: umarım dünyamız resmettiklerimizdeki gerçekliğe benzer bir çıkmaza hiçbir za-man girmez :/

Page 20: Haziran 2010

Pantheum (eski isimleri: Şizofren, Ankh ) 2007 yılında 50. yıl lisesinde kurulmuştur. Genç nota müzik yarışmasına katılmış, başarısı ve grubun bütünlüğü sağlanmıştır. Yine 2008’de Haziran ayında yapılan

Ankirockfest’te DörtXDört ve Pentagram gibi grupların önünde yer almıştır. Daha sonra gruptaki küçük değişiklikler ve tür değişiklinden sonra yoluna Ankh olarak devam etmiş. Ankara’da birçok bar ve şenliklerde yer aldı. Şu an ise adını Ankh adında başka gruplar olması sebebiyle Pantheum olarak değiştirmiş Progres-

sive Rock-Metal yapan grup ve demo hazırlıklarına devam etmektedir.

Kadromuz;

Turan Mehmet Sapaz – Vokal /Ritim gitar. Koray Avcı - Solo Gitar/Back Vokal.

Barış Yaşar - Bass Guitars/Back Vokal. Hakan Kılıç - Davul.

Menajer : Heval Doğan

İletişim...

www.myspace.com/pantheumtr

BiYOGRAFi

Page 21: Haziran 2010

Grup Ağustos 2007 de bas vokalde Mustafa, gitarda Cemil ve davulda Mehmet olarak Isparta’da kuruldu. Stüdyo çalışmalarına ağırlık veren gruba eylül ayında brutal vokaller ve geri vokaller için Aydın dâhil oldu. Sahnede sadece cover çalmayı reddeden grup kendi parçalarına ağırlık vererek Aralık ayı içerisinde demo çalışmalarına başladı. Rotten Dogs ilk demosunu “Serial Killer”a ikinci demosunu ise “Never” üçüncü demosunu “Lord Of The Nazgul(karumba)” isimli şarkılarına yaptı. Demo çalışmalarına devam eden grup öte yandan yeni beste çalışmalarını sürdürmektedir.2010 Mart ayında solo gitarist olarak Mehmet Emin Divitçi’yi bünyesine alan grup albüm kaydı için hazırlıklara başlamıştır. Çeşitli organizasyonlarda yer alan grup zaman itibarıyla yeni organizasyonlarla karşınızda olmaya devam edecek. Grup, bestelerinde daha çok isyan, yaşanmışlıklar ve kişisel duyguları baz

alarak beste yapmaktadır. Grup core etkileşimli thrash-death arası bir tarza sahip.

Rotten Dogs menajeri: Halil Ceylan - [email protected]

VOCAL: AYDIN ÖZCAN BASS-VOCAL: MUSTAFA ÖZCAN

GUİTARS: CEMİL KURALAY GUİTARS: MEHMET EMİN DİVİTÇİ

DRUMS: MEHMET AKÇAYMANAGER: HALİL CEYLAN

Page 22: Haziran 2010

RÖPORTAJ

Page 23: Haziran 2010

-Merhaba beyler. More Than Hu-man cephesinde durumlar ne âlemde?

Onur: Grup olarak şu sıralar bir-çok uğraşlarımızın ardından ni-hayet yayınlayabildiğimiz Trade The Tragedy Ep’sinin keyfini yaşıyoruz. Onun haricinde her zaman olduğu gibi bir yandan da yeni besteler ve ilk albümümüz için çalışıyoruz.

-Yakın zamanda Trade The Trag-edy adlı ilk EP’nizi kaydettiniz. EP’yi sadece internet üzerinden mi yayınlamayı düşünüyorsunuz yoksa dükkânlarda satışa çıkacak mı?

Onur:Şu an dağıtım için bir şirketle anlaşma evresindeyiz. Eğer anlaşma sağlanırsa çok kısa bir zaman zarfı içerisinde birçok yerde satışa sunacağız. Diğer yandan isteyenler tabii ki internet üzerinden de ulaşabilecekler.

-EP kayıtları nerede yapıldı? EP dağıtımı yapıldıktan sonra albüm hazırlıkları var mı?

Kasım: Ankara’da Aeolian Productions’ta kaydettik.

Onur: Tabii ki, grup olarak çalışmalarımız devam ediyor. Şu an hazırlık aşamasında olan birkaç yeni bestemiz mevcut. Onlar da içimize sindikten son-ra ilk albümümüzün kayıtlarına başlayacağız.

-Son zamanlarda sizleri Ankara’da

festivaller de ve konserler de görüyoruz. 2009 Kasım ayında Dorock Bar’da sahne aldınız ve bende o konserdeydim. Sahne performansınız etkileyiciydi.Nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Onur: Öncelikle güzel geribildi-rimin için teşekkürler. Genellikle gerek sahne performansımız ol-sun gerekse bestelerimizin yanı sıra tracklistimize eklediğimiz cover seçimleriyle ilgili olarak gü-zel tepkiler alıyoruz. Gelen tep-kiler de güzel olunca, içimizdeki müzik yapma isteği de büyüyor.

-Tarzınızı ne olarak tanımlıyorsunuz? Etkilendiğiniz gruplar arasında kimler var?

Hakan:Aslında daha önceleri birçok tarzda çalışmalarımız olmuştu doğal olarak buda şu an yaptığımız müziğe çok yön-lülük kazandırdı şu an Metal-core-Deathcore alt yapısı altında çalışmalarımız oluyor hepi-mizin severek icra ettiği bir tür. Etkilendiğimiz gruplara gelince tabii ki bu tarzın üstatlarından Lamb of god, Chimaira, As I lay dying, Throwdown başta olmak üzere birçok metalcore-death-core grubundan etkilenmişizdir

-Bir süre önce çift gitarı teke düşürdünüz ve Kasım basgitara geçti. Tek gitarla devam etmek istemenizin sebebi nedir?

Hakan: Gitar sayımızı teke düşürmemiz aslında istemediğimiz bir durum, çift gitar

olarak devam etmek isterdik ama biz yaptığımız işi ciddiye alıyoruz ve herkesin bu tavır altında davranmasını istiyoruz. Sorum-suz ve yaptığı işi ciddiye almayan, önem vermeyen kişilerle çalmayı kimse istemez sanırım. Ama en yakın zamanda gitar sayımızı arttırmayı düşünüyoruz.

-Trade The Tragedy ile gay-et kaliteli bir çalışma ortaya koymuşsunuz. Sizce gelecek tepkiler ne yönde olur?

Onur: Biz yaptığımız tarzdan keyif alarak yapıyoruz ve ortaya gayet güzel bir çalışma çıktığına inanıyoruz. Şimdiye kadar ge-len tepkiler arasında olumsuz bir şeye rastlamadık, bundan sonra da rastlamayacağımızı umuyo-ruz.

-Şarkı sözlerini genelde hanginiz yazıyor?

Kasım: Onur yazıyor.

-EP’nin kapak tasarımı kim tarafından yapıldı?

Onur: Genel konsept ve artwork Amerika’dan Prable Visions ve benim ortak çalışmam ile yapıldı.

-Trade The Tragedy 4 parçadan oluşuyor,bu parçalar da sözler ne üzerine sabit bir konu var mı?

Onur: Aslında bütün şarkı sözleri-nin birleştiği genel sabit bir kon-sept yok ama sözlerde yoğunlukta olan duygu etrafımızdaki ahl-

Page 24: Haziran 2010

aki çöküntüye, ikiyüzlülük ve çıkarcılığa karşı bir eleştirisel yaklaşım diyebiliriz.

-Aslında 2009 yılında Man-hunt adında 7 şarkıdan oluşan bir EP kaydettiniz fakat yayınlayamadınız ve defalar-ca ertelediniz buna sebep olan neydi? Ne tür aksiliklerle karşılaştınız?

Kasım: İçimize sinmedi bir türlü yaptığımız iş. Kayıt ortamı ve stüdyo ile sorunlarımız vardı, zaten bir voltaj dalgalanmasıyla her şey yok oldu.

Hakan: Sanırım hepimiz için zor bir kayıt dönemiydi. Çok büyük uğraşlar sonucunda 7 parçamızı kaydetmiştik ama aksilikler hiç peşimizi bırakmadı o kadar eme-kten sonra kayıtlarımızın silin-mesi ödülümüz oldu diyebilirim.

-Grubunuz 2005 yılında kuruldu. Gerçi kurucu elemanlardan kimse kalmadı ama More Than Human öncesinde müzikle ne ka-dar zamandır uğraşıyordunuz?

Kasım: 2002 – 2008 arası Adana’da bir thrash met-al grubum vardı. Megadeth coverları çalıyorduk.

Onur: Ben yaklaşık 10 senedir aktif olarak çeşitli gruplarda çalıyorum. Bundan yaklaşık 5 sene kadar önce death metal yapan ve bir albüm kaydettiğim grubum Kharon’daydım.

-Kasım Adana’da, Ufuk ise Antakya’da yaşıyor fakat grubunuz Mersin’de. Bir araya gelmek zor olmuyor mu? Zaman, yer konusunda anlaşabiliyor musunuz?

Onur: Grupta herkes yaptığı işi ciddiye alıp özverili ve istekli davrandığı için böyle bir sorunla hiç karşılaşmadık. Herkesin uy-gun olduğu zamanlarda bir araya gelip provalar, konser hazırlıkları, beste çalışmaları yapılıyor. Ayrıca kimse bu buluşmaya ka-dar olan zaman zarfı içerisinde boş durmuyor, herkes kafasını grupla alakalı yeni şeylere ya da bestelere yoruyor ve zamanı gelip toplandığımızda bunlardan çok güzel fikirler ortaya çıkıyor.

Ufuk: Yolculuklar bir yerden son-ra fazlasıyla sıkmaya başlasa da yüksek motivasyonla müziğe konsantre olduktan sonra geriye teferruat kalıyor.

-En son Ankara Karakatliam’da Quo Vadis, Seth.Ect, Insistence, Cenotaph ve daha birçok grupla aynı sahneyi paylaştınız.Nasıl geçti,nasıl bir atmosfer vardı?

Onur: Karakatliam güzel bir organizasyondu ve hak ettiği ilgiyi görmediğini üzülerek söylüyorum. Çıkan son dakika aksaklıkları organizasyonun akıllarda kötü anılarla yer et-mesine yol açtı ama biz grup olarak eğlendik ve gelenleri de eğlendirdiğimize inanıyoruz.

- İleriye dönük planlarınız ve düşünceleriniz neler? İleriye baktığınız da kendinizi nerede görüyorsunuz?

Onur: İleriye dönük olarak tabii ki kendimizi daha iyi yerlerde daha geniş kitlelere müziğimizi yayarken görmek istiyoruz ve bunun olacağına da inanıyoruz.

Ufuk: Disiplinli hayal tacirliği olsa da bizimkisi bunca yıl verilen emeklerin karşılığını beklemek hakkımız diye düşünüyorum. Kaldı ki şartların acımasızlığı konusunda da kimsenin karşı bir görüşte olduğunu sanmıyorum.

- Benim soracaklarım bu kadar sizin söylemek istedikleriniz var mı?

Onur: Öncelikle bize ayırdığınız vakit için ve güzel tepkileriniz için teşekkür ediyoruz. Sizin de yardımlarınızla yaptığımız ve dinlediğimiz müzikle alakalı olarak bu ülkede gerçek bir gelişme olacağına inanıyoruz.

-Bende bu keyifli röportaj için sizlere teşekkür ediyorum. Çalışmalarınız da başarılar.

Röportaj: Doğukan BİNİCİ & Volkan GÜNGÖR

Page 25: Haziran 2010
Page 26: Haziran 2010
Page 27: Haziran 2010
Page 28: Haziran 2010

Düşler sahnesinde bir hayal daha gerçekleşti. Pure American Metalinin yaratıcılar Maçka Küçük Çiftliği darmadağın etti.

Maçka parkına saat sekiz gibi ulaştım. Hiçbir metal müzik konseri Türkiye de zamanında başlamaz kuralı bu konserde de geçerliliğini yitirmedi. Ben Maçka’ya vardığımda kapının önünde uzun bir kuyruk olsa da

yaklaşık 15 dakika sonra içerdeydim.

Maçka çiftlik parkı yenilenmiş. Özellikle tuvaletlerin yenilenmesi çok iyi olmuş. Bol bol alkol alan metalci gençliğinin en önemli so-runu olan tuvalet sırası ortadan kalkmış.

Ertesi günü sabah erken saatlerde iş toplantım olduğu için ayık kafa konser izlemeye kararı aldıysam

da LOG

b e n i sarhoş etmeyi başardı. Hava karamaya başlaması ile birlikte saat 21:00 gibi Black Tooth sahneye çıktı. Sahneye girer girmez küfür ederek seyir-ciyi ısındırmaya başladılar. Yarım saat kadar sahnede kalan grup en son Pantera’ dan Walk’ ı çalıp kitleyi LOG a hazırladı. The Passing ile konsere başlayan LOG Maçka da bulunan yaklaşık 2.000 kişiyi azdırmak konusunda gayet başarılıydı.

Hazırlayan: Nezihi GOZENFotoğraflar: Güven CEYLAN

Page 29: Haziran 2010

bitirdim. Birçok insan konseri has-tanede bitirmiş öğrendiğim kadarı ile.

Geçen sene gerçekleşen WASP kon-serin de azamamanın öcü çatır çatır almış olup olup Sonisphere öncesi ısınma hareketleri tamamlanmıştır.

Darısı BIG FOUR’un başına!!!

Çalınan Parçalar:

4-Now You’ve Got Something to Die For 5-Ruin 6-Hourglass 7-As the Palaces Burn 8- Vigil 9-Dead Seeds 10- Contractor 11-Sacrament 12-Blacken the Cursed Sun 13-Descending 14-Laid to Rest 15-Redneck 16-Black Label

Konser Fotoğrafları İçin:http://www.guvenceylan.net

İlk parça olan In Your Words de dur-dum. İkinci parça olan Set to Fail ile aklıma mukayyet oldum ama üçüncü parça walk with me in hell olunca ortaya dalıp bir metalcinin yapması gereken dokuz ku-surlu hareketin hepsini gerçekleştirdim.

Randy seyirci ile iletişimi hiç koparmadı. Her şarkı değişinde ortada pogo ve circle pit yapan sayısı iyice artı. Randy gaz verdikçe katılımcı sayısı iyice arttı. Konserin sonuna doğru ise tüm Maçka circle pit in içinde dönmekteydi ya da benim başım dönmekteydi. Tam hatırlamıyorum orasını. Randy İstanbul’u gezdiklerini ve

çok güzel bir

şehirde yaşadığımızdan bah-setti şarkı arası anonslarında.

Grup biss yapmadan konseri bitirdi. İlk üç parça yukarda yazdığım şekilde ve kalan set-list alttaki gibidir. Tüm albüm-lerinden çalmaya ve eşit bir dağılım yapmaya çalıştılar.

Gitmeden önce bir daha geleceklerini söylediler. Umarım en kısa sürede bu gerçekleşir.

Kaçıran hakikaten metal müzik adına çok şey kaçırdı. Telafisi-nin olmasını dilerim.

Vücudumun bazı bölgeler-inde hafif çürükler ve s ı y r ı k l a r o l m a s ı n a k a r ş ı n k o n s e r i sağ salim

Page 30: Haziran 2010

Hazırlayan: Yasin AKŞAHİN

Page 31: Haziran 2010

İnadına Quo Vadis

Geçen seneki organizasyon değişiklikleri sebebiyle Quo Vadis konserine gitmemiştim. Bu sene de organizasyonun el değiştirmesi söz konusuydu. Artık hırs mı yaptım nedir, ne yapıp ne edip kon-sere gittim. Forumdaki arkadaşlar durumumu biliyor da, üye olma-yanlar için de başıma gelenleri yazayım. Böylece “nasıl konser düzenlenmez” adında bir ödev/tez filan olursa kaynak da oluşturmuş oluruz.

Bilen bilir, Level 5 Ocak 8 tarihi için bir Neaera konseri duyurmuştu. 30 bilet satılmış 2 ayda. Üçünü ben almıştım. Bir kere ertelenen, ardından iptal olan Neaera kon-serinden sonra biletlerden biri-ni verdiğim arkadaşım “İllallah” deyip biletini yırttı. Kaldı benim elimde iki bilet. Neaera iptal olun-ca “Quo Vadis konserine girersin o biletlerle hacı” dendi bana Level 5 tarafından. Ben de haliyle indi-rimli satılan Quo Vadis biletlerin-den almadım. Sonra tak diye or-ganizasyon el değiştirdi. Yine mail attım level5’e. Bana yine girebilirs-in o biletlerle diye haber verdiler. Ben de gönül rahatlığıyla konsere gittim. Yanıma konserde tişört alacak kadar para vardı (seth.etc tişörtlerini gözüme kestirmiştim).

Biletlerim kabul edilmedi. Düpedüz kazıklanmıştım. 30 lira verip kon-sere girdim ama üstümde 5 lira fi-lan kalmıştı. Hoplar zıplarım diye de banka kartlarımı almadım. Arda’dan 20 lira borç alıp seth.etc tişörtümü aldım (üstündeki yaldızlar ilk yıkamada çıktı, pek bir esprisi kalmadı tişörtün). 10 liralık

Quo Vadis tur tişörtü görünce dayanamadım, Arda’dan 5 lira daha alıp ondan da bir tane aldım. Quo Vadis’in tişört standında basçıları duruyordu. Pek bir hanım hanımcık bir bayan. Keza seth.etc elemanları da gayet yakın, hoşsohbet insanlar.

Biraz gecikmeyle Insistence önce sahne aldı. Kemancı’yı ilk defa o kadar boş ve hareketsiz görüy-ordum. Çağatay ve grubun geri kalanı elinden geldiği kadar ortamı alevlendirmeye çalıştılar ama na-file. DoRock’taki ortam maalesef oluşmadı. Bunda grubun daha fa-zla yapabileceği bir şey yoktu. Yine de morallerini bozmadan sahnede maksimum keyif almaya çalıştılar.

Insistence sahneden indikten bi-raz sonra ilk defa izleyeceğim seth.etc çıktı. Nasıl bir kostüm-le çıkacaklarını ve müziklerini çok merak ediyordum. Basit ama etkili bir maskeyle sahneye çıktılar. Yapıcı eleştiriler yap-madan önce sahnedeki enerjile-rini çok beğendiğimi söyleyeyim. Başarılı bir frontman ve uyumlu grup elemanlarına sahipler. Sa-dece basçı, “What The Fuck Are Looking At?” yazılı tişörtü ahengi bozdu. Keşke o da diğerleri düz siyah bir şey giyseydi. Grubun sahne düzenine ayrı bir önem verdiğini bildiğim/gördüğüm için bunu söylüyorum. Bir diğer dikka-timi çeken nokta da, bilgisayarda çok fazla intro/outro çalındığı. Hatta şarkılar boyunca da old-ukça yoğun bir klavye kullanımı var ama bunlar bilgisayardan çalınıyor. Hafif çatlak bir klavye-cinin grubun havasına çok olumlu katkılar yapacağını düşünüyorum.

Hele de hareketli bir bayan bulabil-irlerse kendileri için iyi olur bence.

Sıra Quo Vadis’e gelmişti. Çok fa-zla harala gürele olmadan onlar da sahnedeki yerlerini aldılar. Vokalist yine değişmişti. Bu seferki seyirci tarafından daha çok benimsendi. Sahne önünde yaklaşık 30 kişilik bir grup, Quo Vadis’le beraber coştu. Grubun hayranı pek sayılmam. Geçen sene gidemediğim için bu sefer oradaydım. Bir de inat etme olayı var tabi. Madem birileri bu ülkede metal adına elini taşın altına sokuyor, bizim de elimizden geldiğince destek olmamız lazım. Yarımda mekânı terk edip metroya gittim ama geç kalmışım. Tıpış tıpış konsere geri döndüm. O sırada Quo Vadis’in en sevdiğim şarkısı Dead Man’s Diary çalıyordu (set-liste dair yazabileceğim tek şey bu maalesef). Ondan sonra 2–3 şarkı daha çalıp bitirdiler.

Mikrofonun sesi bir kere fazla açıktı. Üstüne bir de vokalist fa-zladan bağırarak konuşunca uzun süre kulağım çınladı. Hiç abartmıyorum, vokalist mikro-fonsuz bir şekilde konuşsa bile rahatlıkla anlaşıldı söyledikleri. Onun dışında gözüme çarpan olumsuz bir şey olmadı. Grup gerçekten Türkiye’ye gelmek istiyormuş. Gayet içten ve sıcaktılar sahnede. Seyirci de az olmasına rağmen başarılı bir şekilde eşlik etmesini bildi şarkılara. Umarım Kemancı’yı bir daha bu kadar boş ve durgun görmem.

Page 32: Haziran 2010

Hazırlayan: Yasin AKŞAHİNFotoğraflar: Buse DEMİR Diğer fotoğraflar için; http://ethuil88.deviantart.com/gallery/

Page 33: Haziran 2010

BEDAVACI SEPULTURA

Sepultura konserine git-meyecektim. 2005 Mart’ ta 20 veya 25 liraya izlemiştik onları Yeni Melek’te. O zaman en azından Cavaleraların yarısı duruyordu. Bu kadar yoğun konser trafiğinde Unirock 35 lira fiyat çekince gitmeyi düşünmedim bile. Konsere bir hafta kala sevgili Laçin’in arkadaşından bilet bulması üzerine kararımı değiştirdim. Gerçi görünene göre bilet satışı iyi gitmemişti ve forumlar indirimli bilet kaynıyordu. Bir ara babamın beni arayıp indi-rimli bilet satmak isteyeceğini bile düşündüm. Muhtemelen ben de uğraşsam bilet bula-bilirdim.

Konsere iş kıyafetlerimle gittim. Küçükçiftlik Park’ın önünde buluştuk. Biraz mu-habbetten sonra içeri girdik. Ben gelmeden önce biralar dikildiğinden, önce tuvalete gittik. Tuvaletler yenilenmiş, Avrupa standartlarında olmuş. Ben girdiğimde temiz-di üstelik (çıktığımda da tem-izdi, merak etmeyin).

Sahnenin sol tarafına geçip dikilmeye başladık (bilen-ler için söylüyorum, Swiss Hotel’e bakan taraf). Orada tanıştığım ama şu an ismini hatırlamadığım ve sahne önü bileti alan arkadaş da bizimle takıldı. Sahne önü uygulamasına karşı olan-

lar olarak kınadık tabi kend-isini (bilet aldığı için, bizimle takıldığı için değil).

Sepultura, benim Lise 3’te en çok dinlediğim, hatta bir ara en çok sevdiğim müstesna bir gruptur. Fakat Chaos A.D. albümünden sonrasını pek bilmem, üstelik Roots albü-müne de hak ettiğinden fazla değer verildiğini düşünürüm. Kisser’e ne kadar saygı duysam da, Derrick’i ne ka-dar başarılı bulsam da, Max ve Igor olmadan hala ben-imseyemedim grubu. İlk 4 albümlerini ezbere bilirim; sonraki 10’a yakın albümden toplam 4 şarkı ancak biliyo-rum.

Sepultura’nın hayatımdaki önemini de anlattıktan sonra geçelim konsere. Dediğim gibi, Chaos A.D. sonrasını pek bilmem. A-lexlerden biri-yle başladı sanırım. Konser boyunca seyircinin katılımını oldukça iyi buldum. Mosh pitler dönüyordu ortada. Sah-ne önü ise tahmin ettiğim gibi boştu.

Takım elbiseyle mosh pite girmeyi oldum olası sevmemişimdir. Ama Escape To The Void’un çalınmasıyla bıraktım çantamı Laçin’e, fırladım pite. Schizophrenia albümünden ilk ezberlediğim şarkı olması sebebiyle benim için özeldir kendisi. Şarkıdan sonra eski yerime geçtim.

Kurtlarımı döktüm rahatladım. Eskilerden Troops of Doom, Arise, Refuse/Resist, Inner Self, Territory ve Dead Emry-onic Cells çaldılar benim eşlik edebildiğim. Roots’a da tabi eşlik ettik. Overrated dedi-ysek, eşlik etmeyeceğiz de-medik. Roots’la da bitirdiler zaten konseri klasik olarak.

Konser boyunca Derrick ve Andreas’ın seyirciyle diyaloğu çok iyiydi. Severim seyirciyle konuşan grupları. Igor’un ye-rine geçen baterist de taktire şayandı. Sepultura’nın drum setinin arkasına oturabilmek için de bu yeni arkadaş gibi manyak olmak gerekiyor za-ten.

Festivallerin ve çok büyük grupların konserleri dışındaki konserlerin kapalı mekânda yapılması taraftarıyım. Hem seyirci arasındaki etkileşim daha iyi oluyor, hem de çok kişi varmış gibi gözüküyor. Yine de, netice itibariyle Sep-ultura da, İstanbul da eğlenceli ve keyifli bir akşam geçirdi.

Page 34: Haziran 2010
Page 35: Haziran 2010

Konser gününden bir gün önce gittim Sofya’ya. Metro Turizm,

İstanbul’dan her gün 2 veya 3 otobüs kaldırıyor Sofya’ya. Çok güzel hizmet veriyorlar ve sade-ce 50 lira biletler. 9 saatten biraz fazla sürüyor yolculuk. Akşam 7 gibi Sofya’ya varıp beni misafir edecek Mira’nın evine gittim. Bu arada yazının başında belirtey-im ki salt AC/DC konseri olmay-acak bu. Sofya’da geçirdiğim iki günü özet geçeceğim.

Mira’da akşam yemeği olarak salatalarımızı yedikten sonra eli-mizde biralarla Couchsurfing’in buluşmasına gittik. Ev arkadaşım Josh da benden hemen önce gelmiş ev sahibimize. Barda her milletten insan vardı. Biramızı beklerken bir İngiliz’e tosladık. Meğer adam AC/DC’nin tır şoförlerinden biriymiş. 29 tırla turluyorlarmış. Rammstein’ın 20 tırla dolaştığını göz önünde bulundurursak bunun ne de-mek olduğunu daha iyi anlarız. Barnaby’yle (tır şoförü) uzun süre muhabbet ettik. Angus

Young’ın 1.55 metre civarında olduğunu öğrendik. Eylül’de U2 ile Türkiye’ye geldiğinde kend-isini misafir etmeyi umuyorum.

Ertesi gün saat 10’da kalkıp terminale gittik. Ben Selanik’e, Josh da Veliko Tarnovo’ya bi-letini aldı. Oradan çıkıp ev ye-mekleri yapan bir yerde brunch yaptık. Full vejetaryen bir menüye 8 lira verdim. Aşağı yukarı Türkiye’deki fiyat. Ye-mek yedikten sonra Sofya’da bulunan yaklaşık 10 tane park-tan birine gitmeye karar verdik. Josh Sofya’yı bir önceki gün gezmişti. Parkta oturup kitap okumak istiyordu. Bense adım adım Sofya’yı gezmek istiyor-dum.

Sofya, komünist rejimden ge-len bir sanat alt yapısına sahip. Şehirde bir sürü kocaman park var. Parklarda satranç ve masa tenisi imkanları mevcut. 100 metrede bir sokak çalgıcılarına denk geliyorsunuz. Parkların etrafında 2-3 tane sahne gördüm. Değişik müzik tarzları

icra ediliyor. Elektronik müzik de vardı, folk da.

Görülmesi gereken önemli yer-leri gördükten sonra stadyuma gittim. Bu arada Sofya’da her yere yürüyerek gidiliyor ki, ben-im gibi yürümeyi çok seven biri için çok güzel oldu bu. Şehre indiğimden beri her yer AC/DC idi zaten. Herkes AC/DC tişörtleri vardı. Taksilerde bile AC/DC çalıyordu. Şehrin her yerinde AC/DC, Sonisphere ve Ekim’deki Scorpions’ın afişleri vardı. Bir Rock şehrine bürünmüş Sofya adeta. Daha önce yaptığımız “Abi, Maiden, Venom, Motör-head Bulgaristan’a bile geliyor, buraya gelmiyor” muhabbetleri çok pis götüme girdi. Adamlar o konuda Türklerden fersah fer-sah ileride.

Stat da şenlik havasına bürünmüş. Bayraklar, afişler, merchandise stantları. Bu arada stadın etrafına kuru-lan korsan tezgahlara göz açtırmıyorlar. Tişört, pin, par-layan şeytan boynuzu satanlar

Page 36: Haziran 2010

tek tek kaldırmak zorunda kaldı tezgahları. Gireceğimiz yeri önceden bilmek adına stadı bir tavaf ettim (AC/DC hacısı old-uk :p). Gerekli ön çalışmayı da yapınca elemanlarla toplanmak üzere eve gittim. Adım sayacım 27 bin adım attığımı bildiriyordu bana.

Evde Mira’nın 3 yeni arkadaşı daha vardı. Onlar da Tarnovo’dan konsere gelmişler. Biz 5 kişi akşam yemeği patlattık orada. Bu arada yemekte Rakia diye bir şey içiyorlar. Viski gibi tadı var. Ben yerel bir şey yapmış olmak adına içmeye çalıştım ama midem kaldırmadı. Çok ağır geldi bana. O yüzden çok lezzetli ve bir o kadar da ucuz biralardan içtim. Zaten kalış sürem boyunca genelde bira tükettik. Yemekte bize AC/DC’nin geçen seneki Sırbistan konser görüntüleri eşlik etti.

Josh’ın da gelmesiyle sta-da doğru yola çıktık. 1 Lev’e (yaklaşık bir lira) metroyla stadın

oraya gittik. Çok kalabalıktı. Metronun önünde tekrar orada buluşmak üzere dağıldık. Giriş kapısına doğru giderken Bul-gar ön grup sahnedeydi. Bir taraftan da onu dinledik ama kimdir nedir maalesef bilmiyo-rum. 20 dakika kadar kuyrukta bekledikten sonra içeri girdik ve hemen 2 tane tur tişörtü aldım. Saha içindeki yerimize gittik. Bu arada saha içinde bile biranın tanesi (33 cl) 2 liraydı.

Hava iyice kararmış, insanlar gitgide sabırsızlanıyordu. Saat 9’da başlayacak konser 11 dakika gecikmeyle başladı. 4 ayrı dev ekran vardı sahnenin sağında solunda. Black Ice tu-runda gösterdikleri ve Rock’n Roll Trenin en sonunda sah-neye çıkmasıyla sonuçlanan video gösterimi girdi. Josh’la birbirimizi kaybetmeden baya ilerledik. Şaşkınlık içerisindey-dim. Bildiğin AC/DC izliyor-dum. Hala bacasından duman çıkan trenini gölgesinde Rock’n Train’e eşlik ettik.

İkinci şarkı Hell Ain’t A Bad Place To be oldu. Şarkı başladıktan hemen sonra sağımda gördüğüm 8-10 yaşındaki vele-di tuttuğum gibi omuzlarıma oturttum. Yavrucağız hiçbir şey göremiyordum. Ben bile bu boyla zor görüyordum. Back In Black çalarken de sırtımdan in-dirmedim. Sağa sola yalpalanıp var gücümüzle şarkıya eşlik et-tik. Bu arada çocuğun babası da elime Rom’u verip duruyor-du. Ağır bir içici değilimdir. Genel olarak alkolün tadını sevmem (Jägermeister hariç). Ayıp olmasın diye birkaç yudum aldım ama adam tatmin olmuy-ordu. En sonunda söylemek zo-runda kaldım “Dayı ben içkiye pek gelemiyorum” diye.

Omuzlarım ağrıdığı için Emil’i indirdim. Çok sevindi yumur-cak. Back In Black’ten sonra sırasıyla Big Jack, Dirty Deeds Done Dirt Cheap, Shot Down In Flames, Thunderstruck, Black Ice ve The Jack çaldı. Ardından

Hazırlayan: Yasin AKŞAHİNFotoğraf: Yasin AKŞAHİN

Page 37: Haziran 2010

sahnenin tepesinden aşağıya ağır ağır inen dev bir çan gördük. Brian Johnson uzun platformda koşup çanın ipine asıldı. Bizi neyin beklediğini çok iyi biliyorduk. Hells Bells’in ağır introsunu duyduk akabinde. Çan tekrar göğe yükselirken yaklaşık 40000 kişi (kendi tah-minim) kendinden geçmişti. Set List Shoot To Thrill, War Ma-chine, High Voltage, You Shook Me All Night Long ve T.N.T. ile devam etti.

Konserin sonuna yaklaşıyorduk ama hala benim en sevdiğim şarkı çalınmamıştı. T.N.T. ile dinamit gibi patladıktan sonra ışıklar kapandı. Brian büyük, iri bir kadından bahsetmeye başladı. Bu büyük bayanı çok iyi tanıyordum. Whole Lotta Rosie’nin riffleri girdi. Dev Rosie, Rock’n Roll Treni’nin üstünde oturmuştu. Havalandırmayla ayaklarını ritim tutuyormuş gibi yaptırıyorlardı. Şarkıya bütün gücümle eşlik ettim. Soloyla kendimden geçtim.

Soloyla hızını alan Angus durmadı. Platformun önüne kadar gelen ihtiyar delikanlı gitarını konuşturmaya başladı. Platform yavaş yavaş yükseldi. Sololar, ışıklı gösterileri bir süre devam etti. Platform yere inince bu sefer koşa koşa sahneye döndü. Tren ve Rosie gitmiş biz ağzımızı açık Angus’u izlerken. Ayrıca trenin iki yanındaki dev ekranlar da birleştirilip depdev ekran oluşturulmuş. Bir buçuk küsur metrelik bir tıfıl bütün bir stadyumu ellerinin içine almıştı. Michael Jordan’dan sonra ilk defa bir insan gözümde tanrılaştı.

Diğer grup elemanları tekrar sahneye döndü. Boynumun ağrısı biraz azaldığı için Emil’i biraderimi aldım yine omzuma. Let There Be Rock başladı. Nor-mali zaten 6 küsur dakika olan şarkıyı sololarla, gösterilerle yine 10 dakikaya filan uzattılar. AC/DC ağzımıza sıçıyordu. Boynum da baya ağırdı ama

çocuğu da şarkı bitmeden in-dirmeye kıyamadım. Let There Be Rock sonunda bitti ve grup sahneden iner gibi yaptı.

Highway To Hell’siz AC/DC kon-seri düşünülemezdi tabi. High-way To Hell’den sonra For Those About To Rock (We Salute You) çıkınca anladık ki konseri bitmişti artık. Onlar bizi selamladı ama asıl selamlanması gereken sahnedeki babalardı. Değişik ülkelerden gelen onbinler un-utulmaz bir gece yaşamıştı. Grup sahneden indiğinde, ha-vai fişeklerinin renk cümbüşüne bürüdüğü gökyüzü, binlerce mutluluk sarhoşu AC/DC fanının tepesinde ışıldıyordu.

Page 38: Haziran 2010

Yahşi Batı

Cem Yılmaz’ ın bu filme kadar yaptığı filmler güzeldi ve insanı güldüren espriler vardı. Yahşi Batı’ da ise insanı –özellikle bir süre sonra- ağlatan espriler var. Özellikle chuck olayı yeter dedirtti.

Şimdi olayı baştan alayım, Osmanlı padişahı iki tane Osmanlıyı(Aziz Vefa ve Lemi Galip) huzuruna çağırtır ve onlardan Amerikan başkanına hediye olarak elmas götürmelerini ister. Bu ikili Amerika’ da daha başkana ulaşamadan soyulur, elması tekrar geri almak isteyen bu ikilinin başına olmadık şeyler gelir ve hatta kolayı bile icat ederler.

Başrollerde Cem Yılmaz, Ozan Güven, Demet Ev-gar ve Özkan Uğur var. Zaten Cem Yılmaz’ ın film-lerinde Ozan Güven ve Özkan Uğur’ un yeri artık banko gibi bir şey (Hokkabaz hariç).

Aynı tas aynı hamam…

Arog, Gora ve Hokkabaz başarılı filmlerdi özellikle Arog ve Gora’ da da burada olduğu gibi bir taşlama, dalga geçme olayı vardı. Fakat onlar izlerken insanı sıkılmıyordu. En başta filmi bir an-latma şeklinde sunmak kötü bir fikir. Hele bir de reklam olayı var ki akıllara zarar. Muhtemelen bütçe sıkıntısından yapılmıştır ama keşke o reklam olmasaydı.

“Fırtına öncesi sessizlik bu daha büyük şeyler olacak”

Aynısı Gora’ da “bir cisim yaklaşıyor” şeklindeydi ve güldürüyordu ama bir kere olur bu. Aynı şekilde chuck esprisi de böyle bir kere iki kere tamam ama sürekli olunca sıkılıyor insan.

Bu filmden çok şey beklemeyin mesela sıçana kadar gülmek gibi…

5/10

Hazırlayan: Çağrı KAÇAR

Page 39: Haziran 2010

Kiss Kiss Bang Bang

İlk olarak Cannes’da yarışma dışı bölümde izleyicilerle buluşan ve izleyenleri kahkahaya boğan “Kiss, Kiss, Bang, Bang”, ufak hırsızlıklarla geçinen Harry’nin kendini bir cinayet soruşturmasının ortasında bulu-vermesi çevresinde gelişiyor. Bir tesadüf sonucunda dedektif rolü üstleneceği bir filmin oyuncu seçmeleri için Hollywood’a giden Har-ry, burada ‘Eşcinsel Perry’ diye tanınan gerçek bir dedektifle beraber alıştırmalar yapmaya başlar. İşin içine lise aşkı Harmony de girince, işler bir anda karışır ve bu tuhaf üçlü, kendilerini gerçek bir cinay-et esrarının ve kovalamacalar la dolu bir maceranın ortasında bulurlar...

Filmin konusu, bilindik bir konu gibi görünüyor ama film öyle bilindik filmlerden değil. Kiss Kiss Bang

Bang’ in başrollerinde, Val Kilmer ve Robert Downey Jr. var. Aslında film benim hiç sevmediğim an-latma şeklinde geçiyor ama o bile filme düşük puan vermemi sağlayamıyor.

Film diyalog üzerine kurulu aksiyonlu kısım ise en sonda. Fakat diyaloglar o kadar komik ki hiç sıkılmıyorsunuz. Tek mermi olan bir silahla adamı vurmak üzerine yapılan olasılık hesabı ve yanlış kadın yanlış gırtlak muhabbetleri, koltuktan düşüren önemli sahneler arasında.

Sıra dışı bir komedi filmi izlemek isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim. Film o kadar güzel ki filmi tekrar tekrar izlediğinizde bile çok büyük keyif alıyorsunuz.

8.5 / 10

Page 40: Haziran 2010

Pembe (Rose) Şaraplar

Geçen ay beyaz şaraplar için kırmızıların gölgesinde kalıyor demiştim. Fakat asıl gölgede kalanı unuttum. Pembeler asıl gölgede kalanlardır. Çoğu zaman şarap

hakkında pek bilgisi olmayan tüketiciler tarafından kırmızılar ile karıştırılır.

Pembe şaraplar hafif içimi olan aperatif içkilerdir. Genellikle iyi

kalitede kırmızı şarap yapmayan siyah üzümlerden yapılır. Türki-

ye’ de genel olarak Çalkarası ve Kalecik Karası’ndan yapılır. Bunun nedeni ise şaraba dayanıklılık kazandıran tanen fak-törünün bu tip üzümlerde fazla olmayışıdır. Fakat son zamanlarda Cabernet Saugvinon, Merlot, gibi iyi kalitede kırmızı şarap veren üzümlerden de yapılmaya

başlanmıştır. Peki, bu nasıl oluyor; Bir bağın şaraplık

kalitesinde üzüm vermeye başlaması 5 yılı buluyor. Bunu

bilen üretici 2 ya da 3 yıllık Cab-ernet Saugvinon bağlarından

üzümleri toplayarak pembe şarap üretiyor.

Pembe şaraplar genellikle kırmızılarla beyazların karıştırılmasından yapılmaz.

Genellikle diyorum çünkü yakın zamanda Amerika pembe şarapları bu şekilde üret-meyi şarap üreticisi diğer ülkelere teklif etmiş ve başta Fransa olmak üzere bir-çok şarap üreticisi ülkeden tepki almıştı. Pembe şaraplar iyi tanen vermeyen siyah üzümlerin kırmızılara göre fermantasyo-nunun kısa tutulmasıyla üretilir.

Pembe şarapları satın alırken şu renkte

Hazırlayan : Çağrı KAÇAR

Page 41: Haziran 2010

olmalıdır diye bir şey söylemek zordur. Çünkü gerek üreticinin üretim tarzı ger-ek üretildiği üzümün cinsinden dolayı pembe şaraplar farklı renklerde olabilir. Fakat çok fazla kahverengiye ve çok fa-zla sarıya kaçan pembe şaraplar satın alınmamalıdır bunlar muhtemelen ömür-lerini tamamlamışlardır. Kısaca şarabın rengi ne kadar gül rengine benziyorsa o kadar iyidir.

Pembe şarapları satın alırken üretim tarihine çok dikkat edilmelidir. Üretim tarihi ne kadar yakınsa o kadar iyidir. Yukarıda da bahsettiğim gibi pem-be şaraplarda tanen olmadığı için bu pembe şarapları dayanıksız kılar.

Pembe şaraplar 6-8 derece arasındaki sıcaklıklarda tüketilmelidir. Bu derecelerin altında hiçbir tat alamazsınız üstünde ise şarap ağızda bayılır. Aldığınız pembe şarapları da kesinlikle buzluğa atmayın. Ben denedim zamanında şarabı normal içilme sıcaklığına getirdiğinizde dahi şaraptan hiçbir tat alamıyorsunuz. Aldığınız pembe şarapları serin ve direk güneş ışığına maruz kalmayan yerlerde muhafaza etmek en iyisidir (aslında bu bütün şaraplar için geçerli). Servis edileceği za-man buzla yarısına kadar dolu bir kovanın içinde yarım saat bekletmek ger-ekir veya akşam açılıp içilecek bir pembeyi sabahtan buzdolabına koymanız da gayet uygundur.

Her şarap türünde olduğu gibi pembelerinde uyumlu olduğu yiyecekler mevcuttur. Pembeler fazla baharatlı olmayan yemeklerle içeceklerdir. Pizzalara ile ve fazla aroması olmayan mezelerle ile güzel bir uyum yakalar. Kendi deneyimlerinde faydalanarak bazı çikolatalar da bazı pembelerle mükemmel uyumlu. Pembe şaraplar aslında hafif aper-atif içkilerinden olduğu için tek başına da içilebilen içkilerdir.

Aslında pembe şarap yazısı buraya kadar olacaktı ama…

1 hafta önce Turasan 2009 Rose ile Brüksel’ de altın madalya aldı ve o şarabı bende tattım. Burunda muz ve şeftali kokuları olan, ağızda ise insanı serin-leten bir şarap olmuş. Kesinlikle tavsiye ediyorum alın için. Fabrika satışı 13 TL.

Page 42: Haziran 2010

KARAKTER

Hazırlayan: Dilara AKMİL

Page 43: Haziran 2010

Şimdiye kadarki karakterleri-miz genelde birisinden ilham alıp bunun üstüne kendi sesini kazanan kişilerden oluşuyordu. Yazın gelişiyle birlikte bu kon-septte bir değişiklik yapmaya karar verdim ve artık çırakları değil, ustalarını kaleme almaya başlayacağım. İlk ustamız da geçtiğimiz yaz ülkemizi ziyaret etme şerefini bize kazandırmış bir üstat, Leonard Cohen. Çok yönlü bir sanatçı olarak Cohen’i sizlere az da olsa tanıtmak isti-yorum.21 Eylül 1931 tarihinde Kanada’da doğdu, şairlik, yazarlık, şarkı sözü yazarlığı yaptığı bir dönem sonrası 70lerde kabare üstüne çalışmalarda bulundu. 80lere geldiğinde ise daha elektronik işleri bünyesine dâhil ederek kadın vokalistlerle çalıştı. Co-hen, yaptığı her işle başka isimlere ilham kaynağı olan bir sanatçı. Folk müzik dendiği za-man akan suları durduracak kadar yalın ve naif bir tarza sahip. İlhamını aldığı konular he ne kadar dünya üstündeki tüm karmaşık ilişkiler (insan ilişkileri, din vs) olsa da sesinin berraklığı, müziğinin dinginliği ile konu edindiği her şeyi old-ukça açık bir şekilde ortaya koyabilen birisi.73 yılında devam eden Yom Kippur savaşında, İsrailli ask-erlerin yanında bulunmuş,

burada gördüklerinden ken-dine yeni bir şarkı çıkarmayı başarmış (Who By Fire). 70ler Cohen için oryantale bağlılık yılları olarak da bilinir. Çalıştığı isimlerle çıkardıkları albüm-lerde kullandığı enstrümanlar böyle anılmasına sebebiyet vermiş. 80lerde ise dini daha fazla şarkılarında konu edin-meye başlamış, 84 yılında bir-çok kişi tarafından tekrar yo-rumlanan Halleluja şarkısına can vermiştir. Amerika’da daha çok tanınmasını sağlayan Mi-ami Vice’taki ufak rolü sayes-inde ününü sağlamlaştırdı ve bundan sonraki işlerinin daha çok bilinmesi için daha büyük adımlar atmaya başladı. Film-lerde şarkılarının çalması ile daha büyük ün kazanmaya başladı. 94 yılında bir inziva-ya çekildi. Beş yıllık bu inziva dönemi sırasında Zen Budist Rahibi unvanını aldı. Cohen’in bu inzivası sonrasında şarkıları eski neşesini ve ruhunu kaybettiği söylenir. Yaklaşan ölüm, kaybedilen değerler ve aşklar üzerine şarkı söylemeye başlayan Cohen bu depresyon yıllarında çok büyük bir soy-gunculuk iddiası ortaya atar. Eski menajerinin onun hakkı olan 5 milyon doları tama-men kendi hesabına geçirerek şarkıların yayın haklarını da zimmetine geçirdiği iddiasını dile getirir. İşte bu dönemde insanlar Cohen’in adını kötüye

çıkarmak için elinden geleni yaparlar. Onlara göre Cohen yıkılmış, bitmiş, yaşlı bir bu-nak olarak kanıtlayamayacağı şeyler iddia etmiştir. Ama 2006 yılında sonuçlanan dava sayes-inde 9 milyonluk bir tazminat kazanınca insanlar tarafından yapılan ithamları da yersiz kalır.Ustalar hakkında aklımızda kalması gereken en önemli özelliklerinden birisi, onların çok yönlülüğü olmalı. Leon-ard Cohen de bir tek müzik alanında değil, elini attığı her işte kendinden söz ettirecek işler yapmış büyük bir sanatçı. Bu yüzden Cohen değerli bir üstat, bu yüzden başarılı olarak aksediliyor ve hakkında çıkan hiçbir dedikodu onu yok edemi-yor, aksine yüceleştiriyor. İleride tam bir üstat olarak anılacak bir-çok insanın da böyle olaylar ile çok sık karşılaştığını görürüz. Ya da ellerini attıkları her işte başarılı olduklarını. Şimdiye ka-dar hiç dinlememiş olanlar için hemen bir Cohen albümü ed-inmelerini tavsiye ederim, zira böylesine büyük bir sanatçıyı hiç dinlememiş olmak büyük bir zaman kaybı olacaktır.

Page 44: Haziran 2010

KURBAN - Sahip (2010)

En başından söylemek isterim ki Türk Rock Grupları özel ilgi alanımda bulunmuyor. Ama elbette bazı istisnalar mevcut ve bunlardan biri de anlı şanlı Kurban. Uzun bir süredir sesi soluğu çıkmayan, bir dağıldı bir eleman değiştirdi haber ve asparagaslarıyla takipçilerini hop

oturup hop kalkmaya mahkûm eden grup, Sahip isimli gıcır gıcır albümüyle beğenimizi toplama amacında.

Türkçe sözlü rock müzik gruplarından, parça yapılarının yanında daha sert sounduyla da ayrılan Kurban, bu al-bümde kendi sınırlarını zorlamaya ve olabilecek en sert Kurban tonlarını kullanmaya karar vermiş anlaşılan. Masteringi ünlü George Marino (Sterling Sound) tarafından kotarılan Sahip, tüm Kurban diskografisinin en sert ve keskin ürünü zira...

...Ayağa kalktı bir hınçla Eğilmem aciz kula Ateş artık isyanda Gezer ifrit aklında

Ruhunu bana satanlar Gelip benden alsınlar Efendi şimdi iktidar İradeden yoksunlar Oyları bana atsınlar

Şeytandaki şu itibar.

Genel anlamda lirikler, din ve dinle ilgili kimseleri konu alıyor. Din, her zaman rock müzik için popüler, Türkiye için ise tehlikeli bir konu olmuştur. Yukarda bahsi geçen ‘iktidardaki efendiye oy atan iradeden yoksun kitle’ ve ‘şeytan’ tanımlamalarının Türkiye’deki karşılıklarını bul-mak da hiç zor değil. Cesur sözler!

Tüm Kurban albümlerindeki gibi davul performansı doyurucu. Diğer albümlere nazaran gitar performansı daha başarılı. Diğerlerine göre vokaller daha çok nefret saçıyor ve daha çeşitli. Lirikler de daha cesur. Yobaz gibi bence çok sağlam bir parça da cabası.

Kısacası Kurban’ı hiç bu kadar sevmemiştim. Hepimize afiyet olsun.

(Puan: 8/10)

Utku Güven

Rotting Christ - Aealo / 2010

20 Yılı devirmiş bir grup olarak Rotting Christ yepyeni bir al-bümle yine karşımıza dikildi. Geçtiğimiz yıl gündüz vakti muhteşem performansı ile izlediğimiz ve bunun yanında sıcakkanlılığı ile gönlümüzü

fethetmiş bir grup oldular. Albümde black metal öğelerinin yanı sıra bolca gotik metal öğelerinden de bulabilirs-iniz… Albümün genelinde yunan mitolojisi karmaşa, yıkım, felaket ve kaos gibi kavramlar boy göstermekte… Zaten Aealo yıkım ve felaket demekmiş. Rotting Christ bu albümle o muhteşem günlerine yeniden dönüş yaptı ve tekrardan izlemen isteğimizi iki kat arttırdı.

Tek başına atılan sololar, vokaller, bayan vokaller hepsi oturmuş ve yerli yerinde… Davullara zaten söz söylem-eye gerek yok. Themis yardırmış gitmiş resmen. Zaten davul çalarken yaptığı mimikler hala gözümün önünde ve çok eğlenceli

Aslında albümde bizim için (Türkler) pek hoş olmayan bir olayda var… Diamanda Galas denen Türk düşmanı ahlaksız ve şerefsiz bir kişiliğin alıp parçasını cover yapmışlar. Rotting Christ’ in bu konuda bir art niyet taşımadığına eminim. Zaten sitede bu konu uzun uzun konuşuldu girip bakabilirsiniz… www.metaltr.net

Not: ayrıca bu parça hiçte hoşuma gitmedi!

Uzun lafın kısası vurucu bir albümle yine Rotting Christ karşımızda ve Demonon Vrosis ve Pir Threontai öne çıkan parçalar.

8/10

Güven Ceylan

Page 45: Haziran 2010

SonUÇ - Sonun başlangıcı

SonUÇ grubu isminin ak-sine sonuç değil de so-nun başlangıcı olarak adlandırıyor albümlerini… Grup 2005te vokal Özgür BABAL tarafından kurulmuş albüm için bu kadar uzun zaman geçmesi tabiî ki imkânsızlıklar ve daha kaliteli olması için uğraşılmasından

kaynaklanıyor sanırım… Bursa’da kurulan grup yine Bursa’da yoluna devam ediyor, imkânsızlıklardan bahsettiğim buydu! Bursa’da ne yapılabiliyorlarsa fazlasıyla yapıyorlar.

Geçtiğimiz günlerde yeni albümleri “Sonun başlangıcı” raflarda yerini aldı. 8 Parçadan oluşan sonun başlangıcı genel olarak melankolik bir havada duygu yüklü par-çalardan oluşmakta… Bunun yanında hareketli par-çalarda var tabi ki… Özgür bu işin ehli zaten uzun yıllar radyo programcılığı ve ses teknisyenliği yapmış birisi, gitarist Özgür ÇALI ise Mayones Guitar Competition adlı uluslar arası gitar yarışmasında Dünya 2.ligini elde etmiş birisi! Her biri birbirinden yetenekli ve kişilik olarak ta çok güzel insanlar.

Albümde rap vokalli parçada var ve çok güzel oturmuş parçaya.. Söz verdim parçasından bahsediyorum. Geçtiğimiz akşam albüm lansman konseri vardı ve o konserde fotoğraf çektim –kendi sitemden bakabil-irisiniz- ilk defa izlememe rağmen canlı performanslarını beğendim tesisat olarak pekiyi olmayan bir yer olsa da performans olarak çok iyiydiler.

Turkrock tarihinde güzel yerlere gelebilecek bir grup. Albümü kesinlikle dinlemelisiniz. Parçalara sağlam sözlerde yazılmış mesela kimim ben parçasına dikkat edin; “bakıyorum aynalara karşımda ki suratsıza” …

Grubun cover çalışmaları da etkileyici, facebook sayfasında bulabilirsiniz birkaçını!

Sadece hoşuma gitmeyen albümdeki tasarım. Bence albümün havasını tasarım verememiş. Fotoğraflardan bazıları da çekim çok güzel olduğu halde üzerinde ki oynama ile kötü bir hale gelmiş ama bazıları ger-çekten muhteşem ışık ve dekor olayı bitirmiş. Oynan fotoğraf olarak albüm deki fotoğraftan bahsetmiyo-rum o fotoğraf ışık duruş ve dekor olarak muhteşem, sitelerinde bazı fotoğraflar var onlardan bahsediyorum. Bu arada fotoğrafları da Nejat BİÇEN çekmiş. Kapak tasarımında ise bence başka bir renk kullanılmalıydı yazı tipi olarak çok güzel ama çatlaklar çok yapay durmuş. SNÇ amblemi çok güzel. Bence kapakta da kapak içindeki fotoğraf tonları kullanılmalıydı!

Albüm Yaşar Kekeva plak tan piyasaya sürülmüş, Prodüktörlüğünü Mustafa KEKEVA ve Kemal KEKE-VA yapmış Mix&Mastering ise Virus Production tarafından yapılmış. Kapak tasarımı Ayşe ZABİTOĞLU ve tüm düzenlemelerde tamamen SonUÇ tarafından yapılmış.

8/10

Güven Ceylan

Heaven Shall Burn! (HSB) - Invictus (Iconoclast III)

Alman Metalcore Devi 6. stüdyo albümleri –E.P ve DVD’ler hariç- Invictus (Icono-clast III) ile karşımızda! Icono-clast efsanesinin 3. serisi de denebilir bu albüm için. Icon-oclast albümünün ardından

muhteşem performansı olan bir DVD ile gönlümüzdeki yerini iyice sağlamlaştıran HSB Invictus ile turnayı tam gözünden vurdu! Gaz mı gaz yıkım mı yıkım bir albüm dinliyorum şuanda! Biliyorsunuz bu yaz Unirock festi-vali kapsamında HSB ülkemize gelecek ve bu albümü dinledikçe heyecanım kat kat artıyor.

Invictus öfkenin kapılarını intro eşliğinde –Awoken’e benzer bir intro- ile açıyor ve nefret resmen ortaya çıkıyor!

Century Media HSB ye hak ettiği desteği veriyor. Al-büm tanıtım filminden tutun albümün içindekilere ka-dar her şey eksiksiz. Albümün içinde bir adet bonus DVD ve alternatif artwork’ ler ayrıca bir adette bileklik bulunmakta. Bunun yanında bonus CD de var ve bu CD’nin içinde Bir Cover bulunmakta! Therapy? No-where! Bunun yanında albümde birde konuk sanatçı var, Deadlock grubundan tanıdığımız SABINE Given In Death parçasında HSB ye eşlik etmiş çok ta güzel yapmış, muhteşem bir parça olmuş.

Bu albümde gerçekten değişik melodiler var… Par-çalar o kadar sert gidiyor ki bunların farkına bile varamıyorsunuz. Arada giren klavye kendinize gelmenizi sağlıyor. Yine boş yok tam doldurmuşlar, en hoşuma giden combat oldu.

Ve kapılar outro eşliğinde kapanıyor. Savaş bitiyor herkes ölüyor

Albüm kapağında Parlayan bir kalp var sade bir tasarım, albümün içindeki tasarım çok ilginç. Ayrıca alternatif bir artwork ta bulunmakta CD digipack’ in içinde…

Haydi baştan…

9/10

Güven Ceylan

Page 46: Haziran 2010

As I Lay Dying - The Power-less Rise

Aslında fazla bir söze ger-ek yok zaten bilen biliyor AILD’ nin kötü bir albüm yapmayacağını ama yine de bir şüphe vardı içimde

nasıl bir albüm acaba diye… Ama herifler resmen kafama odunu çaktılar! Nedir sizin derdiniz, nerd-en geldiniz siz? Ama şunu söyleyeyim bu kadar müthiş bir albüme bu kapak olmamış. Kapak daha güzel olabilirdi! İlk albümleri A Long March kapağı muhteşemdi mesela… Ama yine de bu albüm, dinlerken en yükseğe çıkıp ta kendini boşluğa bırakmanın anlamını bize hatırlatıyor! Resmen kendimize getiriyor bizi, sabah uyanamayanlar için ideal!

Olay şu adamlar 2002de ilk albümlerini çıkardılar aradan 8 sene geçmiş ve öyle bir yerdeler ki bu 8 sene içinde büyük bir başarı! Bu zamana 5 albüm bir muhteşem DVD sığdırdılar.

Albüm baştanda söylediğim gibi yıkıcı bir güce sa-hip, dövüyor bırakıyor resmen. Yardırıcı gitar rif-fleri tokmak gibi başımıza çakan davul tonları mis gibi clean vokaller ve çığlıklarla bitmeyecek bru-taller! Tim Lambesis gerçektende yetenekli birisi… Vokal tekniği çok iyi ve albümde olabildiğince ön planda!

En hoşuma giden bu albümde solo gitarlar oldu. Sololar olsun parça arkasındaki melodiler olsun bitirdi beni… Anodyne Sea ve The Blinding Of False Light parçaları birbirini andırmakla beraber muhteşem melodilere sahip parçalar.

Albümün prodüktörlüğünü Killswitch Engage grubundan Adam Dutkiewicz yapmış ve Metal Blade Records etiketiyle piyasaya sürülmüş. Al-bümde 11 parça var ve mix Colin Richardson’ a ait.

9/10

Güven CEYLAN

Bullet For My Valentine - Fever

Bullet For My Valen-tine, gerçekten çok iş yaptığından mıdır yok-sa iyi yaptığından mıdır tartışılır ama çok şanslı

oldukları kesin! 2005te ilk albümlerini yayınladılar ve ardından 3 albüm 6 single 6 Extended Play ve bir de DVD sığdırdılar… Bu 5 sene içinde yapılmış büyük başarıdır. Tabi grup 2005’te değil 1997’te kurulmuştur. 2003 senesinde iste ismini ve tarzını değiştirerek en büyük adımı atmış oldu-lar… İlk adımı Sony ile değil de Roadrunners ile atsalardı bu kadar başarılı olabilirler miydi tartışılır ama yine de Sony onlara büyük önem veriyor.

Her ne kadar parçalar bazen birbirine benzese de Artık BFMV tarzını sağlamlaştığını anlayabiliriz… Matt vokal olarak grubu aldı götürüyor, bir vokali birde elini silah gibi yapıp boğazına dayamayı çok iyi yapıyor

Albümün ismine nazaran albüm kapağı o ismi pek yansıtmıyor sanırım… Kapakta ki manüpilasyon başarılı, ilk albümlerdeki kullandıkları logo çok gü-zeldi en azından grubun ismine uygundu neden böyle gelişi güzel Abaddon fontu ile yapılmış bir logo kullanıyorlar anlamıyorum, sanırım biraz daha sert görünmek istiyorlar

Albüm güzel, parçalar güzel, elemanlar güzel e gelsinler de izleyelim o zaman.

8/10

Güven Ceylan

Page 47: Haziran 2010

SAMARAH - The World stops turning

Almanya’dan böyle güzel gruplar çıktıkça Almanya’ya bakışım her geçen gün olum-lu olmaya başladı. Samarah’ı 2007 deki albümleri Leav-

ing The Underground ile tanıdım. Muhteşem bir albümdü çok sert vokaller yoktu ama o kadar oturmuştu ki o sert müziğe bu clean vokal, alter-natif ve Metalcore karışımı muhteşem bir albüm dinlemiştim o zamanlar ve arada hala açıp dinli-yorum.

Geçtiğimiz aylarda Myspace sayfalarında denk geldim, yeni albüm geliyormuş. Albüm çıktığında heyecanla açtım başladım dinlemeye, ilk albüm-deki tadı resmen aldım! Muhteşem, yine olmuş iki de iki yapmışlar, helal olsun! Vokaller ilk albüme göre biraz daha sertlikten uzaklaşmış görünüyor ama bu kötü bir şey değil, parçalara o kadar güzel oturuyor ki albümü tekrar tekrar dinlettiriyor.

Gitar riffleri beynimi okşuyor resmen melodiler havada uçuşuyor davullar biraz geri planda kalsa da varlığını hissettiriyor. Bir ara Aşkın Nur YENGİ girecek parçaya sandım. Made by ma-chine parçasından bahsediyorum belki hatırlayan vardır, A.Nur Yengi şişeye üfleyerek bir parça yapmıştı rastlantı işte bu intro ya çok benziyor o aklıma geldi

Albüm kapağı çok iyi değil ama kötü değil. Daha iyi olabilirdi bu albüme göre. Yeni logoyu hiç sev-medim çok basit, önceki albümde ki güzeldi.

Albüm Antstreet Records piyasaya sürülmüş durumda.

Uzun lafın kısası herifler yapmış yine, Marcel’in sesi müthiş albüm güzel umarım daha iyi yerlere gelirler!

9/10

Güven Ceylan

TAVSIYELERDoğukan BİNİCİ

Nevermore - She Comes In Colors Sick Of It All - Good Cop

As I Lay Dying - Anger And Apathy Poisonblack - Invisible

Sabaton - The Final Solution

Utku GÜVEN

Black Sabbath- Voodoo Rainbow- Catch The Rainbow

Rainbow- Long Live Rock’n Roll Dio- Dream Evil

Dio- Rainbow In The Dark

Çağrı KAÇAR

Nile - Kafir Iron Maiden - Dance of Death

Galeyan - Sonbahar Blind Guardian - Lord of the Rings

Rammstein – Benzin

Oktay ATEŞ

Trivium - Pull Harder On... False In Truth - Puppets In The Sand

Megadeth - 1,320 Murder King - Kadınım (Tanju Okan Cover)

Caliban - I Rape Myself

Güven CEYLAN

The 69 Eyes - Wasting The DawnDownthesun - Eye ConfideSlipknot - Wait And BleedDeath by Kite - Bhf Asta

Dengesiz herifler - nefes Hayatta