23
ISSN 1300-9672 SÜLEYMAN DEMiREL iLA.HiY AT F AKÜL DERGiSi Review .of· the Faculty of Divinity University of Süleyman Demirel : 1995 : 2 J

DERGiSi - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01535/1995_2/1995_2_ALBAYRAKM.pdfSDÜ halıiyat Fakültesi Din Felsefesi Anabilim DalıAraştırma Görevlisi. Hammord, Robert, 'The Philosophy

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • ISSN 1300-9672

    SÜLEYMAN DEMiREL ÜNİVERSİTESİ

    iLA.HiY AT F AKÜL TESİ

    DERGiSi

    Review .of· the Faculty of Divinity University of Süleyman Demirel

    Yıl : 1995 Sayı : 2

    J

  • SKOLASTİK FELSEFE'DE TANRI'NIN VARLIGI İLE İLGİLİ DELİLLER VE KANT'IN

    . ELEŞTİRİLERi

    Arş.Gör. Me':lüt ALBA YRAK*

    Felsefe Tarihinde, bütün filozoflar: kendi düşünce sistematikleri içerisinde "Tanrı" hakkında konuşmak zorunda kalmışlardır. Mesela: Tanrı; tabiada özde ş midir? Yoksa tabiatm bit parçası mıdır? Tanrı var olmadan alem var olabilir.mi? Eğer Tanrı varsa O'nu nasıl bilebiliriz? Tanrı, alem ve insanlar nasıl bir ilişki içinde-dir? Bilmeye çalıştığımiz Tanrı kimin Tanrısı? vb., sorular insan zihnini devamlı suretle meşgul etmiştir. Bu meşguliyettefilozofun özel bir yeri vardır. "Felsefenin sonu, göğün ve yerin yaratıcısı ola-rak Tanrı 'yı bilmektir"1 diyen Farabi (ö: 950), Tanrı 'nın varlığının ispatlanması, felsefenin birinci ve belli başlı işidir2 diyen Aquino'lu Thomas (ö: 1274) gibi filozofların yanısıra, mesela "Tanrının öldüğünü" sevinçle haykiran Nietzche3 (ö: 1900), "Tanrı hakkındaki delillerle baş,layarak "Niçin bir hristiyan olmadığını" anlatmaya çalışan Russell4 (ö: 1974) Tanrının olmaması gerektiğini haykırıp 'duran LPaul Satre5 (ö: 1980) "Tanrının varlığı" problemini baş köşeye yerleştirmişlerdir.

    Süreç Ekolü** filozoflanndan Harsthorn'un (1897-) da ifade ettiği gibi, Tanrı ile ilgili terimleri anlamsız bulmalanna rağmen,

    * 1

    2 3 4 5

    **

    SDÜ halıiyat Fakültesi Din Felsefesi Anabilim DalıAraştırma Görevlisi. Hammord, Robert, 'The Philosophy of Al-FarabC; and /fs İnfluence on Medieval Thought, XVI, Newyork, 1947. W eber, Alfred., Felsefe Tarihi, H. Vehbi Eralp, 170, Sosyal yay., 4. Bsk. 1991. Pailin, D.A., Groundwork of Philosophy of Religion, 159, London, 1986. Russel, B., Why I am not a Christian?, 13-20, London, 1967. Satre, P.J., Existansialism, Çev .Asıin Bezirci, 62-64, İstanbul, 1993. Süreç Ekolü: 20. yy. da ortaya çıkan bir çeşit teolojiye verilen isimdir. A.N. Whitehead (1861-1947)'in metafizik. görüşleriyle etkisini göstermiştir; Onun eserlerinden bazıları: "Process and Reality, Science and The Modern World, Modes ofThought, Adventures of ldeas, Religion in The Making"

    1

  • 278 Arş.Gör. Mevlüt ALBAYRAK

    herhangi bir. yolla da. olsa bu terimiere işaret etmeyen hiç bir felsefeci yok gibidir>. · ·

    Skolastik felsefe, hem zaman bakımından hem de onun üzerin-deki etkisi ,sebebiyle Ortaçağ felsefesidir. Bu dönemin temel özelliği inancın rasyonM olduğunu gösterme çabasıdır. Akıl yani felsefe vahyin emrindedir. Skolastik dönem, teoloji açısından rasyonalizmin zirvesidir. Gerek akıl' gerekse vahy Tann'dan gelmiştir. O nedenle akıl Tannyı soluk d!J. olsa kavrayabilecek güçtedir. Thomas 'ın ifa- · desiyle "akıl yada bilim (felsefe) inanç tapınağının girişini aydınlatır, tapınağın içini ise vahiy aydınlatır:'.

    . 17. yüzyılda akıl, sadece teolojinin emrinde değildir artık. Bireysel becerilerden,

    1entellektüel etkinliklerden zevk alan, evren

    hakkındaki bilgisini geliştiren ve o yönde· uğraş veren filozof, aklı Tannyı bilmenin yanısıra evrene (dünyaya) hakim olmanın aracı ola- \' rak da görmeye başladı. Bu yüzyıl batı düşüncesinde büyük .,1 değişimin yaşandığı yüzyıldır. Felsefe, aklın 'otoritesiriin çoşkunluğunu yaşamaya başlamıştır. "Felsefe, insan bilgisinin sınırlan içinde hür bir araştırrria" olarak tanımlanıyordu7. "Her şey salt akılla bilinebilir hükmü, bu dönemin en belirgin özelliğidir. Bu "herşeyin" içine sadece Tanrı değil, aynı zamanda tabiat ve evren de giriyordu. Felsefe ve din ittifak halindeydi. Kısaca bu dönemin temel öğretisi "Kartezyenizm"dir. 18. yüzyılda ise akıl ile inancın çizgileri birbiripden ayrılmaya başlamıştır. Netice olarak Kartezyenizmin metafizik anlayışından hızla uzaklaşıldığını görüyo-ruz. Özellikle I. Kant (1724-1804 )'ın kritikleri bu anlayışta etkili olmuştur. ·

    Modern filozoflann en büyüğü olarak kabul edilen Kant8 bu iki d

  • Skolastik Felsefe' de Tanrı' nın Varlığı İle ilgili Deliller ve Kanı· 279

    dönem. ise birinci dönemi şiddetle eleştirdiği dönem. Yani Kritik öncesi dönem ve Kritik dönemL

    Kant'ın Leibniz-Wolf felsefesinderi uzaklaştığı dönemdeki ge-nel tezi şudur: Tanrı, teorik akılla bilinemez; bu yolla O'nun var ya da yok olduğu söylenemez. Tanrının varlığı, sadece pratik akılla kabul· edilebilir• ve bu yolla bilebileceğimiz Tanrı· ahlaki bir tanrı olabiJir9. Tanrının varl~ğı ile ilgili salt fikri delilleri yıkmaya çalışan ~ Kant, Tannya inanma için başka sebepleri n var olduğuna inanır 1 O ve buna The Critique of Pure Reason'un sonunda işaret etmeye ve daha sonraki eseriThe Critique of Pratical Reason'da11 kurmaya çalışır.

    Kanı'ın amacı Tanrı'yı inkar değildir. Bunun tesbiti daha · sonraki değerlendirmelerde yardımcı olacaktır. Bununla beraber, Gilson'un da ifade ettiği gibi, Tanrı probleminin bugünkü durumu bir yönüyle Immanuel Kant'ın düşüncelerinin hakimiyeti altındadır12. Ancak bazılarına göre O, çok az şüphesi olan dindar bir insan13, bazılanna göre de tam anlamıyla Tanrı'ya ibadet eden birisiydi14.

    / Kant, sadece Tanrı'yı bilgi konusu yapmıyordu. "Kant", diyor Gilson, "şu sonuca varmıştır: 'Tanrı pekala aklın saf bir idesi, yani bilgimizi birliğe kavuşturan genel bir ilke olabilir, fakat o •. bilginin konusu olamaz"'15. Nitekim, "Neyi bilebilirim?" sorusunun ele alındığı Salt Aklın Kritiği'nin (The Critiqiıe of Pur.e Reason) ikinci baskısının önsözünde Kanı, çizgisini net bir şekilde belirtiyor:

    9 Greene Theodore M., "The Histarical Conıexı and Religious Significance of Kanı' s Religion", p. XXII, XXVII (Karıt, Religion Wiıh In The Limiıs of Reason Alone, trans: Theodore M. Green ve Hayt H. Hudson, Harper and Brothers Newyork 1960 içinde)

    10 B. Russel, 709. ll Kant, Praıik U su~ Eleştirisi (fhe Criıique of Praıical Reason), Çev. i. Zeki Eyuboğlu,

    Say yay.; Ist, 1989 . .12 Gilson, Etienne, Tanrı ve Felsefe, Çev. Mehmet Aydın, 73, İzinir 1986. 13 Siber, John R., The Eıhical Sygnificanse of Kanı' s Religion, XXIX. (Religion with in

    .... içinde) 14 Greene, Theodore M., ag.ın., XXVITI. 15 Gilson, E., a.g.e., 74.

    J

  • : ıi

    '.i i

    1

    IJ

    280 Arş.Gör. Mevlüt ALBAYRAK

    "inanca yer bulmak için aklı (bilgiyi) bir yana atmak zorunda kaldım"16 .

    Kant The Critique of Pure Reason' da Tanrı 'nın var oluşunu is-patlamaya çalışan üç rasyonel delilden bahseder. Bunlar ontolojik (varlık bilimsel) delil, kozmolojik delil ve teleolojik (Fizik-Tanrı bi-limsel) delildir. Ona göre bütün bu deliller, ·teorik akılla Tanrının varlığını ispatlamanın üç yoludur17.

    Bu deliller Kant'tan çok önceleri de eleştiriye uğramışlardır. "Çünkü aklın tatmin olacağı şekilde" diyor Hartshorne, "Tanrı ile ilgili terimleri tam olarak tanımlayan bir filozof bulmak im-kansızdır"18. Bununla beraber bu deliller insanlık tarihinde, İkbal'in -de ifade ettiği gibi Mutlak'ı (absolute) arama konusunda reel bir düşünce hareketini sergiler. "Korkarım ki", diyor İkbal, "bu deliller lojikal deliller olarak kabul edildikleri için ciddi eleştirilere açıktırlar" 19~

    Eleştirilere girmeden önce, makalemizin sınırlarını aşmadan bu delilleri görmek yararlı olacaktır.

    ONTOLOJİK DELiL

    Ontolojik delil, ilk defa ParmaQides tarafından ileri sürülen· "düşünce" ile "varlık" fikrinin canlanması20 olarak düşünülebilir. Tanrı kavramından hareket eden bu delil, Tanrı'nın gerçekliğini gös-termek için farklı bir çeşit akıl yürütme2ı yoludur. Delili, bir form halinde Farabi'de görmek mümkündür22. "İlk hakikat (el-Hakku'l-Evvel)", diyor Farabt, "başkasından ·gerçeklik almaksızın, gerçek-

    16

    17 18 19

    20 21 22

    I. Kanı, "Arı Usun Eleştirisi" (The Critique of Pure Reason), Çev: Aziz Yardı.mlı, 29, idea yay. Ist, 1993 (Bundan sonra bu esere AUE harfleriyle atıfta bulunulacaktır.) Kant, AUE, 290. Hartshorne, C., a.g.e., 110' dan D.A. Pailin ag.e, 66. İkbal, Muiıammed, "The Reconstruction of Religious Thought in Islam" Edited and Annotated by M. Saeed Sheikh, 23, Lahore, 1986. Ülkeıı, H. Ziya, Felsefeye Giriş, 77, AÜİF. yay., 1957. Pailin, D.A., a.g.e, 176. Farabi', FusCılü'l-Mbdeni (Siyaset Felsefesine Dair GörÜşler), Çev: Hanifi Özcan, 43, İzmir, 1987.

  • 1 1

    ~ lı .. ~~; i,) h j1 ı' ,, !l 1. :;

    IJ l'ı *! ::ı

    il ı:

    ı . t

    t

    Skolasıik Felsefe' de Tanrı' nın Varlığı İle İlgili Deliller ve Kanı 281

    lik bakımından; kendi kendine yeterlidir; Onunkinden daha büyük bir olgunluğun (kemal) var olması bir yana, düşünülmesi bile mümkün değildir; hiç bir varlık, O'nun varlığından dana tam, hiçbir hakikat, O'nun gerçekliğinden daha gerçek ve hiçbir (birlik) vahdet, O'nun birliğinden daha tam olamaz". Farabi'nin bu anlatımı, ileride anla- · ·tacağımız Anselmus'ın (ö: 1109) "kendisinden daha büyüğü idrak edilemiyen"23 (id quo nihil majus cogitari possit) bir varlık anlayışı ile ·biraz daha farklı çizgilerle delili geliştiren Descartes 'in anlayışını24 çağnştırmaktadır.

    · Daha açık bir şekilde el-İşarat da ontolojik delili ele alan İbn Sina (ö: 1037)25, Hilmi Ziya (ö: 1974) nın da işaret ettiği gibi bu delili batı düşüncesi için hazırlamıştır26.

    Zorunlu .varlığı ispat etmemiz için, İbn Sina'ya göre, sadece "varlık'' kavramını tahlil etmemiz yeterlidir27. İbn Sina'da varlık, düşüncenin temelidir. O varlığı ikiye ayınyor: zorunlu varlık (vacibu '1-vüciid) ve zorun s uz varlık (mümkinü '1-vüciid). "Başlangıcı olmayan, kendi kendine zorunlu olan varlık, kendi varlığını kimseden almamıştır. O, varlığın bizzat kendisinde malik-tir"28, zorunsuz ~arlık ise, doğan ve ö~en şeylerin varlığıdır29. İbn Sina varlığı, Descartes gibi, düşünce ile ispat etmez, düşünceyi de varlıktan çıkarmaz, on lan özdeşleştirir30.

    Batı dünyasında, bir form içinde delili meşhur eden hristiyan ilahiyatçısı Anselmus. (1 033-1 109) olmuştur. Anselmus bu del ili, Preslegion 'da ve Gauile tarafından delile yapılan eleştiriye ce-vabında ele alır31.

    23

    24 25 26 27 28

    29 30 31

    Gedden Mac Greger, Dictionary of Religipn and Philosophy, 450, Paragon House, Newyork 1989. , Albayrak, Mevlüt, Descartes, Felsefesi ve Etkileri, SDÜİFD, 1/208, Isparta 1994. Dağ Mehmet, Onıolojik Delil ve Çıkf111lzları, AÜİFD, XXIII/291. Ülken, H. Ziya, İslam Felsefesi, Kaynakları ve Etkileri,· 120. Dağ Mehmet a.g.m., 291; Aydın Mehmet, Din Felsefesi, 24, İzmir.1990. Goichon, A. M., İbn Sina Felsefesi ve Ortaçağ Avrupasındaki Etkileri, Çev. İsmail Yakıt, 37, Ötükel\ 1993. Goichon, a.g.e., 38 vd.; Ülken H. Ziya, İslam Felsefesi, 120. Ülken, H. Ziya, ag.e.; 120. Pailin, D.A., ag.e., 176; Mac Gregor, G., ag.s., Onıological Argumenı.

    J

  • 282 Arş.Gör. Mevlüt ALBAYRAK .

    Anselmus, Tanrı'nın varlığını, Tanrı kavramını11 tahlilinden çıkarmaya çalışır. Eğer bu kavramı bir varlığa atfediyorsak, o varlık gerçek anlamda var demektir. İbn Sina da, varlık fikri, aklın gelişmesi ve ayı:ıı zamanda tecrübenin açılmasıyla normal olarak

    \

    · kazanılsa da, o fikir (aslında) zihnimizin bizzat objesi ve mutlak bir sevgisidir32, diyör. Bur~dan da anlaşılıyor ki, varlık fikri (idesi) bizde.mevcuttur. Anselmus, Tann ile, kendisinden daha mükemmeli tasavvur edilemeyen varlığı anlıyor. Böyle bir mükemmeı varlık fikri insanda mevcuttur, diyor33. Anselmus 'un deliii nde, Mehmet ·Aydın 'ın ifade ettiği gibi, psikolojik yön ağırlıktadır. Diğer bir ifade ile Anselmus, imana bağlı olarak Tanrı'ya doğru, kesin bir inançtan hareket etmiş ve delilini de az. çok bir . dua şeklinde ortaya· koymuştur34 .

    Daha sonra Anselmus'un bıraktığı yerden delili geliştiren Rene Descartes (1596-1650) olmuştur. Yalnız Descartes'ın amacı Anselmus 'un amacından farklıdır. O, _düşüncelerini Tanrı yerine, kendi şahsında temsil edilen bir şüpheciye yöneltir. Onun düşüncesi, şüphesini dağıtrriak ve böylece kesin bilgiye ulaşarak, imanı sağlayacak bir delil ortaya koymaktır35.

    Descartes şu soruyu sorar: Eğer, herhangi bir· şey fikrini sırf düşüncemden çıkarabilmemden, o şeye ait olduğunu açık ve seçik olarak tanıdığım herşeyin gerçekten o şeye ait olduğu· neticesi çıkıyorsa, aynı suretle ben de bunda_n Tanrı'nın varlığını ispat eden bir delil ve ispat çıkaramaz mıyım?36. "Muhakkaktır ki", diyor Descartes; "bende, Tann yani mutlak ve olgun bir varlık fiKri, her-hangi bir şekil ve sayının. fikrinden· daha az mevcut değildir". O, şöyle devam ediyor: "Varlık bir olgunluktur. İlk ve rnutlak varlığın gerçekten var olduğunu çıkarınam için bu zaruret kafidir"37 . Son olarak "bütün bunlardan sonra", diyor Descartes, ·"Tanrı gerçek anlamda vardır"38.

    32 33

    34 35 36 37 38

    Goichon, ag.e., 35. İbn Sina bu anlatımı "uçan insan" örneğiyle delillendirir. Pailin D.A.; a.g.e., 176; A. R. La~e, A Dicıionary of Philosophy, Onıological Argumenı, .Routledge, London and Newyork, 1986; Aydın, Mehmet, a.g.e., 24'-25. Dağ, Mehmet, a.g.m., ıs9. Dağ, Mehmet, a.y. Descartes, Metafizik Düş~nceler, Çev. M. Karasan, V. Düşünce, 177, M.l~ .• 1947. Descartes, V. Düşünce, 180-181. Ayrıntı için bkz.Aydın Mehmet, a.g.e.; Dağ Mehmet, a.g.ın.; Albayrak Mevlüt, a.g.ın.

  • Skolastik Felsefe' de Tanrı' nın Varlığı İle İlgili Deliller ve Kanı 283

    Birçok modern filozof,_ mesela, N orman M('!.lcolm39, Charles Hartshorne, ontolojik delili geliştirme yoluna- gitmiştir. Hartshorne, zorunlu (necessary) teriminin varlıkla ilişkisinde tutarlı bir kullanımının var olduğunu göstermeye çalışmıştır. Hartshorne, Tann'yı yetkin (perfect) veya ibadetin tek uygun objesi olarak tanımlar40.

    Kısaca özetiediğimiz ontolojik delil, mükemmel varlıktan hare-. ketle bir Tann'nın var olduğunu anlatmaya çalışıyor. Kant'ın bu de-lile irirazı nereden kaynaklanmaktadır? Tüm çağlarda, diyor Kant,. insanlar mutlak olarak zorunlu bir varlıktan söz etmişler ve bu tür bir şeyin düşünij.lüp . düşünülmeyeceğini ya da nasıl düşünülebileceğini anlamaya çalışmaktan çok, var oluşunu ispatla-maya çalışmışlardır4 1 . O, devamla bu kavramın sözel bir tanımını vermek hiç kuşkusuz oldukça kolaydır ve bunun için O'nun yokluğu imkansız bir şey olduğunu s_öylemek yeterli olacaktır42 diyor. Öyleyse, diyor Kant, muiıak olarak zorunlu bir -varlık kavramı, bir salt akıl kavramıdır43. İşte Kant'ın hareket noktası, bu salt akıl kavramıdır. Ona göre, Tann 'nın varoluşunu ispatlamaya çalışanlar, aklın sınırlarını daha yukanlara taşıdıkları için başarısızdırlar. O, bu-radan şu meşhur sözüne ulaşıyor: "inanca yer bulmak için bilgiyi inkar ettim"44. Kant, herhangi bir dini inancı inkar etmiyor, ancak inanç.alanında aklın mutlak otoritesini kabul etmiyor. ·

    39 Mac Gregor, G., a.y.; Pailin, a.g.e., 178. 40 C; Hartshome'nuıi bu konudaki meşhur eseri, "Anselm' s Discovery" A re-exmina-

    tion of the ontological Argument for God's Exıstance", (Open court, Lasalle, lLL. .1965). Kitap iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm ..:Necessarily so~e how actualized: Anslem's Proof in new prespective. İkinci bölüm; Acritical survey of Respanses to Anselm's Proof. İkinci bölümde ontolojik delille ilgili en geniş yeri Kant'a ayırmıştır (208-234). Hartshome, Kant'ın Anselmci probleme bir katkı sağladığını da söylüyor (p. 233). Hartshome gÖre, Kant'ın reddettiği şey, Tanrı'nın ontolojik apriori delili değildir. Onun reddettiği şey, diyor Hartshome, dini alandaapriori olanı reddetme ~ iddiasıc.hr. Gerçekte Tanrı fikrinin Iojik imkanından Tanrı fikrini çıkararnayacağımızi söylemek, (hayvanlardan, dağlardan veya kendi tecrübelerimiz-den Tanrı fıkrini çıkarabilsek bile) tamamen anlamsız görünüyor (234). Aynca bkz. C. Hartshome, "The Divine Relativity" "A Social Conception of God" Yale Univ. Press,'1969 da Tanrıyı "Suprema" ve "Absolete" olarak tanmlıyor. 1-115.

    41 AUE,290. 42 AUE,29Q, 43 AUE,290. 44 AUE,29;

    J

  • 284 Arş.Gör. Mevlüt ALBAYRAK

    ·Kant, Tann'nın varoluşunun ontolojik bir ispatının imkansızhğı bölümünde, bu delilin eleştinsini iki şekilde ortaya'.koymaktadır.

    Konunun bir yönü "varlığın" (existence) yüklem (veya sıfat) olup-olmachğı problemi ile ilgilidif45. · ·

    Kant önce, "Tann vardır" hükmünden hareket ediyor. Şu ya da bu şey vardır önermesi analitik bir önerme midir, yoksa sentetik bir önerme midir, diye sorar Kant. Eğer analitik ise, o zaman şeyin dış varlığı yoluyla şeyin düşüncesine hiç bir şey eklenmiş değildir; ama bu durumda ya bizdeki düşünce, şeyin kendisi olacak-tır, ya da bir dış varlığın imkan alanına ait olduğunu varsaymış ve sonra bu gerekçe üzerine varoluşunu iç imkandan çıkarmışızdır ki, bu gereksiz bir genellerneden başka bir şey değildir46. Kant'a 'göre, analitik önermeler bizim bilgimize yeni bir şey katmamaktadır.·Yani Kant, "Tann vardır"ı analitik bir önerme olarak kabul ediyor. Buna göre her önerme, bir konu ile bir ·. yüklernden meydana gelmektedir. Konu (özne) ile yüklem arasında iki türlü bağ vardır. Ya yüklem konuya dahildir, yahut yüklem konunun (özne) dışındadır47 .

    Bundan sonra .Kant, sentetik yargıda eğer yüklemi, (yani vardır'ı) ortadan kaldınr ve konuyu saklarsam bir çelişki doğar, ve burada yüklem konuya dahildir. Ama özneyi yüklem ile birlikte orta-dan kaldırırsam hiç bir çelişki doğmaz, diyor. Çünkü, ona göre, o zaman geriye çelişki olabilecek hiç bir şey kalmaz. Bir üçgenin üç açısını ortadan kaldırmak çelişkilidir, ama üçgeni üç açısı ile birlikte ortadan kaldırmacia hiç bir çelişki yoktur. Mutlak olarak zorunlu bir varlığın kavramı. açısından da durum tam anlamıyla budu_r48• Eğer varoluşu ortadan kaldıracak olursak, diyor Kant, şeyin kendisi de tüm yüklemleri ile birlikte ortadan kaldırılmış olur; bu durumda çelişki nereden doğacaktır?49, .

    Tann, herşeye gücü yetendir; bu zorunlu bir yaigıdır. O nedenle herşeye gücü yeten, diyor Kant, ortadan. kaldırılamaz. Ama eğer,

    45 RuSsel B., 709; A.R. Lacey, a.g.s., Ontological Argument. 46 AUE,292. 47 . Aydın, Mehmet, a.g.e.; 27.

    48 AUE, 291. 49 . AUE, 291.

  • Skolastik Felsefe' de Tanrı' nın Varlığı İle İlgili Deliller ve Kanı 285

    "Tanrı yoktur" dersek, o zaman ne herşeye gücü yeten 'in kendisi, ne de yüklemlerinden herhangi biri ortadadır. Çünkü tümü de özne (konu) ile birlikte ortadan kaldınlmışlardır ve bu düŞüncede en kü-çük bir çelişki bile-kendini göstermez50.

    Kant devamla, varlık, olgusal bir. yüklem, bir şeyin kavramına eklenecek herhangi bir şeyin kavramı değildir, diyor.

    "Tanrı herşeye gücü -yeten'dir önermesi her birinin kendi nes-nesi olan iki kavramı kapsar -Tanrı herşeye gücü yeten; "dir"· sözcüğü ek bir yüklem değildir; ama yalnızca yükleınİ özne ile ilişki kipinde ortaya koymaktadır. Eğer, şimdi özneyi (Tanrı ) tüm yük"" lemleri (ki aralannda herşeye gücü yeten de vardır) ile birlikte alır ve·Tanrı vardır ya da bir Tanrı vardır dersek, Tanrı kavramına yeni hiç bir şey (yüklerp) eklenmiş değil, ama yalnızca kendinde özneyi tüm yükleroleri ile birlikte ort_aya koymuş oluruz."51

    Kant'a göre, varlık yüklem olarak konuya herhangi bir şey ilave etmemektedir. Nitekim o, bu konuda şu misali veriyor. Hayali yüz lira gerçek yüz lira ile sayı bakımından aynıdır. Çünkü, diyor Kan.t, ikinCisi, kavramı ve birincisi ise nesneyi ve bunun ortaya konul-mas~nı işaret ettiğinden, eğer birincisi ikincisinden daha çoğunu kapsayacak olsaydı, kavram bütün nesneyi· anlatmaz ve dolaysıyla onun yeterli kavramı olmazdı52. Öyleyse, diyor Kant, bir şeyi hangi yüklemlerle ve_ ne denli çok yüklerole düşünürsem düşüneyim ve giderek onu tam belirlenimi içinde alsak bile, bu şeyin (var) olduğunu eklemenin ona en küçük bir katkısı olmaz. Yani kısaca söylersek, Tanrı vardır, önermesindeki ·konuyu ve yüklemi, diyor Kant, reddederim ve bundan da herhangi bir mantıki çelişki doğmaz53.

    Konunun ikinci yönünde ise, Kant, sadece kavrarnlara dayana-rak Tanrı'nın varlığının gerçekliliğini göstermek mümkün değildir, • diyor. Çünkü ona göre, bir nesneye ilişkin kavramımız neyi ve ne denli kapsıyor olursa olsun, eğer nesneye bir varoluş yükleyecek-sek onun dışına çıkmamız gerekir. Duyuların nesneleri durumunda,

    50 AUE, 291. 51 AUE,293. 52 AUE,293. 53 Aynntı için bkz. Aydın, Melunet, a.g.e., 28; Russel B. ag.e., 709.

    J

  • 1' 1

    . n

    1

    ı J ,.,j

    286 Ar§.Gör. Mevlüt ALBAYRAK

    bu ancak tecrübi yasalara göre bunların benim algılarırtıdan' kimi~ eri ile bağlantıları yoluyla. olur; ama salt düşüncenin nesneleri söz konusu olduğundan, ·bunların dış varlığını· bilmenin hiç bir yolu

    · yo.ktur. Çünkü bunların bütünüyle apriori olarak bilinmesi . gerekecektir54.

    Sonuç olarak_ Kant .şunu söylüyor: En yüksek bir varlık kavramı pek çok bakımdan oldukça yararlı bir ideadır. Ama salt bir idea olduğu için, salt kendi başına alındığında, varolanlara ilişkin bilgi-mizi ·genişletme açısından bütünüyle yetersizdir55.

    · KOZMOLOJİK DELİL . . ..

    Kozmolojik delil denince genel olarak alem, yani evren anlaşılır. Kozmolojik delil, kozmozdan yani alem'den Tanrı'nın varlığına gitmeye çalışan bir delildir56.

    'Kozmolojik delil 'in ilk şekli Platon da geçer; o, kanunlarda, ev-rende değişen ve hareket eden şeylerin varlığından bahsediyor. ·Bir şeydeki hareket ve değişim, ona etki eden bir başka şeydeki hare-ket ve değişim tarafından doğumlur (caused). Bu da evrende son-suz seriler halinde devam edip gider. Bu sonsuz' serilere son noktayı .ilk hareket ettirici veya ruh (soul) koyar. Bu ruh "olan, olmuş olan ve olacak olan her şeydeki hareket ve değişimin kaynağıdır57.

    Galloway ise biı düşünce çizgısının, Plato . tarafından Timaeus'da ileri sürüldüğünü zikrediyor. Her yaratılmış şey, . Plato 'ya göre bazı sebepler tarafından yaratılmalıdır58.

    Aristo kozmolojisinde, ilk muharrik (self-moved mover) fikri çok önemlidir. O, bir çizgi boyunca geriye doğru uzayıp giden bir se-bep-sonuç zincirini düşünmekten ziyade hiyerarşik bir sebebler topluluğunu ve o sebeplerili birbiriyle· olan bağlantısını ·düşünmüş ve

    ' . 54 AUE, 293-294. 55 AUE,294. 56 · Aydın, Mehmet, a.g.e:, 31. 57 . Pailin, a., a.g.e., 164-65. . 58 ' Galloway, George, "The Philosophy of Religion", 387, Edinburg 1960.

  • 1

    ı. ~~

    Skolastik Felsefe' de Tanrı' mn Varlığı İle İlgili Deliller ve Kant 287

    akıl yürütmeyi buna göre ifadelendinniştir59. Çünkü hareketler serisi sonsuz ve geriye doğru gidemez. Ona göre, eğer bir son yoksa, ilk hareket ettirici de yoktur. İlk hareket ettirici yoksa, hareketlerin kozal zinciri de asla başlamayacaktır60.

    Bu delil, en büyük başansını İslam düşüncesinde, kelamcılar arasında "hudus delili" altında, filozoflar arasında ise, "imkan de-Iili" altında elde etmiştir.

    Allah'ın varlığı ile ilgili bir kısım delilleri Farabi'ye borçlu olan Thomas Aquinas61 'ın meşhur "beş yolu" arasındaki imkan delili geliştirdiği delillerin en güçlü olanıdır62.

    Kant, kozmolojik delili tamamen bilinmeyen ·bir tecrübe ya da genellikle var oluşun tecrübesinden başlayan bir delil olarak ifade eder. Daha açık bir ifadeyle söyleyecek olursak, kozmolojik delil sınırlı bir objenin tecrübesinden başlar, yani Tanh 'dan başka her-hangi bir objenin varlığından63. ·

    Kant, Leibniz'in "a contingentia mundi" delil dediği bu delil-i açıklamakla işe başlar64. Eleştirisini de daha ziyade Leibniz'in görüşlerine yöneltir.

    Leibniz, delili e'vrenin varlığından başlatır. O, evrenin şu andan başlayan ve zamanda geçmişe_ doğru giden ifadeler serisi olarak gö-

    .. .J;5 rur.

    Eğer bir şey varsa, diyor Kant, mutlak zorunlu bir varlık da ol-malıdır. Şimdi, en azından ben·vanm, öyleyse mutlak olarak zorunlu bir vş.rlık vardır. Küçük öncül bir deneyimi, büyük öncül ise genel olarak bir deneyimden zorunlunun varoluşunu çıkarmayı kapsar. Öyleyse delil, gerçekte deneyimden başlar ve bütünüyle a priori ya da oritolojik olarak ilerlemez ve tüm mümkün deneyimin nesnesi ev-

    • 59 A:(dın. a.g.e., 33. 60 Pailin, ag.e., 165. 61 Ülken, Hilmi Ziya,İslam Felsefesi, 83. · 62 Swinbume, Richard, "The exisıence ofGod", 118-119, Oxford Unv., 1979. 63 Swinbume, Richard, a.g.e., 116. 64 AUE, 295. 65· Swinbume, Richard, a.e., 120.

    J

  • ~ .

    1

    (

    288 Arş.GiJr. Mevlüt ALBAYRAK

    ren olduğu için, evren bilimsel (kozmolojik) delil olarak isimlendiri-Iir66.

    Kant, kozmolojik delilin bu şekilde ifade edildiğini söyledikten sonr~, ondaki çelişkilere dikkat çekiyor. Bu evren bilimsel delil yolunda, diyor Kant, öyle yalancı akıl yürütme bir araya gelir ki, teorik akıl mümkün olan en büyük aşkınsal yanı~samayı · üretebilmek için tüm dialitik sanatını bu noktada yoğunlaştırmış görUnür67.

    Bu delil için Kant ilk eleştirisini, onun ontolojik delille aynı olduğunu iddia ederek yöneltir. Kozmolojik delil diye bilinen delil, diyor Kant, tüm inandıncılık gücünü gerçekte yalnızca.kavr".mlardan yola çıkan varlık bilimsel (ontolojik) delilden almaktadır ve dene-yime başvuru bütünüyle sözdedir68. Kant deneyimin bizi mutlak zorunluluk kavramına götürebileceğini kabul eder ama bu zorun-luluğun herhangi bir belirli şeye ait oldJ.Iğunu gösterınede bütünüyle yetersizdir, dert?9. ·

    Kant, ontolojik delille bepzeyişi şöyle anlatır: Bu delil, sağlam bir temel üzerine oturabiirnek için deneyim üzerine dayanır ve böy-lece tüm güvenini yalnızca salt a priori kavrarnlara yatıran ontolojik delilden ayrıymış görünüşünü takınır. Ama .kozmolojik delil,, bu de-neyimden yalnızca tek bir adım atabilmek için, benzer bir ifadeyle, genel olarak zorunlu bir varlığın varoluşunu çıkarsamak için yarar-lanır. Bu varlığın özelliklerinin neler olabileceğini deneye dayalı ön-cül gösteremez; böylece akıl deneyimi bütünüyle bir yana bırakarak, genelde mu~ak olarak zorunlu bir varlığın hangi özelliklerinin olması gerektiğini, tüm mümkün. şeyler arasında hangisinin mutlak bir zo-runluluk ~çin gerekli şartları kendi içinde kapsadığını yalnızca kav-ramlardan bulmaya çalışır70.

    Kant, bütün bunlardan şunu söylemek istiyor: Kozmolojik delil, tecrübeden yola çıkıyor ama bunu zorunlu varlığın ispatı için bir ba-

    66 AUE,295 .. 67 AUE,295. 68 AUE, 296; Ayrıca bkz. Russel, 709. 69 . AUE, 296. 70 AUE,295.

  • S kolastik Felsefe' de Tanrı' iıın Varlığı İle İlgili Deliller ve Kant 289 1

    samak kabul ediyor; oysa beşeri tecrübeden yola çıkmak bizi böyle bir sonuca götürmez 71.

    Kant genel hatlarıyla kozmolojik delildeki yanlışları şu basamaklarda toplar. Bu aynı .zamanda onun ikinci eleştirisine · geçiştir: 1) Mümkün olandan bir nedenin çıkarsanmasını sağlayan aşkınsal bir ilke bulunur. ·Bu ilke yalnızca duyulur evrende işaretliyken (imlemliyken), bunun dışında hiç bir zaman hiç bir anlamı yoktur. Çünkü mümkünün salt anlıksal kavramı söz gelimi nedensellik önermesi gibi hiç bir seritetİk önerme üretemez ve nedensellik ilkesi, duyulur-evrende olmanın dışında, kullanımı için hiç bir işaret ve hiçbir ölçüt bulamaz. Ama burada, kozmolojik delilde, tam ol~rak duyulur evrenin ötesine geçmek için kullanılmaktadır.· 2) Duyulur evrende birbiri ardına verilen nedenlerin sonsuz bir dizisinin imkansızlığından bir ilk nedene çıkı:ı.rsama. Ama akıl kullanımının ilkeleri bizi bu konuda deneyim alanının içerisinde bile doğrulamazken, onları bu evrenin ötesine geçirme gibi bir girişim söz konusu bile olamaz. 3) Dizinin sıralanışının en sonunda bir zorunluk kavramının yer alabilmesi için gerekli tüm şartlar kaldınlır ve bundan sonra daha öte hiçbir. şeyin kavranamaması dizinin kavramının bir tamamlanışı olarak görülür72.

    Kant, hem tecrübeye dayalı bir akıl yürütmede bulunacağız, hem de kullandığımız tecrübeye dayalı terim ve ilkeleri aşkın bir alana taşıyacağız, işte bu olmaz, diyor. Alem'de görülen sebep-sonuç ilişkisinden hareket ederek Tann 'yı alemin sebebi olarak ortaya ko-yamayız73.

    Leibniz'i hedef alarak Kant, kontingent kavramının, duyu verilerinin ve bağlılıklannın dışında, bizim için hiçbir anlamı yoktur, diyor. Mutlak bir rasiantı veya mutlak bir zorunluluğa İnanmak, diyor Kant, insan aklının en gerçek tehlikelerindendir74.

    71 Aydın, Mehmet, a.g.e., 46. 72 AUE, 296-297. 73 · Aydın, Mehmet, a.e., 46. 74 Heinz, Heimsoeth, /.Kanı' ın Felsefesi, Çev. T. Mengüşoğlu, 118-119, Remzi Kitab-

    evi, İst. 1986. .

    J

  • 290 .Arş.Gör. Mevlüt ALBAYRAK

    TELEOLÖJİK DELİL

    Kant, ontolojik .ve kozmolojik deliller hakkındaki tutumunu belirttikten sonra, salt aklın eleştirisinde, bu konuyla ilgili son başlığı, teleolojik (fiziksel Tanrı bilimsel) delilin imkansızlığıdır. Kant, buraya kadar eleŞtirdi,ği delillerin, teorik aklın gücüyle geldikleri noktayı saçma bulmuş ve bu son delilinde, teorik akılla saçma olup-olmadığını ~raştırma ihtiyacı hissetmiştir. Eğer bu girişimde imkansız çıkacak olursa, diyor Kant, o zaman ne olursa olsun, aşkınsal ideamıza karşılık düşen bir varlığın varolması için yalnızca teorik akıldan sağlam temelli hiç bir delilin mümkün olmadığı anlaşılacaktır75. ·

    Teleolojik delil, diğerlerine nazaran en eski olanıdır. Teleolojik delil,. evreni bir plana, bir düzene göre yaratan manevi bir varlığın varlığına ulaşmayı ister. Bu tür düşüncelerin başlangıçianna Anaxogaros'ta rastlarız76.

    Platon, yıldızların düzenli hareketlerini ve evrendeki düzeni anlayan bir insan için inanç yolunun açılacağını söyler77.

    Aristo, hocası Platon'un izinden giderek, gök cisimlerinin dü-zenli hareketlerini tetkik edince düzenleyici bir varlık'm mevcudiyeti fıkrine gidebileceğimizi söyler78.

    İslam Dünyasına gelince, ifade biçimi diğer delillerden daha basit olduğu için ve Alem'deki estetik yapıya işaret ettiği için daha çok kabul görmüştür. Kindi:, nizam, ahenk, irtibat, güzellik ve gaye fıkrini içine· alan bir alem anlayışından yola çıkarak Allah 'ın varlığına d~lil ge~irmektedir ki, buna kısaca "delil-i inaye" adını veriyor. Farabi:, alem'de görülen nizam, her şeyden önce Allah'ın cevad ve adil oluşunun eseridir, der79.

    75 AUE; 300. 76 Heinz, Heimsoeth, a.e.,_120. 77 Aydın, Mehmet, a.g.e., 53, GaUoway, age, 389. 78 Aydın, ay. 79 ag.e.,54.

  • Skolastik Felsefe' de Tanrı' nın Varlığı İle İlgili Deliller ve Kanı 291 ..

    Gazaii ise, aleme ibret gözüyle bakmak, Allah 'ın yarattığı bü-tün varlıklardaki hikmeti görmek demektir. Çünkü alem'de ya-ratılmış hiç bir şey yoktur ki, onda bir hikmet bulunmasın80.

    ·. 'Teleolojik delil üzerinde en çok duran ve bu delili "Kur' an de-Iili" olarak: kabul eden düşünür, İbn Rüşd'dür. O, Menahic' ül-Edille' de ina ye ve ihtira delillerinden söz eder8t.

    · Batı hristiyan dünyasında ise teleolojik delil, Thomas 'ın "beş yol"undan sonuncusunu meydana getirir82 .

    . Yine Batı'da rasyonalist gelenek içindeki Leibniz'de, evrenin

    en büyük ve en küçük parçasında Tann 'nın kurduğu ve ger-çekleştirdiği yüksek ve· sonsuz uyurnun güzelliği .ve iyiliğini göster-meye çalışır83 .

    F.R. Tennant'ın felsefi teolojisi (philosophical theology) son. zamanlarda teleölojik delile güçlü bir anlatım kazandırmıştır84.

    Gallowey'in de ifade ettiği gibi Kant bu delili, diğerlerinden daha sempatiyle ele almıştır. ÇünkU Kant'a göre bu delil daima saygı ile zikredilmelidir85. Kant, bu delilin temel özelliklerini şöyle sıralar: ·

    1) Evrende her yerde belli bir amaca göre ve büyük bir bilgelikle yerine getirilmiş, muhtevası tasvir edilemeyecek kadar karmaşık ve uzayda sınırsızca uzanan bir bütünde varolan bir düzenin açık izleri vardır.

    2) Bu teleolojik düzen, evrenin şeylerine bütünüyle yabancıdır ve onlara ancak mümkün olarak bağlıdır, eğer değişik şeylerin tabi-atlan temelde yatan idealara göre düzenleyici bir rasyonel ilke ta-rafından seçilip derlenmiş bir son amaç için uyum içinde kendilikle-rinden bir araya gelmezlerdi.

    80 a.e.,-55. 81 a.e., 56. 82 a.e.,57. 83 H. Heimsoeth, a.e., 120. 84 Pallin D.A., a.g.e., 169 vd. 85 Gallowey, a.g.e., 389, krş. AUE, 3oı.

    J

  • 292 Arş.Gör. Mevlüt ALBAYRAK.

    3) Öyleyse, yüce· ve bilge bir (ya da birçok) neden vardır ki, yalnızca kör işleyişi içinde herşeye yetenekli tabiat olarak verimlilik . yoluyla değil, ancak anlık olarak özgürlük yoluyla.da evrenin nedeni .olmalıdır.

    4) Bu nedenin birliği sanatsal bir yapıtın üyeleri gibi davranan evren bölümlerinin karşılıklı ilişkilerinin birliğinden çıkanlabilir86.

    Aslında Kant'ın teleolojik de1il hakkında söylediklerini ilk ~kuyanlar, onun ya bu delili tam olarak reddetmediğini yada sisteminde bir Çelişki olduğunu ileri sürmüşlerdir87. . . . .

    Ancak Kant, açıkca şunu söylüyor: Akıl bildiği nedenselliği bırakıp bilmediği bulanık ve ispatlanamaz açıklama zeminlerine geçmeyi isteyecek. olursa, kendini hiç bir zaman aklayamaya-caktır88.

    Kant, evren karşısında duyduğu hayranlığı gizlemez. O şöyle der: Varolan evren önümüzde karmaşa ve düzenden, gayelilik ve güzellikten öylesine ölçüye sığmaz bir görünüş alanı sunar ki, eğer onun uzayın sonsuzluğunda ya da sınırsızca bölünüşünde izieyebi-lecek olsaydık, zayıf zekamızın oradan kazanabiieceği bilgilerle bile tüm dil her biri ölçülemeyecek büyüklükte böylesine sayısız harika-lar karşısında dinçliğini yitirir, tüm sayıların gücü boşa çıkar ve gide-rek düşüncemiz bile tüm sınırlan bulanıklaştırır. Öyleki, bütünü yargılayışımız kendini kaçınılmaz olarak suskun ama o denli konuşkan bir hayranlığa bırakır89.

    Kant'ın sistemiyle çelişliğini yansıtan cümleler bununla da bitmiyor. O bu delil hakkında bir çoklannı hayrette bırakacak şu ifa-deleri de kullanıyor: Bu delilden her zaman saygı ile söz edilmelidir. Bu delil en eski, en duru ve en sıradan insan aklına en uygun olanıdır. Tabiat incelemelerine canlılık getirir, tıpkı onun da kendi· varoluşunu bu kaynaktan buluyor ve buradan her zaman yeni güçler kazanıyor olması gibi. Gözlerimizin kendiliğinden ortaya çıkaramayacağı gaye· ve amaçlan getirir ve ilkesi tabiatın dışında

    86 AUE,302. 87 Aydın, Mehmet, a.e., 61. 88 AUE, 302. 89 AUE, 301.

  • .:(ı

    Skolastik Felsefe' de Tanrı' nın Varlığı İle İlgili Deliller ve Kanı 293

    olan tikel bir birliğin yol göstericiliği altında tabiat bilgimizi · genişletir90. ·

    Ancak Kant, bu cümlelerin ardından, bu delilin bizi her şeye kadir bir yaratıcıya götüremeyeceğini söyler. Ona göre bu akıl yü-

    . rütme yoluna göre, tabiatta böylesine çok görülen düzenlemelerdeki gayelilik ve uyum yalnızca biçimin mümkün olduğunu ispatlaya-caktır91. Yalnı;ı bu durum, 'duyularla algılanabilen, evrendeki cev-herinkini değil. Çünkü bu sonuncusunu ispatlayabilmek için evren-deki şeyierin, eğer cevherlerine göre bir en yüksek bilgeliğin ürünleri olmasalardı kendilerinde böyle evrensel yasalara göre bir düzen ve uyuma elverişsiz olduklannın gösterilmesi gerekirdi; ama bunun için insan sanatı ile benzerlerinden türetilenlerden bütünüyle başka ispatlama zeminleri gerekecektir. Öyleyse, bu delilin göstereceği bir evren mimarı olacaktir; ideasına herşeyin alt güdümlü olduğu bir evren Yaratıcısı değil. Bu ise, göz önüne aldığımız büyük amaç için, diyor Kant, herşeye kadir bir varlığı ispatlamak için bütünüyle yetersizdir. Kant, bu delilin neden yetersiz olduğuna şöyle devam ediyor: Buna göre, çıkarsama, evrende tam bir mümkün düzenleme olarak her yerde gözlenen düzen ve gayeiiiikten onunla orantılı bir nedenin v-aroluşuna gider.

    ı

    Ama bu nedenin kavramı bize ona ilişkin. olarak bilinecek bütünüyle. belirli bir şeyi vermelidir; ve öyleyse tüm güce, bilgeliğe vb., tek bir ifadeyle kadiri mutlak bir varlık olarak tüm eksikliğe sahip bir varlığın kavramından başka bir şey olamaz. Çünkü, diyor Kant, "çok büyük", "hayrete düşürücü", "ölçülemez güç ve üsÜinlük"· yükleroleri belirli hiç bir kavram vermezler ve gerçekte şeyin kendinde ne olduğunu söylemezler. Aksine bunlar yalnızca evreni gözleyen birinin kendi kendisi ve kavray.ış gücü ile karşılaştırdığı nesnenin büyüklüğüne ilişkin izafi tasarımlan ve nesneyi büyüten, gözleyen özneyi onunla ilişki içinde küçülten yüksek övgü sözleridir92. Öyleyse, teleolojik delil, diyor Kant, evrenin en üst nedenine ilişkin hiç bir belirli kavram veremez ve buna göre kendisi, yine dinin temelini oluşturacak bir Tanrı bilim (teoloji) ilkesi için yeterli olamaz93.

    1

    90 AUE,a.y. 91 AUE,a.y. 92 AUE, 303. 93 a.y.

    J

  • 294 Arş.Gör. Mevlüt ALBAYRAK

    · Kant, şimdi ileri sürüyorum ki, aklın Tanrı bilim açısından salt teorik bir kullanımı için tüm girişimler bütünüyle verimsiz ve iç yapılaı:ına göre birer sıfır ve birer hiç olmuşlardır ve tabiat inceleme-lerinde kullanımının ilkeleri ise, ne olursa olsun hiç bir Tanrı bilime götürmez, diyor. O, teleolojik delilin koznıolojik delile ve onunda on-tolojik delil üzerine dayandığını iddia eder94.

    Kant, bütün bu eleştirilerden sonra ·kendi delilini ileri sürüyor: Buna göre, eğer ahlaki yasalar, diyor Kant, temel olarak alınmaz ya da yol gösterici olarak kullanılmazsa, bütünüyle aklın hiç bir Tanri bilimi olamaz95.

    DEGERLENDİRME

    Mutlak bütünlüğe tecrübi yol içerisinde ilerleme, bütünüyle im-kansı~dır, diyen Kant, bu iddiasında ne derece haklıdır?

    insan aklının somut-soyut ilişkisinin anlatımlan olan bu deliller de göz ardı edilmemesi gereken temel özellik, inanç faktörüdür. An sel~ us 'un delili gerek Karl Barth' s, gerekse Koyre göre, inanç açısından caziptir. Onlara göre bu delil inanmayanlara karşı netice-sizdir96. 1 . ·

    Buna göre ontolojik delilde. inananın durumunu daima göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Bu durum aynı zamanda Descartes ile Anselmus'un farkını da anlamamıza yol açacaktır. Descartes 'ın delil i, tamamen bir akıl yürütme, düşünme ve bilme üzerinde yoğunlaşırken ve sistemini tutarlı kılmak için böyle bir işe girişirken, Anselmus inandığı şeyi anlamaya çalışıyor. Çünkü Ans~lmus'a göre inanmayanlar inanmadıkları için anlamaya . Çalışırlar; inananlar ise inandığım anlamaya çalışıyor97 • Yani inancın en yüksek sırlarını akıl ile temellendirmeye çalışan Anselmus, anlamak için inanıyorum (Credo ut intelligon) diyor. BÜtün dini anlayışlarda Tanrı inancı insanda doğuştan mevcuttur. Mesela,

    . İslam Dünyasında Gazali, görüşünü Kur'an'a98 dayandırarak; insan

    94 AUE, 304. 95 AUE,306. 96 Hartshome, C., Anselm's Discovery, 53. 97 W eber, Felsefe Tarihi, 148. 98 Lokman: 31/25

  • j.

    Skolastik Felsefe' de Tanrı' nın Varlığı İle İlgili Deliller ve Kanı 295

    fıtratında yerleşen, herşeyin bir Allah 'ı olmasıdır, der99. Çağdaş Felsefe' de Descartes da inanmanın fıtri olduğunu savunur ı o o. O,· şunu da söyler. Biz Tann'yı düşündüğümüz için var olmuyor, ~sine o var olduğu için biz onu düşünüyoruz .

    . Varlığı, yükleme bir konu dahil ederek bir hüküm verme şeklinde ele alan Kant'ın hem konuyu hem de yüklemi reddederim, bundan bir şey çıkmaz demesi kanaatimce tutarlı değildir. İbn Sina'nın ifade ettiği gibi öncelikle varlıktan ne anladığımız önemlidir. Noirpan Malcolm'da bu konuda Kant'ı·yeteriiıce açıklayıcı bulma-maktadır101. Gerçi İslam Dünyası 'nda M. İkbal gibi bir düşün ür, ontolojik delil konusunda Kant'ı haklı bulmaktadır. Ona göre, delilin şekli ne olursa olsun, bir şeyin varlığı'nın kavramı, objektif varlığa delil olamaz. O, Kant'ın şu örneğini bu anlamda zikreder: "Aklıma 300 dolar fikri geliyorsa, onların gerçekte benim cebimde olduğu nasıl ispatlanabilir?102. Ontolojik delil belki bir düşünceden başka bir düşüneeye geçişi sağlayabilir, fakat gerçek varlığa geçişi sağlayamaz.

    Aslında bu delil, diyor İkbal, felsefede "petitio prencipii" (hiç bir delil ileri sürmeden bir görüşün doğru olduğunu iddia etmek) ola-rak bilinen yanılgıdır103.

    Hartshorne'unda ifade ettiği gibi Tanrı fıkrinin lojik imkanından Tann fikrini" çıkaramayacağımızı söylemek, tamamen anlamsız gö-rünüyor104. Ayrıca Hartshorne konu-yüklem lojiğinde relatif yüklemlerin ihmalinden bahseder. Ona göre, si, sH, siii, .. .'e izafetle pl dir diyebiliriz. Geleneksel lojik bu noktayı ihmal etmiştir. Hartshorne göre Russell bunu görmüştür. Russell, Aristo · gibi, mutlak öznelerin (ultimate subjects) başka öznelerde değil sadece kendi içlerinde var olduğunu uisavvur etmiştir. Kavranan şey, bir

    99 Gazali, İhya, Hafız İraki'nin Hamişesiyle, nşr. Muhammed H. HUseyin, 1/182, Dani'.l-Kitabı'l-Arabi, tarihsiz.

    100 Descartes, Metafizik Dii§ünceler, 150. 101 Aydın, Mehmet, a.e., 30. 102 İkbal, Muhammed, The Reconstruction of Religious Thought in Islam:, 25. 103 tkbiıı, ae., 25. 104 Hartshome, C., Anselm' s Discovery, 234.

  • . l 1 !c

    296 Arş.Gör. Mevlüı ALBAYRAK

    . veri olarak kavrayanın içindedir105. Yine Hartshorne göre, "bir şey vardır" ifadesi zorunlu olarak doğrudur. Çünkü onun reddi "hiç bir şey yoktur" ifadesi doğru olarak bulunamaz ve· doğru olarak ta-savvur edilemez ve böylece o zorunlu olarak yanlıştır106

    Kozmolojik delil konusunda, Kant, o nihai basamakta ontolojik delile dayanmaktadır, diyordu. Halbuki, "zorunlu varlık" kavramının ontolojik ve kazınolajik delillerde çok.farklı.kullanıldığının bilinme-sinde yarar vardır. "Zorunlu varlık", diyor Mehmet Aydın, ontolojik delilin çıkış noktasıdır, oysa kozmalajik delilde o, mümkünü var kılan" dır107.

    Kant, ikinci olarak "sebep kavramı" tecrübe dünyasının dışında kullanılamaz diyorau. Burada Kant, kategoriler için söyledikleriyle

    · çelişmektedir, Eğer Kant'm kategorileri, sadece duyu verileri sa,. hasıyla sınırlı olsaydı, bizzat kategoriler hakkında nazari hiçbir bil-giye sahip olmamamız gerekirdP 08. Halbuki Kant'a göre, kate~ goriler, düşünmenin temel kurucu, bağlayıcı formlarından başka bir şey d~ğildir, bunlarsız bilince hiç bir şey giremez, onlar bizim bilebi-leceğimiz her şeyde geçerlilikleri olan şeylerdir. Kategoriler, dene-yim . objelerinin, . mundus sensibilis'in kavranabilmesinin şartıdırlar109. ·

    "Beni, üzerinde düşünüp araştırdığim zamap hayranlık ve yü-celik duygusu ile dolduran, başımın üstündeki yıldızlı gökyüzü"dür, diyen Kant, teleolojik delile, sırf son basamakta ontolojik delile da-yandığı için eleştiri yöneltmektedir. Halbuki, evrendeki bu gayelilik ve g~zelliği -tabi ki kötülük ve çir~inlikte mevcuttur- Kant, Tann ev-rendeki eksiklikleri ve kötülükleri bütünün zenginliğinin işareti ola-rak gerekli görmüştür, şeklinde ifade eder1 1 o. Müşahede eden bir insanın yüce bir varlığı aramaması pek mümkün görünmemektedir.

    105 Hartshorne, C., Whiıehead' s Revoluıionary Concepı of Prehension, 259, International Philosophical Quartely, vol. XIX, N. 3, September, 1979.

    106 Keller, A. J., "Some Basic Diferences Beıween Classical and Process Meıaphysics and Their lmplications for Thf! Concepı of God", 5, IPQ, vol: XXTI, No: J, March 1982. ...

    107 Aydın, Mehmet, a.e., 47, krş. Gallowey, age 387-8. 108 Aydın, ay. 109 H. Heimsoeth, a.e., 93. 110 H. Heimsoeth, a.e., 33 .

  • Skolastik Felsefe' de Tanrı' nın Varlığı İje İlgili Deliller ve Kanı ~97

    İkbal, Kant'ı burada da takip eder. Bu delille elde edilen sonuç, diyor İkbal, sadece bu evrenin önceden varoluşu, duygusuz, ölü ve anlaşılmaz oluşundan baŞka. bir şey değildir. İkbal, Kant'ın kul-landığı ifadeleri aynen kullanarak şöyle diyor: "Bu delile göre, bu evrenin unsurlarında kendiliğinden her hangi bir düzen ve uyum bu-lunmuyor. Fakat unutulmamalıdır ki, bu teze göre bir yaratıcı değil, yanlız bir kurucu ve düzenleyicinin varlığı ispatediliyor. Ve eğer bu zatın bu malzeme (evren) nin yaratıcısı olduğunu varsaysak bile, böyle bir inanış o zatın akıl ve zekası için iyi bir delil olamaz. Çünkü, evvela böyle bir varlığın cansız ve yönetilmesi zor bir mal-zeme yaratıp kendi başına bela açması, daha sonrada kendi ya-· rattığı sorunların üstesinden gelebilmek amacıyla öz tabiatı ve hu-yuna aykırı yollar.a baş vurması akıl ve mantığa sığacak şeyler değildir. Üstelik, malzemesinin dışında olan bir kurucu veya düzen-leyici , ister istc:mez malzemesiyle sınırlandırılmış ol url ı ı.

    Kant, salt aklın kritiğinde, · salt akıl bilgisinden kalkarak, Tanrı 'nın ve O'nun niteliklerinin bilinemeyeceğine inanması bir yerde imanı ön plana çıkarırken, bir takım problemleri de berabe-rinde getirmiştir. Aklı devre dışı bırakarak, Tanrı konusunda irras-yonel bir tutum takınmak, belki hristiyan dini için tutarlı olabilir, ama IsHlm ve daha geniş bir ifadeyle, insan fıtratıyla hiçte uyum içinde olmaz. Nitekim, günümüz dünyasında, Tanrı konusunda Kant'in. bu anlayışının büyük payı olduğu dile getirilmektedir112. Evrenin dışına atılan Tanrı, salt ahlaki bir varlık .olarak evrene tekrar döndü-rülmesine rağmen, Evren-insan ilişkisini tam olarak kuramamak-tadır.

    Bilimin alanına girmeyen Tanrı, aklın sınırları dışına itilince, bü-tün insanlık tarihinde insan gücünü temsjl eden felsefi tahlil ve ten-kidlet, ekol ve tartışmaların hepsinin bir çırpıda silinmesi gereke-cektir. İnsan aklının olgunluğunun işareti olan felsefe, bilgi objesi gibi bilinerneyen Tanrı hakkında, aklın yardımıyla, akla yönelik soru-lar sorabiliyorsa ve bunları yine akılla cevaplandırmaya çalışıyorsa, bu anlamda Tanrının bilinmesi ve idrak edilmesi yolunda aklı devre dışı bırakmak mümkün değildir. Bu tutum dinin ve dinin varoluşunun kaynağı olan Tanrının irrasyonel bir alana itilmesine yol açacaktır.

    lll İkbal, a.g.e., 24. 112 Gilson, a.g.e., 73.

  • 298· · Arş.Gör. Mevlüt ALBAYRAK

    Şayet evren ve insan arasındaki ilişki sadece görülen objelerle sınırlanıyorsa, o takdirde insan sınırları belli bir evrene hapse-dilmişlik psikolojisiyle karşı karşıya kalacaktır. Soyut düşünceden dışlanma ya da soyut düşünceyi anlamsız kılma şeklindeki böyle bir yaklaşım, insanın tamamen maddeleşmesine ya da madde ile sınırlı kalmasına yol açacaktır. Halbuki medeniyetlerin ufkunu açan, soyut düşüncelerdeki derinlik ve canlılıktır.

    Netice olarak hakkında ko.nuştuğum şeyleri bilen bir varlık ola-rak "ben" Tanrı hakkında konuşurken bu bilen "ben"den nasıl uzaklaşabilirim? Kendi terminolojimle "vardır" dediğim bir hüküm nasıl sadece inanç alanımla sınırlandırılabiliyor? Benim "vardır" şeklinde tanımhıdığım "mutlak bii varlığın" hükmü .benim terimle-rimle doğrulanıp yanlışlanabiliyorsa, -mutlak varlığı doğrulamak ve yanlışlamak lojil