14
SİNOP ÜNİVERSİTESİ MAHMUT KEFEVİ İSLAMİ İLİMLER UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ ULUSLARARASI GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SİNOP’TA TÜRK-İSLAM KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU BİLDİRİLER KİTABI CİLT-II International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present Proceedings Book Volume-II 5-7 Ekim / October 2018 Sinop / TÜRKİYE Sinop Üniversitesinin 22. Bilimsel Yayınıdır. ISBN 978-605-88024-7-6

BİLDİRİLER KİTABI CİLT-II - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_KIROGLUHS_ALHAMADB.pdf · Sekkaki sadece Arap diline değil aynı zamanda T rkçe ve Farsça¶ya

  • Upload
    others

  • View
    11

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-II - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_KIROGLUHS_ALHAMADB.pdf · Sekkaki sadece Arap diline değil aynı zamanda T rkçe ve Farsça¶ya

SİNOP ÜNİVERSİTESİ

MAHMUT KEFEVİ İSLAMİ İLİMLER

UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ

ULUSLARARASI

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE

SİNOP’TA TÜRK-İSLAM KÜLTÜRÜ

SEMPOZYUMU

BİLDİRİLER KİTABI

CİLT-II

International Symposium on Turkish-Islamic Culture

in Sinop from Past to Present

Proceedings Book

Volume-II

5-7 Ekim / October 2018

Sinop / TÜRKİYE

Sinop Üniversitesinin 22. Bilimsel Yayınıdır.

ISBN 978-605-88024-7-6

Page 2: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-II - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_KIROGLUHS_ALHAMADB.pdf · Sekkaki sadece Arap diline değil aynı zamanda T rkçe ve Farsça¶ya

ULUSLARARASI

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE

SİNOP’TA TÜRK-İSLAM KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU

BİLDİRİLER KİTABI

CİLT-II

International Symposium on Turkish-Islamic Culture

in Sinop from Past to Present

Proceedings Book

Volume-II

ISBN 978-605-88024-7-6

Sinop Üniversitesi Adına Sahibi Owner on behalf of Sinop University

Prof. Dr. Nihat DALGIN

RektörRector

Editörler | Editors

Dr. Öğr. Üyesi Cüneyd AYDIN

Dr. Öğr. Üyesi Emrah DİNDİ

Dr. Öğr. Üyesi Doğan FIRINCI

Editör Yardımcıları | Editorial Assistants

Arş. Gör. Muhammet KARAAĞAÇ- Arş. Gör. İbrahim TOPRAK

Baskı/Printing

Şimal Ajans / Camikebir Mah. Karantina Sk. No:7/B Sinop

Sertifika No: 21439

Baskı Yeri ve Tarihi / Publication Place and Date

Sinop, Aralık / December 2018

Uluslarası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu Bildiriler Kitabı

Sinop Üniversitesinin bilimsel bir yayınıdır. Kitapta yayımlanan yazıların her türlü içerik sorum-

luluğu yazara aittir. Yazılar, yayıncı kuruluşun izni olmadan kısmen veya tamamen bir başka

yerde yayımlanamaz.

İletişim | Communication

Korucuk Köyü Trafo Mahallesi No: 36 57000 | SİNOP | TÜRKİYE

Tel: +90 (368) 2715757-58-59-60 | Faks: +90 (368) 2715763| web: http://turkislamsemp.sinop.edu.tr/

Page 3: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-II - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_KIROGLUHS_ALHAMADB.pdf · Sekkaki sadece Arap diline değil aynı zamanda T rkçe ve Farsça¶ya

Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018

597

MUSTAFA B. ÖMER B. MUHAMMED B. AHMED ER-RÛMÎ ES-SÎNOBÎ’NİN

İSTİNSAH ETTİĞİ ES-SEKKÂKÎ’NİN MİFTÂH’UL-‘ULÛM ADLI ESERİ

HAKKINDA BİR İNCELEME

Hasan Selim KIROĞLU *

Bozan ALHAMAD **

Selim KARAÇAĞA ***

Öz

Elimizde bulunan İmam Ebû Ya’kûb Yusuf Ebû Bekir Muhammed b. Ali, es-Sekkâkî el-Havârizmi’nin

Miftâh’ul-‘Ulûm adlı el yazma eseri Sinoplu âlim Mustafa b. Ömer b. Muhammed b. Ahmed er-Rûmî es-

Sînobî tarafından istinsah edilmiştir. Müstensihimiz hakkında her ne kadar ayrıntılı bir bilgiye ulaşamamış-

sak da, müellif es-Sekkâkî’nin Miftah’ul-Ulûm adlı eserini tanıtmaya çalışacağız. Belağat ilmi alanında

kendisinden önceki âlimlerin yazdığı eserlerden istifade ederek bu alanı sistematik hale getiren ilk kişi

olması, aile mesleğinde zirve haline gelmesi, Sekkâkî’yi ve eserini incelememize sebebiyet vermiştir.

Farklı bir alanda terim oluştururken aile mesleğinden edindiği kavramları kullanması, onun sosyal hayat

içinde ne kadar başarılı olduğunu ve zihin dünyasında disiplinler arası geçişi başarılı bir şekilde sağlayabil-

diğini göstermektedir.

Anahtar Kelimeler Mustafa b. Ömer b. Muhammed b. Ahmed er-Rûmî es-Sînobî, es-Sekkâkî, Miftah’ul

Ulûm, İnceleme.

Al-Sakkâkî’s Miftah Ul-‘Ulûm as Transcribed by Mustafa b. Umar b. Muhammad b.

Ahmad Al-Rûmî al-Sînobî: An Examination

Abstract

The copy of Imâm Abû Ya‘qûb Yûsuf Abû Bakr Muhammad b. ‘Ali Al-Sakkâkî Al-Khawârizmî’s hand-

written work Miftah al-‘Ulûm currently in our possession was retranscribed by the scholar Mustafa b. Umar

b. Muhammad b. Ahmad Al-Rûmî Al-Sînobî from the city of Sinop in present day Turkey. Although we

have a dearth of information about this scribe, we will attempt to introduce Al-Sakkâkî’s work Miftah al-

‘Ulûm. Benefiting from the works of rhetoric authored by previous scholars, Al-Sakkâkî is the first person

to systematize this field. The fact that he was a locksmith who not only entered into another discipline but

mastered it adds another layer of value to Al-Sakkâkî and his work. The fact that Al-Sakkâkî used concepts

that he had obtained through his family trade while formulating words in another discipline will allow us

to see how successful he was in social life and how he was able to facilitate a transition between disciplines

in his mental world.

Keywords Mustafa b. Umar b. Muhammad b. Ahmad Al-Rûmî Al-Sînobî, Al-Sakkâkî, Miftah al-Ulûm,

Examination.

* Dr. Öğr. Üyesi, Sinop Üniversitesi, [email protected] ** Dr. Öğr. Üyesi, Sinop Üniversitesi, [email protected] *** Öğr. Gör., Sinop Üniversitesi, [email protected]

Page 4: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-II - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_KIROGLUHS_ALHAMADB.pdf · Sekkaki sadece Arap diline değil aynı zamanda T rkçe ve Farsça¶ya

International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present / 5-7 October 2018

598

Giriş

1. Hayatı

Sekkâkî’nin aileden edindiği kilitçilik mesleği kendisini alanında zirveye taşımıştır. Sul-

tanın yanında çok büyük iltifata mazhar olmuş, ancak ortamda gördüğü bir hadiseden etkilenerek

ilme yönelmiştir. İlimde derinlemesine bilgi sahip olduktan sonra bu ilimlerde disiplinler arası

ilişki kurarak alanda yeni kavramlar ortaya koyan müellifimiz İmam Ebû Ya’kûb Yusuf Ebû Be-

kir Muhammed b. Ali, es-Sekkâkî el-Havârizmi1, h.555-626/ m.1160-1229 arasında Havarizm’de

doğup yine orada ölmüştür. Kendisi hem fakih hem de kelamcıdır.2 Sekkâkî lakabının verilmiş

olması, ailesinin demircilik ya da demir mamulleriyle uğraşması olarak söylenegelmiştir.

Sekkâkî’nin 30 yaşına kadar maden işleriyle uğraşmasına gerekçe olarak o dönemde ailesinin çok

yaygın bir meslek olan saban-pulluk imalatı ile uğraşması gösterilmiştir. İşini çok iyi yapması,

kendisini ustalık derecesinin üstünde bir maharete taşımış ve zamanının ustaların ustası olmuştur.

Hakkında şöyle bir hikâye anlatılır: Bir kırat ağırlığından daha az ağırlığı olan küçük bir kilit

yaparak onu sultana hediye eder. Bu hediye sultanın çok hoşuna gider ve onu kendisine yakın

tutarak ikramlarda bulunur. Sekkâkî, sultan otururken içeriye bir adamın girdiğini, ona hürmeten

sultanın ayağa kalkıp, gelen kişiyi makamına oturttuğunu görür. Bu kıymetli adamın kim oldu-

ğunu sorduğunda, âlimlerden biri şeklinde cevap alınca, bu konuyu derin derin düşünür. Kendisini

bu âlimle kıyaslayarak, sultanın ilgisinin ne kadar farklı olduğunu görerek gıpta eder. O gün bir

karar vererek kendisini ilme verir. Farklı alanlarda kendisini yetiştirerek, daha önceki mesleğinde

nasıl zirve olmuşsa yine ilmin zirvesine çıkarak büyük bir âlime dönüşür. İslâmî ilimleri hangi

hocalardan okuduğu tam olarak bilinmeyen es-Sekkâkî’nin; belâgat ilmini, el-Hâtemî’den oku-

duğu rivayet edilmektedir.3

Belâgat dışında alanlarda eser telif etmiş olmakla beraber, belâgatla ilgili en önemli eseri

Miftâhu’l-‘Ulûm’dur. Bu eserde Arapça’ya dair ilimlerle, felsefe ve mantığı sentezlediği söyle-

nebilir. Nahiv, sarf, me‘ânî, beyân, bedî‘, istidlâl, arûz, şiir, kâfiye, mantık, kelâm ve fıkıh alan-

larında telif sahibi olduğu rivayet edilmektedir.4 Sekkâkî; Miftâhu’l-‘Ulûm adlı eserinde dil alanı

dışında başka edebî türlere dair de malzemelerden de bahsetmektedir. Eserinde, Arapça ’ya dair

on iki ilimden bahsederek bunların ilkinin sarf, ikincisinin nahiv üçüncüsünün ise me‘ânî, beyân

ve bedi‘i ilmi olduğunu söyler.5 Sekkâkî’den önce böyle bir sınıflandırma yapılmışsa da bize ulaş-

mış değildir. Burada Zemahşerî’nin Sekkâkî üzerindeki rolünden bahsetmek gerekmektedir.

Sekkâkî bu ilmi tasnif ederken Zemahşerî’den büyük oranda etkilendiği anlaşılmaktadır. Çünkü

Zemahşerî, beyan ve me‘ânî’ ilimlerini ayrı ayrı zikretmiş, bedî‘ ilmini ise beyan ilminin altında

değerlendirmiştir. Bu sınıflandırma Sekkâkî’nin sınıflandırmasına yakın olup ondan fazlaca etki-

lendiği anlaşılmaktadır. Sekkâkî, bu ilimlerin sınırlarının ve alt başlıklarının belirlenmesine ciddi

anlamda yardımcı olmuştur. Konuları birbirinden tamamen bağımsız olarak ele almayarak, arala-

rında sıkı bir bağ kurmuştur. Sekkâkî’ye kadar olan süreçte belâgat ilminin konuları genellikle iç

içe geçmiş vaziyette işleniyor ve isimlendirmelerde farklılıklar bulunmaktaydı. Örneğin; el-

1 İbn Kutluboğa, Tâcü’t_Terâcim (Thk. Muhammed Hayr Ramazan Yusuf), Dâru’l Kalem, Dımeşk 1992,

s.81. 2 Ebû Yakub Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, Dar’ul Kütübi’l İlmiyye, Beyrut1983, s.5; Mustafâ el-Merâğî,

Târîhu ‘Ulûmi’l-Belâğa ve’t-Ta‘rîfu bi’Ricâliha, I. Baskı, Kahire 1950, s. 110. 3 Şevkî Dayf, el-Belâğatu Tatavvurun ve Târîhun, Dâru’l-Me‘arif, Kahire 2003, s. 287. 4 Abdurrahman Celaluddin b. Ebî Bekr es-Suyûtî, Buğyetu’l-Vu‘ât fî Tabakâti’l-Luğaviyyîn ve’n_Nuhât,

(Thk. Muhammed İbrahim), el- Mektebetü’l-‘Asriyye, Sayda trs, c. II, 364. 5 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s. 6.

Page 5: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-II - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_KIROGLUHS_ALHAMADB.pdf · Sekkaki sadece Arap diline değil aynı zamanda T rkçe ve Farsça¶ya

Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018

599

Câhız’da belâgata dair şeyler beyân, İbnu’l-Mu‘tezz’de bedî‘, Kudâme b. Ca‘fer’de ise nakd şek-

linde karşılık bulmuştur. Bu âlimlerimiz istiare, mecaz, kinaye gibi konuları ilgili başlıklar altında

ele almış, Curcânî ile genel anlamda sisteme kavuşan belâgat ilmi, Sekkâkî ile tasnif açısından

son halini almıştır denilebilir. Kaynakların belirttiğine göre; Me‘ânî, Beyân, Bedî‘ ilimlerine,

Ulûmu’l-Belâğa (belâgat ilimleri – belâgatın alt bilim dalları) ismini veren ilk dilci Sekkâkî ol-

muştur.6 Ondan önce İbnu’l-Mu‘tezz ve Câhız gibi âlimler bu kavramları zikretmiş ve kitaplarına

isim olarak vermişlerdir.7

Arapça, dil ilmi, belağat, aruz, istidlâl gibi bağdaşı olan ilimlerinin yanı sıra döneminin

en yaygın ilimleri Mantık ve Kelamı da ilave olarak öğrenmiştir. Sekkaki sadece Arap diline değil

aynı zamanda Türkçe ve Farsça’ya da hakimdir. Amelde Hanefi, itikadda Mutezili olduğu kayıt-

larda geçmektedir.

Döneminin en ünlü Hanefi fukahasına öğrencilik yapmıştır. Bunlar arasında en önde ge-

len âlimler; Sedîdüddin el-Hayyâtî, İbn Sâ’îd el-Hârisi, Muhammed b. Abdu’l-Kerim et-Tür-

kistânî’dir. Döneminde o kadar çok ünlenmiştir ki hakkında Yâkût el-Hamevî şöyle demiştir: Bu

âlimler farklı alanlarda uzmanlık derecesinde beceri göstererek her birinde önder sayılmış kişi-

lerdir. Sekkâkî ise yedinci asrın Belağat gözdelerinden sayılmıştır. El-Miftah adlı eserinin el-Fâil

konusunda yazdığı dipnotlarında Hanefi âlimlerinin Tabakatlarının yanı sıra Suyûtî’nin Nahiv

âlimlerini de saymıştır.

Miftâh’ul Ulûm Adlı Eseri:

Üzerinde inceleme yaptığımız Miftâh’ul-Ulûm adlı eserinin yanı sıra Abdulkahir el-Cur-

cani’nin el-Cumel adlı eserine yazdığı şerh olan Kitab’ul-Cumel, farsça yazdığı “ et-Tılsım” adlı

eseri, Kitâbu’t-Tibyân ve münazara ilmi hakkında yazdığı bir de Risalesi bulunmaktadır.

El Yazması Hakkında Genel Bilgi:

Eserin sayfa sayısının 250, satırının 19, satırdaki kelime sayısının 11 olduğu bu kitabı

müstensih Mustafa b. Ömer b. Muhammed b. Ahmed er-Rûmî es-Sînobî, h.744/ m.1343-44 yılı

Şevval ayının ilk Perşembe günü sabah vakti Havarizm beldesinde yazmıştır.

Eserin Yazma Nüshaları:

Mısır El Yazma Eserleri Kütüphanesinin; 64 sayılı Belağa bölümünün, 13272 numaralı

mikrofilminde; 65 sayılı Belağa bölümünün, 15803 numarasında; 66 sayılı Belağa bölümünün

15804 numarasında; 276 Belağa bölümünün 175490 numaralı mikrofilmlerinde bulmak müm-

kündür.

Türkiye’de Köprülü Kütüphanesinde; 1446 sayılı numarada kayıtlıdır.

Kitabın Basıldığı Bazı Merkezler:

1- Astana baskısı, taş baskı;

2- Edebiyye Matbaasında h.1317 Mısır;

3- Meymeniyye Matbaası h.1418, Mısır;

4- Takaddumu’l-İlmiyye Matbaası h.1348, Mısır;

5- Bâbî el-Halebî baskısı h.1356/m. 1927, Mısır;

6 Sekkâki’den önce bu şekilde bir tanımlama yapan başka herhangi bir âlimin olup olmadığı konusunda net

bir bilgi sahibi değiliz, varsa da ya kaynaklarda zikredilmemiş ya da bu bilgi günümüze ulaşamadan

kaybolmuş olabilir.Ancak kaynakların belirttiğine göre me‘âni, beyân ve bedi’ ilimlerini, ‘ulumu’l-

belâğa olarak tanımlayan ilk kişi Sekkâkî olmuştur. 7 el-Merâğî, , Târîhu ‘Ulûmi’l-Belâğa ve’t-Ta‘rîfu bi’Ricâliha, s. 9.

Page 6: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-II - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_KIROGLUHS_ALHAMADB.pdf · Sekkaki sadece Arap diline değil aynı zamanda T rkçe ve Farsça¶ya

International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present / 5-7 October 2018

600

6- Dâr’ul Kütübi’l İlmiyye h.1403, Beyrut, Lübnan;

7- Dâr’ul Kütübi’l İlmiyye h.1407, Beyrut, Lübnan;

Bildirimizin başlığı olan ve müstensihimiz Mustafa b. Ömer b. Muhammed b. Ahmed er-

Rûmî es-Sînobî’nin istinsah ettiği Miftâh’ul- Ulûm adlı eser8 hakkında bilgi vermemiz gereki-

yorsa; bu eser Belağat İlminin en önemli kaynaklarından biri sayılmıştır. Eserine Miftah (anahtar)

ve el-Ulûm (ilimler) şeklinde isimlendirmeye gitmesi sebebinin, 30’lu yaşlara kadar uğraştığı

Sekkâk (demircilik, anahtarcılık) mesleğinden kaynaklandığını zannediyoruz. Bu eserinin içeriği

yalnızca belağat alanında yazılmış değildir. Ard arda 8. y.y.’a kadar gelen ve araştırmacıların

dikkatini çeken es-Sekkâkî, diğer ilimlerin belağat ve dil ile olan ilişkisini ele alarak adeta belağat

ilminin felsefesini yapmaktadır. Sekkâkî kitabını üç bölüme ayırmaktadır.

Birinci bölümde Sarf, İştikâk9, ikinci bölümde Nahiv10 konularını, üçüncü bölümde de

Belağat11 ilminin öğretimini ele almıştır.

Sekkâkî, İstidlâl ilmini12 öğrenerek, İstidlâl, Aruz ve Kafiyenin13 belağatta Me’âni ilminin

tamamlayıcı unsuru olduğunu vurgulamıştır. Kitabının son bölümünü, Kur’an-ı Kerim’i eleştiren

İslam düşmanlarına reddiye olarak yazılmıştır. Her ne kadar kitabı Belağat alanında ün salmışsa

da farklı birçok disipline dair görüşleri de içermektedir. Kitabında Kur’an’ın icazına dair hazine-

ler bulunduğunu söyleyerek: “Hak ile batılı ayıran Kur’an-ı Kerim’in şerefli sözlerinin sahibi o

kadar tatlı, akıcı ve ince söylemiş ki, bu kalıp ve üslupların dışında ancak bu kadar muhteşem

söylenebilirdi” diyerek, “bu şekli ile Kur’an-ı Kerim’in ilahi icazı ortaya çıkmıştır” vurgusunu

yapar.

Sekkâkî’nin Belağat alanında yazmış olduğu Miftâh’ul-Ulûm adlı eseri, geçmişten miras

aldığı Abdulkâhir el-Curcânî’nin “ Esrâr’ul-Belağa” ve “ Delâil’l-‘İcâz”’ı ile Zemahşari’nin “el-

Keşşâf”, “Nihayet’ul-Îcâz fî Dirayeti’l-İ’câz” adlı eserlerine dayandığı gözlemlenmiştir.

2.a Miftâh’ul Ulûm’un Sarf ve Nahiv Yönünden Tahlili:

Sekkâkî eserini üç ana gruba ayırmıştır. Bunlar Sarf, Nahiv ve Belağat bölümüdür.

2.a.a. Sarf14 Görüşleri:

On yedi kısma ayırdığı bu bölümü “İSTİKAK” ile başlatıp “VAKF” konusu ile bitirmek-

tedir. Konusuna harflerin çıkış yerlerini tanıtarak başlar. Hemen hemen her bahiste harflerin sa-

yısını 29 olarak söylemektedir.

Sekkâkî: “Bizden önceki âlimlerin söylediği gibi bizde harfleri MECHÛR (Sesli/ Ünlü )

ve MEHMÛS (Sessiz/ Ünsüz) olmak üzere ikiye ayırmaktayız.”

Mechur (Sesli/ Ünlü) harfler15 şunlardır:

.”الهمزة ، اسألف ، القاف ، الكاف ، الجيم ، الياء ، الراء ، النون ، الطاء ، الدال ، التاء ، الباء ، الميم ، الواو“

Bunları “قدك أترجم ونطايب” şeklinde okuyabilirsin, der.

8 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm 9 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.10-74. 10 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.75-160. 11 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.161-433. 12 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.414-435. 13 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.515-585. 14 Muhammed Ali b. Ali Tehânevî, Kitâbu Keşşâf-ı Istılahâtu’l-Fûnun, İstanbul 1984, s.837; Seyyid Ab-

dullah b. Muhammed Hüseyni Nukrakar, Serh’uş Sâfiye, Kitabhane-i Raşid, İstanbul (ty.), c.I, s.1. 15 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.11.

Page 7: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-II - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_KIROGLUHS_ALHAMADB.pdf · Sekkaki sadece Arap diline değil aynı zamanda T rkçe ve Farsça¶ya

Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018

601

Mehmûs (Sessiz/ Ünsüz) harfler ise geriye kalan harflerdir. Bunların bir kısmı şiddetli,

bir kısmı da yumuşak harfler oldukları için orta Mehmûs harfleri denir ki "لم يروعنا" örneğinde

toplanmıştır. Şiddet harflerini de “أجدك قطبت” ifadesinde özetlenmiştir. Diğer harflerin harekele-

rinin zayıflaması ya da harekelerinin taşınması imkansız olanlarına RIHVE (yumuşak) denmiştir.

Bu harflere ( اسألف/ الياء / الواو ) “illet harfi” de denir. Kendine yeterli olan ve diğer harfleri dürten

onları zorlayan harflere de Kalkale (sarsan, dürten) harfleri “قد طبج ” denir. Musta’liye/İsti’lâ

(yükselme) harfleri de: “الصاد/الضاد/الطاء/الاء/الغين/الخاء/القاف” ‘dır. Geriye kalan harflere de Cer

(esre) harfleri denmiştir.

a.1. İsti’lâ (Kalın)16

Harfleri:

Sekkâkî, dilini damağa değdirmek suretiyle ortaya çıkan harflere İsti’lâ harfleri, tersine

olan harflere de İnhifaz harfleri demiştir. Dilini damağın üstüne yerleştirerek ortaya çıkan harflere

de Mutabık harfler şeklinde değerlendirilmiştir. Bunlar: “الصاد والضاد والطاء والاء ” harfleridir. Ger-

iye kalan harfleri de “Açık harfler” şeklinde ele almıştır. Sekkâkî’ye göre bu harflerin çıkış yerleri

on altı tane olup; boğazın üst bölgesinden çıkan harfleri “ اسألف / الهمزة / هاءال ”, ortasından çıkan-

larına “العين/الحاء” harfleri, boğazın alt kısmından çıkan harflere ise “الغين /الخاء” harfleri şeklinde

değerlendirme yaparak bölümleme yapmıştır.

Dilin köküne en yakın ve üst damaktan çıkan harfi “القاف”, onun az altından olup onu takip

eden yerdeki harfe de “ الكاف ”, dilin ortası ile damağın üst orta kısmında çıkan harflere de “ الجيم

.harfleri demiştir ” /الشين /الياء

Yine Sekkâkî, dilin kenarını azı dişinin oraya değdirerek çıkardığımız harfe “ الضاد ”; dilin

kenarını en alt kısmından dilin son kısmı olan üst damağa kadar, biraz da gülümseme ile azı dişi

yani rubai (azı dişi ile ön dişlerinin arasındaki dişler) ve ön kesici dişlerin oradan çıkan harfe

“ der. Dilin ucunu üst ön dişlerin tabanına değdirmekle çıkan harfe ”الالم“ نونال ” harfinin çıktığı,

dilin sırt kısmına az bir şekilde değdirip “الالم” harfinden saptırarak çıkardığımız harfe de “الراء”

harfi dendiğini söyler.

Dilimizin ucunu iki ön üst dişimize dokunmak suretiyle çıkardığımız harflere “ الطاء /الدال

söylendiği ”الصاد /الزاي / السين“ Alt iki ön dişimize dokunmak suretiyle çıkardığımız harflere ,”/التاء

gibi, dilimizin ucunu iki üst ön dişlerimize dokundurmak suretiyle çıkardığımız harflere

”الفاء“ olarak değerlendirmiştir. Alt dudağın ortası ve üst ön dişlerin kıyısından ”الاء/الذال/الثاء“

harfi çıktığını, iki dudak arasından “الباء /الميم /الواو ” harfleri ortaya çıktığını ilave eder.

Genizden ise “Hafif Nun” harfi çıkmaktadır. Bana göre Hafif Nun’un hükmü ve çeşitlerini

düzgün ve zevki selim yapıya sahip kişi bu harfi deneyip layıkınca çıkarabilmektedir. Diğer bir

kısım kişiler de ağız yapılarının farklı olması nedeniyle çıkaramayabilir, der.17

a.2. Sarf’ta İştikak’a Dair Görüşleri: 18

Sekkâkî, alimlerin İştikâk’ın birinci kanunu19 hakkında; üç gruba bölündüklerini, bu

farklılaşmayı beşe kadar çıkaranların da var olduğunu söyler. Kûfeliler kelimenin yapısının

üzerine ister hafif, ister ağır olsun üç aşamanın mutlaka var olması gerektiğini; herhangi bir

Bab/bölüm ayırımı olmaksızın her biri için teker teker başlangıç, sonuç ve orta seviyenin bulun-

ması gerektiğini söyleyerek, Bab sayısının artmasıyla asıl yapının değişmeyeğini iddia ederler.

Kelimenin yapısının beş olduğunu iddia edenlere göre de; yapısında artmanın ve eksilmenin söz

16 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.12. 17 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.13. 18 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.16. 19 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.16.

Page 8: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-II - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_KIROGLUHS_ALHAMADB.pdf · Sekkaki sadece Arap diline değil aynı zamanda T rkçe ve Farsça¶ya

International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present / 5-7 October 2018

602

konusu olmayacağını, ilave ederek; “Sözümüzden de anlaşılacağı üzere bizim İştikak konusunda

görüş birliği yaptığımız arkadaşlarımız Basra Ekolüdür” diyerek, artma ve eksilmenin sadece

kökende Sülasi (Üçlü), Rubai (Dörtlü) ve Humasi (Beşli) olanlar için geçerli olduğu değer-

lendirmesini yapar.

Sekkâkî, Sarf’ın ikinci kanunu20 hakkında; kökeninde olmayan bir harfin ya da örneğin

mahzuf olmasıyla meydana geleceğini, bu konu hakkında farklı görüşlerin de bulunabileceği gö-

rüşünü ileri sürer. Esas amacın “اليوم تنساه” ifadesindeki harflere yönelmek ya da ilave etmek ol-

madığını, doğru bir mantık düzlemiyle bu konuya yaklaşmak gerektiğini, kelimenin kökenine

birden çok harf ziyade yapıldığı için de arkadaşlarının bu harflere “ Ziyade Harf ” dediğini; kö-

keninde yapılan harf artışı/artışlarının “Ziyade Hükmünü” değiştirmediğini ifade ederek, “رجيل” ,

.örneklerini delil olarak verir ” مسيلم“

İştikak’ın üçüncü21 kanununun; harfin ziyadesi ya da hazfi ile ilgili konuda bulunan ittifak

olduğunu söyler. Şahid/delil getirilmesi konusunda da, kelimenin kök yapısının en az üç harf üze-

rinde olması gerektiğini, hazfin terkedilip aslı üzerine bırakılması gerektiğini vurgulayan Sekkâkî,

.örneğine de yorum yapılamadığını söylemiştir “ غد“

İştikâk’ın dördüncü kanun22 hakkında; kelimenin kök yapısında bir harfte yapılan deği-

şiklikle ilgili şahid bulunduğunu, bu tür değişimleri farklı hemze çeşitleri ile kalıcı “Ta” harfi ve

benzeri İştikak konularında meydana geldiği değerlendirmesi yaparak, “Dal” harfinin konumunun

diğer hiçbirine benzemediğini, kelimenin kökeninde bulunan “DAL” ile “DAD” harflerinin bir-

birlerinin yerine geçmesi halinde bir farklılığın bulunmasından bahseden Sekkâkî, “نهد ينهد نهودا ”

ve “نهض ينهض نهوضا ” gibi birçok örnek ve istişhadın bulunduğunu söyler.

İştikâk’ın beşinci kanunu23 hakkında bahsederken, Basra dil ekolünün üzerinde durduğu,

ancak diğer ekollerin ters görüş beyan ettiği “ Kalb” kuralları hakkında olduğunu söyleyerek, “ ناء

.kelimelerini örnek olarak vermektedir ” يناء

2.a.b. Nahiv’e ait görüşleri24

Nahvin tanımı ile başlayan Sekkâkî; Mübteda, Haber ve Muzari fiilin işleviyle devam

eden bu bölüm 14 kısımdan oluşmakta olduğundan bahsederek, Nahvin Arap dilinde kelimeleri

tümevarım yöntemiyle birleştirip, anlamın kökenini kuralına uygun şekilde yerine getirmeye den-

diğini söyleyerek ve anlamın tam olarak verilebilmesi için kelimelerin yerlerini değiştirip onu

yanlışlardan arındırmanın önemine değinerek, Nahvin tanımını yapmıştır.25

Nahvin birinci konusunun, Murab olması gerektiğini söyleyerek, her kelimenin Murab

olmadığını bilmek, kimi kelimelerin irabının yapılabileceği gibi, yapılamayanlarının da var oldu-

ğunu, irabı yapılamayanlara da “Mebni” dendiğini vurgulamıştır. Bunları birbirinde ayırmanın

gerekliliğinden bahseden Sekkâkî, mebni kelimelerin sabit/standart olup, Murab’ların şekil al-

ması gerektiğinin izahını yaparak, Mebni kelimelerin iki bölümden meydana geldiğini, birinci

bölümdeki kelimelerin yani Murab’ların sayılmaya ihtiyaç olmadığını, ancak Mebni’lerin teker

teker sayılması gerektiğini iddia eder.26

20 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.16. 21 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.16. 22 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.18-19. 23 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.24. 24 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.73. 25 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.75. 26 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.77.

Page 9: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-II - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_KIROGLUHS_ALHAMADB.pdf · Sekkaki sadece Arap diline değil aynı zamanda T rkçe ve Farsça¶ya

Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018

603

b.1. Sekkâkî, Mebni olup sayılması gereken grupları on dört bölümden oluştuğunu

söyleyerek şunları aktarır:

Mebni kelimelerin birinci grubunun harfler olduğunu söyler. İkinci grubu ise bir takım

seslerden meydana gelen kelimelere dendiğini, “حس/ وبس/ وي/ وا/ واخ” gibi kelimeleri buna örnek

vermektedir. Üçüncü grubu sayarken; Mazi ve Emir fiilleri dile getirir. Dördüncüsünün; Fiil

isimler olduğundan bahsederken, “رويد / رويدك / تبل/ هلم / هات” örnekleri öne sürmektedir. Beşincisi

grubun; Zamirler, altıncısının; Mübhemat konusu olduğunu söyleyerek, bunların “ / ذا / تا / تي / ته

kelimeleri olduğunu vurgular. Bu harflerin dışında kalan kelimelere de “İsmu’l- İşare” denir ” ذه

ifadesini kullanmaya devam eder. Bu kelimelerin: “ تي / ما /من /ذوالذي/ال ” olduğundan bahsederek,

Ukayl ve Kinâne kabilesine göre de “الالئين / الذين “ kelimelerinin de İsmi İşaret olduğunu, bu ko-

nunun Müsenna’larının, mebni değil murab olarak ele alınması gerektiğini vurgulamaktadır.

Nuheyl’de sabah vakti düşmana ansızın“ 27 نحن الذون صبحوا الصباحا *** يوم النخيل غارة ملحاحا

ve devamında artçı saldırılarla saldırdık” örneği, İsmi işarete şahid getirilen delillerden biridir.

Yedinci mebni kelimenin, birleşik kelimelerden meydana geldiğini söyleyerek;

اثني “ örneklerini verir. On iki sayısı ” بعلبك/حضر موت /خمسة عشر /الحادي عشر /الحادية عشرة“

Amr’ın“ ” زيد بن عمرو“ nın murab, İbnun/İbnetun kelimesine Muzaaf olan özel isimlerin’” عشر

oğlu Zeyd” ya da “هند ابنة عاصم” “Asım’ın kızı Hind” ifadelerinin de birleşik kelimelere örnek

teşkil ettiğini iddia eder.

Sekizincisi mebniyi de sayarken; sözünün temelinde amaç bildirip Muzaaf konumunda

olan lafızlara yer vermektedir. “أتيتك من قبل مثال” “ Bu konuda sana önceden örnek verdim” ifadesini

delil getirmektedir.

Dokuzuncu mebni, soru edatlarından “أيا” hariç, şartın cevabı olarak gelen “Ya” harfi de

bu anlama gelen kelimelerdendir. Atıf harflerinin tamamı ve “بيت” ifadesi de bu gruptandır.

Onuncu mebni; “ فعال ” kalıbından gelen ve “ حذار /تراك ” kelimelerinde örnekliğini bul-

duğu “Ya” nida harfine mahsus olan sıfatlar da mebnidir: “ يا رطاب/ ويا خباث / ويا دفار / ويا فجار / يا

kalıbından gelen özel isimler de bu şekildedir. Örneğin ” فعالة“ .örneklerinde olduğu gibi ” لكاع

kelimeleri bunlara bir örnektir. Temim kabilesi hariç tüm Hicaz bu kullanımı tercih ” حذام / قطام“

etmektedir.

On birincisi mebni; Mütekellim Yâ’sına ya da cümleye bağlanan ve zaman ifade eden

kelimelerin de bu kapsamda olduğunu söyler. “ يوم/إذ “ kelimelerinin birleşip cümleye “ يومئذ “

şeklinde muzaaf gelmiş olması buna bir örnektir.

On ikinci mebniyi, Müfred gelen “يا زيد ” şeklinde özel isimlerden seçerek zikretmektedir.

On üçüncü mebni olarak, Cinsinin anlamını olumsuzlaştıran kelimeleri örnek olarak ver-

mektedir. “ ال رجل” örneğinde olduğu gibi.

27 Bu şiir Leylâ Uhayliye’ye ( m.700/ h.80) aittir. Tam adı Leyla bt. Abdullah b. Er-Rahhâl b. Şeddâd b.

Ka’b el-Uhayliy’dir. Amir b. Sa’sa’a kabilesindendir. Fasih bir dile sahip olan şair, hem zeki hem de

güzeldir. Tevbe b. Hamîr ile ilgili öyküleri söz konusudur. Abdulmelik b.Mervan kendisine; Tevbe’den

daha çok sana aşık birini görmedim, deyince o da; İnsanların senden daha çok halife bildiği kimseyi

tanımıyorum demiştir. Haccac’a birçok kez heyetinde refakat etmiştir. Haccac da ona birçok ikramlarda

bulunmuştur. Şair el-Hansa’dan sonra onun adı Tabakat kitaplarında geçmektedir. Nabiğa el-Ca’dî ile

aralarında atışmalar vardır. Haccac Kûfe’de iken ondan Rey şehrinin valiliğini istemiştir. Onu oraya

atamış ancak yolda “ Sâvâ” denilen yere varınca ölmüş ve oraya da gömülmüştür. Dedesinin adı Ka’b

b. Huzeyfe b. Şeddad’tır. “ Uhayliyye” adı kendisine dedesinden kaldığı söylenmektedir. El-‘Aynî’ye

göre; babası “ el-Uhayl b. Zî er-Rahhale b. Şeddad b. Abbâde b. Ukayl’dir.

Page 10: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-II - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_KIROGLUHS_ALHAMADB.pdf · Sekkaki sadece Arap diline değil aynı zamanda T rkçe ve Farsça¶ya

International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present / 5-7 October 2018

604

On dördüncü mebni, bayanları ifade eden ve kelimelerin sonlarında bulunan “ harfli ” ن

kelimelerin Tekid anlamı içeren Fiili Muzariler olduğunu söyler. “يضربن / تضربن / .dır ” يضربن

Onbeşinci mebninin, Cümle yapıları olduğunu iddia eder. 28

Sekkâkî, üçüncü bölümün Esma-i Sitte’ye (Altı İsme) en uygun seçenekle gelen ve kıya-

sın açıkça yapıldığı durumlardan biri olan ve Muzaaf kelimeyle ilgili olan konu hakkında bulun-

duğunu söyler. Özellikle “ فوه / ذو مال ” kelimeleri iki harf iken, irabı yapıldığında tek harf olarak

kaldığını görmekteyiz. “أبوه / أخوه / حموها ” kelimeleri ise irabları yapıldığında kıyas kabul etme-

mektedir. Kıyasın yapılamadığı ve bu kelimelerden daha güçlü olan kelimeler de bulunmaktadır:

örnekleri gibi. Bu kuralı ortaya koyan kişi ise Abdulkâhir el-Curcânî’dir. Kinaye olarak ” غدا / يد “

cinsiyeti ifade eden “ هن ” kelimesi, genel bir kullanım olarak akîl insanların bir tarzı olduğunu

söyler. Kullanım olarak“ ون/ أبان /أبينأب ” kelimeleri ölü dil haline gelmiş olduğunu, ancak “ اسأبو

kelimeleri ile aktif halde kullanımda olduğundan bahsetmektedir.29 ” الكريم / اسأبا الكريم / اسأبي الكريم

Sekkâkî, dördüncü bölümde Tesniye ve Cem’in İrabı hakkında bahsederken, bu iki ko-

nunun isimlerin yapısının son kısımlarını ilgilendiren harflerle ilişkili olduğunu, çoğul türü keli-

menin sonuna med harflerinin getirilmesi, dil kullanımına kolaylık sağlandığını, kelimenin yapı-

sının duruşu kişinin kulağına uygun gelmesi ve harekelenmesinin kolay olmasına dikkat çekmek-

tedir.

Tesniye ve Cem’in yapısını koruyabilmesi için üç durumun gerekli olduğunu; Tes-

niye’nin iki, Cem’in de üç şeklinin varlığı, her bir kelimenin kıyasa aykırı olarak gelip durumla-

rının değişmesi, irab’ta harflerin azaltılması, Tesniyede ki “ي ” harfinin kolaylığı sağlaması, her

iki durumun aynı anlamı taşıyor olması, Cem’de de kelimenin önünde ve sonunda harf değişim-

lerinin olması, cümlede Ref konumunda fail’in Tesniye için“ ا ”, Cem’de de “و ” harfinin varlığı;

Nasb ve Cer hallerinde ise “ي ” harfine dönüşmesinin ilginç olduğuna dikkat çekmektedir.

Sekkâkî, Tesniye ve Cem’de bulunan “ن ” harflerinin temelde yalın hallerinde ismin ya-

pısı gibi göründüğünü “ الذين / اللذان / اللذون / الذين ” ya da “أبانان / عمايتان / عشرون / ثالثون ” gibi kelime-

lerin Gayrı Munsarif olmamalarına karşılık ta bunun tam tersi olduğunu söylemektedir. Bu keli-

meler tenvinli gelmediği gibi, bir öncesi harfleri de sakin olmaktadır. Tesniye’de “ ا ” ve “ ي ”

harflerinden sonra gelen “ن ” harfi kesra, Cem ise “ و ”ve “ ي ” harflerinden sonra gelen “ن ”

harfi ise fethalı şeklinde geldiğini vurgular. 30

2.a.c. Sekkâkî’nin Me’ânî ve Beyan İlimleri Hakkındaki Görüşleri:

Sekkâkî, eserinin bu bölümünü Meâni ile başlatıp lafzi ve manevi Bedi ile bitirmiştir.

Me’ânî İlmi için, anlatımda sözün özlü ifadelerini, istihsan/güzelleştirme gibi kalıplarla

anlatmaya, sözün durumuna göre cümlenin uygulanması kast edilmektedir, der. Bunun ancak

hayvan seslerinin dışındaki belaği sanatlar için geçerli bir seçenek olduğundan bahsederek,31

Beyân ilminin, sözde anlatılmak istenen ifadenin anlamı birbirinden farklı açıklık ve ni-

telikte gelen lafızlara dendiğini vurgular. “ويل ” kelimesi gibi yüce Allah’ın sözünün tefsire ihtiyaç

duyduğu kavramın açıklanmasında bu iki ilme ihtiyaç duyulmakta olduğunu açıklar.32

28 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.77-80. 29 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.49-50. 30 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.50-52. 31 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.161. 32 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.162.

Page 11: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-II - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_KIROGLUHS_ALHAMADB.pdf · Sekkaki sadece Arap diline değil aynı zamanda T rkçe ve Farsça¶ya

Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018

605

Me’ânî’nin birinci bölümünü; Haber’in sanatları oluşturduğunu, birinci sanatın Haberin

İsnad durumunu gösterdiğini, ikinci sanatın Müsnedun İleyh’i, üçüncü sanatın da Müsned’in du-

rumu ortaya koyduğunu, dördüncü sanatın Fasıl, Vasıl, İcaz ve İtnâb hakkında ulunduğunu söy-

ler.

Sekkâkî, bu sanatlar hakkında bahsetmeden önce kullanılan lafızların, kökeni hakkında

araştırma yapmanın gerekli olduğunu, saf aklın yaklaşımları sanatların uygulanmasında bir olum-

suzluk meydana getirmediğini ve temel konunun kökün ayrıntısında bulunduğunu, bu işe yelte-

nenlerin zevk almasını sağlayarak hükmün konulması ve cümlelere alışkın olmayı gerektirdiğini

söylemektedir. İşin iç yüzüne vakıf olmak isteyenlerin Me’ânî İlminin sanatlarına ihtiyaç duya-

cakları, ayrıca dilde zevki selimi kaybetmemenin en önemli mesele olduğu, hatta dil zevkinin bu

işin olmazsa olmazı olduğunu iddia eder.33

Sekkâkî, birinci sanatın Haber İsnad’ının başlangıç Haberi olması görüşünü34 söylerken

bilinmesi gereken en önemli şeyin aklın kesin hükmünün, konuşan kişinin kullandığı ifade ile

yanlış şeyleri söylemesine engel olmasını ve kelamın kullanılmasında haberin varlığının önemi-

dir. Bu cümle ile müsned ve müsnedun ileyh önemli bir konuma oturtulmuş oluyor. Haber cüm-

lesinin anlaşılması, söylenen kişinin zihninin boş olması ve bu iki isnadın muhatabın zihninde var

ya da yok olmasına bağlıdır yani iki durumdan birini seçmesine denir, şeklinde ifade kullanmıştır.

Aşkı öğrenmeden önce onun aşkı“ 35” أتاني هواها قبل أن أعرف الهوى***فصادف قلبا خاليا فتمكنا“

geldi ve boş olan kalbime yerleşti”, cümlesi buna güzel bir örnektir.

Sekkâkî, Talebi Haber36 konusunda; cümlenin hüküm ifade etmesinin, haberin öncesinde

meydana gelmekte olduğunu, İsnad’ı oluşturmada, her iki taraftan birini seçmekle meydana gelip,

bunu yapma amacının ise seçimdeki karışıklığı önlemek ve cümlenin başına tekid anlamı veren

bir “ل “ ya da “إن ” harfi getirmenin muhatabın zihnindeki karışıklığı çözeceğini söylemektedir.

.Zeyd gerçekten biliyor” ifadeleri, Talebi Habere güzel örnektir“ ” لزيد عارف / إن زيدا عارف “

İnkârî Haber37 konusunda da, söylenecek sözün kesinlikle inkâr edileceği bilinen muha-

tabın, durumuna uygun sözün söylenmesi anlamına geldiğini, muhatabın kendisine söylenen sö-

zün hükmünü kabul etmeyip inkâr etmesi halinde, hükmün inkârı ölçüsünde bir veya birden çok

tekid lafzıyla pekiştiririlmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Burada sebebin açık bir şekilde ortaya

konması gerekmektedir.

Ben gerçekten doğru sözlüyüm / Şüphe yok ki ben gerçekten doğru“ ” إن ي صادق / إن ي لصادق “

sözlüyüm” ifadeleri, muhatabın zihninde şüphe bırakmayacak derecede bir tekid/pekiştireç var

etmiştir. Ya da “ والله إن ي لصادق على هذا ”cümlesinde, “Yemin ederim ki bu konuda gerçekten doğru

sözlüyüm” şeklindeki ifadesi ile muhatabın zihnindeki kapalılığı açık bir şekilde gidermesi amaç-

lanmaktadır. Unutulmaması gereken en önemli şey; sözü güzel söylenmek isteyen kişinin, olum-

suz ifadelerde durup, iyi düşünmesini gerektirmektedir.

33 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.169. 34 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.170. 35 Ebû Osman Amr b. Bahr el-Câhız, el-Beyân ve’t-Tebyîn, (Thk. Fevzi Atvî), Dâru Sa’b, Beyrut 1968, c.

I, s. 4. 36 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.170. 37 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.171.

Page 12: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-II - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_KIROGLUHS_ALHAMADB.pdf · Sekkaki sadece Arap diline değil aynı zamanda T rkçe ve Farsça¶ya

International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present / 5-7 October 2018

606

Beliğ Sözün38

Bölümlerinden İstiare39

Sanatı Hakkında:

İstiare sanatı teşbihin bölümlerinden birini kullanarak yapılan bir sanat olduğu kaynakla-

rın tanımları arasında geçmektedir. “اشتعل شيب رأسي ” “Saçım ağarıp bembeyaz oldu” cümlesinin

“ إلى أبلغ شاب رأسي ” “Saçım bembeyaz oldu ”, şeklinde ifade edilmiş olması hakikatın terkedilip

mecazın zirve yapılarak İstiare sanatına dönüşmesidir.

İstidlal İlmi40

; zihnin daha önce bilinen bir veya birden çok kazıyyeden (önermeden)

bilinmeyen bir önermeyi sonuçlandırma, açığa çıkarma işlemine denir ki; zihnin cüziden (tikel-

den) külliye (tümele) ya da külliden (tümelden) cüziye (tikele) ya da iki halin birinden diğerine

değişimine denir. Eğer intikal cüzden yahut sebepliden sebebe olursa buna “istidlâl-i

innî/tstikrâ/tümevarım”, aksi olursa “istidlâl-i limmî/tümdengelim/Mantıki kıyas” denir. İstidlal’in

üç ana esası bulunduğuna, bunların ilkine Ta’lîl (Tümdengelim), ikincisine İstikra (Tümevarım)

üçüncüsüne ise Temsil (Kıyas/Analoji) denir. En çok kullanılan malzemesi ise “delil” ilmidir.

Delil 41

: Herhangi bir konuda gerçeğe ya da kanıtlanması istenen hususa ulaştıran şeye

denir. Bâkıllânî’ye göre, duyularla algılanmayan ve zaruri olarak kendiliğinden bilinemeyen hu-

susların bilinmesi şeklindedir. İmâmü’l-Haremeyn Cüveynî’nin tanımı da buna benzemektedir.

Gazzâlî’den itibaren delille ilgili olarak yapılan tarifler mantıkî bir şekil almaya başlar. Seyyid

Şerîf el-Cürcânî’ de delili, Fahreddin er-Râzî gibi ele alarak “bilinmesi başka bir şeyin bilinmesini

gerektiren şey” şeklinde tarifini yaptıktan sonra, delilin hakikatini kıyasta ve onun kapsamında

olması gerektiği şeklinde açıklamıştır.

Müstesna Minh; Nahiv ilmine göre İstisna, bir şeyi bir şeyden çıkarmak demektir. Bunu

da ancak özel bir kavram ile ifade etmek mümkündür. Müstesna’nın varlığı, Müstena Minh’in

içinde olmasına bağlıdır. “عشرة دراهم إال واحدا Ali’nin dokuz dirhemi vardır”. Buradaki bir“ ” لعلي

dirhemin on dirhemin içinde olması İstisna’ya güzel bir örnektir. Mecaz olan ifade; cümleyi kul-

lanan kişinin dokuz dirhemden bahsetmemesidir. Bunu da ancak karine/delille anlamak mümkün-

dür. “ 42” يوم ال ينفع مال وال بنون “O gün ne mal fayda verir ne oğullar!” cümlesi “ال ينفع شيء ما ” “Hiçbir

şey fayda vermez” anlamındadır. Bunun kullanımı da örneğe benzemektedir. “ ال ينفع زيد وال عمرو

” “Ne Zeyd ne de Amr fayda verir”, “ال ينفع إنسان ما ” “Hiçbir insan fayda vermez”, şeklindedir. Bu

konuda şair şöyle demektedir43:

Öyle bir şehir ki; orada cana yakın buzağılar“ 44” وبلدة ليس بها أنيس *** إال اليعافير وإال العيس“

ve develerden başka kimse yoktur”.

Sonuç

Sekkâkî Miftâhu’l-ulûm adlı eserinin girişinde, okuyucularının eserinden ne şekilde

istifade etmeleri gerektiğini söyleyerek, birinci bölümde, müfret kelimelerin formlarını incelediği

sarf ilminde (morfolojiyi) ele aldığını, ikinci bölümde ise nahiv ilmi başlığı altında sözdizimi

38 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.285. 39 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.286. 40 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.414. 41 Yusuf Şevki Yavuz, “Delil”, DİA, c. IX, s.137 42 Şuara, 26/88 43 Sekkâkî, Miftâh’ul-Ulûm, s.286. 44 Ebü'l-Fazl Muhammed b. Mükerrem b. Ali el-Ensârî İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, Dâru Sadır, Beyrut

(ty.), c. VI, s.198.

Page 13: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-II - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_KIROGLUHS_ALHAMADB.pdf · Sekkaki sadece Arap diline değil aynı zamanda T rkçe ve Farsça¶ya

Uluslararası Geçmişten Günümüze Sinop’ta Türk-İslam Kültürü Sempozyumu / 5-7 Ekim 2018

607

yapılarını izah ederek, Belâgat ilmini sonraki aşamaya yerleştirdiği Miftâh’ın üçüncü ve son bö-

lümü olarak göstermektedir. Bütün bu konular kitabın genel hedefini nasıl ortaya koyduğuna iliş-

kin anlatımıyla Sekkâkî, nahiv ilminin meânî ve beyan ilimlerini nasıl içerdiğini ve tam olarak

nasıl olması gerektiğini ifade etmektedir. Bu bölümde, eserde ele aldığı çeşitli disiplinlerin ara-

sında bağlantılar kurmaya çalışırken, meânî ve beyan ilimlerini de diğer disiplinlerden özellikle

de nahiv ilminden ayırmanın bir yolunu da sunmaktadır.

Sekkâkî’ye göre en önemli konunun, nahiv ile meânî ilimleri arasındaki farkın varlığıdır.

Çünkü beyan ilminin alt başlıklarından olan teşbih, mecaz ve kinayenin tümü gayrı lafzî semantik

yapılardır. Bu da şu anlama gelmektedir; Beyan ilmi kelimelerden ziyade düşüncelerle ilgilidir ve

bu nedenle de aynı zamanda bütün dillerin metinleriyle bağlantılı olmak zorundadır, düşüncesin-

dedir.

Bu değerlendirmeye göre beyan ilmi, Arap dilinden ayrılmaz şekilde bağlı olan nahiv

ilminden rahatlıkla nasıl ayrışabileceğini söylerken, aynı şeyi meânî ilmi için söyleyememektedir.

Sekkâkî meânî ilmini bağımsız bir disiplin olarak niçin gördüğünü doğrudan izah etmez, edemez.

Sekkâkî’nin selefi Cürcânî, temelde üslûbun estetik değeri ile ilgilenmiş, bunu özellikle

Delâilu’l-icâz adlı eserinde vurgulamıştır. Cürcânî Delâil’de, Kur’an’ın Arapça ifadesinin, kutsal

metnin tesirli kompozisyonu nedeniyle, bütün Arap şiirinden daha güzel olmak zorunda olduğu

görüşünden hareket ederek Îcâzu’l-Kuran adlı doktrinini savunmaktadır. Bu savunma, açıkça de-

ğer bildiren bir delil olup, metinlerin göreceli değerine yönelik Sekkâkî’nin meânî ilmi tanımında

yansıtılmıştır.

Sekkâkî’ye göre meânî ilmi, iki nedenden dolayı nahiv ilminden ayrılmak zorundadır.

Birincisi; her iki disiplinde farklı ilişkilerle ilgilenmektedir. Üslûpbilim ile uğraşan kimse dilde

açığa çıkan metin ile konuşanın zihninde kalan niyet arasındaki ilişkiye bakar. İkinci olarak; gra-

mercinin değerlendirme alanı doğru ve yanlış ile sınırlandırılmışken, üslûpbilimci analizinde her

birini değerlendirmesi gereken bir olasılıklar dizinini kabul eder.

Sekkâkî’de Bedî‘ ilmi terimi gibi belâgat ilmi terimi de Miftâhu’l-Ulûm adlı eserinde geç-

memektedir. Bu nedenle meânî ve beyan ilimlerinde olduğu gibi, bedî‘i ilmini açıklayacak her-

hangi bir önsöz de söz konusu değildir. Sekkâkî gerçekte belâgat ilminin pek çok kavramsal te-

melini ortaya koyarak, meânî ilmini nahiv ilminden açık bir şekilde ayırıp, teşbih, mecaz ve ki-

nayenin işlevlerini, aynı sürecin varyantlarıymış gibi, birbirine ilişkilendirmenin bir yolunu ortaya

koyan ilk kişidir, diyebiliriz. Her ne kadar Sekkâkî önsözünde bu iki disiplini bir bütün olarak

nahiv ilminden ayırsa da, metnin ana gövdesinde ki tartışmadan anlaşılan, bu ayrımın sadece

meânî ilmine uygulama niyetinde olduğunu düşündürmektedir. Sekkâkî’den sonra İbn Malik ve

Kazvînî, Sekkâkî’nin Bedî‘ ilmindeki edebi sanatlara ilişkin kısa bölümünü temel alarak gelişti-

rerek, belâgat ilminin on dördüncü asırdan beri bildiğimiz üçlü yapısını kurmuşlardır. Özetle

Sekkâkî, disiplinler arası ciddi bir çalışmanın öncüsü olmuş, bunu yalnızca İslami, edebi ilimleri

içerisinde değil, diğer disiplinler için de düşünmüştür.

Kaynakça

Ahteri, Muslihiddin Mustafa b. Şemseddin Karahisarî, Ahter-i Kebir, Daru İhya-i Turasü‟l-Arabî, Beyrut

(ty.).

Alabalık, Ahmet, Esraru ilmi’l-Meânî fi Sûreti Yûsuf. Yayımlanmış Doktora Tezi, Yermük Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi, 2006.

Page 14: BİLDİRİLER KİTABI CİLT-II - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/G00411/2018/2018_KIROGLUHS_ALHAMADB.pdf · Sekkaki sadece Arap diline değil aynı zamanda T rkçe ve Farsça¶ya

International Symposium on Turkish-Islamic Culture in Sinop from Past to Present / 5-7 October 2018

608

Alevî el-Harerî, Muhammed el-Emin b. Abdullah, Tefsîru Hadaiki’r-Ravhi ve’rReyhan Fî Ravabi ulûmi’l-

Kur’ân, (Nşr.) Hâşim Muhammed Ali b. Hüseyin Mehdî, Dâru Tavki‟n-Necat, Beyrut 2001.

Beydâvî, Abdullah b. Ömer b. Muhammed Nasıruddin, Envaru’t-Tenzîl ve Esraru’t-te’vîl, (Nşr.) Muham-

med Abdurrahman el-Maraşlı Dâru İhyâ-i Turasu’l-Arabî, Beyrut (h.) 1418.

Derviş, Muhyiddin, İ’rabu’l-Kur’ani’l-Kerim ve Beyânuhu, Darû İbn Kesir, Beyrut 1992.

Dürre, Muhammed Ali Tâhâ, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Kerim, Dâru İbn Kesir, Beyrut 2009.

Hâşimî, Ahmed, Cevahiru’l-Belâğa fi’l-Meânî ve’l-Beyân ve’l-Bedi, (Nşr.) Yusuf es-Samîlâ, Beyrut (ty.).

İbn Âşûr, Muhammed et-Tahir b. Muhammed b. Muhammed et-Tahir et- Tûnisî, Tefsîru’t-Tahrîr v’et-

Tenvîr, Tunus 1984.

İbn Hişâm, Abdullah b. Yusuf b. Ahmed b. Abdullah el- Ensarî, el-İ’rab an Kavaidi’l-i’rab, (Nşr.) Ali

Fouda Neil, Riyad 1981.

İbn Kesir, Ebu‟l-Fida İsmail İmadu‟d-Din b. Ömer b. Kesir b. Dâvud b. Kesir el-Dımaşkî, Tefsîru’l-

Kur’ânu’l-Azim, (Nşr.) Sami b. Muhammed es-Selâme, Riyad 1997.

Kazvînî, Muhammed b. Abdurrahman el-Hatib el-Kazvînî, el-İzah fi Ulumi'l_Belâgâ, (Nşr.) İbrahim Şem-

süddin, Dâru‟l-Kütübü‟l-İlmiyye, Beyrut 2003.

Komisyon, Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara 2007.

Nesefî, Ebu’l-Berekat, Medâriku't-Tenzîl ve Hakâiku't-Te'vîl, (Nşr.) Yusuf Ali Bedevî, Dâru'l-Kelimu't-

Tayyib, Beyrut 1998.

Razi, Fahreddin, Mefatihu’l-Gayb, Daru‟l-Fikr, Beyrut 1981.

Teftâzânî, Saʻdeddin, Muhtasauru’l-Meânî, Salah Bilici Yay., İstanbul (ty.).

Zemahşerî, Ebu‟l-Kâsım Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf an Hakâiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fi Vücûhi’t-

Te’vil, (Nşr.) Halil Memun Şeyhâ. Beyrut 2009.